Jinekologlar neden 'evli misin' diye soruyor?

Dr. Bülbül, jinekolojik muayene öncesi sorulan “evli misin?” sorusunun nedeninin gün içerisinde bakmak zorunda olunulan hasta sayısıyla ilintili olduğunu söylüyor: “Niye soruluyor öyle bir soru? Entelektüel, belirli ekonomik bağımsızlığı olan bir kadını medeni hal sorusu rahatsız edebilir. Doktorun derdi, muayeneyi ayırt etmektir."

Google Haberlere Abone ol

Filiz Gazi   [email protected]

DUVAR - Ahmet S. Kılınç, Binali Çatak, Sevinç Sütlü ve Ayşe Akın'ın hazırladığı, “Dünya’da Ve Türkiye'de Kadın Sağlığının Durumu” başlıklı makalede, kadın sağlığının önemli bir göstergesinin de “kadının statüsü” olduğu belirtiliyor. Toplumun, sosyal çevrenin bireye atfettiği “sosyal değer” olarak tanımlanan statü, pek çok psiko-sosyal faktörlerin bir bileşkesi şeklinde ortaya çıkan bir sonuç olarak değerlendiriliyor. Kadının bireysel ve toplumsal işlevlerini, özel yaşamını, işini ve diğer sorumluluklarını yerine getirebilmesi için sağlıklı olması, sağlığını koruyabilmek için de yeterli olanaklara sahip olması gerektiğinin altı çiziliyor.

Kadının statüsünde belirleyici olan faktörlerin başında toplumsal cinsiyet rolü geliyor. Devamında kadının çalışma yaşamına katılımı, eğitim durumu, sosyal engeller-kadına karşı ayrımcılık, kadına yönelik şiddet, geleneksel uygulamalar gibi başlıklar var.

Sağlık Bakanlığı sitesine girip baktığınızda ise “kadın sağlığı” başlığı altında hiç bir şey bulamıyorsunuz. Karşınıza “Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması” başlığı altında bir takım bilgiler çıkıyor.

İstatistiki verilere ulaşmanızın mümkün olmadığı sessiz sedasız, bilhassa muhafazakar kesimde toplum baskısıyla gizli yaşanan ve bir anlamıyla psikolojik şiddet olarak tanımlayabileceğimiz kadının sağlığa erişiminin zorluğu meselesi üzerinde konuşmak da buna paralel zorlaşıyor.

Prof. Dr. Nilay Etiler

Son KHK’ye kadar Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’nda görevli öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nilay Etiler, sadece Türkiye’de değil dünyada kadınların hastaneye başvurularının daha fazla olduğunu söylüyor ama Türkiye’ye has bir parantez açıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de sağlık hizmetine ihtiyaç duyduğu halde başvuramayan büyük bir kesim var. Bu kesimin çoğunun kadın olduğu görülüyor. Etiler bunun toplumsal cinsiyetle alakalı olduğunu söylüyor: “Kadınların evde bakmakla mükellef oldukları çocukları ya da yaşlı yakınları var. Bu da aslında şunu söylüyor: Toplumsal cinsiyet rolü sebebiyle kadınlar evinden çıkamıyor. İkincisi yine toplumsal cinsiyet meselesi yüzünden hastaneye tek başına gidemiyorlar. Yanında mutlaka biri olması gerekiyor. Bu kayınvalide de olabilir, görümce de. Belki cinsel şiddetten bahsedecek belki başka bir şeyden ama bahsedemiyor.”

Bu ve benzer durumlarda Etiler, hekimin görevinin hastayla karşılıklı güven ilişkisini kurabileceği, doğru bilgi alabileceği koşulları yaratmak için yalnız başına muayene etmeyi sağlamak olduğunu söylüyor.

"GELENEKSEL YÖNTEMLERİN ZİKREDİLMESİ POLİTİK SÖYLEMİN BİR PARÇASI" 

2008’den itibaren Türkiye’de geçerli olan sağlık sigortası temelli sağlık sisteminin arızalarından biri primler ödense dahi vatandaşın cebinden üçte bir oranında para çıkmak zorunda olması. Etiler, sağlığa erişimin halihazırda zaten ekonomik olarak zor olduğunu ifade ediyor.

Sülük tedavisi, hacamat gibi yöntemlerin konuşulmasını ise sadece muhafazakarlaşmanın bir sonucu olarak görmüyor Etiler. “Geleneksel yöntemlerin” zikredilmesinin politik söylemin bir parçası olduğunu belirtiyor: “Osmanlı döneminde tıp şahaneydi. Onlar bir kenara atıldı, yerine modern tıp koyuldu gibi fikirler duyuyorum. Siyaset dilleri Osmanlıcılığa işaret ediyor. Penisilin 1928 yılında bulundu. Modern tıbbın tarihi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihiyle hemen hemen örtüşüyor. Bu bir kültürel inşa aslında ve her yerde olduğu gibi sağlık sistemine de yansıyor.”

Etiler, bunun yanında modern tıbbın medikal yönünün ağır bastığını ve bunun eleştiriye açık olduğunu ifade ediyor: “İnsan bedenini yaşadığı ortamla, sosyal çevresiyle değerlendirmek gerekir. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiyle, tıp daha çok kâr getiren alanlara yöneldi. İnsan bir makine gibi algılanıyor. Orası için emar, burası için tomografi… Bunun yarattığı bir pazar, rant zaten oluşmuştu. Üzerine başka bir pazar alanı daha açıldı. O da hacamat, vajinal sülükle tedavi gibi yöntemlerin uygulanacağı yerler...”

"SAĞLIK HİZMETLERİNİN ÖZELLEŞTİRİLDİĞİ ÜLKELERDE SEZARYEN ARTAR"

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül

2012’de, Erdoğan’ın “kürtaj bir cinayettir” dediğini hatırlatan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül, o dönem bilinçli ya da bilinçsiz ciddi bir kamuoyu yoklaması yapıldığını düşündüğünü söylüyor: “Öyle bir atmosfer oluştu ki o günlerden sonra sanki kürtaj yasaklanmış gibi algılanmaya başlandı. 1983’te çıkan ve halen geçerli olan yasaya göre 10 haftaya kadar tıbbi tahliye yani kürtaj yapılabilir. Ama bir taraftan koskoca İstanbul’da 2 ya da 3 devlet hastanesi kürtaj yapıyor. Kadınlar uygulamada bu hizmeti devletten alamıyor ama esasen yasada değişiklik yok.”

Erdoğan’ın yine aynı konuşmasında sezaryene karşı cümleler sarf ettiğini hatırlatan Bülbül oysa dünyada sağlık hizmetlerinin özelleştirmeye açıldığı her ülkede sezaryen oranlarının arttığını ifade ediyor:

“Özel hastanenin zihniyeti para kazanmaktır. Bunun için hastane açılır. Sezaryen için ameliyathane açılır, orada bir sürü ilaç kullanılır. O ilaçların bir kârı vardır. Normal doğum çok basittir, maliyeti düşüktür. Tek bir ilaç kullanmadan bile normal doğum gerçekleşebilir. Doktorlar için söylenen ‘para için sezaryen yapıyorlar’ cümlesi bir tarafıyla yanlış. Hastane sahibi çok para kazandırtan doktorla çalışmak ister. Az kazandırıyorsa onu işten çıkartır.”

'TÜRKİYE'DE ÇOĞU KADIN CİNSEL ORGANINA BAKAMAZ, DOKUNAMAZ, YOK SAYAR'

Özellikle kırsal kesimdeki genç kadınların doktora gidemediklerini, gittikleri takdirse ise yanlarında mutlaka ya annelerinin ya da başka tanıdık kadınların olduğunu, bundan dolayı kimi hastalarla fısıltıyla, göz temasıyla anlaşmaya çalıştığını şöyle örnekliyor Bülbül:

“Karın ağrısıyla şikayetiyle gelip aslında hamile olan bir genç kadınla karşılaşabilirsiniz ya da anormal bir kanamayla gelen düşük yapan bir genç kadınla. Aile bilmiyor. Ne yapacaksın? Türkiye’de kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bir hekim bilir ki tavrınızın sonuçları çok travmatik olabilir.”

Konuyla ilgili yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor Bülbül:

“Küçük bir kasabada görev yaparken, acile kanaması olan genç bir kız çocuğu geldi. 14-15 yaşlarındaydı. Muayene ettim. Şaşırdım. Sanki yeni doğum yapmış gibiydi. Sorguladım. Hiç konuşmuyordu, donmuştu. Sonra tuvalette ölü bir bebek bulunduğunun haberi geldi. Çocuk aile içinde bir tecavüze maruz kalmıştı. Bir şekilde tuvalette doğumu yapmış, geri dönmüştü. Daha sonra çocuğu cinayet suçundan tutuklayıp, götürdüler!”

JİNEKOLOJİK MUAYENE ÖNCESİ SORULAN 'EVLİ MİSİN?' SORUSU

Halk arasında “alttan muayene” olarak ifade edilen jinekolojik muayene için kadınlara hazırlık süresinin verilmesi gerektiğini ama Türkiye’de bunun niçin mümkün olamadığının gerekçesini şöyle anlatıyor Bülbül:

“Geçmiş bir zamanda çok kötü bir muayeneden geçmiş kadınlar var ya da muayene olmaktan korkan. Devlet sana bir süre vermiş, o sürede onlarca hastayı görmek zorundasın. O yüzden böyle bir hazırlık aşaması olamıyor, her şey hızlıca yapılıyor. Doktor için de, muayeneye gelen kadın için de çok travmatik bir durum aslında.”

Bülbül, jinekolojik muayene öncesi sorulan “evli misin?” sorusunun nedeninin de gün içerisinde bakmak zorunda olunulan hasta sayısıyla ilintili olduğunu söylüyor:

“Niye soruluyor öyle bir soru? Entelektüel, belirli ekonomik bağımsızlığı olan bir kadını medeni hal sorusu rahatsız edebilir. Doktorun derdi, muayeneyi ayırt etmektir. Pratik geliyor o soru. Bir taraftan bu sorgulama tekniğini çok kısa zaman içinde yapmak zorunda olduğu için kabalaşıyor doktor. Bütün doktorlar şu değerlendirmeyi yapıyordur: Bekar olup, bakire olmayanlar vardır. Öbür taraftan ‘cinsel hayatınız var mı?’ sorusunu soramayacağınız, bu soruyu hakaret olarak algılayabilecek bir kesim de var. Nasıl soracaksınız bu durumda? Doktorun sıkışmışlığını anlatmaya çalışıyorum.”

'ORGAZM OLUP OLMADIĞINDAN EMİN OLMAYAN KADINLAR VAR'

Vajinismusun dünyada en çok görünen ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyleyen Bülbül, sürekli “kapat” mesajıyla büyütülen kız çocuklarının ileri zamanlarda cinsel organına yabancılaştığını söylüyor:

“Türkiye’de çoğu kadın cinsel organına bakamaz, dokunamaz. Yok sayar. Orası kapalı bir kutudur. Üstelik bu sadece muhafazakar kesimde görünen bir şey değil. Hastaların büyük bir kısmı vajinal tablet kullanmak istemiyor. ‘Ben koyamam diyor, bana öyle şeyler vermeyin’ diyor. Geçen gün üniversiteyi bitirmiş genç bir kadın, ‘ben orgazm olup olmadığımı bilmiyorum. Acaba oluyor muyum?’ dedi. ‘Orgazm olsaydınız bu soruyu sormazdınız’ dedim. Böyle bir hayli örnek var.”

Köylerde, doğanın verdiği enerji içinde yaşayan kadınların duygularını daha fazla fark edebildiğini, hissedebildiğini belirten Bülbül, şehirlerde nispeten izole yaşayan kadınların durumunun daha kötü olduğunun altını çiziyor: “Özellikle büyük apartmanlarda, sitelerde yaşayan kadınlar kimseden yardım alamıyor. Erkenden evlenip, şehre gelmiş. Örneğin emzirmeyi bilmiyor. Yardım alacağı, danışacağı kimse yok. Acıdır ki, besinsizlikten dolayı bebeklerini kaybeden anneler var. Köylerde ise durum farklı. Kadınlar birbirinden öğrenebiliyor. Hem cinsel hayatı hem de bazı pratikleri.”

Birçok kadının örneğin rahim ağzı kanserine sebep olan HPV virüsünden haberi olmadığını, oysa Türkiye’de bu virüsün yüzde 70’lere çıktığını söyleyen Bülbül: “Bu virüsün kansere neden olan bazı türleri var. Smear testiyle veya HPV tarama testleriyle bu tespit edilebiliyor. Aile sağlık merkezlerinde ücretsiz HPV taraması yapılıyor. En azından bu bilinmeli” diyor.