Celal Başlangıç hakim önündeydi

Duvar yazarı Celal Başlangıç, gazeteciler İnan Kızılkaya ve Ömer Ağın'la birlikte yargıç önündeydi. Başlangıç ifadesinde, "Özgür Gündem gazetesine mesleki dayanışma için gittim. Cumhuriyet gazetesine de dayanışma için gittim. Bunları yaparak propaganda mı yapmış oluyorum? Gazetecilik suç değildir" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amaçlı düzenlenen 'nöbetçi yayın yönetmeni' kampanyasına katılan Duvar yazarı Celal Başlangıç yargıç önünde... Bugünkü duruşmada gazetenin Sorumlu Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya ve yazarı Ömer Ağın da yargılanıyor. Bu sabah başlayan yargılama öncesi Çağlayan Adliyesi'nde bir araya gelen gazeteci, aydın  ve okurları Başlangıcı yalnız bırakmadı. Duruşma öncesi konuşan Evrensel gazetesi yazarı Fehim Işık, "Yine Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma için buradayız. 3 arkadaşımız burada olacak İnan Kızılkaya, Ömer Ağın ve Celal Başlangıç" dedi.

celal

Yazarımız Celal Başlangıç da yaptığı açıklamada, "Özgür Gündem gazetesinde basın ve ifade özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını savunduğumuz için yargılanıyoruz. Ayrıca Kürdün hakkını savunduğumuz için yargılanıyoruz. Bu tavrın ne kadar doğru olduğunu anlayabiliyoruz şu an. Özgür Gündem gazetesinin kapısına kilit vurulmuş, Özgür TV, Azadi TV, Zarok TV kanalarının kapılarına mühür vurulmuş. Bu da Türkiye'nin basın durumunu ortaya koyuyor. Tüm bunlar başarıya ulaşmış bir darbenin sonucudur" dedi.

İnan Kızılkaya'nın mahkeme getirilmesinin ardından kimlik kontrolleri yapılarak duruşmaya geçildi. İlk olarak İnan Kızılkaya hakkında hazırlanan iddianame okundu. 'Suçlu ve suçluyu övmek'le suçlanan Kızılkaya savunmasında, "16 Ağustos günü ağır silahlarla donatılmış Özgür Gündem'e baskın yapıldı. Küfür ve hakaretlerle ellerimiz ters kelepçelendi. Bizi minibüse bindirdiler. Hakaret ettiler ve 'sizi Musa Anter gibi öldüreceğiz' dediler. Ağır tecrit ortamında yaşıyoruz. Çıplak aramaya maruz kaldık buna itiraz ettim. Bize getirilen kitaplar verilmiyor. Bir gazeteci olarak, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazetesi bize verilmiyor. Sınırlı avukat görüşü yapılıyor. Savunmamı hazırlamak için süre talep ediyorum" dedi.

'41 YILLIK GAZETECİYİM'

Celal Başlangıç da savunmasında, "Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri zaten basın özgürlüğü açısından sorunlu idi. Siyasi bir yargılama bu. 41 yıllık gazeteciyim şu ana kadar sekiz kitabımdan dördü Kürt sorunuyla ilgili. Bekaa'ya gittim röportaj yaptım ama hakkımda tek soruşturma açılmamıştı" dedi. Başlangıç sözlerine şöyle devam etti, "30 yılda yazdığım kitaplarımda katıldığım bütün TV yayınlarından bir tek soruşturma açıldı ona da beraat verildi. Sadece bir gün Özgür Gündem gazetesinde nöbetçi genel yayın yönetmenliği yaptığım için bütün suçlamalara maruz kaldım. Özgür Gündem gazetesine mesleki dayanışma için gittim. Cumhuriyet gazetesine de dayanışma için gittim. Bunları yaparak propaganda mı yapmış oluyorum? Gazetecilik suç değildir. Hakkımda hazırlanmış suçlamaları kabul etmiyorum."

Mahkeme Başlangıç'a 'savunma için süre isteyip istemediğini' sordu. Başlangıç da, 'İstemiyorum' şeklinde yanıt verdi. Dava 24 Kasım tarihine saat 10.00'a ertelendi. Kızılkaya jandarma eşliğinde götürülürken, 'Tecrit devam ediyor' şeklinde seslendi.

Celal Başlangıç'a Musa Anter Onur ÖdülüCelal Başlangıç'a Musa Anter Onur Ödülü

Yerli ve milli OHAL: Fransız gibi başlanır, Türk gibi sürdürülürYerli ve milli OHAL: Fransız gibi başlanır, Türk gibi sürdürülür

Kolombiya dersi: Önce anlaşma, sonra silah bırakmaKolombiya dersi: Önce anlaşma, sonra silah bırakma

Celal Başlangıç'ın mahkemede yaptığı savunmanın tamamı;

KENAN EVREN'LE DE RÖPORTAJ YAPTIM

Türkiye Cumhurriyeti kurulduğundan bu yana zaten basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı açısından sorunlu bir ülkeydi. Ancak son yaşadığımız süreç Türkiye'yi basın ve ifade özgürlüğü açısından çağdaşı demokrasilere göre tam bir gazeteci ve muhalif cehennemine çevirdi. Türkiye'de 2016 yılına 31 gazeteci cezaevinde girmişti. Aradan geçen 10 ay içerisinde cezaevindeki gazeteci sayısı 100'ü aştı. Elbette bu veriler içinde bulunduğumuz durumun konjonktürel olduğunu gösteriyor. Kendi meslek deneyimimden vereceğim iki örnekle bu konjonktürel durumu, yani bunun hukuki bir yargılama olmasından çok, siyasi bir yargılama olduğunu anlatmak istiyorum. 41 yıllık gazeteciyim. Bunun en az 30 yılında Kürt sorunu ile ilgili binlerce haber, röportaj, makale yazdım. Şu ana kadar yayınlanmış 8 kitabım var. Bunlardan dördü doğrudan Kürt sorunuyla ilgili. Örneğin 1993 yılında Bekaa Vadisi'ne giderek Abdullah Öcalan'la röportaj yaptım. Bir dizi yazı yayınladım. O yıllarda bile değil dava, tek bir soruşturma açılmadı. İkinci bir örnek de 2015 7 Haziran seçimleri öncesinde Kandil'e giderek Cemil Bayık'la röportaj yaptım. Bununla da ilgili bir soruşturma açılmadı.

Olası bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmem gerek. Bunca yıllık meslek hayatımda sadece Öcalan ve Cemil Bayık'la röportaj yapmadım elbette. Süleyman Demirel'le de, Bülent Ecevit'le de, Necmettin Erbakan'la da, Kenan Evren'le de, Turgut Özal'la da, Erdal İnönü ile de, Deniz Baykal'la da, Kemal Kılıçdaroğlu ile de röportajlar yaptım. 30 yılı aşkın bir süre Kürt sorunu ile ilgili yazdığım binlerce yazıyla, yayınladığım dört kitapla ilgili tek bir mahkumiyetim olmadı.

BOŞUNA 41 YIL GAZETECİLİK YAPMIŞIM

Bir kitabıma soruşturma açıldı, takipsizlikle sonuçlandı. Bir kitabıma da dava açıldı, ondan da beraat ettim. Yani demem o ki, bütün meslek hayatımda binlerce yazıyla dört kitapla, verdiğim onca röportajla, yaptığım konuşmalarla, katıldığım televizyon programlarıyla işleyemediğim bütün suçları, bir tek gün Özgür Gündem gazetesinde nöbetçi genel yayın müdürü olunca işlemişim. Neler yapmışım o bir tek günde? Suç işlemeye alenen tahrik etmişim, suçu ve suçluyu övmüşüm, terör örgütü propagandası yapmışım. Boşuna 41 yıl gazetecilik yapmışım aslında. Bütün bu suçların hepsini bir gün Özgür Gündem gazetesinde nöbetçi genel yayın yönetmeni olarak işleyebilirmişim.

'ÇÜNKÜ SAVAŞTA ÖNCE GERÇEKLER ÖLÜR'

Buraya kadar anlatmaya çalıştığım, bu suçlamaların, konjonktürel yani siyasi olduğudur. Elbette bütün bu suçlamaları reddediyorum. Gazeteciliğin temelinde savaşa ve çatışmalara karşı çıkmak yatar. Çünkü bir savaşta, bir çatışmada önce gerçekler ölür. Gerçeğin öldüğü yerde gazetecilik de ölmüş demektir. Neden suç işlemeye alenen tahrik edip, suçu ve suçluyu övüp, terör örgütü propagandası yapıp kendi mesleğim olan gazeteciliği öldüreyim ki?”

'MESLEKİ DAYANIŞMA'

Bugün artık nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapılacak bir Özgür Gündem gazetesinin bile ortada kalmadığını düşünürsek gerek benim gerekse de yüze yakın meslektaşımın yaptığı bu dayanışmanın ne kadar doğru olduğu ortaya çıkacaktır. Savcılık ifademde de belirtmiştim. Cemaat çizgisinde yayın yapan Bugün, Kanaltürk televizyonları ile Bugün gazetesine el konulurken meslektaşlarımla dayanışmak için polis kuşatmasındaki binalarına gittim. Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandıktan sonra Silivri Cezaevi önünde umut nöbeti tuttum, dayanışmak için Cumhuriyet gazetesine gittim. Şimdi Bugün televizyonu ve gazetesine gittiğim için FETÖ propagandası mı yapmıştım da, şimdi Özgür gündeme gittiğim için PKK propagandası yapmış oluyorum? Özgür Gündem'e mesleki dayanışma için gitmiştim.

'DAYANIŞMAYI SÜRDÜRMEYE KARARLIYIM'

Gazetecilik suç değildir. Sadece nöbetçi genel yayın yönetmeni eyleminden dolayı iddianamede ileri sürüldüğü gibi kimseyi suç işlemeye tahrik etmiş, suçu, suçluyu övmüş veya terör örgütü propagandası yapmış değilim suçlamaların tümünü reddediyorum, çünkü gazeteciyim. Bu nedenle beraat kararı verilmesini talep ederim. Sonuç olarak da Özgür Gündem gibi baskı altına alınan, sesi kısılmak istenen, sonunda susturulan bütün yayın organlarıyla, meslektaşlarımla basın ve ifade özgürlüğü için, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için bundan sonra da dayanışmayı sürdürmeye kararlıyım.”