Robert Fisk, Erdoğan'ı Stalin'e benzetti
İngiliz gazeteci Robert Fisk, 15 Temmuz sonrası İstanbul'u ziyaret etti; AK Parti'nin politikalarını Stalin'in tasfiyeleriyle kıyasladı.
DUVAR - İngiliz gazetesi The Independent'ın deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, iktidarın darbe sonrası tasfiyelerini Rusya'da Stalin dönemine benzetti. İstanbul'u ziyaret eden Fisk, "İstanbul'da gün boyu hükümetin kendi 'normalleşme süreci' -ki düşündüğünüzde bu çok Sovyet tarzı bir ifade; akla Stalin'in tasfiyeleri geliyor- diye adlandırdığı şeylerin bombardımanına uğruyorsunuz" diye yazdı. Fisk, "Erdoğan OHAL'i bir 90 gün daha uzattı ve Türk Lirası değer kaybetti. Sanırım 'normalleşme süreci' dedikleri şey bu" ifadesini kullandı.
ŞANTİYELER İLANLARLA DOLU
Fisk'in yazısının ilgili bölümü şöyle:
"İstanbul'daki büyük şantiyelere asılmış ilan panolarında, halkın 'teröre hiçbir zaman boyun eğmeyeceği' yazıyor. Marmara Denizi yakınlarındaki başka inşaat sahalarında asılı panolardaysa büyük bir güvenle, 'halkın, vatanseverliğin teröre karşı yenilgiye uğramasına izin vermeyeceği' öngörüsü yer alıyor.
Bu kentte arabayla dolaşmak bir süre sonra biraz yorucu olmaya başlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı düzenlenen darbe girişiminin üzerinden neredeyse üç ay geçti. Boğaz Köprüsü'nün üzerinde şimdi kıpkırmızı bir ışık dalgasıyla anılan ölülerin sayısı, Halep'te tek bir günde hayatını kaybedenlerden biraz yüksek. Bir ekonomi dergisi, Amerikalı işadamlarının Türkiye'deki yatırımlarını sürdüreceğini çünkü 'bu çirkin ve başarısız darbe'nin cesaretlerini kırmadığını söylediğini yazıyor. Amerikalıların yaşananları bu şekilde andığından pek emin değilim.
DAYAK YEMİŞ, KORKU DOLU GENERALLER
Sonra HaberTürk gazetesini açıyorum. Gazete ekonomik gelişmeyle (bu bir yanılsama) ve şov dünyasıyla (bu da başka bir tür yanılsama) dolu. Fakat beşinci sayfanın tepesinde, 5x7 santimetrelik bir fotoğraf var; 14 bezgin adam, saçları dağınık, tişört veya düğmesi açık gömlekler giymiş halde, kameraya doğru yürüyor. Daha da küçük bir fotoğraftaysa, ismi belli olmayan bir başka adam açık bir korku içinde, saçları darmadağınık bir halde, çenesinin sol tarafında sanki bir yarayla, kameraya doğru eğiliyor. Türkiyeli bir tanıdığım, "Bu kişiler bazı generaller. Dayak yemişler" diyor.
Bu resimlerin küçüklüğü onları bir şekilde -ki sanırım amacı da bu- daha da fena gösteriyor. Çünkü Türkiye'nin ürkütücü hapishanelerinde şu an on binlerce kişi var; polisler, generaller, onbaşılar, çavuşlar, güvenlik görevlileri, yargıçlar, öğretmenler, akademisyenler, doktorlar... Salı günü 540 asker daha tutuklandı.
'NORMALLEŞME' BOMBARDIMANI
İstanbul'da gün boyu hükümetin kendi 'normalleşme süreci' (ki düşündüğünüzde bu çok Sovyet tarzı bir ifade; akla Stalin'in tasfiyeleri geliyor) diye adlandırdığı şeylerin bombardımanına uğruyorsunuz - Türk havacılık sektörü veya Karadeniz'le Boğaz arasında inşa edilmekte olan tünel hakkında haberler duyuyorsunuz. Son 24 saatte başımı birkaç defa neredeyse inanmayarak salladım..
'HER ŞEY OLABİLİR, HER ŞEY MÜMKÜN'
Sonra o tüneli tasarlayan, inşa eden ve işletecek olan ATAŞ şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Başar Arıoğlu'nun bir dergiye darbe girişimi hakkında şöyle dediğini görüyorsunuz: "Bunu unutmamız, hakkında konuşmamız, ileriye bakmamız gerekiyor... Tarihimizdeki karanlık bir gündü" dediğini görüyorsunuz. Yani unutup ağızlarımızı kapamalı ve (tabii ki Erdoğan yönetiminde) o geleceğe mi bakmalıyız? Yoksa gazetedeki koku içindeki o generallere yeniden bakıp -Erdoğan'ın idam cezasının geri getirilme ihtimalinden söz ettiğini hatırlayın- biraz titremeli miyiz? Türkiyeli bir arkadaşım bana durumu şöyle izah ettiği gibi, "Her şey olabilir, her şey mümkün'."
KANITI OLMAYAN DAVALAR NE ZAMAN BAŞLAR?
Fethullah Gülen'le ne kadar uzaktan da olursa olsun, akraba olmamak iyi olurdu... İstanbul'da konuşulan popüler (ve gerçek) bir hikaye var. Gülen'in 'akrabalarıyla akraba olan' zavallı bir üniversite profesörü tutuklanmış. Bu yaşlı adamın, tabii ki Amerika'da güven içinde olan Gülen'i desteklemiş olması pek muhtemel değil. zira kendisi hem ateist, hem Marksist. Fakat onu yine de hapishaneye attılar. Duruşmaları 'yakında' başlayacak. Kimse, hatta muhtemelen savcılar bile, ne zaman başlayacağını bilmiyor. Zira bu toplu davaları destekleyecek kanıtlar mevcut olmayabilir.
Erdoğan OHAL'i bir 90 gün daha uzattı ve Türk Lirası değer kaybetti. Sanırım 'normalleşme süreci' dedikleri şey bu.
İki Türk tanıdığımla öğle yemeği yiyorum. Bu tür görüşmelerin hepsinde artık isimler gizleniyor. Eğer söylediklerini yazacaksanız (ve Erdoğan'a övgüler yağdırılmıyorsa) kural bu."