'İhraç kardeşliği'
Kanun Hükmünde Kararname ile memurluktan ihraç edilen biri Türk diğer Kürt iki kadın, Diyarbakır’da meze dükkanı işletmeye başladı. Zengin olmayı değil, ama bu dükkan sayesinde geçinebilmeyi ve ihraç edilen diğer arkadaşlarına cesaret vermeyi umuyorlar.
Dükkanın camekanında Mezze Kadın Eli yazısını okuduğumda durakladım. Karşı kaldırımdaydım, akşam karanlığı iyice çökmüştü, ama dükkanın içini görebiliyordum. Tezgahın arkasındaki kadın eğilip yiyecek dolabından bir şeyler alıyordu. Tezgahın önünde duran adam ise müşteri olmalıydı.
Geç de olsa yemeğini yemiş olmanın hazzı, eve giden birkaç kilometrelik yolu, soğuk havaya rağmen yürüme kararlılığı içindeydim ve aslında bu süre içinde iş düşünmek istemiyordum. Ancak sosyal medyadan Mezze X adlı bir dükkanın açıldığını duymuştum. Diyarbakır’da sadece bir mezeci dükkanı vardı, bu ikincisiydi. Bir buçuk milyonluk bir şehirde mezeci sayısının az olması dikkate değer olabilirdi. Ama asıl haber kokan, dükkanı açanların, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen iki kadın memur olmasıydı.Kısa bir tereddütten sonra yürüyüş yapma fikrini bir kenara bırakıp dükkana gitmeye karar verdim. Malum, haber beklemez.
Karşı kaldırıma geçtiğimde müşteri dükkandan çıkıyordu. Adının Serap Kılıç olduğunu sonradan öğreneceğim genç kadın, tezgahın ardından, “Buyurun, hoş geldiniz” diye karşıladı beni. Müşteri olmadığımı, gazeteci olduğumu söyledim hemen. Meramımı anlatınca, bir paravanın arkasındaki küçük bölmeye aldı beni.
“Aç mısınız?” diye sordu ardından, “Size hemen bir tabak hazırlayabilirim.” Müşteri bulmuş esnaf değil, misafir ağırlar gibi soruyordu Kılıç. Aç değildim, ama elbette Serap Kılıç’ın ikram ettiği çaya hayır demek mümkün değildi.
Serap Kılıç’ın ortağı benim için sürpriz oldu doğrusu. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi eş başkanı Selma Atabey ile, çeşitli haberler için birkaç kez görüşmüştüm. Daha sonra o da ihraç edilenlerin arasına katılmıştı. Mezze Kadın Eli’ne gittiğim akşam kendisi şehir dışındaydı. Bu nedenle Mezze Kadın Eli’nin ve işletmecilerinin hikayesini Serap Kılıç’tan dinledim.
DİYARBAKIR’DA BİR TÜRK
Serap Kılıç İstanbul’da doğup büyümüş, Eskişehir’de Üniversite okumuş ve 6 yıl Trakya’da Türkiye İstatistik Kurumu’nda memur olarak çalışmış. Diyarbakır’a geleli daha iki yıl olmamış. “Rotasyonla geldim Diyarbakır’a” diyor Kılıç ve ekliyor: “Büro Emekçileri Sendikası’nda (BES) yöneticilik yapıyordum. Rotasyon bir tür ceza niyetiyle gerçekleşmişti, ama ben Diyarbakır’a atanmış olmaktan hiç şikayetçi olmadım.”
Kılıç, en zor zamanda Diyarbakır’da yaşamaya başladığını kabul ediyor. “7 Haziran seçimlerinden önce burada sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal (OHAL) başlamıştı zaten. Ardından 1 Kasım seçimi, sokağa çıkma yasağı ve Sur’daki çatışmalar geldi. Çalıştığım yer Sur’daydı, bütün çatışma seslerini duyuyorduk ve çalışmak mümkün olmuyordu.”
İlk kez geldiği Diyarbakır’da en az 2 yıl yaşamaya en baştan karar vermiş Kılıç. Sonra OHAL ve ihraç gelince, İstanbul’a, ailesinin yanına gitmeyi düşünmüş. Ama sonunda Diyarbakır’da kalmaya karar vermiş. Sendikalı arkadaşlarının yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “BES Diyarbakır Şubesi’nde 76 kişiydik. Arkadaşlarımızın 70’i ihraç edildi, 6’ı açığa alındı. Sendikayı bu şekilde bitirmeye çalışıyorlar. Ama kongremizi daha yeni yaptık. Sendikalı olmaktan kaynaklanan gücümüzü korumaya çalışıyoruz.”
‘BURADA MİLLİYETÇİLİK YOK’
İhraç edilen kamu personelinin imkanlar dahilinde birbirleriyle dayanışma içine girdiğini anlatan Kılıç, “İhraçlarla birlikte bir ‘ihraç kardeşliği’ oluştu. Buradaki dayanışmayı görünce İstanbul’a gitmekten vazgeçtim. Bunu ailemle de paylaştım ve onlar da olumlu karşıladı. Çünkü Sur’da başlayan, OHAL ve ihraçlarla devam eden travmayı, ancak dayanışmanın olduğu bir ortamda aşmak mümkün.”
Diyarbakır’da kalmasına neden olan etkenlerden biri de, Kılıç’a göre burada milliyetçiliğin olmamsı. Diyarbakır’da bir Türk olarak yaşamanın dışarıdan bakıldığı gibi zor olmadığını anlatan Kılıç, buna ailesinin de tanıklık ettiğini dile getiriyor. “Ailem tam da Sur’da çatışmalar varken geldi Diyarbakır’a. Çok kötü bir zamandı aslında. Ama tanıştıkları insanlar onları çok şaşırttı. Burada Kürt halkından Türk olduğum için bir zarar gelmeyeceğini gördüler. İhraç edildikten sonra İstanbul’a dönmek istemeyişime de bu nedenle hiç itiraz etmediler.”
İKİ KADIN AYAKTA DURMAYI ÖĞRETİYOR
Bir KHK ile hayatları altüst olan kamu personeli, ekonomik olarak ayakta kalabilmek için çeşitli arayışlar içine girdi. Mezze X, bu arayışların sonunda, yaklaşık iki ay önce açıldı. İhraç edilince Mezze X’i açan erkek memurlar, bir süre sonra burayı işletemeyeceklerini anlamışlar. Selma Atabey ile Serap Kılıç’ın Mezze X macerası da bundan sonra başlıyor. Erkekler yapamadı bu işi, ama kadınlar yapabilir düşüncesi ağır basınca iki kadın dükkanın işletmesini üstleniyorlar ve dükkanın adını Mezze Kadın Eli olarak değiştiriyorlar.
Daha sonra konuşma fırsatı bulduğum SES Diyarbakır Şubesi eski eş başkanı Selma Atabey, “İhraç edildik diye bir köşeye çekilecek halimiz yoktu” diyor. “Ekonomik olarak ayakta durmamız gerekiyordu. Böyle bir olanak olunca Serap’la konuştuk ve kararımızı verdik.” Atabey, bu girişimlerinin ihraç edilen herkese umut ve cesaret vereceğine de inanıyor. “Bu işi becerebilirsek ihraç edilen diğer arkadaşlarımıza da moral olur, onlar da başka iş alanlarında şanslarını denemek için cesaret bulur.”
MEZEYE KADIN ELİ DEĞİNCE
Mezeye kadın eli değince hem meze çeşitleri artmış dükkanda, hem de mantı, içli köfte gibi yemekler de eklenmiş menüye. Yeni bir işe başlamanın heyecanı içinde, menüyü ve mekanı geliştirmenin olanakları üzerine kafa yoruyorlar şimdi.
Müşterilerle ilgileniyorlar, mutfağa girip meze hazırlıyorlar, bulaşık yıkıyorlar ve dayanışma ziyaretinde bulunan çok sayıda arkadaşlarını ağırlamaya çalışıyorlar. Destek ziyaretçileri hem moral veriyor onlara hem de alışveriş yapıyorlar.
Bunca yıl memur olarak çalıştıktan sonra esnaf olmak nasıl bir şeydir acaba? Selma Atabey, gülerek, “Esnafın sıkıntılarını şimdi anlamaya başladım” diyor. “Derdimiz bu dükkan sayesinde zengin olmak değil, bu mümkün de değil galiba. Geçinebilelim, bizi ihraç edenlere direndiğimizi gösterebilelim yeter” diyor Atabey.
Serap Kılıç ortağının söylediklerini destekliyor ve “Esnaf olmayı öğreneceğiz ve direndiğimizi göstereceğiz” diyor. Gevran Caddesi’ndeki bu küçük mekanda çok sayıda meze ve ev yemekleri var. Ama bunlardan daha çok güler yüz ve umut var.