Korkut Boratav: Türkiye'de faşizmi kadınlar engelleyecek

Prof. Korkut Boratav, referandum sonrası AK Parti'de yaşanması muhtemel gelişmeleri değerlendirdi."Türkiye toplumunun gelişkinlik düzeyi, coğrafî, toplumsal çok sesli, çok renkli niteliği, tek lidere bağımlı, açıkça faşizan bir siyasi yapı ile uyumlu değildir" diyen Boratav, kadın hareketinin önemine dikkat çekti: "Türkiye’nin cumhuriyet değerlerinden koparılmasını, karanlığa, faşizme sürüklenmesini frenleyecek güvencelerin başında kadın hareketi gelmektedir."

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Külsoy

DUVAR - Prof. Dr. Korkut Boratav,’Türkiye’nin cumhuriyet değerlerinden koparılmasını, karanlığa, faşizme sürüklenmesini frenleyecek güvencelerin başında kadın hareketi gelmektedir’ diyor.

Türkiye’de Marksist iktisatçı denilince ilk akla gelen isim olan Korkut Boratav, bugün ailenin yaşayan en büyüğü. Gazete Duvar’ın sorularını cevaplayan Boratav, CHP'nin 'uzak ve yakın tarihi, programı ve seçmen tabanı itibariyle sosyal demokrat bir parti olmadığını' söylüyor.  Prof. Dr. Korkut Boratav, AKP’nin anayasa değişikliği ile rejimi değiştirmek istediğini de belirtiyor.

1 Mayıs'ı geride bıraktık. Size göre Türkiye proletaryası 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğinin yetirince bilincinde mi?

Sorunuz, bana, Türkiye medyasında haberci ve yorumcuların zaman zaman “seçmen” kimliğinden söz etme tarzını hatırlattı: “Seçmen koalisyon istedi… Seçmen AB’ye tam üyeliği destekledi” gibi söylemler, ifadeler, tek bir iradeye sahip, adeta somut bir 'seçmen' şahsiyetinin var olduğu yanılgısına dayanır ve elbette yanıltıcıdır. Hayatlarını emek güçlerini satarak sürdüren milyonlarca insandan oluşan Türkiye işçi sınıfı, yani proletaryası da, ortak bir söyleme, tek bir bilince, iradeye sahip olan bir şahsiyet, bir varlık gibi düşünülemez. İşçi sınıfının (proletaryanın) mensupları içinde de 1 mayıs ile ilgili olarak çok farklı, hatta birbiriyle uzlaşmayan bilgi ve bilinç düzeyleri vardır. Bu farklılık da doğaldır.

1 Mayıs ve 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü gibi günler için sendikalar ve sivil toplum kuruluşları farklı nitelemelerde bulunuyor. Bu günler ‘Bayram mı, direniş simgesi midir' diye de bir tartışma var...

1 Mayıs ve 8 Mart, işçi sınıfı ve kadın hareketi tarihlerinin sembolik günleridir. Bu günlerde bir araya gelmeyi örgütleyenler, önceki dönemde elde edilmiş bir başarı varsa kutlama çağrısı yaparlar; çetin mücadeleler güncel gündemde ise, 'direniş' sloganını kullanırlar. Bu günler resmi tatil günleri ise, polisle çatışma beklenmiyorsa, bir bayram havası içinde katılım mümkün olabilir; hatta 'normal', demokratik toplumlarda böyle olması doğal karşılanır. Çağrılarda kullanılan sloganlar ve söylem ise, bu günlerin, hangi siyasi, toplumsal ortam içinde gerçekleştiğine bağlıdır.

'BAŞKAYA'NIN TESPİTİNDE HAKLILIK PAYI VAR'

Fikret Başkaya, Türkiye’de ve dünyanın bir çok kapitalist ülkesinde sendikaların- yönetimlerin, proletaryanın mücadelesinin önünde engel olduğundan sendikaların çürümüşlüğünden söz ediyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir? 

Başkaya’nın tespitinde geçerlik payı vardır; ama tartışmanın odağında yer almasını doğru bulmam. Asıl sorun, hem Türkiye’de hem de tüm dünyada işçi sınıfının ekonomik örgütlenme gücünü temsil eden sendikalaşma oranının düşmesidir. Sendikaların yozlaşması, sendikaların fiilen yok olduğu bir ortamdan daha kötüdür.

Neoliberalizm proletaryayı dönüştürdüğü, proletaryayı tüketen bir nesne konumuna getirdiği tespitine ilişkin ne dersiniz?

Neoliberalizm sermayenin dünya çapında sınırsız tahakkümünü hedefleyen bir programdır. Bu programın hayata geçirilmesi işçi sınıfının geçmiş kazanımlarını aşındırmış; sınıflar arası güç dengesini (örneğin sendikalaşma oranlarını düşürerek, refah devleti kurumlarını aşındırarak) proletarya aleyhine dönüştürmüştür. Bu anlamda bir sınıfsal dönüşme (güç kaybı) söz konusu olabilir. Ama, proletarya bir sınıf olarak varlığını sürdürdükçe “tükenemez”. Kapitalizm var oldukça proletarya da tükenmeden var olacaktır.

'ANORMAL OLAN CHP'DEKİ DEĞİL AKP'DEKİ DURUM'

Konuyu değiştirirsek; CHP sık sık iç çatışmalarla gündeme geliyor. Sizce bunun nedenleri nelerdir?

Parti-içi fikir ayrılıklarının varlığı ve örgüt içinde-dışında tartışılması parlamenter demokraside tüm partiler için geçerlidir. Örneğin bugünün Avrupa’sına göz atın. Portekiz’den başlayın, İspanya, İngiltere, Fransa, Almanya’ya kadar uzanın; hem sol, hem de sağ partilerde bu durumu gözleyeceksiniz. CHP, bu anlamda “normal”, yani demokratik normlara uyan, onları yaşayan, içselleştiren bir partidir. Demokrasi kültürün yerleştiği bir ülke olsaydık, “anormal” olan durumun, tek lider otoritesinin tartışma dışı olduğu AKP ortamı olduğunu kabul ederdik.

CHP sosyal demokrat bir parti midir?

CHP uzak ve yakın tarihi, programı ve seçmen tabanı itibariyle sosyal demokrat bir parti değildir. Lider kadrosu, bazen partilerini “sosyal demokrat” olarak tanımlamaktadır. Ama bu teşhisi, sosyal demokrasinin ne tarihi, ne de dünyadaki bugünkü konumu ile bağdaştıramaz. Bu mümkün değildir. CHP tarihsel kökeni itibariyle aydınlanmacı, cumhuriyetçi bir partidir. Bülent Ecevit bu birikimi halk sınıflarının özlem ve çıkarlarıyla birleştirdi ve bu sentezi (tarih kültürüne sahip bir siyasetçi olduğu için) “sosyal demokrat” değil, “demokratik sol” olarak nitelendirdi. Doğru nitelendirme budur. Şu şartla ki, bu sentezin iki öğesi “cumhuriyetçilik” ve “sol” her daim canlı tutulsun.

Bir kural olarak tüm ülkelerde iktidar partileri yıpranır. Türkiye’de tam tersi oluyor. Nasıl okumak gerekir bu tabloyu?

Seçim sonuçlarına bakınız; 2002-2011 arasında CHP’nin her seçimde oy oranını artırdığını; daha sonra ise yüzde 25 dolaylarında istikrarda tuttuğunu gözleyeceksiniz. Bu durum, “her seçimde kan kaybetme, erime” olarak nitelendirilemez. 2002 ve sonrasında orta sağ partilerin tasfiye olması ve yüzde 10 seçim barajı, AKP’nin tek parti iktidarına yol açtı. Bu gelişme, CHP’nin zafiyetinden kaynaklanmadı. Buna karşılık, AKP’nin tek parti iktidarına son veren Haziran 2015 seçimlerinde ortaya çıkan fırsatı CHP heba etmiştir ve yakın geçmişe ilişkin bu partiye dönük ana eleştiri konularından biri bu olmalıdır.

'CHP DAĞILMAZ'

CHP’den ‘ ayrılma-kopma’ bekliyor musunuz?

CHP’den istifalar, birer-ikişer kopmalar, ihraç kararları daima var olmuştur; tekrarlayabilir. Ancak, bunlar partinin dağılmasına yol açmaz. Ayrılanların kurduğu yeni partiler de kısa zamanda etkisizleşir.

16 Nisan referandumunda 'Hayırcılar' başkanlık sistemine karşı olduğunu açıkladı. Ancak şimdiden 2019 da yapılacak olan başkanlık seçimleri için başkan ‘adayı’ arayışı başlatanlar var. Bu bir anlamda ‘başkanlık’ sistemini kabul ‘etmek’ değil midir?

Tamamen katılıyorum. İki yıl sonrası için bugünden aday arayışları, yüzde 49’luk 'Hayır Bloku'nun başkanlık sistemine özünde karşı olduğunun unutulması anlamına gelir. İsimler üzerinde verimsiz, yıpratıcı, muhalefeti dağıtıcı bir ortamın oluşması sonucunu doğurur.

Başta CHP, tüm muhalif akımlar, AKP’nin Anayasa değişikliği perdesi altında gizlediği “rejim değişikliği tasarımı”nı, gerçek niyetlerini de açığa çıkararak teşhir etmelidir. Aday tartışmaları, bu tür ve çok etkili olabilecek bir muhalefet çizgisini felce uğratır; etkisiz kılar.

AKP’nin kendi içinde ‘ toparlanma- yeniden yapılanma’ sürecine gireceği yönündeki değerlendirmelere ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Bence, Türkiye toplumunun gelişkinlik düzeyi, coğrafî, toplumsal çok sesli, çok renkli niteliği, tek lidere bu derecede bağımlı, açıkça faşizan bir siyasi yapı ile uyumlu değildir. Bu türden bir siyasi yapının oluşması, esasen, AKP’yi Türkiye siyasetinin geleneksel bir partisi olmaktan çıkarır; parti olarak işlevsizleştirir; kadük olmasına yol açar. Bu, bir “tasfiye” sürecidir; ona “toparlanma, yeniden yapılanma” diyemeyiz.

Antik Yunanistan’ın hiciv ustası denilince akla kuşkusuz Attika’nın muzip çocuğu Aristophanes gelir. Aristophanes eserinde kadınları iktidara getirir, Komünist düzeni kurdurur. Buradan bakılınca Türkiye’de kadın siyasi hareketi üzerine ne söylemek istersiniz?

Kadın hakları, Cumhuriyet’in Türkiye toplumuna bir armağanıdır. Kâğıt üzerindeki haklar, kadın siyasî hareketi sayesinde gerçeğe dönüştü; sahiplenildi ve ileriye taşındı. Laikliği özümseyen en etkili güçlerden biri kadın hareketi oldu; yukarıda değindiğim Türkiye toplumunun çok sesli, çok renkli niteliğine damgasını vurdu; anti-demokratik, karanlık eğilimlere, yobazlığa karşı çıkan güçlerin başında rol oynadı. Türkiye’nin cumhuriyet değerlerinden koparılmasını, karanlığa, faşizme sürüklenmesini frenleyecek güvencelerin başında kadın hareketi gelmektedir.