OHAL'de Ankara gaza boğuldu
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Ankara’da iki adrese geçtiğimiz bir yıl boyunca OHAL ve KHK’ler damgasını vurdu. Biri Cumhuriyetin köklü üniversitelerinden olan ve sosyal bilimler alanında ülkenin önemli çalışmalarını yürütenlerin yer aldığı Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü, diğeri ise Yüksel Caddesi.
ANKARA - 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından ilan edilen ‘Olağanüstü Hal’in ve yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerin en ağır hissedildiği illerden Ankara’da iki adrese geçtiğimiz bir yıl boyunca OHAL ve KHK’ler damgasını vurdu. Biri Cumhuriyetin köklü üniversitelerinden olan ve sosyal bilimler alanında ülkenin önemli çalışmalarını yürütenlerin yer aldığı Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü, diğeri ise Yüksel Caddesi. Yaklaşık 250 gündür 'işimi geri istiyorum' eylemini sürdüren kamu çalışanlarının adres bellediği İnsan Hakları Anıtı, açlık grevini sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın tutuklanmalarından bu yana gözaltında. Bariyerlerle çevrili anıta çiçek bırakmaya bile izin verilmiyor.
OHAL'DE YERLERDE SÜRÜKLENEN AKADEMİSYENLER
OHAL döneminde yayınlanan KHK'lar ile Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nden ‘barış bildirisi imzacısı akademisyenler’ ihraç edildi. İhraçların yanı sıra planlı biçimde Cebeci Kampüsü hedef gösterildi. Genellikle haktan ve emek mücadelesinden yana olan öğrencilerin ve akademisyenlerin yoğunlaştığı Cebeci Kampüsü OHAL koşullarında deyim yerindeyse nefes alamadı.
7 Şubat tarihinde yayınlanan KHK ile 330 akademisyen Ankara Üniversitesi'nden koparıldı. Öncesinde ve sonrasında da ihraçlar devam etti. Dillerinden barış eksik olmayan akademisyenler için öğrencilerin ve milletvekillerinin katılımıyla protestolar düzenlendi. 'Hayır Gitmiyoruz' sloganıyla yılların emeğini ve birikimini KHK'lara kurban etmemekte kararlı olan hocalar haksızlığın karşısında durmak adına bir araya geldi. 10 Şubat günü kitlesel bir katılımın yapılacağı çeşitli mecralardan duyuruldu. Sabah erken saatlerinde kampüs içerisine öğrenci dışında kimse alınmadı. Yıllardır aşınan Cebeci yolu bu kez ihraç edilen akademisyenlere yasaklanmıştı. Öğle saatlerine doğru kitlenin artmasıyla kampüse tüm girişler kapatıldı. İçeri girmek için bekleyen kalabalığa polis plastik mermi ve gazlarla müdahale etti. Polis yerlerde sürüklediği insanları kampüse sokmamaya kararlıydı. Üniversite yönetiminin bunu talep ettiği polisin çevredeki tepki gösterenlere yaptığı 'açıklamalar' arasındaydı.
Öfkenin şiddete evrilmiş halini o gün orada görebilirdiniz. Akademisyenlerin yere serdikleri cübbelerinin üzerine basarak polis kampüse giriş yaptı. Aynı öfkeyi polislerin bastığı cübbelerdeki çamur izlerine baktığınızda da hissedebilirdiniz.
DEVLET MALINA ZARAR VEREN MİLLİYETÇİLER
OHAL döneminde Cebeci Kampüsü'ndeki bir diğer olay karşıt görüşlü öğrenciler arasında yaşananlardı. 2 Haziran tarihinde yaşanan olaylar sırasında kampüs içerisine dışarıdan gelen kendilerini 'sağcı' olarak adlandıran grup özelikle İletişim Fakültesi binasına saldırdı. Final sınavlarının sürdüğü sırada kampüs içerisinde cephe savaşlarını aratmayacak bir öfke hakimdi. Ellerinde satırlar ve taşlar ile fakülte binasını taş yağmuruna tutan bu grubun dillerindeki slogan milliyetçilikle bağdaşan ve muhafazakar söylem içerisinde üretilen sözlerden ibaretti. Karşıt görüşteki öğrenciler ile süren çatışmalar yaklaşık 45 dakika sürdü. Evet tam 45 dakika. Son yıllarda üniversite yönetiminin izniyle kampüs içerisinde görmeye alışık olduğumuz polis fakülteye saldırı sırasında uzun süre kampüs içerisine girmedi. Çevrede biriken kalabalık tepki göstermeye başladı. Herkesin korkuyla izlediği meselede birisinin hayatını kaybetmesi olasıydı.
Özel güvenliğin de seyri eşliğinde olaylar devam ederken polis kampüse gecikmeli girme kararı aldı. Kampüse saldıran grup ise arka kapıdan koşar adımlarla gitti. Saldırganların kampüsü boşaltmasıyla polis etrafa gaz sıkmaya ve önüne gelen öğrenciye hakaretler eşliğinde ilerlemeye başladı. Sonuç? Fakültesini savunan öğrenciler yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenci olduklarını bildiğim milliyetçi gruptan haber var mı peki? MOBESE kameralarının altında 'Devlet Üniversitesi'nin camını çerçevesini kıran bu grupla ilgili okul yönetimi herhangi bir soruşturma başlattı mı? Hayır. Daha önceki olaylar gibi okul yönetiminin adaleti tek bir taraf için çalışmayı yeğledi. OHAL döneminde Cebeci Kampüsü içerisindeki provokasyon ve ayrışma gün geçtikçe tırmandı.
VE YÜKSEL CADDESİ
Ankara'da OHAL koşullarının hissedildiği bir diğer alan olarak akıllara gelen Yüksel Caddesi'dir. İnsan Hakları Anıtı önünde 'işimi geri istiyorum' eylemini başlatan akademisyen Nuriye Gülmen ve eyleme art arda katılanlar kimi zaman gözaltı kimi zaman ise gaz ile polisin müdahalesiyle karşı karşıya kaldılar. En sonunda İnsan Hakları Anıtı bariyerlerle çevrilerek tutuklandı.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça henüz açlık grev kararı almamışken alanda Acun Karadağ, Veli Saçılık, Mehmet Dersulu ile birlikte eylemlerini sürdürüyordu. Çoğu kez gözaltıyla sonuçlanan eylemler bir süre devam etti. Ardından polisin şiddet karşısında kitleselleşen eyleme mesafeli yaklaştığını hissettim. Müdahale olmuyor eylemcilerin açıklamalarına izin veriliyordu. Gülmen ve Özakça bu süreç içerisinde eylemlerini farklı bir boyuta taşıyarak açlık grevine başladılar. Açlık grevine başlamalarının ardından bir kamuoyu oluşmaya ve iş talepleri daha çok kitleselleşmeye başladı. Açlık grevinin 75'inci gününde Gülmen ve Özakça evlerine yapılan baskın ile gözaltına alınıp tutuklandılar.
Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça'nın tutuklanmasının ardından Yüksel Caddesi'nde işini geri isteyenlerin talepleri yerini polis barikatlarına ve caddenin sosyal hayattan belli bir süre izole edilmesine bıraktı. Gülmen ve Özakça'nın alandan uzaklaştırılmasına ev hapsi cezasıyla Mehmet Dersulu eklendi. Eylemcilerden Veli Saçılık, Acun Karadağ, Esra Özakça ve destekçileri ise kararlıydı. Bariyerlerle kapatılan İnsan Hakları Anıtı önünde işlerini geri istediklerini haykırmak istiyorlardı. Birilerinin seslerini duyması, hukuksuz ihraç edildiklerini dünyanın öbür ucuna duyurmak istiyorlardı. Hep karşılarında polisin plastik mermileri ve gaz kapsülleri oldu. Ellerinde yazılı olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça yazılı pankartları parçalandı. Karşısında olan polislere bunun ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu anlatma çabalarını görmeniz gerekirdi. O çaba ve sabır ve haklılıklarına olan inancı görmeniz gerekirdi. OHAL koşullarında bu alanda eylem yapamazsınız anonslarını yapan polislerin söyledikleri cümlelerin altında yatan anlamı kavramakta zorlandıklarına eminim. Bazen çaresiz bakışlarına şahit olduğum için bunu söylüyorum. OHAL’le geçen bir yılda plastik mermi, biber gazı, portakal gazı Ankara’da hayatın sıradan bir parçasına dönüştürülmek istendi adeta.
'BU KÖTÜLÜK BİZİ BİR ŞEKİLDE BULURDU'
En sonunda çeşitli soruşturmalar neticesinde Yüksel Caddesi eylemcileri birer birer ev hapsi cezasıyla alandan uzaklaştırıldı. OHAL koşullarında iş talebini dillendirmenin cezasını mı çektiler ya da OHAL olmasaydı işlerinden uzaklaştırılmayacaklar mıydı? Eylemcilerden birinin dediği bir cümleyi hatırlatalım, "Bu kötülük bir şekilde bizi bulurdu. Bu şimdi OHAL ile oldu."
15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında sosyal medya hesaplarından darbe karşıtı açıklama yapan akademisyenlerin, kamu çalışanlarının, FETÖ ile mücadele gerekçe gösterilerek işlerinden, bir bakıma ideallerinden koparılmaları sürecine tanık olduk OHAL’de. Ortak paydada dillenen darbe karşıtlığı haksız yere işlerinden olan insanların talepleri noktasında ise karşılık bulmadı. Haklarında gıyaben kararların çoktan verildiği insanların adalet arayışı OHAL gölgesinde devam ediyor.