Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman: Muhafazakâr kesim olarak çocuklarımızı 'din yorgunu' yaptık
Ayşe Böhürler bugünkü yazısında Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman'ın muhafazakar kesimde yetişen gençlerin durumu ile ilgili tespitlerini aktardı: Vakıf ve derneklerimiz gençleri babalarının formatına sokmaya çalışıyor ve bu format onlara göre değil.
DUVAR - AK Parti kurucuları arasında yer alan Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman'ın “Muhafazakâr kesim' olarak çocuklarımızı 'din yorgunu' yaptık" dediğini aktardı. Böhürler, sözlerinin devamında "Verdiği örnekleri dinlerken; üst akıl, büyük resim gibi tanımlara takılıp elimizden akıp gidenleri görmemişiz duygusuna kapıldım" ifadesini kullandı.
Ayşe Böhürler'in "Din yorgunu gençler" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bu tanımı genç bir sosyolog ve akademisyenden duydum. Hem de bizim camianın içinde yetişmiş, yaklaşık dokuz yıldır gençlerle özellikle de zor denilen gençlerle çalışan bir araştırmacıdan duydum.
“Muhafazakâr kesim” olarak çocuklarımızı “din yorgunu” yaptık derken verdiği örnekleri dinlerken; üst akıl, büyük resim gibi tanımlara takılıp elimizden akıp gidenleri görmemişiz duygusuna kapıldım.
Bu kavramı öyle olaya başka mahalleden bakan, dışarıdan birinden duysam bakışım farklı olurdu elbette. Ama bunları anlatan içimizde yetişmiş, bu mahallenin babalarını da annelerini ve çocuklarını iyi tanıyan bir akademisyendi.
Onu dinlerken kendimize odaklanmaktan gençlere ne kadar da gözlerimizi kapattığımızı, bizce olması gerekenlerden ibaret bir kalıbaonları oturtmaya çalışarak ne kadar yorulduğumuzu ve de yorduğumuzufark ettim.
Bu yazıya sebep sadece dinlediklerim değil elbette! Dindar kesim olarak bizim çocuklarımızda oluşturduğumuz ruh haline olan tanıklığım da doğrusu bu yargıyı pekiştiriyor. Bir haftadır bu kavram zihnimde dönüp duruyor. Ne yaptık da bunu başardık anlamaya çalışıyorum.
Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman ile bağımlılık ve gençlik sorunları üzerine konuşurken konu kendimize geldi. “Apaçi Gençlik” kitabının yazarıydı, riskli gruptaki, toplumun kenarındaki gençlerle ilgileniyordu. Anlattıklarından etkilenmemek mümkün değildi; teorilerden değil somut hayatlardan söz ediyordu.
Gençlere kızmak dururken kendi hatalarımızı odağa almamın ise çeşitli sebepleri var.
Efendim işin özü şu. Bugünün ebeveynleri olan bizim kuşak 70-80’li yıllarda gençliğini geçirmiş ya da daha öncesinde… İnançlarını yaşamak için mücadeleler vermiş… İdeolojilerin hâkim olduğu dönemin içinde, tek tip bir ideolojik şartlanmanın tezgâhında ama buna reaksiyon duyarak gelişmiş… Henüz ışığın parçacıklı yapısının, fuzzy mantığın, atom altı parçaların, quarkların pek de konuşulmadığı dönemlerde zihin dünyaları şekillenmiş.
Doğrular tek, yanlışlar tek. Teknoloji bile siyah beyaz... Din de toplumun aşağı tabakalarına layık görülen bir sınıfsal tanım içine hapsedilmiş. Bizim kuşak bu çemberlerin hepsini birden dava iştiyakıyla kırmaya çalışmış ve başarmış da! Ayrıca dönemin gencinin bu bariyerleri aşmaya çalışmak ve kendi benliğini bulmak için idealist olmaktan başka şansı da yokmuş. Bir davası var, mefkûresi var, düşmanları var. Bugün ise hak-batıl tanımları aynı kalsa da tüm bu parametreler değişmiş. Bizim çocuklarımız bu değişen parametrelerin içinde büyüyor. Parçalı gerçeklik diyorlar çağın kavramı “Post truth” için…
Doç. Dr. Ömer Miraç; bu koşullarda yetişmiş babaların, annelerin ve öğretmenlerin çocuklardan beklentileri çok fazla olduğu için onlara çok fazla dini yükleme yaptıkları kanaatinde. Oysa bugünün gencinin mücadele ettiği, aşmaya çalıştığı çemberleri bambaşka. Dava adamı olmak istese de bu kavram artık o dönemki bağlamını yitirmiş… İlla ki ondan Necip Fazıl–Sezai Karakoç okuması bekleniyor. Muhafazakâr camiada kitap hediyesi denince akla Sezai Karakoç geliyor. Kaç genç bu kitapların kapağını açıyor bakmak lazım.
Bu yüklemeler karşılık bulmayınca çatışma artıyor, bu da gençleri riskli birçok alana itiyor. Bu gençlerle çalışırken bana gelip “Hocam Allah’a iman edenin psikolojik sorunları olmaz “diyen çok baba olmuştur.
Ya da “İnsan Kur’ân okursa psikolojik sorunları olmaz” diyen...
Hayretle yüzüne bakışımdan zahir… “Yok yok hiç sayıları az değil böyle düşünenlerin. ‘Allah varken gençleri psikologlara yönlendiriyorsunuz’ diye kızanlar var… ”
Vakıf ve derneklerimiz ise gençleri babalarının formatına sokmaya çalışıyor ve bu format onlara göre değil.
Vakıf ve derneklerimizin çoğu bunun farkında değil. Hâlâ onlar her şeyi biliyor, hâlâ toplum ateist, günahkâr, sapık, dünyevi… “Gençler ise onlarla aynı fikirde değil. Kaybediyoruz genç kuşağı. Gönlümüzde kimseye yer yok, çocuklarımıza bile!” diyor.
Doğrusu her bir cümle tokat gibi geldi. Artan bağımlılık, şiddet ve gençlik sorunları üzerine görüş alırken aynada yansıyan hatalarımızla yüzleşmek zor! Belki de bugün hepimize hâkim olan “İslâmî serüven kırılıyor” duygusunun sebebi de bu!
Elbette bu kırılmadan umutsuzluğa düşmemek gerekiyor. Ömer Miraç da bu kanaati taşıyor, “Yerinize dimağı açık çok güzel gençler geliyor” diyor…
Gençlerin arasından bir sosyolog bunları aktarıyorsa “neler oluyor” diye bakmak gerekiyor. Diğer önemli bir tespit de... “Gençlerin takip edebileceği, onların dini sorularını hoca düzeyinde cevaplayabilecek bir temsilci yok ya da çok az.”