'Kamu kurumları kağıt olacak'
Bakanlar Kurulu'nun son kararlarına göre, Ziraat Bankası, PTT, TPAO gibi kuruluşların da Varlık Fonu’na aktarıldı. Çiğdem Toker'e Varlık Fonları'na dair uyarılarda bulunuyor: Bizatihi yasanın kendi gerekçesinde çocuklarımızın geleceğinin rehnedileceği o günden belliydi.
DUVAR - Milli Piyango İdaresi'nin KHK ile şans oyunlarına dair lisans düzenleme hakkının 49 yıllığına Varlık Fonu'na devredilmesiyle başlayan süreç dün Ziraat Bankası, PTT, TPAO gibi kuruluşların da Varlık Fonu’na aktarılmasıyla devam etti. Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker 'Varlık Fonlarının' OHAL sonrası geçirdiği süreci yazdı. Toker 'Yap-İşlet-Devret modelinin devlete faturasının sanılandan ağır olacağını göreceğiz' uyarısında bulunuyor.
Çiğdem Toker'in yazı şöyle:
Ülkenin, -kimilerinin- torunu olmakla övündüğü Osmanlı’dan miras en köklü bankası Ziraat artık Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) malı.
154 yıl önce “Ezilen çiftçilerin dertlerine çare bulunabilmesi” (kendi sayfasından alıntı) amacıyla kurulan Ziraat, Kerkük-Yumurtalık ham petrol boru hattı sürecinde kurulan BOTAŞ, yılbaşı ikramiyesi tadında ocakta devredilen Milli Piyango, daha niceleri de beş buçuk ay önce kurulan TVF marifetiyle “kâğıt” olacakları günü beklemeye başladı. Kâğıttan kastım “seküritizasyon” dedikleri, menkul kıymet haline getirilmesi.
Düne kadar BDDK ve Sayıştay denetiminde olan Ziraat Bankası, Başbakan’a bağlı çalışan ve bundan böyle -o da muhalefet milletvekillerinin zoruyla- konulmuş “bağımsız denetim”e mi tabi olacak?
TVF’yi kuran yasanın zamanlama ve usulü, son kararların öncü sinyaliydi. Adamakıllı işleyen bir yasama gücünün varlığında, kanun tasarısı olarak (yani görüşler, müzakereler, etki analizlerinin ardından) gelmesi gerekecek önemdeki bu yapı, talimat üzere olduğu aşikâr 16 iktidar milletvekilinin imzasıyla “teklif” olarak gelmişti.
AKP iktidarında Meclis’e gelen “teklif”ler, hep acil ihtiyaç ve hız anlamına geldi. 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL rejiminin ilk sıralardaki önemli yasalarından biri olan TVF’nin teklif olarak gelişi de böylesi bir aciliyet arayışının sonucuydu. Ve nitekim bu arayış, teklifin gerekçesinde şöyle özetleniyordu: “Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması.”
Varlık fonları, geleneksel olarak bizim gibi yüz milyarlarca dolar borcu, cari açığı olan ekonomilerce değil, nakit fazlası olan ülkelerce kuruluyor. TVF sürecinde dört yazı yazdım. Bizatihi yasanın kendi gerekçesinde çocuklarımızın geleceğinin rehnedileceği o günden belliydi. Bu Fon’un her fırsatta “devletin cebinden bir kuruş çıkmayacağı” söylenegelen büyük altyapı projelerine finansman sağlanmak üzere kurulduğunu bir daha not düşelim.
Bütçemizde fazla yok ki, Varlık Fonumuz olsun
Sadece Sayıştay denetimi değil, sermaye piyasaları, kamu ihale, devlet memurları mevzuatına tabi olmadığını da. Kanunlar üstü konumlanan TVF’ye son mükerrer Resmi Gazete ile bir de büyük para aktarıldı: Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan (SSDF) 3 milyar TL. TVF’nin bu kaynağı üç ay sonra geri ödemesi koşulu konulmuş. Henüz bir şey satmayan TVF’nin 3 milyar TL’yi 3 ay sonra geri ödeyebilmesi için mayısın ilk haftasına kadar büyük ve önemli satışlar yapacağını varsaymamız gerekiyor. (Ziraat Bankası’nın sorunlu alacaklarının ne olacağı ise apayrı bir sorun.)
Devletin yeterli parası yok gerekçesiyle kurgulanan Yap-İşlet-Devret modelinin devlete faturasının sanılandan ağır olacağını göreceğiz.