Yeni Asya: Bize terör isnat etmek haddiniz değil
Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, "Hukukun Üstünlüğü ve Adalet" panelinde konuştu. Güleçyüz, gazete çalışanlarından Nur Ener'in 26 gündür tutuklu olmasına tepki gösterirken, "Bunaldı milletin afakı bir sabah ister. O sabahı bekliyoruz" dedi.
DUVAR - Bediüzzaman Haftası etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen, “Hukukun Üstünlüğü ve Adalet” konulu panel, İstanbul’daki Kaya Ramada Otel’de düzenlendi.
Hürriyet gazetesi yazarı Taha Akyol'un da katıldığı panelde konuşan Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, gazete çalışanı Nur Ener'in Bylock kullandığı iddiasıyla tutuklu olmasına tepki gösterdi.
Yeni Asya'dan Mücahit Çakır'ın haberine göre, Prof. Mustafa Erdoğan da konuşmacıları arasında olduğu panele Prof. Hüseyin Hatemi ise mazeret bildirerek katılmadı. Moderatör Kadir Akbaş'ın, “Vefatının 57. senesinde sevgili Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi rahmetle anıyoruz. Üstad’ımızın ifadesiyle konuşan yalnız hakikattir, kim Kur’an’ın dellalı olan Bediüzzaman Said Nursi’nin sesini kısabilir ki? Kim neden hukukun üstünlüğü ve adalet kavramlarının konuşulmasından rahatsız olur ki?” diyerek başlattığı panelde ilk olarak söz alan Taha Akyol, “Keşke hukuku, demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını, fikir, ifade, din ve hürriyetini iki de bir savunmak zorunda kalmak yerine bunlar gayet tabii hale gelseydi de ben de biraz sanatla, edebiyatla, felsefeyle uğraşan, film kritikleri yapan, o konulara zaman ayıran bir yazar olabilseydim diye her zaman hayıflanırım” diye konuştu.
Konuşmasına Said Nursi’ye atıfta bulunarak devam eden Akyol, “Dönemin münevverlerinden Said Nursi’ye soruyorlar: İstibdad nedir? Cevabı Münazarat kitabından: İstibdad tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vahiddir, suistimalata gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insanlığı mahîsidir. Burada dikkat edeceğimiz husus bunun Osmanlı imparatorluğunda da çok ciddi bir problem olduğu, o yüzden meşrutiyet fikrinin doğduğudur. Nitekim Hutbe-i Şamiye’de de Müslümanların neden geride kaldığı anlatılırken sayılan sebeplerden biri de, bir çeşit bulaşıcı hastalık gibi her yere sirayet etmiş olan istibdad gösterilir. Hakikaten Hallac-ı Mansur’ların katledilmesini, Farabi ve İbn-i Sina’ların medreseden dışlanmasını düşünürsek hakikaten İslam medeniyetinin gerilemesinin sebeplerinden biri devleti koruma, asayiş, “aman fitne fesat çıkmasın” kaygısıyla farklı İslami yorumların bile yasaklanmış olmasıdır. O yüzden hürriyet, istibdad ve kuvvetler ayrılığı meselesi bizim için sadece günlük bir mesele değil, tarihi bir meseledir” dedi.
'ADALETSİZ YÖNETİM SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL'
Taha Akyol’dan sonra söz alan Prof. Mustafa Erdoğan ise, adalet ve hukuk kavramlarını temelden ele alarak “Adalet mülkün temelidir. Adaletin mülkün temeli olması, bir toplumun temel siyasal kurumlarının adalet üzerine bina edilmesi demektir. Bu kadim ilke aslında modern zamanlarda başka kültürlerden olan mütefekkirlerce de dile getirilmiştir” şeklinde konuştu. Erdoğan, “Zalimler bütün iktidarın kendi ellerinde olmasına güvenerek devranın hiç dönmeyeceğini, hep böyle gideceğini sanırlar. Ama gerçekte hiç de sürdürülebilir bir durum değildir. Toplumsal temeli olmayan, meşruluğunu yitiren bir iktidarın istikbali garanti değildir" dedi.
'SALON BULAMADIK'
Kâzım Güleçyüz ise paneli yapmak için salon bulma konusunda sıkıntı yaşadıklarını belirterek başladığı konuşmasında şunları söyledi, “Bundan 12 sene evvel bir basın açıklaması yapmak için bir otel aradık. Konu başörtüsüyle ilgili bir sıkıntıydı. O zaman bu yasak uygulanıyordu ve şiddetli sıkıntı çekiyorduk. Başörtülü bir muhabirimiz üniversitenin etkinliklerine alınmıyordu ve basın kartı hakkına sahip olan başörtülü çalışanlarımızın başı açık fotoğraf vermedikleri için kartları verilmiyordu. Bu konularda basın açıklaması yapmak üzere otel aradık ama otellerin çoğu korktu, veremedi. Zannediyorum 2005 yılıydı. 2017 yılında bu paneli yapmak için evvela Haliç Kongre Merkezi ile anlaşma yaptık, sebep belirtmeden iptal edildi. Peşinden Lütfi Kırdar’la sözleşme yaptık ve kaymakamlığa bildirim yapmamızın peşinden 2 saat geçmeden Lütfi Kırdar Kongre Merkezi yönetimi arayarak güvenlik ve OHAL gerekçesiyle sözleşmeyi iptal ediyoruz dedi. 2005’ten 2017’ye 12 sene. Geldiğimiz nokta bu. Burada haliç kongre merkezi ve Lütfi Kırdar Kongre Merkezi yönetimlerinin hukuka da ahlaka da uymayan bu davranışlarını kınıyorum. Verilen sözü tutmak, ahde vefa. Bunlar ahlakın da hukukun da en temel prensiplerindendir. Bunlar ayaklar altına alınmıştır.”
'NUR ENER BİZİM ONURUMUZDUR'
“Sıkıntılı bir OHAL sürecinden geçiyoruz” diyen Güleçyüz, “Sürekli yeni mağdurlar üreten bir süreç bu. Mustafa Erdoğan hocamız da bu mağdurlardan birisi. Çalıştığı üniversiteden çıkarıldı. Buna benzer binlerce akademisyen ve gazeteciler var. Bu gazeteciler içerisinde daha evvel bizim tertiplediğimiz ve birlikte panellerde konuşmalar yaptığımız Ali Bulaç, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak var. Şahin Alpay’la aynı panelde buluşmadık ama onu da özgürlükçü fikirleriyle biliyor ve aylardır cezaevinde bulmasının üzüntüsünü yaşıyoruz. Bu insanların tanıdıklarımızın ve gazeteci kimliğiyle şahsen tanışmasak da tanıdığımız insanların terörist olduğuna inanmıyoruz. Uzun, gerekçesiz tutuklulukların yargısız infaza dönüştüğü bir korkunç süreçten geçiyoruz. İnsanlar yargılanmadan ve kesinleşmiş mahkeme kararıyla suçluluğu hükme bağlanmadan suçlu ilan edilemez. Bu gazetecilerden birisi de Yeni Asya’nın mensubu olan Nur Ener kardeşimiz. 26 gündür içerde. Kendisi yakından tanıdığımız ve mezun olur olmaz gazetemizde çalışmaya başlayan bir gazeteci. Bu kardeşimizin 26 gündür içerde tutulmasını hazmedemiyoruz. Ve bir Yeni Asya mensubuna, diğerleri için söyledim, terör isnat etmek kimsenin haddi değildir. Yeni Asya ve sözcüsü olduğu Risale-i Nur, Bediüzzaman her çeşit terörün çözüm adresidir. Nur Ener’le ilgili son olarak söyleyeceğim şey, Nur bizim onurumuzdur, çiğnetmeyiz” şeklinde konuştu.
Güleçyüz, "OHAL rejiminde bir korku iklimi Türkiye’ye hâkim oldu. İnsanlar tedirgin, konuşmaktan dahi korkar hale gelmiş durumda. Korkusuz yaşanabilen bir rejimdir aynı zamanda demokrasi. Demokrasinin neresindeyiz? Bunaldı milletin afakı bir sabah ister. O sabahı bekliyoruz. Ama beklemekle kalmayalım, gereğini de yapayım. 17 Nisan sabahını öyle bir sabaha dönüştürme fırsatı elimizde. Nasıl? Keyfiliklere istismara dayatmaya tahakküme tek adamlığa hukuksuzluğa adaletsizliğe hayır diyerek" şeklinde konuştu.