Soma katliamının 3. yıldönümü: Mümkün olsa mayıs ayını takvimlerden çıkarsak
Bugün, Soma’da Türkiye’nin en büyük işçi katliamı yaşandı. 432 babasız çocuk kaldı. Katliamın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen ailelerin acıları hala taze.
DUVAR - Manisa’nın kömür havzası Soma’da üç yıl önce bugün, Türkiye’nin en büyük işçi katliamı yaşandı. 301 işçi çalışmak için girdikleri madenden bir daha sağ olarak çıkamadı. 432 babasız çocuk ve derin bir acı kaldı. Katliamda, eşini, çocuğunu, kardeşini, babasını yitiren madenci aileleri sorumluların hesap vermesi, bu davanın örnek olması ve kendi çektikleri acıları başkaları çekmesin diye üç yıldır mücadele veriyor.
Evrensel'den Emine Uyar'ın haberine göre, Uğur Çolak’ın babası İsmail Çolak, mayıs ayı geldiğinde aynı acıları tekrar yaşadıklarını belirtiyor. “Mümkün olsa da mayıs ayını takvimlerden çıkarsak” diyor. “Çiçeklerin açmasını, kuşların ötmesini, tabiatın canlanmasını kıskanır olduk. Tabiat canlanıyor ama bizim çocuklarımız geri gelmeyecek” diyor.
SAVCI MAHKEMEYİ ÜÇ DURUŞMA OYALADI
3 yıldan beri adaletin yerini bulması için mücadele verdiklerini dile getiren Çolak, üç mahkemedir mütalaa vermeyen Savcı Şükrü Akyol’a geçen duruşma gösterdikleri tepkiyi hatırlatıyor. Akyol’un Soma davasından alınarak Aydın’a atandığını belirten Çolak mahkemenin seyrine dair şunları söylüyor: “Kurtulduk diye düşünüyoruz. Üç mahkemedir oyaladı. Tutukluluğun da belli bir süresi var o süreyi yakalamak için sanki sanıklardan yana tavır alarak bu hale getirdi. Bu gücü kimden alıyor, nereden alıyor, sermayenin mi baskısı var yoksa siyasi iktidarın mı bir baskısı var anlamış değiliz. Tam da sanıkların ve avukatlarının istedikleri oldu.
Mahkemenin de 11 Temmuz’a kalması bizi düşündürdü. Haziranın 15’inden itibaren hakim ve savcı atamaları var. Bizim hakimin de kalır mıyım gider miyim diye düşündüğünü sanıyoruz. Eğer buradan sürülürse, bu dosyadan alınırsa kamuoyunda iyi birisi olarak anılacak kendisi. Belki de bilinçli olarak hakim ve savcı atamalarından sonraya bıraktı. Bizim isteğimiz hakimin bu dosyada kalmasından yana. Kalırsa da iyi bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum ama yine de o mahkeme başkanına güveniyorum. Son mahkemede bütün sanık ve sanık avukatlarının taleplerini reddetti. Sanıklar ve sanık avukatları mahkeme heyeti ile ilgili FETÖ ve sabotaj olaylarını yeterince araştırmadıkları gerekçesiyle Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulundular. Can Gürkan ulu orta, ‘Biz senin hakkında suç duyurusunda bulunduk’ dedi mahkeme başkanına. ‘Keser döner sap döner gün gelir hesap döner’ diyerek, aba altından resmen sopa göstererek tehdit ettiler hakimi ve heyeti.”
YARGIYA NE KADAR GÜVENEBİLİRİZ?
Türkiye’nin, yürütmenin çalışmadığı, yargının adil olmadığı, KHK’lerle yönetilen bir ülke haline geldiğini belirten Çolak, “Her gün bir aydını, akademisyeni, gazeteciyi, özgür düşünceli birini gözaltına alıp tutukluyorlar. Burada ne kadar yargıya güvenebiliriz? Güvenmek istiyoruz ama adaletli bir karar çıkacağına da inanmıyorum” diyor.
Davada ne karar verilirse verilsin, üst mahkeme ve AİHM’ye kadar gideceklerini ifade eden Çolak, kendileri için bugün yapacakları mitingin çok önemli olduğunu vurguluyor. Güçlü bir katılımın 11 Temmuz’daki mahkemeyi de besleyeceğini düşündüğünü dile getiren Çolak, “13 Mayıs 2014’te nasıl duyarlı oldularsa, ‘Unutursak kalbimiz kurusun’ dedilerse, bir kere daha unutmadıklarını görmek için 13 Mayıs’ta Soma’daki mitinge destek vermeye ve 11 Temmuz’daki mahkemeye bekliyoruz. Davanın bu süreci artık çok önemli. Gelecek savcı ne diyecek bilmiyoruz ama biz mütalaa bekliyoruz artık” diyor.
'KIZIMLA CENNETE GİDEN OTOBÜS ARIYORUZ'
Katliamda yaşamını yitiren Emin Kurt’un eşi Güler Kurt 32 yaşında ve bir kız çocuğu var. Babasını kaybettiğinde 10 aylıkmış Feyza.
“13 Mayıs bizim işkencemizin başladığı gün. Yaşamak zorunda olduğumuz için yaşıyoruz” diyor Güler Kurt. Zamanla acıların dinmesi bir yana özledikçe daha çok acı çektiklerini dile getiren Güler, “Çok yalnız kaldık. 13 Mayıs’ta, mahkemelerde çok yalnız kaldık. Bizi yalnız bırakmamalarını istiyoruz insanlardan” diyor.
Sadece acısını yaşamakla kalmadığını, bir kadın olarak ölümün ardından başka bir sürü sorun yaşadığını dile getiren Kurt, “Yalnız bir kadın olarak toplumun baskısını hissediyorum. Herkes farklı bakıyor. Yeğeninle bile dolaşsan yanlış düşünüyorlar” diyor. “Çok paraları var, yardımları aldılar, rahatları iyi” şeklinde ön yargılarla karşılaştıklarını anlatıyor.
“Annem, babam, kardeşim yok. Bütün her şeyim eşimdi. 15 yaşında tanıştım, çok severek evlendim. Her gün bir avuç ilaçla duruyorum ayakta. Sadece insanların biraz daha birlik olup bir daha böyle ölümler olmamasını istiyorum. Çünkü bizim yaşadığımız gerçekten kaza değil bir katliamdı. Eşim her gün her şeyi anlatırdı. Devlet, sendika ve işveren öldürdü bizi. Devletin yeri idi zaten orası. Bir kuruşa bizi süründürdü. Keşke canımızı almasalardı ben yine razıydım köle gibi çalıştırmalarına. Her şeyi yapıyorlardı, en sonunda canımızı da aldılar. İnsanın bir daha mutlu olamayacağını bilmek çok zor bir şey.”
Kızı Feza’ya herkesin, “Baban cennette” dediğini anlatan Kurt, “Geceleri ağlayarak uyanıyor, cennete babasının yanına gitmek istiyor, cennete giden otobüs arıyoruz. En çok gücüme giden, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığı, bunu maalesef çevremizde çok görüyoruz ve çok gücüme gidiyor” diyor.
ÖLEN ÖLDÜĞÜYLE KALSIN İSTENİYOR
Türkiye'de adalet olduğunu düşünmediğini vurguluyor Güler Kurt. “Herkes her şeyi biliyor ama ‘Ölen öldüğüyle kalsın, geride kalanlara bir şey olmasın diye düşünüyorlar. 15 tane bilirkişi raporu çıktı. Her şey ortada, hâlâ mahkemelerde sürünüyoruz çoluk çocuk. 10 kere karar verilmiş olması lazımdı şimdiye kadar. Bizi hâlâ mahkemelerde bu acımızla niye süründürüyorsunuz” diye soruyor.
Asıl sorumluların yargılanmadığına vurgu yapan Güler Kurt mahkeme sürecine dair görüşlerini paylaşıyor: “Soma’daki belediye başkanını dahi istifa ettiremedik. O madene bakan TKİ müdürünü, oradan sorumlu olan Hakkı Duran’ı dahi yerinden oynatamadık. Elimize kaldı 3-5 tane mühendis. Onlar da suçlu, çünkü çok baskı yaptılar, para hırsından kaynaklı olarak. Hiçbir önlem almadan çok kötü koşullarda çalıştırdılar. Onlar bari ceza alsın diye uğraşıyoruz. Buradan yalvarıyorum, hiçbir siyasi baskı olmadan, hiç olmazsa şu TKİ müdürü, hiç olmazsa şu belediye başkanının yargılanması lazım. Çünkü belediye başkanının bizim madenle çok alakası vardı. Gayriresmi çok büyük bağlantıları vardı. İşçileri kendi mitinglerine götürürlerdi. Siyasi çıkarları için kullanıyorlardı. Biz para pul istemiyoruz, ne olur bu suçlular cezalandırılsın siz yardımcı olun diye siyasi partilere gittik. Hiç kimse bize yardımcı olup da burada bir tane sorumluyu yargılatmadılar. Herkesin destek olmasını istiyoruz bir daha böyle ölümler olmasın. Acımızı paylaşmak istiyoruz.”
Oğlu Kader Yıldırım’ı kaybeden Elmas Yıldırım, mahkemelerde kendini tutamayıp sanık ve sanık avukatlarına tepkisini dile getirdiği için mahkeme salonundan atılan ailelerin başında geliyor. Elmas Yıldırım ise, “Ölenlerin sayısı 301 değildi. 5 bindi. Yarısı toprağın altında, yarısı üstünde. Yarısı çocuktu bunların. Hiç analarından doğmamış çocuklar da vardı. Adalet hiç ortada yok. Bundan sonra da zor olur” diyerek cevaplıyor sormakta zorlandığımız soruyu.