'Tahir Elçi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı'
Tahir Elçi’nin vurulmasının üstünden bir yıl geçti. Cinayet soruşturmasında bir ilerleme yok, tetiği kim çekti, henüz ortaya çıkarılmadı. Öldürülmesinin birinci yılında Tahir Elçi için bir hafta boyunca etkinlikler düzenlenecek. Köylüsü ve yakın çalışma arkadaşı avukat Neşet Girasun, Tahir Elçi’yi Gazete Duvar’a anlattı.
DUVAR - Tahir Elçi avukat arkadaşlarıyla Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yaptığı sırada Diyarbakır’da elle tutulur bir gerginlik vardı. Sur’da barikatlar kurulmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve YPS ile polisler arasında günlerce süren çatışmalar yaşanmıştı.
Sokağa çıkma yasağı bittiğinde çatışmaların izleri de çıkmıştı ortaya. Çatışmalar sırasında tarihi eserler de zarar görmüştü. Özellikle her gün binlerce insanın yanından geçtiği Dört Ayaklı Minare’nin maruz kaldığı tahribat herkesi üzmüştü. Sosyal medyada çatışmalardan zarar görmüş minarenin onlarca fotoğrafı yayımlanmıştı.
O günlerde Tahir Elçi de Twitter hesabından bir mesaj yayınlamış ve “Diyarbakır’ın simgelerinden Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarına silahlı SUİKAST…” demişti. Bu suikastın daha ileri boyutlara taşınmasının önüne geçebilmek için, Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yapmaya karar vermişti.
'ÖLECEKSEM DÖRT AYAKLI MİNARE ALTINDA ÖLEYİM'
Avukat arkadaşı Nahit Eren, Baro Bülteni’ne yazdığı yazıda, Elçi’nin tarihi eserler konusundaki hassasiyetini dile getirerek, bölgede hendeklerin bulunduğu, bir çatışmanın olabileceği konusundaki uyarıları, “Öleceksem Dört Ayaklı Minare’nin altında öleyim” şeklinde savuşturduğunu yazacaktı.
Elçi ve arkadaşları, 28 Kasım 2015’te, Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yaptı. Elçi, açıklamada şöyle demişti: "Biz Diyarbakırlılar olarak, Diyarbakır barosu olarak tarihi değer ve eserlerimize, insanlığın bin yıllık emeğine, birikimine, bu kadim şehre sahip çıkalım. Biz buradan çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz."
Açıklama bittikten sonra arkadaşları yan sokaktaki kafeye geçmişti. Elçi ise hem basın mensuplarıyla hem de Surlu insanlarla konuşmak için minarenin yanından ayrılmadı. Çatışma bu esnada yaşandı. Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin önünde vuruldu.
Tahir Elçi vurulduktan sonra ne bölgede ne de Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. giderek şiddetini artıran çatışmalar, siyasi parti liderlerinin, belediye başkanlarının tutuklanmasına kadar vardı.
Cizreli olan Tahir Elçi öğrencilik ve avukatlık yaptığı yıllarda Diyarbakır’da işkenceyle, gözaltında kayıplarla, faili meçhullerle tanışmıştı. Baskılara rağmen bu dava dosyalarını takip etti. Kayıp yakınlarının, köyü yakılmışların, ağır işkence görmüşlerin yakından tanıdığı bir isimdi. 2012’de Baro Başkanı seçildiğinde bütün Türkiye’de tanındı.
Müzakerelerin yürütüldüğü bir dönemde Baro Başkanı seçilmişti, görece azalmış olsa da, bölgede hak ihlalleri devam ediyordu. Hak ihlallerini takip ediyor, öte yandan müzakere sürecine dair fikirlerini beyan ediyordu.
‘ABİ KARDEŞ, YER YER BABA OĞUL’
Bütün avukat arkadaşlarının onunla ilgili söyleyecekleri vardır mutlaka. Ama biz, son üç yılında aynı avukatlık bürosunu paylaştığı Neşet Girasun ile konuştuk. Girasun, adliye koridorlarındaki avukatı ya da televizyon ekranlarında demeç veren Tahir Elçi’yi değil, iş ortağı dostunu anlattı bize...
Tahir Elçi, Girasun’un hayatını önemli ölçüde etkileyen insanların başında geliyor. “Tahir Elçi ile aynı köydeniz” diyor Girasun ve ekliyor: Cizre’de de komşuyduk. Babamla dostluk ilişkileri vardı. Bu nedenle 6-7 yaşımdan beri tanıyorum onu. Hukuk fakültesini ve avukatlık mesleğini tercih etmemde kendisinin büyük etkisi olmuştur.”
Hayranlıkla izlediği Elçi Baro Başkanı olduğunda, Girasun da mesleğine iyice ısınmış genç bir avukattır. Baro Başkanı Elçi ile yaptığı bir görüşmede birlikte çalışma fikri doğmuş. “Hiç düşünmeden 10 yıl sonra Diyarbakır’a yerleştim” diyor Girasun.
Birlikte çalışmaya başladıktan sonrasını ise şöyle anlatıyor: “Üç yıl boyunca ortak avukatlık yaptık. Her gün yokluğunu, eksikliğini, hissediyorum. Abi kardeş, yer yer baba oğul ilişkisi vardı aramızda. Didaktik olmadan yol gösteren, kriz anlarında insanı rahatlatan ve problemlere anında çözüm üreten bir yapısı vardı. Tahir Elçi ile geçirdiğim bu zaman dilimi hayatımın en önemli dönemidir. Üniversite eğitiminin çok ötesinde farklı deneyim ve bakış açısına sahip olmamı sağladı.”
Girasun, Elçi’nin çalışma disiplini için, “Her şeyi çok hızlı düşünen ve yapan, bir günde bir haftalık iş yapabilme birikimine, azmine, çalışkanlığına ve zekaya sahipti” diyor.
Ailecek de görüştükleri için özellikle memleketleri Cizre ve Şırnak’a birlikte gittiklerini anlatıyor Girasun. Elçi ile iş dışında geçirdikleri zamanı, “Öğlen yemeklerini genellikle birlikte yerdik, fırsat buldukça dışarıda da birlikte olurduk” diyerek anlatıyor Girasun. Elçi’nin her konuda farklı fikirlere açık olduğuna dikkat çekerek, “Sık sık danışırdı bana” diyor.
MÜVEKKİLLERİN GÜVEN DUYDUĞU AVUKAT
Girasun, “olağanüstü nezaketli” bir insan olarak tanımlıyor Elçi’yi. Girasun’a göre bu nezaketi sayesinde insanlarda ayrıca saygı uyandırırdı.
Müvekkilleriyle ilişkisinde de nezaket çerçevesinde olduğunu anlatan Girasun, “Avukatlık pratiği, başarısının yanı sıra müvekkilleri onun nezaketinden de etkilenirlerdi. Müvekkillerinin ona sonsuz güveni vardı” diyor.
‘KONUMUNUN FARKINDAYDI’
Katıldığı televizyon programından sonra Tahir Elçi hakkında soruşturma başlatılmıştı. Aynı şekilde sosyal medyadan tehditler de almaya başlamıştı.
Neşet Girasun’un anlattığına göre Elçi, Türkiye’nin iyi bir yere doğru gitmediğinin farkındaydı. Aynı şekilde, kendi konumunun da farkındaydı ve can güvenliğinin tehdit edildiğini dile getirmeye başlamıştı. Barikatların kurulduğu, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği, çatışmaların yaşandığı dönemden yola çıkarak endişelerini de ifade ediyordu. Girasun, “Çok tehlikeli bir sürece girildiğini, böyle giderse Diyarbakır’ın, Şırnak’ın Halepçeleşeceğini söylüyordu” diyor.
Tahir Elçi, kendi konumunun ve can güvenliğinin tehdit altında olduğunun farkında olmasına rağmen, yaşadığı süre içinde çatışmaların yaşandığı her yere gitti. Girasun, Elçi için, “Sokağa çıkma yasağının uygulandığı her yere ilk giden, gündemleştiren, gerekli başvuruları yapan kişiydi” diyor.
ENTELEKTÜEL DUYARLILIĞI
“Tahir Elçi’yi gergin ortamda Dört Ayaklı Minare’ye götüren şey neydi?” Girasun, bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Çatışmalarda hayatını kaybedenler onu çok etkiliyordu. Ama gerçek bir entelektüel olduğu için tarihsel mirasa karşı saldırılar, yıkımlar da etkiliyordu onu. Dört Ayaklı Minare’nin tahrip olması da onu çok rahatsız etmişti. Diğer tarihi yapılar da zarar görmesin diye müdahale etmek istemişti.”
Girasun, birçok kişinin Elçi’yi uyardığına da dikkat çekiyor: “Birçok kişi uyarmıştı aslında. Ama Tahir Elçi’nin korku eşiği ortalamanın üstündeydi. Gerçekten çok cesur bir insandı. Zaten 90’lı yıllarda ortaya koyduğu avukatlık pratiği ve son çatışmalı süreçte yaptıkları ve söyledikleri de bunu kanıtlıyor.”
Girasun, “Son 25 yılda Kürdistan’ın en aktif ve başarılı avukatıydı” dediği Elçi için şunları da söylüyor: “Toplumun dinamik belleğiydi. Entelektüel duyarlılığı ön planda olan bir insandı.”
‘SORUŞTURMA BAŞSAVCIYI AŞIYOR’
Tahir Elçi’nin öldürülmesinin üzerinden bir yıl geçti. Ancak soruşturma dosyasında henüz bir ilerleme yok. Tetiği kim çekti, hâlâ bulunabilmiş değil.
Soruşturmayla ilgili soruyu şöyle cevaplıyor Neşet Girasun: “Soruşturma dosyasında etkin ve faili bulmaya yönelik bir çaba bulunmamaktadır. Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi cinayetlerinin başında gelmektedir. Bu nedenle, bu mesele başsavcılığı aşan bir boyutta. Ancak siyasal iktidarın iradesiyle aydınlanabilir bu cinayet.”