Türkiye'de ve dünyada antik buğday yetiştirilemedi

'Antik Siyez buğdayı' Kültepe'den Şarkışla'ya taşındı! Peki anlatılanlar doğru olabilir mi? 'Antik buğday' üretildi mi? Soruları uzmanlarına sorduk...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 'Antik Siyez buğdayı' kafaları karıştırdı: Binlerce yıllık buğday arkeolojik kazılarla çıkarıldıktan sonra yeniden üretilebilir mi? İddianın gündeme gelişi Muğla'nın Marmaris ilçesinde kiraladığı arazide tarımsal üretim yapan ve mikrobiyoloji uzmanı olduğu belirtilen Metin Öztürk'ün, "Kayseri Kültepe kazılarında bulunduğunu söylediği Antik Siyez buğdayını yetiştirdiğini" açıklaması ile oldu.

Ancak önceki gün Gazete Duvar'da, "Kültepe kazı başkanı: 7 bin yıllık buğday da yerleşim de yok!" başlıklı haberin yayınlanmasından hemen sonra bu kez söz konusu buğdayların "Sivas'ın Şarkışla Köyü'nde bulunduğu" haberi yine DHA tarafından yayınlandı. İlk haberdeki gibi Mustafa Sarıipek imzalı olan ikinci habere göre, 'buğdayı bulanların kendisine getirdiğini belirten Sivas Şarkışlalı çiftçi Poyraz Temiz' olayı şöyle anlatıyordu: "Bazı kişiler izinsiz kazı yaparken buldukları küpün içinden çıkan bu buğdayları bana getirdi. Ben de hemen İlçe Tarım Müdürlüğümüze götürerek gösterdim. Üretmeye başladım ve sonuçta çok önemli bir buğday cinsiyle karşı karşıya olduğumuzu öğrendik. Ürettiklerimizden 'Ulusal Tohum Takas' yoluyla, yani resmi yoldan çeşitli bölgelere dağıttık. Metin Öztürk Bey de bizden tohumu bu şekliyle aldı."

KAÇ BİN YILLIK, KAÇ BİN YILLIK?

Sözü edilen buğdayların Kültepe'den çıkmadığını söyleyen kazı başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu'nun olayı yalanlamasının hemen ardından yapılan bu habere göre, Şarkışla'da izinsiz kazı ile elde edildiği söylenen buğdaylar hemen 'yasallaştırılıp', bir şekilde 'yetiştirilmeye' başlanmıştı! Ancak bu kez 'kaç bin yıllık' oldukları söylenmiyordu. Ve her nedense hangi 'antik kent'te bulunduğu da belirtilmemişti. Bu 'antik' tohumların hangi laboratuvar ortamında analizinin yapıldığı, üretim ve çoğaltma aşamasına nasıl gelindiği de cevapsız sorular arasındaydı. Bu arada ilk haberde öne sürülen 'tohumun yedi bin yıllık olduğu' tespitinin hangi kurum tarafından yapıldığı bilgisine de sahip değiliz.

'SUÇ İŞLENEREK' ELDE EDİLMİŞ TOHUM!

Tüm bunlara 'bilgi eksiliği olan haber' deyip geçmek de mümkün değil. Çünkü bu noktada karşımıza işin yasal boyutu çıkıyor. İkinci habere bakılırsa 2863 sayılı yasa çerçevesinde 'suç işlenerek elde edilmiş bir tohum'la karşı karşıyayız. Ve bu tohumun o veya bu sebeple İlçe Tarım Müdürlüğü’ne getirilmesi ve doğrudan ‘antik’ teşhisi konularak üretiminin yapılması, sonra da bunun haberlerle 'reklamının' yapılması yeni sorular doğuruyor. İşte bütün bu soruların cevaplarını konunun uzmanlarına sorduk.

Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Biyoteknoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Ergül:

Türkiye'de ve dünyada böyle bir şey olmadı

aliergul Prof. Dr. Ali Ergül

TOHUM NE KADAR ESKİYSE ÇİMLENME İHTİMALİ O KADAR ZAYIF OLUR: Haberi duydum ancak dikkate almadım. Buğday örnekleri kömürleşmiş durumda olur. Biz Van bölgesinden gelen antik buğday örnekleri üzerinde çalışıyoruz. Yaptığımız çalışmalarda, bunların öncelikle embriyosunda bir canlılık var mı diye toprak koşullarının dışında, doku kültürü ortamını kullanıyoruz. Daha sonra bunun içine her bir tohumu dikkatli bir şekilde sırayla yavaş yavaş doku kültürü koşullarında ekiyoruz. Bunlar zaten ölü durumda. Aynı prematüre bebeği beslemeye çalışmak gibi. Olası canlı hücreleri yakalayıp bunlardan doku hücre yığınlarını (kallus) oluşturup dünyada olduğu gibi çok küçük bir ihtimal de olsa bitkiye dönüştürmeyi hedefliyoruz. Tohum ne kadar eskiyse bunların embriyoları öldüğü için çimlenme ihtimali o kadar zayıf olur. Bu yüzden önce kallus oluşturup sonra bitkiye dönüştürmek tek seçenek gibi görülüyor.

BUĞDAYIN ESKİLİĞİ TESPİT EDİLEBİLİR: Bu kadar hassas davranıyoruz ama son derece ümitsiziz. Binlerce tohum ekeceksin de içinden belki bir tanesi çimlenecek. Van’dan gelen 1.5-2 kilo buğday örneğinde steril koşullarda yürütülen bu çalışmalarda henüz bir ilerleme sağlanamamış durumdadır, araştırmalarınız devam etmektedir. Dünya üzerinde yapılan araştırmalarda da benzer yöntemler uygulanmakla birlikte henüz bir başarı sağlanamamıştır. Antik tohumlarda embriyo ölmekle birlikte kimyasal özelliğe sahip DNA korunmaktadır. Örneğin saçınızın telinde DNA vardır. Uzun yıllar geçse de kemiklerindeki DNA kalıntılarından kişi teşhis edilebilir ama embriyo ölmüştür. Canlıyı oluşturan anadan gelen yumurta hücresi ve babadan gelen sperm bitkilerde (çiçek tozu hücresi) de aynıdır. İşte burada yaptığımız çalışmada ölmüş embriyonun kenarındaki olası canlı dokulardan kallus oluşturmaya çalışıyoruz. DNA örneği üzerinden yapılan parmak izi analizinde bitkinin ne kadar eskiye ait olduğunu teyit edebilirsiniz. Yani eski tohumlar çimlendirildiğinde ve kallustan yapılacak çalışmalarla yeni buğdaylar karşılaştırılır ve siz oradan kimlik tanımı yapabilirsiniz. Kimlik tanılarında özellikle bitkilerde anadan geçen kloroplast DNA bölgeleri incelendiğinde araştırmacının doğru iş yapıp yapmadığı veya tohumun eski olup olmadığı, günümüz buğdaylarının atası olup olmadığı teyit edilebilir.

MANTIKLI DEĞİL: Bire sekiz bin vermesi için başağın o kadar büyük olması lazım ki alıp tekrar ektiler alıp tekrar ektiler gibi bir durum bu. Bu yüzden mantıklı bulmadım. Kaldı ki bir tohumun antik olduğunu söyleyebilmek için DNA testlerinin ve arkeometrik ölçümlerinin yapılmış olması gerekir. Ayağı yere basan testlerle bunlar çok rahat kanıtlanabilir. Size nasıl söyleyeyim bu tohumlar aynı mangal kömürü gibi olur. Dokunduğunuzda parçalanacak halde. Tohumu çimlendirmek çok zor ve çok sayıda tohum lazım bunun için. Bugüne kadar dünya literatüründe, bazı bitki türlerinde bir kaç araştırmada bunu başardıklarını okudum ama buğday için henüz ne Türkiye’de ne dünyada bu gerçekleşmedi. Eğer başardılarsa tohumun eski bir tohum olmaması ihtimalini göz önüne almak gerekir.

YASAL İZİN GEREKLİ: Kaldı ki bu tür tohum gibi materyaller üzerindeki çalışmalar Müzeler Müdürlüğü izni ile gerçekleştirilir. Bitki gen kaynakları araştırma amaçlı da kullanılacak olsa ilgili bakanlıklarımızın yasal izni gereklidir. Dolayısıyla herhangi bir kaynaktan temin edilen tohumun açık bilgileri ortaya konarak resmi kuruluşlar denetiminde bir proje dahilinde araştırmaların yürütülmesi, tüm süreçten ilgili resmi kuruluşların bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu ve Hububat-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu:

Nerede bire sekiz bin!

aysu1 Abdullah Aysu

BÜTÜN İNSANLIK KURTULUR: Bütün bu tarihsel sürece baktığımızda geçmişteki medeniyetler genellikle gıda yetersizliğinden ve kıtlıktan yıkılmıştır. Medeniyetler sadece savaşlarla talanlarla yıkılmadı. Tarımda böylesine bire sekiz bin bir verimlilik varken medeniyetler neden yıkılıp yeniden oluştu o zaman? Kendi yaşamımdan söyleyeyim ben Hububat-Sen başkanıyım ve aynı zamanda Haymana’da buğday üreten bir ailenin çocuğuyum. Biz 60’lı yıllarda bire sekiz bin değil de bire sekiz aldığımız da büyük başarıydı. Daha sonra giderek kimyasal gübreler hayata girince bir dönem bir yükseliş oldu ama yine de bu sekiz binler falan nerede? Onun KDV sine bile ulaşamayacağımız durumdaydık. Bugün Trakya en verimli olan yerlerden birisidir. Azami dekardan sekiz yüz dokuz yüz kilo alındığında büyük başarıdır. Ama atılan tohum miktarı da 20 kilodan aşağı değildir. Yani bire kırk gibi bir rakamdır. Bu iklime, toprağa, mevsimsel yağışa göre iki katı da olabilir ama bundan daha fazlası olmaz. Böyle bir şey olursa bütün insanlık kurtulur. O zaman 500-600 dekar ekip uğraşacağımıza 50 dekar ekeriz. Bu kadar eziyet de çekmeyiz, bu kadar para da vermeyiz.

'SİYEZ' DEMEK MODA OLDU: Bugünler de "siyez" demek de biraz moda oldu. Endüstriyel tarımın yarattığı panikten dolayı parası pulu olan insanlar sarılıyor siyez buğday dediğinde. Hangi uzman buna "siyez" dedi, hangi laboratuvarlarda inceleyip, hangi kromozomlarından siyez olduğunu tespit ettiler? İlçe Tarım Müdürü’nün bu konuda referans olması da doğru değil. Tohumların bir heyet tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bu tohumların en azından İl Müdürlüğü bünyesinde bir heyet tarafından değerlendirmeye tabi tutulması lazım. Yani kendisi tarla bitkileri mezunu olsa bile yine de böyle bir durumda komisyon raporunun yayınlanması gerekirdi. Kaldı ki böyle bir durum ortaya çıktığında Tarım İl Müdürlüğü’nün harekete geçmesi gerekmez mi? Tarım Bakanlığı’nın ilgili genel müdürlüğünün bunu derhal kontrole alıp incelemeye tabi tutması gerekirdi. İşte o zaman bu raporların doğru ya da kuşkulu olup olmadığını tartışabilirdik. Bu işin içinde biri olarak ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Ne diyeyim. Belki bizim bilmediğimiz bir şey vardır. Hakikaten bir şeyler söylemekte zorlanıyorum.