25 günlük Adalet Yürüyüşü'nün perde arkası
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan 25 günde 6 şehir geçen, 420 kilometrelik Adalet Yürüyüşü’nün perde arkasını anlattı. Yürüyüşle mahkemelerde kapatılan adalet davasını halkın önünde açtıklarını söyleyen Tezcan, “Şimdi bu davayla ilgili herkesin dosyaya koyacağı bir dilekçesi var. Mesele o dilekçelerle davanın sonucunun adaletle bitmesini sağlamak” dedi.
ANKARA - Adalet Yürüyüşü’nün 11. günü Bolu ayağındayız. Ankara’dan yola çıkan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ilk kez bir kent merkezinden geçiyor. İl sakinlerinin vereceği tepki merak konusu. Protesto edenler oluyor ama daha çok alkış var. Yürüyenlerin yüzü gülüyor. Bunları izlerken gözüme 30 derece sıcağın altında deri montla yürüyen bir genç takılıyor. Ankara’da arka arkaya tanıklık ettiğimiz canlı bomba olaylarını hatırlayınca gözlerim büyüyor, kalbim hızla çarpıyor. Tam bu sırada CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın hızla gelip gence yaklaştığını görüyorum. Tezcan, bir elini gencin omzuna atıyor, diğer eliyle gencin belini yokluyor. Bu arada şüphelenmemesi için gence “Nerelisin? Ankara’dan mı geldin Bolulu musun?” diye soruyor. Endişe edecek bir durum olmadığını anlayınca genci arkadaki korteje katılması için uyarıyor. Genç uzaklaşınca Bülent Tezcan’a yaklaşıp “Buna nasıl cesaret ettiniz?” diye sordum. Tezcan, “Bilmiyorum, anlık bir refleks” dedikten sonra arkada, başta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere yürüyen yüzlerce insana baktı, “Bu kadar insanın canı bize emanet” dedi.
Ankara, Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli ve İstanbul. Adalet Yürüyüşü’nde 25 günde 6 şehirden geçildi, toplamda 420 kilometre yol katedildi. Yürüyüş boyunca yukarıda örneğini aktardığımız olay gibi pek çok endişe edici durum yaşandı ama hem güvenlik güçlerinin dikkati hem de yürüyüşçülerin sağduyusu sonucunda bir kişinin burnu kanamadan eylem sona erdi.
Türkiye’nin siyasi tarihine “en uzun protesto yürüyüşü” olarak geçecek eylem üzerine çok konuşuldu, daha da konuşulacak görünüyor. 4 saatlik MYK toplantısında alınan kararın ardından 12 saatte örgütlenen yürüyüşün ciddi bir organizasyon sorunu yaşanmadan nasıl tamamlandığı merak konusu. CHP etkinliklerini bilenler ve partililer için dahi şaşırtıcı bir organizasyon başarısı var. Parti dışından ise birçok kez “Bu önceden planlanmış bir yürüyüş” iddiası dile getiriliyor. Peki gerçek durum ne? Tüm bu süreci ve soruları 25 günlük yürüyüşün her adımında ve organizasyonunda yer alan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve sözcüsü Bülent Tezcan’la konuştuk. 25 günlük yürüyüşün perde arkasını anlatan Tezcan, bundan sonra yapılacaklar için de ipuçları verdi.
'YÜRÜYÜŞ ÖNCEDEN PLANLANDI' İDDİASI
25 günlük yürüyüşün ardından Ankara’dasınız. Hızlı bir karar alıp yola çıktınız? Yürüyüş sorunsuz tamamlandı. Nasıl oldu? Bir ekibiniz, bir strateji ekibiniz mi vardı?
Hayır, bunların tamamı bizdik. “Önceden planlıydı” diyorlar. Aslında bu hoşumuza da gitti. Ne kadar zor bir işi, inançla ne kadar başarılı yaptığımızı gösterdi.
Peki bu yürüyüş kararı nasıl alındı, nasıl örgütlendi?
Enis Berberoğlu’nun duruşmasının olduğu gün olağan MYK toplantısı vardı. Bitiminde açıklama yaptım, ardından kızımın doğumunda yanında olmak amacıyla İzmir’e gitmek için hazırlık yapmaya başladım. Tam bu sırada tutuklama haberi, ardından da genel başkanın olağanüstü MYK toplantısı çağrısı geldi.
Toplantıda ne oldu? Önceden hazırlık var mıydı?
Böyle bir kararımız yoktu. Ama yaşadığımız durum bir basın açıklaması, bir miting veya seri mitinglerle protesto edilecek bir şey değildi. Daha güçlü, sürekli, etkili ve tarihi bir şeye ihtiyaç vardı. Çünkü adalet ihtiyacı giderek büyüyordu. Mesele Enis Berberoğlu meselesi değildi. O toplantıyı yaparken de sonrasında da yaklaşımımız buydu. Adaletin yok edildiği bir ülkede her kesimden adaletsizliğe uğrayanların ortak bir çığlığa ihtiyaç vardı. Burada bir sembole, bir lidere ihtiyaç vardı. Sadece Türkiye’ye değil dünyaya da anlatacak bir şey yapmalıydık. Çok eylem önerildi; ama müzakerelerin sonunda yürüyüş kararı çıktı.
'BİZ DEĞİL, BEN YÜRÜYECEĞİM' DEDİ
Yürüyüş kararı CHP Genel Başkanının yaşı da düşünüldüğünde çok radikal bir karardı. Hiç tereddüt edilmedi mi?
Böyle naif, zayıf bir şey yapılması mümkün değildi. Ortak nokta radikal bir şey yapmaktı. Genel başkanımız tüm tartışmaları dinledi, önerileri aldı ve en son “Ben yürüyorum” dedi. Yürüme kararını çok net verdi. “Biz yürüyoruz” demedi, “Ben yürüyeceğim. Elimde sadece adalet pankartı ile İstanbul’a kadar yürüyeceğim” dedi. Bir çok tereddüdü konuştuk ama genel başkan ne sağlık durumu ne yaşı ne de fiziki durumu itibariyle “yapamam” demedi.
Plan da tek başına yürüme üzerine mi kuruldu?
Sayının hiç önemi yoktu. Genel başkanın yürüme kararı doğrultusunda lojistik destek verilecekti. “Kimi gün 300-500, kimi gün 1000 olur. Tek kıymetli olan yürümek ve hedefe ulaşmak” dedik. Yürüyüşü konuşurken 50-100 bin gibi hedefler konuşulmadı. “Yürüyeceğiz, katılmak isteyen katılabilir” diye yola çıktık. Ama Türkiye’nin her tarafında yükselen adalet talebinin bu yürüyüşe yansıyacağını tahmin ettik, öyle de oldu.
'PARTİ GENEL MERKEZİNDE SABAHLADIK'
Toplantının ardından 12 saat sonra yürüyüş başladı. Nasıl hazırlandınız?
Toplantıda yürüyüş kararını açıklayıp 1 ya da 2 gün sonra yola çıkma konusu gündeme geldi. Ama “hayır bir dakika bile bekleme şansımız yok, yarın sabah başlanacak” kararı çıktı. Ertelemek etkisini başlangıçta yok etmek olacaktı. Tereddüt gösterdiğimizde tereddütle doğar ve başarısız olurduk. “Tarihin kırılma anları gibi bir andayız” dedik. Sabaha kadar çalıştık, neredeyse partide sabahladık.
CHP örgütleri nasıl karşıladı bunu?
Örgütler bu işe uyum sağlar mı, tereddüdü oldu ama “örgüt eylem içinde güçlenir” dedik. Böyle de oldu. Doğal seleksiyon gibi örgütsel seleksiyon yaşandı. Mücadele, hareket içinde örgütümüzü de gördük. Sevindirici olan, çok güçlü bir örgüt yapımız olduğu ortaya çıktı.
'ÇOĞALTAN VE ÇARPAN BİR YÜRÜYÜŞ OLDU'
Nasıl bir organizasyon yaptınız?
İlk gün “kim hangi işlerden sorumlu olacak” diye bir liste çıkardık. Lojistik, konaklama, örgütlerin harekete geçirilmesi, yürüyüş kolunun organizasyonu için ben, Seyit Torun, Veli Ağbaba, Tekin Bingöl görev aldık. Tabii bu işi 4 kişinin yaptığı anlamına gelmiyor. Tüm yöneticilerimiz, milletvekili arkadaşlarımız, örgütler çalıştı. En acil ihtiyaç su, kısmen kumanya ve tuvaletti. Öncelikle bunları çözdük. Yol güzergahındaki örgütlerin destek vermesi önemliydi. Diğer örgütlerden bu yönde bir talebimiz olmadı. Onlar sadece yürüyüş sonrası İstanbul buluşmasına hazırlansın istedik. İlk yola çıkışımız böyle oldu. Ama öyle bir sinerji yarattı ki, yürüyüşün çoğaltan-çarpanı çok fazlaydı. Her kesimi etkiledi. Artvin’den, Urfa’dan gelenler oldu. Biz miting yaptığımızda örgütlerimizin en önemli problemi taşıma sorunu olur. Bunun için genel merkezden de para istenir. Bu yürüyüş boyunca genel merkezden tek kuruş para isteyen örgüt olmadı.
İlk günün sonunda bir liste ve harita çıktı. Nasıl hazırlandı o liste?
Yürüyüş kararı sonrası haritayı açtık, Ankara-İstanbul güzergahını harita üzerinde 18-20’şer kilometreye böldük, “23 günde tamamlarız” dedik. “Orada engebe var mı, konaklamaya uygun mu?” bilmiyorduk. İlk gün için de konaklama noktasını Hipodrum olarak belirledik; ama mola noktası yürüyüş devam ederken bulundu. Bu ciddi bir tecrübe oldu bize. Ondan sonra yürüyüş devam ederken, 20-40 kilometrelik güzergahı gidip gelerek mola ve konaklama noktalarını tespit ettik.
'BAŞIMIZA İŞ GELİR' KORKUSU VARDI
Yürüyüşün en büyük zorluğu neydi?
Önceden bulduğumuz, anlaştığımız yerin sonradan iptal edilmesi büyük sıkıntıydı. İlk günden itibaren bunu yaşadık. Bir işyeri sahibi “başım gözüm üzerine” dedi, bir saat sonra “Kusura bakma” diye aradı. İktidardan korktular, “başımıza iş gelir, ruhsatımızı alırlar” diye korktular. Bunlara üzüldük ama kızmadık. Bunlar ne kadar büyük korku yaşandığının göstergesiydi ama bir yandan da evini, bahçesini kendi açan insanlar oldu. Bunlar da mutluluk vericiydi.
Yürüyüşün en etkili noktası sizce neydi?
Bolu Dağı’ndan inerken, biz dağın eteğine indiğimizde arkaya baktım. Yürüyüş kolunun bir ucu hâlâ dağın tepesindeydi. Arkada sanki sefere çıkmış bir ordu yürüyordu. Böylesi tarih filmlerinde olur, göç hikayelerinde olur. Müthiş bir şeydi. Gözlerim yaşardı. O sahneyi unutamadım. Sanırım o görüntü ömür boyu zihnimden silinmeyecek.
'POLİSİN DE YÜRÜYÜŞÇÜLERİN DE ÖNYARGILARI KIRILDI'
Yürüyüş kararı alındığı andan itibaren güvenlik tartışması yaşandı. Provokasyon iddiaları konuşuldu. Nasıl önlemler aldınız?
20 bin kişinin üzerine çıkan yürüyüşler oldu. Provokasyondan çekindik. İçimize biri girer, dışarıya saldırabilirdi, dışarıdan provokasyonlar olabilirdi. Provokasyona bizden öfkeyle karşılık verilebilirdi. Milletvekilleri ile toplantı yaptık, 12 maddelik bir talimat listesi çıkardık, milletvekili arkadaşlarımız da görevli oldu. “Ne denirse densin, alkışlayacağız ve sadece 'hak, hukuk, adalet' sloganı atacağız” kararına üst düzeyde uyuldu. Yürüyüş koluna katılanlar sık sık değiştiği için bunları sürekli tekrarlamak durumunda kaldık.
Güvenlik güçlerinin tavrı nasıl oldu?
Emniyete, jandarmaya teşekkür etmek lazım. Gerçekten güvenlik konusunda hassas davrandılar. Zaman zaman gerildikleri oldu ama bitiş noktasına kadar özen gösterdiler. Biz de onlara alacakları güvenlik önlemleri konusunda topluluğu uyararak yardımcı olduk. Aslında bu yürüyüş sırasında bize önyargılı bakan emniyet ve jandarma güçlerinin de, güvenlik güçlerine ön yargılı bakan bizim tabanımızdaki insanların da önyargıları ortadan kalktı. Yürüyüş boyunca yemeği de suyu da birlikte paylaştık.
'BAKAN SOYLU SORUMLU DAVRANDI'
Yürüyüş sürecinde hükümetle temasınız oldu mu?
İçişleri bakanı ile temas halindeydik. Güvenlik konusunda dikkatli davrandı, emek harcadı. Ben kaçırdım mı bilmiyorum ama başta Erdoğan olmak üzere hükümet kanadından sert açıklamalar gelirken, sert polemikçi bir siyasetçi olan İçişleri Bakanının bir açıklama yapmaması sorumlu bir davranıştı.
Yürüyüşün dönüm noktası neydi?
Ankara’dan çok kalabalık başladık. Kent sınırını geçene kadar insanlar yürüyüşe geldi, ama akşam evlerine döndü. Bolu’ya geçtiğimizde insanların çadırlarda kalarak yürüyüşe devam ettiğini gördük. Bu şekilde sonuna kadar gelenler oldu. Bu önemli bir göstergeydi.
Hava da şaşırtıcıydı. Bir yandan yağmur, bir yandan yakıcı güneş...
4 mevsimi birlikte yaşadık. Kar yağmadı belki ama kış soğuğunu da, yazı da, baharı da yaşadık. 25 güne 4 mevsimi sığdırdık.
'BU YÜRÜYÜŞ BİR DAVA DOĞURDU'
Çok farklı kesimlerden katılım oldu. Sizce orada olması gerekip de olmayan var mıydı?
Adaletle ilgili çok konuşup, pozisyonları gereği orada olması gerekenler vardı. Bu yürüyüş kimin ne olduğunu göstermesi açısından bir turnusol kağıdı oldu. Biz ne yürüyüşte ne de sonrasında polemik yürütmeyeceğiz. Hepsine toplum karar verecek. Dün yürümeyenler yarın yürümek istediklerinde yürüyecekleri bir dava var. Çünkü bu yürüyüş bir dava doğurdu. Adalet davası doğurdu. Türkiye’nin artık bir adalet davası var. Bu davayı takip eden de adamları var. Kimi fiziken o yolda yürüdü, kimi gönlünü koydu, kimi Maltepe’de bulundu, kimisi de televizyondan izlerken heyecanı paylaştı. Bu adalet davası büyük bir adalet ordusu üretti. Onun sözcüsü de Kılıçdaroğlu. Bunu kimsenin yok etme gücü olamaz. Bu ihtilaf, ayrışma davası değil. Bu davanın kapısı herkese açık. Ama herkes adalet davası için gelecek kendi davası için değil.
Adalet yürüyüşü ile ilgili bir rapor çıkacak mı?
Biz anket yaptırmadık. Ama sonuçlarını ölçeceğiz. Başkaları da ölçecek ve değerlendirmesini yapıp raporunu çıkartacağız. Bu arada yürüyüşün bir belgeseli yapılacak. Bizim dışımızda da yapanlar olacak. Kitabı da yazılacak. Bu Türkiye’de bir çıkışın hikâyesi. Bütün karanlıklardan, zincirlerden, bağlardan, baskıdan, sıkıntıdan, patolojik durumların tamamından kurtuluşun, çıkışın hikâyesi.
'BU YÜKÜ TEK BAŞIMIZA TAŞIMAYACAĞIZ'
Yürüyüş ve sonrası yapılan miting için olumlu değerlendirmeler var. Ama “CHP bu yükü taşıyabilecek mi?” diye soruluyor. Taşıyacak mı?
Bunu taşıyacağız, taşımak zorundayız ama bunu tek başına değil, halkla birlikte taşıyacağız. Beklenti çok yüksek. “Eli yüksekten açtınız” denildi. Çünkü sorun çok büyüktü. Daha aşağıdan açılacak bir şey bu etkiyi yaratmazdı. Bundan sonra da bu devam edecek. Ama aynı düzeyde ve aynı yöntemle olması beklenemez. Çok sayıda yöntem var ama tamamı demokratik sınırlar içinde, demokratik yöntemlerle olacak. Yaratıcı yöntemlere ihtiyaç var.
'ADALET DAVASINI AÇTIK'
CHP bu yürüyüşle silkelendi mi?
Bu sadece bizim değil tüm toplumun silkelenmesiydi. Kaygı duymuyoruz çünkü toplumun yaratıcı gücüne güveniyoruz. Bunu Gezi’de yaşadık. O yaratıcı güç serbest kaldı, biz buna güveniyoruz. Bir dizi yeni mücadele biçimi öneriliyor. Bunların içinden en doğru olanı bulacağız. Bunu sadece biz de yapmayacağız. Kendiliğinden bir mücadele alanı açıldı. O mücadele alanında sivil toplum, demokratik muhalefet, demokratik bir mücadele verecek. Bizim dışımızda bu adalet mücadelesi devam edecek. Biz "Adalet Davası"nı açtık. Mahkemelerde kapatılan adalet davasını halkın önünde açtık. Şimdi bu davayla ilgili herkesin dosyaya koyacağı bir dilekçesi var. Mesele o dosyaya konulacak dilekçelerle davanın sonucunun adaletle bitmesini sağlamak. Onu da sağlayacağımıza inanıyoruz.