Türkiye yazarından Büyükada itirazı: Bu iddianame kabul edilmemeli
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, köşesinde Silivri Cezaevi'nde tutulan Hak Savunucularının iddianamesine yer verdi. Uğur, hak savunucularının davasının, Ergenekon davasıyla benzerlik gösterdiğini söyledi.
DUVAR - Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Büyükada'da tutuklanan Hak Savunucularının iddianamesine köşesinden tepki gösterdi. Uğur "Okkır'ı cezaevinde öldüren kafa, Büyükada iddianamesinden bize sırıtmakta" başlıklı köşesinde, insan hakları savunucularının davasının, Ergenekon davasıyla benzerlik gösterdiğini söyledi.
Fuat Uğur'un bugün yayınlanan yazısı şöyle;
"Kamuoyunda 'Büyükada iddianamesi' olarak bilinen ve hukuki bakımdan zaten sayılamayacak kadar çok fazla vahameti içeren iddianameyle ilgili epey yazıldı. Ama bundan daha ötesi var, çünkü bu iddianameye dayalı tutukluluk hâli devam ettiği takdirde, FETÖ'nün nasıl Ergenekon Davası'nı insanlığın katli hâline getiren uygulamaları ve sonuçları olduysa aynını bu davada da yaşayacağız.
Görünen o.
Ali Tatar'ı intihara sürükleyen alçaklığın başrolündeki savcıda ByLock çıktığını daha yeni öğrendik ve yine derinden sarsıldık. Bugün yaşadıklarımızın da ileride toplumda benzer sonuçları doğurabileceğini iyi hesap etmemiz gerekli.
Kuddusi Okkır'ı unutan var mı?
Kanser hastası olduğu hâlde bir deri bir kemik kalana kadar elleri kelepçeli olarak tutukluluk hâli sürdürülen Okkır'ı cezaevinde öldüren o kafa, âdeta reenkarne olmuş Büyükada iddianamesinden bize sırıtmakta.
Çünkü tutuklu İdil Eser'in de Kuddusi Okkır benzeri bir trajedinin kurbanı olması için sanki büyük bir gayret sarf ediliyor.
Büyükada iddianamesinin kendisi kadar vahim olan da bu.
Uyku apnesi diye cezaevinden FETÖ'cülüğü tescilli adamı tahliye eden, karşı çıkmasaydık neredeyse elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına sebep olacak zihniyetin gerçekten ciddi riskler taşıyan bir tutuklu için kıllarını kıpırdatmamaları karşısında dehşete düşüyorum.
Büyükada iddianamesi çerçevesinde tutuklanan İdil Eser'in avukatı Erdal Doğan, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'ne bir dilekçe vererek müvekkilinin durumunu en ince ayrıntısına kadar anlatıyor ve tutukluluk hâlinin sonlandırılmasını talep ediyor. Dilekçeden öğreniyoruz ki İdil Eser'in mevcut hastalıkları nedeniyle taşıdığı risk bir hayli ciddi boyutta.
Tutukluluk hâli ise bu hastalıkların daha da ağırlaşmasına sebep olabilecek gibi görünüyor. Bu hastalıkları tıbbi terimlerle dolu olduğu için sıralamayayım ama dilekçeden öğrendiğimize göre en ağır risk oluşturan durumu tıbbi tetkiklerden çıkan ve gözlem altında tutulan kolon ve rahim kanseri riski.
Tutuklulukla ortaya çıkan hayati risk İdil Eser'in yaşam hakkını elinden alma potansiyeli taşıyor.
Kısacası bu iddianame kabul edilmemeli diyeceğim ama kelimelerim kulaklara ulaşır mı onu da bilmiyorum. Sözcü iddianamesi için de aynı talepte bulunmuştum ama o vahim iddianame de ne yazık ki mahkeme heyeti tarafından kabul edildi.
Ülkemizi Nagehan Alçı'nın ifade ettiği gibi rezil etmekten başka bir işe yaramayacağı ayan beyan belli olan bu iddianame ile nereye varılmaya çalışılıyor anlamak mümkün değil.
Acaba diyorum, FETÖ davalarını aşındırmak, itibarsızlaştırmak için dünya kamuoyuna “Bakın Türkiye'de insanlar böyle kolaylıkla suçlanıyor ve sudan sebeplerle tutuklanıp saçma sapan iddianamelerle yargılanıyor gördüğünüz gibi. İşte bizim FETÖ adı altındaki davalarımız da aynı durumda” diyebilmenin yapı taşlarını mı döşüyor tüm bu mahkeme süreçleri?
Tabii ne iddianameyi hazırlayan savcıları ne de mahkeme heyetlerini böyle bir niyetle suçlamıyorum. Ama objektif olarak yapılanın yukarıda altını çizerek belirttiğim amaca hizmet ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim"