Gül'ün danışmanından IŞİD itirafı: Hükümet Sünni selefiliği normalleştirdi

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski başdanışmanı Yusuf Müftüoğlu, hükümetin Şam yönetimine karşı aşırılıkçı grupları desteklediğini yazdı. Müftüoğlu, IŞİD ve El Nusra'ya verilen desteğin, Türkiye'de Selefiliğin normalleşmesine yol açtığı konusunda uyarıda bulundu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski danışmanlarından Yusuf Müftüoğlu, Türkiye'nin dış politikası hakkında 'itiraf' gibi bir makale kaleme aldı. Müftüoğlu, Huffington Post gazetesinde yayımlanan makalede, Ankara'nın Beşar Esad yönetimini devirmek için IŞİD dahil Selefi örgütleri desteklediğini ve bu durumun 'Selefizmi dindar Sünni Türklerin gözünde normalleştirdiğini' savundu. Makalenin öne çıkan bölümleri şöyle:

'IŞİD'İN TÜRKİYE'DEKİ VARLIĞI ORGANİK'

"IŞİD'in Türkiye'de artan terör saldırıları aşırı derecede tehlikeli çünkü IŞİD'in ülkedeki varlığı organik. Bu durum, Ortadoğu'da yaşanan ve Türkiye'nin bilinçli olarak parçası olduğu daha geniş gelişmelerin doğrudan sonucu. Bugüne dek düzenlenen saldırıların ve gelecekte düzenlenebilecek olanların, Türkiye'nin Suriye'deki savaşa yatırımının sonucu olduğunu söylemek abartılı olmaz. Türkiye yıllar boyu, sadece Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la savaştıkları için Selefi grupları destekledi. Bu grupların tam olarak kimlerden oluştuğunu ve nihai amaçlarını öğrenmekle uğraşmadı. Türkiye için bunkar iyi çocuklardı. Savaş taktiklerindeki bariz barbarlık, ki bunlar IŞİD'in barbarlığının açık öncülüydü, uzun süre gözardı edildi.

'GÜNDÜZ SAVAŞ, GECE TÜRKİYE'DE DİNLENCE'

Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'la birlikte bu grupları çok uzun süre destekledi. Söz konusu desteğin büyük kısmı açık sınır politikasıyla verildi. Savaşın başlamasından sonraki yıllarda, ülke IŞİD, El Nusra ve diğer Selefi gruplar için bir geri üs haline geldi. Gündüz Suriye'de savaşıp gece dinlenmeye Türkiye'ye geldiler. Türkiye, Esad'la savaşmak üzere Suriye'ye gittikleri müddetçe, sınırlarından kimin geçtiğine yeterli dikkati göstermedi. Bu eğilim, IŞİD'in ele geçirdiği bölgelerde sahneye koyduğu vahşet ve Batılı başkentlere düzenlediği kanlı saldırılarla dünyanın dikkatini çekmesine dek sürdü. Fakat bu noktaya dek ve çok uzun bir zaman boyunca, Türkiye Suriye'ye giden herkes için verimli bir koridordu.

'MEZHEPÇİ BİR SÜNNİ SÖYLEM KULLANILDI'

Ancak IŞİD'in Türkiye'ye nüfuz etmesini derinleştiren faktörler, sadece açık bir sınır ve yüzünü başka yöne çeviren yetkililerle açıklanamaz. Dini ve sosyolojik bir boyut da söz konusu: Türkiye'nin Suriye'deki Selefi grupları destekleme stratejisi ve savaşçıları öven devasa halkla ilişkiler mekanizması, çok sayıda sıradan, dindar Sünni Türkün gözünde Selefiliği normalleştirdi. Nihayetinde, Türkiye'den Suriye muhalefetine verilen destek İslamcı bir gündeme verilen desteğe ve ana düşman sayılan İran'a karşı mezhepçi bir Sünni söyleme dönüştü.

'ELEŞTİREN ESADCI OLDU'

Bu süreçte Türkiye'nin bazı sivil toplum kuruluşları ve medyası önde gelen roller oynadı; sadece aşırı derecede mezhepçi bir söylem kullanmakla kalmadılar, aynı zamanda IŞİD'e karşı uyarıda bulunan herkesi de susturdular. İran ve Suriye'ye denmedik şey kalmadı, Şiiler hakaretamiz sıfatlarla damgalandı; tüm bunlar, Selefi aşırılıkçılığın Şii aşırılıkçılığın bir sonucu olduğu ve bu nedenle anlaşılabileceği teziyle meşrulaştırıldı. Hükümete yakın olan medya ve köşe yazarları bu süreçte lider rolü oynadı. Eleştiri getiren yazarlar ve kanaat önderleriyse derhal 'Esadcı' diye damgalandı.

'HÜKÜMET AŞIRILIKÇI SÖYLEMİ GÖZARDI ETTİ'

Bu sırada hükümet söz konusu sivil toplum kuruluşlarını ve medyayı ya destekledi ya da aşırılıkçı söylemlerini gözardı etti. Kürt şiddetine şiddete yönelmeden verilen destek orantısız biçimde cezalandırıldı. Ortak bildiri yayımlayan akademisyenler hakkında soruşturmalar açılırken, Selefi şiddetini destekleyen yazılar yazanlara dokunulmadı veya kısa süreliğine gözaltına alınıp bırakıldılar. Türkiye'nin dindar Sünnilerinin bir bölümünün yumuşak bir biçimde Selefileştirilmesi IŞİD'e Türkler arasında yayılması için organik bir ortam sağladı."

'ERDOĞAN YARARLANDI, DAVUTOĞLU GÜNAH KEÇİSİ OLDU'

Müftüoğlu yazısının son bölümünde, 2010'dan önceki statükoya dönüş yönünde bir politika değişikliğinin işaretlerinin görüldüğünü de belirtti. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun günah keçisi yapıldığını da savunan Müftüoğlu şöyle devam etti:

"Nihayetinde, Erdoğan'ın yıllar boyu verdiği tereddütsüz desteğe ve kendisini bu sayede Sünni İslam'ın lideri olarak konumlandırmış olmasına rağmen, bütün bu Suriye macerasının faturası Davutoğlu'na çıkarılıyor. Fakat şu açık ki, Erdoğan bu desteğinin yanlış olduğunu anladı ve rota değiştirmek için elinden geleni yapıyor. Bu değişimin Türkiye'de Selefiliğin normalleşmesi eğilimini tersine döndürüp döndürmeyeceğinden emin olmak için çok erken. Ortadoğu'daki mevcut mezhepçi bataklığın ortasında, bu kolay bir iş değil. Ve Türkiye'deki mezhep temelli hassasiyetleri alevlendirmekten sorumlu olan her kesimden İslamcı da suçlarıyla yüzleşmeye hazır değil. Önemli olansa, tartışmanın başlamış olması."