Ahmet Şık: Bu iddianame değil linç programıdır
Cumhuriyet'in yazar, yönetici, muhabir ve avukatlarının yargılandığı davanın ilk duruşmasında üçüncü gün tamamlandı. Bugün köşe yazarı Hakan Kara, Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay, muhabir Ahmet Şık, Ahmet Kemal Aydoğdu ve Günseli Özaltay savunma yaptı. Ahmet Şık, savunmasında "Bu iddianame bir linç programıdır" dedi.
DUVAR - Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yöneticilerinin duruşmasının üçüncü günü İstanbul Çağlayan Adliyesi 27'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Bugünkü duruşmayı ulusal ve uluslararası basın kuruluşu temsilcileri ile birçok siyasetçi de izledi.
İlk 2 günde Cumhuriyet gazetesinin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, karikatürist Musa Kart, okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Mustafa Kemal Güngör, gazetenin yayın danışmanı Kadri Gürsel, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Önder Çelik ve Bülent Utku'nun savunmaları alındı. Savunması henüz alınmayanlar ise, gazetenin köşe yazarı Hakan Kara, kitap eki yayın yönetmeni Turhan Günay ve gazetenin muhabiri Ahmet Şık.
Mahkemede heyeti tüm savunmaların alınmasının tamamlanması için Cuma gününü işaret ediyor.
Bugünkü duruşma başlamadan önce mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Dün avukat arkadaşlarımızın biri anlamlandıramadığımız bir eylem yapmış. Bu avukat arkadaş yere 100 dolar atmış" diyerek olayın dava avukatları tarafından onaylanan bir fiil olmadığını belirtti.
HAKAN KARA: İDDİANAME YOKKEN HAİN İLAN EDİLDİK
Bugün ilk olarak köşe yazarı Hakan Kara savunmasını yapmaya başladı. "FETÖ ile bir tek fotoğrafım yok, Pensilvanya'ya gitmedim. Hüseyin Gülerce gibi FETÖ'den maaş almadım. Ne benim ne ailemin boğazımızdan tek kuruş haram para geçmedi. Şimdi FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, ben ise burada sanık olarak bulunuyorum" diyerek konuşmaya başlayan Kara şunları söyledi:
"Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt bir gazetedir. Gazetenin ismini Atatürk koydu. 40 yıldır Cumhuriyet gazetesi FETÖ ile mücadele etti. Dün FETÖ'cüler Cumhuriyetçileri 'Ergenekoncu' diyerek hapse attılar. Bugün ise FETÖ'cülük ile suçlanıp içeri atıldılar. Amaç hep aynı. Ayrıca böylece medyaya bir gözdağı verilmek isteniyor. Cumhuriyet asla taviz vermedi. Bağımsızlığını her zaman korudu. Hapse atıldığımız süre içerisinde yandaş medya bizim için henüz iddianame bile hazırlanmadan hain ilan etti."
Ahmet Şık: Cezaevinde hak kısıtlamasıyla karşı karşıyayız
İklim değişikliği ve bitkilerle ilgili yazılar yazdığını ayrıca İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 10 yıl ders verdiğini söyleyen Kara, 50'ye yakın panel ve konferansa da konuşmacı olarak katıldığını belirtti.
"Dijital bir medya kurmamız lazım dedim. Çünkü gelecek buradaydı. Cumhuriyet bu konuda harekete geçti. Arşivin DVD haline getirilmesi gibi uygulamalar benim projelerim. Boş vakitlerimde kod okudum. Kod okumak felsefe okumak gibi zordur. Koda daldığınız zaman şaşırabilirsiniz, şiir okumuş gibi olursunuz. Dijital medyaya ayak uydurmayan medya ayakta durmaya zorlanır. Yıllarca habercilik yaptım" diyerek kendisini tanıtan Kara daha sonra suçlamalarla ilgili şöyle devam etti:
"Birincisi ByLock ve HTS kayıtları... Bütün bu iletişim kayıtları çok önemsiz bir şekilde iddianamede yer almış. HTS kayıtlarından 2 kategori var. 1 arama, 2 mesajlaşma. İki ByLockçu ile konuşmuşum. E.A. adlı kişiyi tanımıyorum. 'Kimdir bu E.A.?' diye düşündüm. HTS kayıtları geldiğinde ise durumu öğrendim. 18 saniye sürmüş iletişim kaydı. Durum bundan ibaret. İddianameye göre birden çok ByLockçu ile görüşmüşüm. Yok böyle şey."
'BYLOCK'ÇULARLA GÖRÜŞMEK SUÇSA, 12 MİLYON SUÇLU VAR'
E.A. adlı kişinin 'ByLock'çu olmadığını HTS kayıtlarına baktığında anladığını belirten Kara, "2013'te aramış. ByLock raporunun ek birinci belgesinde sürümleri var. ByLock programının sürümleri var. İlk sürümü 9 Nisan 2014 piyasaya çıkmış e güzel de bu E.A. beni 2013'te aramış. Ortada ByLock yokken benim bir ByLockç'u ile görüşmem mümkün değil. İkinci kişiyi Şubat 2014'te ben aramışım. O aramamış. Fakat o da ByLock'çu değil. Çünkü o tarihte henüz bir ByLock yok ortada. İkinci gruba geliyorum. N.K. ile iletişim nasıl olmuş. Ben mesaj atmışım. Bu kişiyi de tanımıyorum. İnceledim nedir diye? Temel bir sorun çıkıyor ortaya. 2013 yılında Fethullah Gülen cemaatine mesaj geçmek suç mudur? Buna karar vermek lazım. Benim iletişim kaydımın oluşmasından 5 ay sonra dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Fethullah Gülen'i Pensilvanya'da örgütün liderini ziyaret etti. Burada 2 saat görüşme yapıldı. Ben suçluysam bu durumda Ahmet Davutoğlu da suç işlemiş oldu mu? 2 bin 431 hakim ve savcı FETÖ'cüymüş. Danıştay'daki tutuklu sayısı 41. Tutuklu HSYK üyesi 3. Şimdi bu iddianamede niyet okuma denilen bir şey var. Niyet okumaya kalkarsanız FETÖ'cülerle irtibat kuran kişiler suçludur dersem Türk yargısı çöker. Tatil için rezervasyon yaptırdığım şirketle görüşmek suçsa 2014'ten bu yana rezervasyon yaptıran 2 milyon 400 bin suçlu aramızda dolaşıyor. ByLock'çularla görüşmek suçsa Türkiye'de 12 milyon suçlu var. Son olarak şunları söylemek istiyorum: Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüşmüş. Basın özgürlüğü denilince Uganda'nın bile gerisindeyiz. Gazeteciler baskı altında. Bağımsız gazeteciliğinin kökü kazınmak isteniyor. Bu doğru değil" dedi.
BAŞKAN: YÖNETİMDE USULSÜZLÜK KONUŞULDU MU?
Kara'nın savunmasının bitmesinden sona mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Vakıfta gazete yönetimi olarak yayın politikası konusunda bir usulsüzlük olduğu konuşulur mu? Mesela keşke şu haber yayımlanmasaydı gibi?" diye sordu. Hakan Kara ise, "Hayır. Vakfın yapacağı iş değil bu" yanıtını verdi. Mahkeme savcısı ise, "Görevi kötüye kullanmak, FETÖ'ye yardım yataklık suçlamalarıyla ilgili savunmanızı yaptınız. FETÖ dışında DHKP-C, PKK ile ilgili bir savunma yapacak mısınız?" diye sorunca Kara, "Ben bütün terör örgütlerine karşıyım. Hem PKK hem DHKP-C gibi bütün terör örgütlerine karşıyım" dedi.
TURHAN GÜNAY: SAVCI BEY SAYESİNDE ÖĞRENDİM
Kara'nın ardından Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay'ın savunması başladı. Günay, şunları söyledi: "Cumhuriyet gazetesi kuruluşundan bu yana baskılara maruz kalmış bir gazete ve yöneticileri yargılanmıştır. Peki ben Cumhuriyet'te ne yaptım? 33 yıldır Cumhuriyet'te çalışıyorum. 1992 Nisan ayında Cumhuriyet gazetesinin Kitap Eki'nin başına geldim.
Kitap fuarlarına davet için çağrıldığım telefon konuşmaları suça delil sayılmış. Sırf bu nedenle 267 gündür tutukluyum, şaka gibi.
Hiçbir zaman vakıf üyesi olmadım ama dosyada vakıf yönetim kurulu üyesi olduğum yazıyor. Annem ben 2 yaşındayken ölmüş, ölüm tarihini bilmiyorum, savcı bey sayesinde öğrendim, teşekkür ederim."
Hakim araya girerek "Kitap ekini yönetirken herhangi bir yazıdan, isimden içerikten dolayı kime karşı sorumlusunuz?" diye sorunca "Kitabın tanıtımıyla, içeriğiyle ilgili ben karar veririm. Hiç kimse karar vermedi" dedi.
'ENTELEKTÜEL DEĞİL GAZETECİYİM'
Hakim, "Çalışmalarınız esnasında genel yayın yönetmeniyle bir koordinasyonunuz oldu mu?" diye sorunca Günay "Hayır" yanıtını verdi.
Savcı ise Günay'a "Örgüt üyeliği ile suçlanıyorusunuz. Türkiye'nin en iyi entelektüellerindensiniz. DHKP-C, PKK, FETÖ'ye hizmet etmiş olabilir misiniz?" sorusunu yöneltti. Günay şu karşılığı verdi:
"Ben bir entelektüel değilim bir sanat gazetecisiyim. Bir düşünce üretmiyorum düşünce üreten insanların kitaplarını tanıtıyorum. Hiçbir örgütle bağlantım yok. Bunlara bir hizmet yaptığımı düşünmüyorum. Kitaplarını tanıtmam. Benim için kitabın iyi olması önemli. De da'yı ayırmayan bir yazarın kitabını hemen bırakırım."
AHMET ŞIK: İDDİANAMENİN İÇERİĞİNE DAİR SÖYLENEBİLECEK HİÇ BİR ŞEYİM YOK
Günay'ın ardından Ahmet Şık, savunma yapmaya başladı. Sözlerine "Bu iddianamenin abesliğine dair her şeyi anlatacağım. İddianamenin içeriğine dair söylenebilecek hiçbir şeyim yok" diye başlayan Şık, şöyle devam etti:
"Hükümet tarafından darbe girişiminin bilindiğine yönelik çok ciddi tartışmalar var. İçinde sıklıkla geçen demokratikleşmenin içerisinde tek gerçek ise maalesef darbecilerin insanları katletmesidir. 110 hinden fazla insan ihraç edildi. AKP kadrolarınca bu kadrolar dolduruldu. Hakkı olanı arayan Nuriye ve Semih kardeşime yanıt da hapishane oldu. Darbe engellenmesine engellendi ama OHAL ile temel hak ve özgürlükler askıya alındı. Türkiye'de her zaman sorunlu olan yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırıldı. HDP'nin eş genel başkanları, belediyeleri esir alındı. 15 Temmuz'da darbe engellendi ama cunta iktidar oldu."
'ŞİMDİ BİZ LÜTFU YAŞIYORUZ'
Hakim bu sözlerin ardından araya girerek "Savunma kapsamında kalan bir savunma değil bu. Ben köşe yazısı yazan demedim" dedi.
Şık sözlerine "Neden? Sabrederseniz siz de inanacaksınız" diyerek şöyle devam etti: "Devletin sahibinin kim olacağına ilişkin kavgaya tutuştular. Bu kavga, darbe girişimine kadar uzandı. Hakikati dile getirenlerin seslerinin kısılmaya çalışıldığı günlerden geçiyoruz. OHAL ile temel haklar askıya alındı. RTE 'Bu darbe Allah'ın bize bir lütfudur' dedi. Ağzından kaçırdı. Şimdi bu lütfu yaşıyoruz. Bunu öncesinden söyledi. Cemaat, polis ve yargı teşkilatıyla zaten hayli güçlüydü. AKP iktidarıyla ile birlikte mevki makamlarına gelmesi zaten zor olmadı. Gülen cemaatinin devlet ve toplum için en tehlikeli hale gelmesine neden olan 'Ne istedilerse vermedik' diyen diye AKP iktidarıdır. Medyanın tamamını iktidar borazanı haline çevirenler korkacağımızı, susacağımızı sanıyor anlatmaya devam edeceğiz. FETÖ'nün idealize ettiği model 15 Temmuz sonrası başarılı oldu. Tam da bu nedenle FETÖ ne istediyse AKP vermiştir."
'BOZDAĞ YARGININ CEMAATLEŞMESİNİN SORUMLUSUDUR
Şık, savunmasına şöyle sürdürdü: "Bekir Bozdağ, AKP iktidarı döneminde adalet bakanı olarak görev yapan 4 isimden biridir. Kendisi Fetullah Gülen'e 'Muhterem hoca efendiye selamlarımı gönderiyorum' diyen kişidir. Bir televizyon kanalında, 'Yargıda cemaat örgütlenmesi var mı' sorusuna 'Böyle bir şey mümkün değildir' diyen de Bekir Bozdağ'dı. 15 Ağustos 2015'te, 'Aramızda fitne yaratamayacaklar' diyen de oydu. Bekir Bozdağ, yargının cemaatleşmesinin sorumlusudur. Biz FETÖ sebebiyle hapsedilmişken Bekir Bozdağ geçen haftaya kadar Adalet Bakanı'ydı. Şurası kesin ki Gülen cemaati AKP iktidarda olduğu 14 yılda hiçbir engelle karşılaşmadan nihai hedeflerine ulaşmıştır. Şimdi biz kuşkularımızı yazdığımız için hapisteyiz. Cumhuriyet gazetesinden ne bir örgüt ne de terörist çıkaramayacaklar."
'KİMSENİN KUŞKUSU OLMASIN BU ABLUKA DAĞILACAK'
Sözlerine "Bizlere yönelik bu operasyon basın özgürlüğünü hedef alan bir programdan başka bir şey değildir" diye devam eden Ahmet Şık şunları söyledi: "Hukuktan, hak, adalet ve vicdandan geriye çıkardığınız da geriye kalan neyse Türkiye'nin yargısı da odur. Bu kirli düzen hep böyle devam edecektir diyenler yanılıyorlar. Kimsenin kuşkusu olmasın bu abluka da dağıtılacak. Hukuku katledenlere inat hukukun üstünlüğünü savunanlar var. Çocukları katledenlere, pedofillere karşı çocukları koruyup kollayanlar var. Bu bir savunma değildir. Gazetecilik icazet yapılarak yapılmaz. Dün gazeteciydim bugün gazeteciyim yarın gazeteci olmaya devam edeceğim. Her şeyden çok gerçeklere ihtiyacımız var. Söylediklerim savunma değil, ithamdır. Bu iddianame bir linç programıdır."
'SANSÜR OLAN YERDE ÇALIŞMAM'
Mahkeme Başkanı "Gazetecilik sınırsız özgürlük müdür?" diye sorunca Şık, "Sınır gazetecinin hakikatle ilişkisi ve kamu yararıdır" yanıtını verdi. Şık ve hakim arasında şu diyalog yaşandı:
Hakim: 'Berkin baskını' adlı haberin de muhabiri sizsiniz. Bu haberin gazeteye verilmesinde, yayımlanmasında, resmin basılıp basılmaması sizin tercihiniz midir?
Şık: Gazetede herkesin görev tanımı bellidir. Genel kural olarak o yazıları oluşturan kişilerin müdahaleleri istenmez, şık olmaz. Şunun altını çizerek söylüyorum, eğer bir suçlama yöneltilecekse hepsinin sorumluluğu bana ait ama hayır anlamak istiyorum diyorsanız herkesin görev tanımı bellidir.
Hakim: Cumhuriyet gazetesine sizi kim işe almıştı?
Şık: Büyük yerlerde insan kaynakları ama Cumhuriyet gibi ya da birçok küçük gazetede bu konu muhatapları ile görüşülür.
Hakim: Sansürlenen, engellenen bir yazınız var mı?
Şık: Ben yazımın sansürlendiği ya da başka bir arkadaşımın yazısının sansürlendiği yerde çalışmam.
'BU ÖRGÜTLER BENİM İÇİN HABERDİR'
Savcı, Ahmet Şık'a "Esasa dayanmayan, ders verilmiş gibi bir anlatımınız oldu. Bizlere ders vermek haddiniz değil. İddianamedeki terör örgütlerine yardım yataklık suçlamalarına ilişkin ne diyorsunuz?" sorusunu yöneltti.
Şık, "Hangi suçlamalar? Bana niyet okumayın doğrudan soru sorun" cevabını verdi. Savcı ise DHKP-C, KCK, PKK örgütleriyle ilgili suçlamalar olduğunu söyledi. Şık da "Faşizm konuşmak değil susmak mecburiyetidir. Ben gazeteciyim bu örgütler benim için haberdir" dedi.
'JEANSBİRİ DENİNCE İNSANIN AKLINA FARKLI ŞEYLER GELİR'
Ahmet Şık'ın savunmasını tamamlamasının ardından oturuma ara verildi. Aranın ardından Cumhuriyet davasında yargılanan ve @JeansBiri Twetter adresinin kullanıcısı olduğu söylenilen Ahmet Kemal Aydoğdu'nun savunmasına geçildi. Aydoğdu, şunları söyledi:
"Gözaltına alındığım tarihte hakkımda FETÖ ile ilgili bir soruşturmam yoktur. HTS kayıtlarındaki konuştuğum kişilerin tamamı okulumdaki öğrenciler ve velilerdir. Konuşmalarımız eğitimle ilgili. Hayatımda ilk kez İstanbul'a geldim. JeansBiri hesabı bana ait değil. Siber şubenin normalde bir tespit yapıp gözaltı yapılması gerekiyor. İlk tespitleri, 'Tweetleri İstanbul'dan atmışsın sen ne ara Gaziantep'e gittin?' dediler. JeansBiri deyince insanın aklına farklı biri gelir. Hesabı Mart ayının sonu 2015'te paypal üzerinden 4 bin TL'ye sattım. Siber Şube iddianamede, 'Bu hesap 5 bin TL'den fazla eder' demiş. Üniversiteden 2010 yılında mezun oldum. Ücretli öğretmenlik yaptım. Neden Gaziantep'e gittim? Aslında Ankara'ya gidecektim ama maaş cazibesi daha iyi geldi bu yüzden Gaziantep'e gittim. Bu hesaptan ötürü bu gazetecilerin içerisinde bir öğretmen bulunuyor. 9 aydır tutuklu bulunuyorum."
TUTUKSUZ YARGILANANLARIN SAVUNMASINA GEÇİLDİ
Ahmet Kemal Aydoğdu savunmasını tamamlayınca tutuksuz yargılananların savunmasına geçildi. İlk olarak gazetenin eski çalışanı Bülent Yener savunma yaptı ve şunları söyledi: "Savcılıkta görevimi söylememe rağmen, Cumhuriyet gazetesinin manşetleri, gazetede çıkan yazılar soruldu. Bu sorulan sorularla hiçbir ilgimin olmadığını ve Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı yapmadığımı söyledim. Emekli olduğumdan reklam bedelleri ve diğer para akışları için bilgi ve belgelere ulaşamadım ama Akın Atalay'ın beyanları doğrudur.
Gazete çalışanı Günseli Özaltay, savunmasını tamamladıktan sonra duruşma sona erdi. Duruşma, yarın saat 12.00'den itibaren Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya'nın savunmalarıyla devam edecek.
KİMLER TUTUKLU YARGILANIYOR?
Cumhuriyet gazetesi davasında, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Ahmet Şık tutuklu yargılanıyor.
KİMLER TUTUKSUZ YARGILANIYOR?
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç, yazarlar Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya, muhasebe çalışanı Gülseli Özaltay, eski çalışan Bülent Yener ise davanın tutuksuz sanıkları. Gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ise dosyada ‘firari sanık’ olarak yer alıyor. Cumhuriyet gazetesinin muhasebe çalışanı Yusuf Emre İper de tutuklu bulunuyor ancak dosyası bu davaya dahil edilmedi.
Cumhuriyet davasında ikinci gün: Belki o zamana kadar tahliye edilirsiniz
Kimler izledi?
Cumhuriyet davası için IFJ, EFJ, IPI, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, PEN gibi çok sayıda uluslararası gazeteci ve yazar örgütlerinin temsilcileri Türkiye’ye geldi. CHP, HDP, Haziran Hareketi, EMEP, Halkevleri, DİSK gibi birçok parti, sendika ve kitle örgütü de adliye önünde yer aldı. Duruşmayı bugün takip eden isimlerden bazıları şöyle: Hasan Cemal, Zeynep Oral, Kemal Göktaş, Erdem Gül, Aslı Aydıntaşbaş, Tayfun Atay, Burcu Karakaş, Bülent Şık, Oğuz Güven, Oya Baydar, Oktay Ekşi.