'Yeni eğitim yılına yüzlerce çocuk anne babasız, binlercesi öğretmensiz başlıyor'

Yeni eğitim öğretim yılı birçok tartışmanın gölgesinde başlıyor. Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, yeni değişikliklerden bahsederken, “Sürgünlerin yaşandığı illerde yüzlerce çocuk annesi ve babasından ayrı, binlerce öğrenci de öğretmensiz yeni eğitim öğretim yılına başlayacak” diyor. Eğitim İş’in önceki Genel Başkanı Mehmet Balık ise “Bu yıl eğitim için çok barışık bir yıl olmayacak” tespitinde bulunuyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yeni eğitim öğretim yılı başlarken birçok tartışma da devam ediyor. Eğitimdeki en büyük tartışma ise değiştirilen müfredat. Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Doğan, özellikle öğretmenlerin sürgün edildiği bölgelerde büyük mağduriyetlerin yaşanacağını söylüyor. Aytekin Doğan, “Sürgünlerin yaşandığı illerde yüzlerce çocuk annesi ve babasından ayrı, binlerce öğrenci de öğretmensiz yeni eğitim öğretim yılına başlayacak. Yıllardır devlet okullarına bulunamayan bütçe söz konusu özel okullar olduğunda 'teşvik' adı altında trilyonlarca liralık bütçelerin olduğunu gösterdi” diyor.

hacı .

Eğitim İş’in önceki Genel Başkanı Mehmet Balık ise yeni eğitim öğretim yılı için şöyle konuşuyor: “Bu yıl eğitim için barışık bir yıl olmayacak. Eğitim siyaset malzemesi değil.”

‘2017-2018 ÖĞRETİM YILININ NASIL GEÇECEĞİNİ MADDE MADDE AÇIKLAYALIM’

Aydoğan, yeni eğitim öğretim yılının özellikle öğretmen sürgünlerinin yaşandığı bölgeler için çok iyi geçmeyeceğini söylüyor: “1100 öğretmen arkadaşımız sendikal faaliyet kapsamında yapılan her eylem ve etkinliğin en temel hakkımız olmasına, onlarca kazandığımız mahkeme kararlarına rağmen haksız ve hukuksuzca sürgün edildi. Kanser tedavisi ve farklı sağlık sorunlarından kaynaklı tedavi gören, çocuk-yaşlı bakım özrü olan, eşleri ile birlikte farklı illere de sürülen yüzlerce arkadaşımız, yüzlerce aile, binlerce çocuk, yüz binlerce öğrenci mağdur edildi. Sürgünlerin yaşandığı illerde yüzlerce çocuk annesi ve babasından ayrı, binlerce öğrenci de öğretmensiz yeni eğitim öğretim yılına başlayacak.”

“2017-2018 öğretim yılı geçtiğimiz dönemden farklı olabilir mi?” sorusunu Aydoğan şöyle yanıtlıyor: “Biz eğitim emekçileri olarak ve eğitim öğretim sürecinin en temel bileşeni veliler ve öğrenciler de; 4+4+4 yasasının çıktığı Nisan 2012'den bugüne eğitim süreçlerinin en karanlık dönemini yaşıyoruz. MEB ile yapılan protokollerin neredeyse tamamı Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden yapılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden TÜRGEV, Ensar, İHH, Anadolu Gençlik Derneği, Hayrat Derneği ve daha onlarca yapı ile birlikte hac-umre yarışmaları, yaz okulları, Kuran kursları, 'Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var' projesi, kamplar, konferans, sempozyum, paneller vb. okul binalarında gerçekleştirildi.

4+4+4 ile birlikte önce liselerde olan mescit açılması zorunluluğu fiilen çok sayıda ortaokul ve ilkokulda da hayata geçirilmiş, yine geçtiğimiz günlerde yayınlanan kurum açma-kapatma yönetmeliği ile de tüm okullarda zorunlu hale getirilmişti. Şimdi maddeler halinde açıklamaya devam edelim:

- Kız çocuklarının başları ve bedenleri '18 yaş altı her birey çocuktur. "Dini, ideolojik hiç bir dayatma yapılamaz!" ilkesine rağmen yasal olarak 9, fiilen ise okul öncesinden başlatılarak kapatılmaya başlanmıştır.

- İmam hatip okullarından başlanarak yasa ve yönetmeliklerde yer alan karma eğitim uygulaması fiilen sonlandırılmış, kız-erkek sınıfları, koridorları, binaları ayrılmıştır.

- Okul öncesi parasız-zorunlu hale getirilmezken, protokoller üzerinden okul öncesi eğitim kurumları yerine sıbyan okullarının açılması teşvik edilmiştir.

- Halihazırda ihtiyacı karşılamayan okul sayısına rağmen, okul binalarının tamamı veya bir kısmı imam hatip ortaokullarına veya liselerine dönüştürüldü. Bir çok yerde ilkokul binalarının içerisine dahi (Örneğin İstanbul Pendik ilçesi) imam hatip sınıfları açıldı. Antalya pilot bölge tarif edilerek tüm ortaokul binalarının içine imam hatip sınıflarının açılması kararı alındı. 2012'den bu yana imam hatip ortaokullarına giden öğrenci sayısı 7 kat, imam hatip liselerine giden öğrenci sayısı ise yaklaşık 3 kat artmıştır. (Toplam sayı: 1 milyon 291 bin 20 )

- 2012'den bu yana özel okul sayısı 10 kat, özel okullara giden öğrenci sayısı 12 kat arttı. Yıllardır devlet okullarına bulunamayan bütçe söz konusu özel okullar olduğunda 'teşvik' adı altında trilyonlarca liralık bütçelerin olduğunu gösterdi bizlere...

- 2012'den bu yana yüzbinlerce öğretmen atama beklerken,din öğretmenleri en çok atama sıralamasında ilk 3'ün içinde yerini almıştır.

- 2017 yaz tatili süresince de öğretmen strateji belgesi,ders saatleri çizelgesi, mescit zorunluluğu, kurum açma kapatma yönetmeliği, Ensar, İlim Yayma ve Birlik Vakfı protokolü, müfredat düzenlemesi ve son bayram öncesi yaşadığımız sürgünlerle de AKP hükümetinin eğitime yönelik 'inşa' sürecinin hız kesmeden devam edeceğini görüyoruz.

- 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılı AKP'nin eğitim politikalarında bir değişim olmayacak. Aksine yaz döneminde çıkan yasa ve yönetmeliklerin ve müfredata baktığımızda eğitimin paralılaştırılması, gericileştirilmesi süreçleri daha da hızlanacak. 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılında asıl değişimi öğretmenler, veliler ve laikliğe sahip çıkan yurttaşlar belirleyecek. 2012'den bu yana eğitimin dönüşümüne karşı okullarına, çocuklarına sahip çıkma mücadelesini örgütleyen veliler, laik, bilimsel eğitime sahip çıkan yurttaşlar ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakma mücadelesi yürüten Eğitim-Senlilerin mücadelesi değiştirecek.”

‘BU PROGRAMLAR DA AKP GENEL MERKEZİNDE HAZIRLANDI’

Yeni eğitim yılında en çok tartışılan konulardan biri de değiştirilen müfredat… Aydoğan, yeni eğitim müfredatına ilişkin şunları söylüyor:

"Yeni denen müfredat, 4+4+4 okul sisteminin müfredatıdır. Önce okullar hazırlandı ardından programı geldi. 4+4+4 sistemine geçişin yasası AKP genel merkezinde hazırlanmıştı. Bu programlar da orada hazırlandı. Parti merkezinde çerçevesi çizilen programlar, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Program Komisyonunda formata uygun hale getirildi. Bu komisyonun görevi, tüm programları ve programcıları İslam dinine uygunluk yönünden denetlemekti. Bu program değişikliği, öncekilerden farklı; hem içerik hem de biçim bakımından modern müfredat hazırlama tekniğinin dışında bir yola girilmesi anlamına geliyor. En belirgin fark, müfredatların din adamlarından oluşan bir kurul tarafından dine uygunluk bakımından denetime tabi tutulması.

Hükümet temel eğitim ve ortaöğretime ait öğretim programlarını üçüncü kez tümüyle değiştirme kararı alıyor. Bunun için önce tüm programları, dine uygun olmayan unsurların tespit edilip çıkartılması, değiştirilmesi ve eklemeler yapılması için Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne gönderiyor. Genel müdürlük Öğretim Programları ve İçerik Geliştirme adında bir komisyon kuruyor ve bu komisyon kendilerinden beklendiği biçimde her programla ilgili ayrıntılı rapor hazırlıyor. Raporlar ilgili genel müdürlüklere (temel eğitim, ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim) gönderiliyor. Genel müdürlükler ise oluşturdukları program komisyonlarının önüne Din Öğretimi Genel Müdürlüğünden gelen raporu koyarak programların bu çerçevede hazırlanmasını istiyor. Tahmin edileceği gibi alt komisyonlarda ne mevzuata ne usul ve yöntem aykırılığına ne de içeriğe ilişkin telkinlere itiraz eden olmuyor.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'nden gelen taslaklar program formatı verilerek onay için tekrar geldiği yere, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne gönderiliyor. İlk aşamada tamamlanmış olan ortaöğretim programları, Din Eğitimi Genel Müdürlüğündeki Dini Denetim Komisyonunun onayına sunularak yazılıyor. Mevcut yasa ve usullere göre ders programları, okul türlerinin bağlı olduğu genel müdürlükler tarafından hazırlanır ve Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanır. Bu haliyle uygulama yasal değil; bir genel müdürlüğe diğerlerine ait yetkiyi kullandırmak hem yasal hem de etik değildir.”

‘SUUDİ ARABİSTAN’DA GÖRÜLEN BİR UYGULAMA’

“Tabii bu işin yasal ve etik tarafı; esas olan bilimin bilgi kaynağı olmaktan çıkartılıp dinin esas alınması” diyen Aydoğan şöyle devam ediyor: “Eğitimin dini yaşama hizmet etmesi en katı biçimiyle Suudi Arabistan’da görülen bir uygulama. Orada dine uygunluk denetimini Eğitim Politikası Yüksek Komitesi tarafından yapılır. Suudi Arabistan Anayasasının eğitimle ilgili maddesi (Madde 13)“Eğitim, gençlerin gönlünde İslam inancının yerleşmesini, onların bilgi ve becerilerle donatılmasını…” diye başlar. Türkiye şu haliyle kendi anayasasını değil Suudi Arabistan Anayasasını uygulamaktadır. Müfredatın uygulama takvimi, bir oldu bitti ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bakanın açıklamasına göre müfredatlara ilişkin görüş bildirmenin son günü olan 10 Şubat, aynı zamanda onay tarihinin başlangıcı.

Bu “Bana bildirdiğiniz görüşün bir anlamı yoktur” demekten başka bir anlama gelmez. Bu müfredatların 2017-2018 eğitim öğretim yılına yetişmesi için zaten başka bir şansları da yok. Diyelim ki yurttaşlardan görüş gelmedi, buna karşın bir milyon öğretmen, 150 bin akademisyen ve onları temsil eden sendika, dernek, kurum ve kuruluşun bir kısmı öneri sundu; buralardan gelecek görüşlerin analiz edilip programlara yansıtılması mümkün müdür?”

DEĞİŞTİRİLEN MÜFREDAT NE ANLAMA GELİYOR?

“Peki değiştirilen müfredat ne anlama geliyor?” Aydoğan’ın bu soruya yanıtı ise şöyle:

"Askı süresinde sadece Sosyal bilgiler öğretim programı için bin 769 öneri veya görüş beyan edilmiş. İngilizce için ise bin 342. Bu 51 derse ait program komisyonlarının her birinin önünde bin 500 geri bildirim olduğu anlamına gelir. Geri bildirimlerin tasnifi ve programlara yansıtılması için komisyonlara verilen süre iki (2) gün; dün başladıkları işi bu gün tamamlayacaklar. Ardından (programlardan önce hazırlanmamışsa) ders kitapları yazılacak.

Eylül’e yetişmesi isteniyorsa bu iş için en fazla bir ay var. Türkiye, tarihinin en kapsamlı program değişikliğini 1968’de yaptı. 68 programı altı (6) yıllık çalışmanın ürünüydü. Sorun tespiti, alan çalışması, pilot uygulama ve kitapların hazırlanması gibi program yapma tekniğinin olmazsa olmazları bu sürede gerçekleştirildi. MEB temel eğitim ve orta öğretimde okutulan 51 programın güncellenmiş müfredatını kamuoyu ile paylaştı.

m11 .

Eğitim Bir-Sen'in talep ettiği gibi “Atatürkçülük” kavramı sosyal bilimler derslerinin müfredatından tamamen çıkarıldı, Atatürk’ün işlenişinin kapsamı daraltıldı. Bakanlık ayrıca Biyoloji ders programından Darwin’in ‘evrim kuramı’nı da çıkardı. Peki bu kapsamda düzenlenen müfredat değişikliği ne anlama geliyor? Evrim kuramına yer vermeyen müfredat bilimle bağını koparmış demektir. Bir müfredatta bilime yer verilip verilmediğini, evrim kuramına ne ölçüde yer verildiğine bakarak anlarız. Çünkü evrim kuramı, hayata eleştirel bakabilmemizi sağlayacak bilimsel yöntemi herkesin anlayacağı yalınlıkta sunar. Biyoloji dersinde evrim kuramına yer verilmemesi, diğer derslerin içeriğinin de bilimsellikten uzak olduğunun kanıtıdır.

MEB’in yeni din kültürü ve ahlak bilgisi müfredatında dinin ağırlığı yüzde 90, ahlak yüzde 10 oranında olacağı belirtildi. Zaten öyle olmakla birlikte fiili durumun mevzuatla talimata dönüştürülmesi...Ahlaki ilkelerin din kökenli olduğu, biraz da bu nedenle ahlakla dininin anlamdaş olduğu düşünülür. Öyle düşününce ahlakın seküler bir kavram olmadığı sonucu çıkıyor. Ama memleketimizde yaşanan çocuk istismarlarına, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüze, yolsuzluklara karşı çıkan, mücadele eden ahlak çağrısı yapanların laikliğe, bilimsel eğitime sahip çıkanlar olduğunu bizzat yaşayarak gördük.

Hem dinlerin öğretilerini büyük oranda ahlaki ilkelerden almış olması hem de ahlakın insan ilişkilerini düzenleyen normlar bütünü olması onu dini bir kavram yapmaz. Uzun süredir Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu en önemli çağrılardan biri ahlak iken müfredatta yüzde 10 ile sınırlandırılmış olması da ayrı bir ironi...”

‘11 VE 12’NCİ SINIFLAR MÜFREDATINDA FİZİK, MATEMATİK… YOK’

Aydoğan, liselerin 11 ve 12’nci sınıflarının eğitim müfredatına ilişkin de şunları söyledi: “Liselerin şu anda 11. ve 12. sınıflarında zorunlu müfredat programında tek bir fizik, kimya, biyoloji, matematik dersi bulunmamaktadır. Suudi Arabistan'ın liselerin şeriat bölümlerinde 8-10 saat,İran'da 'Din ve Hayat'dersi adı altında 3-4 saat din dersi verilmektedir. Düz liselerde bile şu anda seçmeli derslerle birlikte din dersinin 15 saate çıkarılma uygulaması, İran'dan ve Suudi Arabistan'dan çok daha geriye gidişin de ispatıdır.”

‘ATATÜRKÇÜ KONULARININ ÇIKARILDIĞINI HERKES BİLİYOR’

Eğitim İş önceki Başkanı Mehmet Balık da bu seneki eğitim öğretimin kötü geçeceğini söyleyerek şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni bir müfredata geçişi yaşayacağız. Yeni müfredatta geniş halk kitleleri tarafından, sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve geniş halk kitleleri tarafından Atatürkçü konularının çıkarıldığı herkes tarafından biliniyor. Bu konuda itirazlar sürüyor. Bu itirazların gölgesinde yeni bir eğitim öğretim yılına başladık. Milli Eğitim Bakanlığı yeni müfredata uygulatmaya çalışıyor. Ama şunu söyleyebiliriz: Çok barışık bir yıl olmayacak. Eğitimdeki ihtiyaçların doğru tespit edilip bu doğrultuda yeni eğitim programlarının belirlenmesi gerekir. Eğitim siyaset malzemesi değil, eğitim kendi ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gerekir. Dolayısıyla eğitimdeki dinselleşmeyi doğru bulmuyoruz.”