'Nuriye ve Semih hücrelerine dönmek istiyor'

Esra Özakça eşi semih Özakça ile Nuriye Gülmen'in tutulduğu hastane koşullarının hücrelerinden daha kötü olduğunu söyledi: "Semih ve Nuriye 'Eğer tahliye etmiyorlarsa bizi hücrelerimize geri göndersinler' diye talep ettiler.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, KHK ile ihraç edildikleri işlerine iade edilmeleri için 161 gün önce başlattıkları açlık grevine cezaevi hastanesinde devam ediyor. Ankara Numune Hastanesi'nin 28 Temmuz'da hazırladığı rapordan 19 gün sonra dün ilk kez Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça ve Nuriye Gülmen'in kardeşi Beyza Gülmen sürekli onların yanında kalmak üzere Sincan Cezaevi Hastanesi'ne girdi.

'UYKULARINI SAAT BAŞI ÖLDÜN MÜ DİYE BÖLÜYORLAR'

Kendisi de işten çıkarılan ve açlık grevinin 86'ncı gününde olan Esra Özakça da dün eşi Semih Özakça'yı görme fırsatı buldu. Esra Özakça, eşi ile yaptığı görüşmenin ardından DW Türkçe'den  Başak Demir'in sorularını yanıtladı.

Esra Özakça, hastanede refakatçisiz geçen 19 gün boyunca eşi ve Nuriye Gülmen'in hayatlarını nasıl devam ettirdiği sorusuna şu yanıtı verdi:

"Zorlanarak. Semih, gün içerisindeki sıvılarını hazırlarken not almış: "Bunların hepsini ben hazırladığım için çok yorgunum, uyumam gerekiyor" diye. Ama uykusu da her saat başı "Öldün mü?" diye bölünüyor. Çamaşırlarında zaman zaman avukatları yardımcı olmuş. Yardımcı oldukları fark edilince avukatlara bir sınırlama getirildi. Öncelikle bir saat görüşme izni verildi, daha sonra odalarına girmeleri engellendi ve onlara yardımcı olamasınlar diye aralarına bir masa konuldu. Refakatçilere izin de kolay olmadı bu arada. Defalarca yazılar yazıldı, savcılığa gidildi. 10 Ağustos perşembe günü Adalet Bakanlığı'nın izni çıkmasına rağmen 4 gün sonra uyguladılar. Yani uzatabildikleri kadar uzattılar bu süreyi de. Haklarındaki rapor, onların tahliye edilmesini gerektiren bir rapordu. Semih ve Nuriye "Eğer tahliye etmiyorlarsa bizi hücrelerimize geri göndersinler" diye talep ettiler.

'YEMEK KOKUSU ÇOK YOĞUN'

Esra Özakça "Hastane ortamı hücreye göre daha hijyenik değil mi" sorusunu ise şöyle cevapladı: "Herkes böyle tahmin ediyor, ama orada kalmanın bir işkence haline dönüşmesi söz konusu aslında. Çünkü hücre bir yaşam alanıydı. Psikolojik baskıyı bu kadar rahat yapamıyorlardı. Günde birkaç saatte bir kontrol ediliyorlar. Sabahları 'Hadi kalk, öldün mü yaşıyor musun?' diye uyandırılıyorlar. Hastane odasının yemekhaneye yakın olduğu ve yemek kokusunun çok yoğun bir yer olduğu anlatıldı zaten. Ayrıca orada yazışmaları sınırlı, kitap hakları sınırlı. Odadan dışarı çıkamıyorlar, havalandırmalara çıkamıyorlar. Güneş görmüyorlar mesela. Hücrede iken önünde bir bahçe vardı, oraya çıkıp güneş görebiliyordu, gökyüzü görebiliyordu. Burada penceresinde o kadar yoğun bir tel var ki gökyüzünü tek parça göremiyor. Dolayısıyla bunun psikolojik bir işkence olduğunu düşünüyorlar ve bundan dolayı hücrelerine geri dönmek istiyorlar."