Stephen Kinzer: 16 Nisan'da diktatörlük oylanacak

Ünlü Amerikalı gazeteci Stephen Kinzer'dan referandum yorumu: Türkiye vatandaşları 16 Nisan'daki referandumda, Erdoğan'ı dünyanın en yeni seçilmiş diktatörü yapıp yapmamayı oylayacak.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - New York Times gazetesinin eski Türkiye büro şefi Stephen Kinzer, 16 Nisan'daki referandumda 'Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dünyanın en yeni seçilmiş diktatörü olup olmayacağının oylanacağını' öne sürdü. Kinzer Boston Globe gazetesinde yayımlanan 'Ortadoğu'dan bir uyarı' başlıklı makalesinde, şu ifadeleri kullandı:

'10 YIL ÖNCE GELECEK VAAT EDİYORDU'

"Türkiye'de yıllarca yaşadıktan sonra, bu ülkenin demokrasisinin, hiçbir demagojik lider tarafından raydan çıkarılamayacak kadar kök saldığı sonucuna varmıştım. Hata yapmışım. Şimdi ABD için aynısını düşünüyorum: Kurumlarımızın, otokratik bir başkana bile karşı koyabilecek kadar güçlü olduğuna inanıyorum. Yine yanılabilirim.

10 yıl önce Türkiye'nin önünde ihtişamlı bir gelecek varmış gibi görünüyordu. Türkler daha zengindi, modern tarihlerinin hiçbir bölümünde sahip olmadıkları kadar özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Hükümetleri, 'komşularla sıfır sorun' prensibine dayalı, işbirliğine hazır bir dış politikanın reklamını yapıyordu. Türkiye, konseylerde giderek daha fazla saygı duyulan bir sese sahip olan, değer verilen bir NATO müttefikiydi.

'ISRARLA Şİİ-SÜNNİ YARIŞINA GİRDİLER'

Bu gelecek vaat eden durum, yerini yıkıntıya bıraktı. Seçilmiş lideri Tayyip Erdoğan'ın geçici heves ve hırslarıyla hareket ederek, Türkiye baskıcı bir devlet haline geldi. Onbinlerce gerçek ve hayali muhalif hapse atıldı. Toplum derinden kutuplaştı. Yatırımcı güveni yere çakılmakta, turizm serbest düşüşte ve pata birimi düzenli olarak değer kaybediyor. Basın susturuldu. Nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu güneydoğuda silahlı isyan yeniden patlak verdi. Terör saldırıları İstanbul ve diğer yerlerde yüzlerce kişinin canına mal oldu. Kendisini Suriye'deki iç savaş ve İran'la Suudi Arabistan arasında vekillerin yürüttüğü yarışa sokma ısrarı, Türkiye'ye bir dizi yeni düşman kazandırdı. En kötüsü de, ABD'yle Avrupa'nın gözünde Türkiye dünyadaki yerini gözden geçiriyor, NATO'ya sırt çevirip Rusya gibi otoriter ülkelere sevgiyle bakıyor gibi görünüyor.

'TOPLUMSAL BARIŞ PAHASINA OY'

Türkiye'nin kaderindeki bu içler acısını gerilemelerin neredeyse hepsi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a atfedilebilir. Suriye'deki ihtilaf patlak verdiğinde, Erdoğan Suriye hükümetine karşı taraf tutmak için can attı; IŞİD ve diğer radikal gruplardan militanların Türkiye üzerinden savaş alanına gitmesine ve ülke içinde destek üsleri kurulmasına izin verecek kadar ileriye bile gitti. Şimdi Suriye savaşındaki ivme yön değiştirince IŞİD'e sırt çevirdi; örgüt, eski dostu tarafından ihanete uğramış hissediyor ve korkunç terör saldırılarıyla misilleme yapıyor. Erdoğan geçen yıl, bir ulusal seçimde yeterli göreceği kadar çok oy alamayınca, ikinci bir seçim çağrısı yaptı ve milliyetçi oyları kazanmak için Kürtlere karşı baskı emri verdi. Bu, ona toplumsal barış pahasına seçim başarısı getiren bir stratejiydi. Geçen yılki başarısız askeri darbenin ardından ulusal birlik çağrısında bulunabilirdi. Bunun yerine tersini yaparak, sivil toplumda büyük yıkım yaratan sert tepkiler gösterdi.

'ÖNCE-BEN ŞOVENİZMİ'

Türkiye'nin lideri, bir dizi radikal adım atarak ülkesinin demokrasisini aşağı çekti. Vatandaşları kimlikleri üzerinden birbiriyle karşı karşıya getirdi. Dikkatsiz bir biçimde yabancı ülkelerdeki ihtilaflara müdahale etti. Uzun zamandır ayakta olan ittifakları bozdu, 'önce ben' şovenizmiyle diplomatik taviz yolunu reddetti. Ülke içinde basını şeytanlaştırdı, kendi şahsi servetinin incelenmesini reddetti ve muhalifleri vatansever olmamakla suçladı. Tüm bunlar, bugünkü Washington'a dair tüyler ürpertici bir öngörü gibi görünüyor.

'DİKATATÖRLÜK OYLANIYOR'

Erdoğan, tepkiyi asgari düzeye indirmek için gazeteleri kapattı, muhabirleri hapse attı, iş dünyasını tehdit etti ve belediye başkanlarını, yargıçları, savcıları hapse attı. Şimdi, iktidarını meşrulaştıracak ve genişletecek anayasa değişiklikleri önerdi. Vatandaşlar 16 Nisan'daki referandumda, onu dünyanın en yeni seçilmiş diktatörü yapıp yapmamayı oylayacak.

'ABD'DE BAŞKAN REKTÖRLERİ GÖREVDEN ALAMAZ'

ABD'de benzer bir durum yaşanır mı? Pek muhtemel görünmüyor. Amerikan toplumsal hayatında, sivil aktivizm Türkiye'ye kıyasla daha canlı bir gelenek. Eyaletler, kentler ve çok sayıda kurum, Washington'dan gelen emirlere direnmek açısından yeterli bağımsız yetkiye sahip. Söz gelimi, Türkiye'nin lideri bütün devlet üniversitelerinin rektörlerini görevden almış durumda. Hiçbir Amerikan başkanı bunu yapamaz.

Fakat Amerikalıların demokratik yönetimin nimetlerini kaybetme ihtimalinin hiç bulunmadığını söylemek ahmakça olur. Otokrat olmak isteyenler, insani duyguların en güçlüsünün korku olduğunu görüyor. Korkuyu, insanları özgürlüklerinden vazgeçirecek şekilde köpürtüyorlar. Son 10 yılda, korku tellallığı yapmak Türkiye kadar Amerikan hayatında da etkili bir güç haline geldi.

'OHAL'İ KARARNAMELER YÖNETİMİ OLARAK YORUMLADI'

Erdoğan başarısız darbeyi 'olağanüstü hal' dayatmanın bahanesi olarak kullandı; OHAL'i o günden bu yana da uzattı. Olağanüstü hal yetkilerini, kendisine muhalifleri hapse atma, ülkeyi neredeyse tamamen kararnamelerle yönetme hakkı veren bir durum olarak yorumluyor. ABD, iktidarın bu şekilde ele geçirilmesinden sadece birkaç terör saldırısı kadar uzak olabilir.

Fakat Amerikan demokrasisine yönelik asıl tehdit, Türkiye'de sarsıntı yaratan şey, yani özgür kurumların açıkça bastırılması değil. Daha tehdit edici olanı, demokratik ruhlarından eser kalmamış demokratik formların varlığının devam etmesi. Söz gelimi, Kongre üyelerini seçmeye devam ediyoruz fakat birçok eyalette seçmenlere uygulanan baskı ve hileler, halkı gerçek bir tercihten mahrum bırakıyor. Mahkemelerimiz, ideolojik savaş alanlarına döndü. Siyasetimizde para çok büyük bir rol oynuyor. Başka ülkelere savaş açmak gibi dünyayı sarsan kararlar, bir avuç insan tarafından alınıyor. Özgürlük heykeli hâlâ Amerikan özgürlüğünün simgesi ama onu işte böyle kaybedersiniz."

MAKALENİN İNGİLİZCE ORİJİNALİ