'Mağdur Hakları Yasası'yla kazanılmış haklar budanıyor'

Avukat Hülya Gülbahar, Türkiye'nin ilk imzacılarından olduğu Avrupa Konseyi’nin Kadına Karşı Şiddet Sözleşmesi'ni  iç hukuka uyumlulaştırma gerekçesiyle hazırlanan Mağdur Hakları Yasası taslağıyla sözleşmedeki hakların budanmak istendiğine dikkat çekti. Taslağın sadece ölüm ve ağır yaralanmalar için tazminat öngördüğüne vurgu yapan Gülbahar, "Ölüm halinde 30 asgari ücret demek; gerçekten ölümün bir hayatın bedeline yargıyı da daha fazlasına hüküm etmeyecek şekilde ucuzlatmak demektir. Yeni mağduriyetler doğuracak bir 'mağdur hakları' ile karşı karşıyayız" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kadına yönelik şiddete karşı hazırlanan Mağdur Hakları Yasası taslağı eleştirilere neden oldu. Yasa taslağının muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınmadan hazırlandığını belirten Avukat Hülya Gülbahar, uluslararası sözleşmede yer alan hakları budama ve işlevsizleştirme gibi durumun da söz konusu olduğunu söyledi.

Boşanmış kadınların hazırlanan yasaya göre, çocuklarını belirli günlerde babaya verme gerekçesiyle eski eşlerini evlerine almak zorunda kalacaklarına da dikkat çeken Gülbahar, etkili kontrol mekanizmalarının oluşturulmaması durumunda yeni mağduriyetlerin yaşanabileceğini ifade etti.

Avukat Hülya Gülbahar, 'sendika.org'dan Tuğçe Özçelik'in sorularını yanıtladı:

Mağdur Hakları Yasası taslağıyla İstanbul Sözleşmesi’nin şiddet mağduru kadınlara verilmesini öngördüğü maddi yardım da hayata geçecek. İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı atan ancak henüz uygulamaya koymayan bir ülke olarak Türkiye’de bu maddi yardımın karşılığı nedir?

Mağdur hakları ile ilgili bir yasa hazırlığı uzun süredir var. Türkiye’de ne yazık ki devletin uluslararası sözleşmeleri imzaladıktan sonra iç hukukta uygulanması için bir uygulama yasası çıkartma geleneği var. Oysaki Anayasa’nın 90. maddesi gereğince ve Anayasa Mahkemesi’nin kadınların soyadı ile ilgili verdiği kararlar dahil olmak üzere bir çok kararında belirtildiği gibi uluslararası sözleşmeler ile iç hukukta çelişme olması durumunda o hüküm yok sayılır. O iç hukuk normu yok sayılır, sözleşme yerine geçer. Oysaki Türkiye de bu tür uluslararası sözleşmeleri “İç hukukla uyumlulaştıracağız” denilerek aslında sözleşmede hakları budama ve işlevsizleştirme geleneği var. Aynı sorunu Mağdur Hakları Yasası taslağında da görüyoruz. Örneğin; Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu Avrupa Konseyi’nin Kadına Karşı Şiddet Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) mağdur şiddet nedeniyle uğradığı zararı kendisine şiddet uygulayan bireyden alamadığı takdirde mağdura devlete başvurma hakkını tanıyor. Daha önceki tartışmalarda mağdur hakları fonundan bahsedip mağdur harcı ile vatandaşlardan kesintiler yapılması tartışılmıştı. Dileriz bir şekilde yeni bir fon ve vatandaş vergilendirme politikası ile karşı karşıya kalmayız. Daha önceki konut edindirme yardımı, zorunlu tasarruf fonu, işsizlik sigortası fonu gibi fonların vatandaşa herhangi bir yarar sağlamadığı uygulamalarını düşünürsek mağdurlar için yaratılacak bu fonun da aynı şekilde işlevsiz olacağını ön görebiliriz.

YARGIYA SINIR GETİRİLİYOR

Kadınlara verilecek miktarlar zararların tazmini için yeterli mi?

Mağdur Hakları Yasa Taslağı sadece neticesi sebebiyle ağır yaralanmalar ve ölüm olayları için bu tazminatı öngörüyor. Onun dışındaki zararları kapsamıyor. Bu durumlarda bile tasarıda söz edilen asgari ücretin katları şeklindeki miktarlar oldukça düşük miktarlar. Ölüm halinde 30 asgari ücret demek; gerçekten ölümün bir hayatın bedeline yargıyı da daha fazlasına hüküm etmeyecek şekilde ucuzlatmak demek, yeni mağduriyetler doğuracak bir “mağdur hakları”  ile karşı karşıyayız. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi şiddetin her türü için şiddete tanık olan ya da şiddet görme ihtimali bulunan çocuklar ve yakınların da mağdurla birlikte özel olarak korunmasını öngörür. Oysaki bu taslakta mağdurun yakınlarından sadece ölüm halinde söz ediliyor. Bu nedenle bu taslağın geri çekilmesi kadınlar, çocuklar, LGBTİ+ gibi şiddet tehlikesi altında yaşayan toplumsal kesimlerle sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin bu konularla ilgili birimleri ile birlikte uluslararası sözleşmeleri de göz önünde bulundurarak, üzerinde çalışarak yasalaştırılması gerekir. İktidarın son dönemde yasa yapma politikasın da olduğu gibi bu tasarıda ne muhalefet ne ilgili sivil toplum örgütleriyle müzakere edilmeden üzerinden birlikte çalışılmadan dayatılacak bir tasarı.

Yasadaki bir düzenleme de çocukların teslimi ile ilgili. Boşanma durumlarında icra yolu yerine mağdur hakları müdürlüklerinin devreye girmesi ve çocukların ikametlerinde, müdürlükler de ya da belirlenen başka bir yerde teslim edilmesini edilmediği takdirde altı ay hapis cezasını ön görüyor. Çocuklarını kaybetmek istemeyen kadınlar boşandıkları erkekleri evlere almak zorunda kalacak. Bu durum sonuçları bakımından kadınlar için ne anlama geliyor?

Bugün Türkiye’de özellikle ayrılık ve boşanma süreçlerinde kadınların yaşadığı en ciddi sorunlardan birisi, erkeğin “Çocuğumu seviyorum, çocuğumu görmek istiyorum” diyerek çocuk üzerinden kadınla tekrar tekrar görüşebilmesi. Boşanmış babalar gibi bir hareket yaratıldı. Hatta bir dönemki başkanı benzer bir olay sonucu eşini öldüren adamı kutlayarak çocuk görüşü konusunda mevzuatın değiştirilmesi için yıllardır kamuoyu oluşturmaya çalışıyordu. İstatistik olarak gerekli araştırma yapılmadığında kadın cinayetlerinin ne kadarının çocuğu görmek bahanesi ile kadına ulaşarak işlendiğinin tespiti mümkün değil.  Ama bizim gözlemlerimiz sadece basında yer alan haberlere bakarak bile kadın cinayetlerinin önemli bölümünün babanın çocukla kişisel ilişkisi sırasında işlendiği görülüyor.

KADINLARIN HAYATI TEHLİKEYE ATILIYOR

TBMM’de kurulan Boşanma Komisyonu boşanmış babaların temsilcilerini dinleyip onların bütün taleplerini Türkiye’de yapılması gereken yasal değişikler olarak taslağa geçirmiştir. Örneğin; kadının nafakasının evlilik süresine bağlanması talebi de bu beyefendilerden gelmiştir. Ancak en kritik talepleri çocukla kişisel ilişkiye ilişkin var olan düzenlemelerin değiştirilmesiydi. Şiddet tehdidi altında olan kadınlar ve çocuklar için icra memurları, psikolog, sosyal hizmet uzmanı eşliğinde yapılan teslim sürecinin potansiyel şiddet uygulayıcıları için caydırıcı ve kadınla çocuğu almak üzerinden kurulacak ilişki açısından da kadını koruyucu bir işlevi vardı. Sadece icra masraflarından şikayet edildiği için bu prosedürün kaldırılması kabul edilemez. Yüzlerce kadının hayatıyla oynamak anlamına gelir. Bu konuda kadının ve çocuğun güvenliğini sağlayarak etkili bir yasal düzenleme ve bunu uygulayacak kontrol mekanizmaları yaratılmadığı taktirde bu değişiklik nedeniyle zarar görecek her kadından İstanbul Sözleşmesi gereği devlet sorumlu olacaktır.

Tabii bir de Boşanma Komisyonu Raporu var. Bu komisyon raporu ilk gündeme geldiğinde kadınların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu yasa tasarısının Boşanma Komisyonu Raporu’nu esas alarak düzenlenmesini de değerlendirir misiniz?

Boşanmış babaların sorunlarını dinleyip onların tüm taleplerini komisyon raporuna koyan komisyonun AKP’li çoğunluğu nedense boşanabilmek için canından olan bunca kadının olduğu bir ülkede boşanmış kadınların yaşadığı sorunları dinleme ihtiyacı duymamıştır. Sadece erkeklerin taleplerini dinleyip rapora geçirmekle yetinmiştir. Bu rapor aslında sıradan bir meclis komisyon raporu değildir. Fiili hükümet programıdır. Çocuk istismarcılarına af getirilmesi, evlilik yaşının onikiye indirilmesi konusunda adım atılması gibi kamuoyunu infiale sürükleyen girişimler hep bu raporun içindeki yasalarda yapılması gereken değişiklikler bölümündedir. Maalesef özellikle OHAL koşulları kullanılarak kadınların ev içi emekleri nedeniyle sahip oldukları, evlilik içinde edinilen mallarda yüzde 50’lik miras hakkına el konulması dahil olmak üzere evli kadının soyadı konusunda yargı  kararları ile kazanılan davaları boşa çıkartmak gibi bu raporda yer alan tüm başlıklar yani hükümetin fiili programı torba yasaların içine atılarak parça parça hayata geçirilecektir. Bütün kadınların Boşanma Komisyonu Raporu ile ilgili ya raporun kendisini ya da kadın örgütlerinin açıklamalarını okuması acil bir ihtiyaçtır. Şiddete maruz kalan kadınların haftaiçi günlerde mesai saatleri içinde mahalle karakolu yerine adliyelere gitmesini ön görecek, şiddet için belge isteyecek kadar hak kayıplarına neden olacak bu rapor. Siyasi görüşü ne olursa oldun tüm kadınların ortak mücadele hattını oluşturmalıdır.