Hak savunucularının tümüne tahliye

Büyükada'da gözaltına alınıp tutuklanan insan hakları savunucularının ilk kez duruşması bugün görüldü. Sanık savunmalarının ardından mütalaasını açıklayan savcı 7 kişinin tahliyesini, Veli Acu'nunsa tutukluluğunun devamını istedi. Mahkeme heyeti, tutuklu 8 kişinin tamamının tahliye edilmesine karar verdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Büyükada'da gözaltına alınıp tutuklanan insan hakları savunucuları mahkemeye çıkarıldı. Afet durumları için Alman vatandaşlarının elçiliklere kayıt yaptırdığını söyleyen Peter Steudtner, "Bu kayıt medya tarafından aleyhimize kullanıldı" diye konuştu. Ali Gharavi de "Duruşma için teşekkür ederim çünkü 120 gündür karanlıkta hissediyorum" ifadelerini kullandı. İddianamede toplantıyı duyurmamalarının yer aldığını aktaran Günal Kurşun, "Böyle bir sorumluluğumuz var da bizim mi haberimiz yok? Bu iddianamede savcının akıl yürütmesine akıl erdirmek çok zor" dedi. Savcı, tutuklu 8 kişiden 7'sinin tahliyesini, Veli Acu'nun tutukluluk halinin devamını istedi. Mahkeme heyeti, tutukluların tamamının tahliye edilmesine karar verdi.

İnsan hakları dernekleri ve vakıfları, tutuklu bulunan hak savunucularının bugün İstanbul Adliyesi'nde görülecek duruşma öncesi adliye önünde açıklamada bulundu. Açıklamaya AF Örgütü'nün uluslararası koordinatörleri,  HDP istanbul Milletvekili Garo Paylan ve pek çok kişi katıldı.

'HUKUKSUZ, HAKSIZ MUAMELENİN ORTADAN KALKACAĞI UMUDUYLA...'

Hak savunucuları adına ortak açıklamayı yapan İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü Feray Salman hak savunucularının üç ayı aşkın bir süredir özgürlüklerinden yoksun bırakıldığını belirterek "Bugün ilk kez hakim önüne çıkacak olan hak savunucularının çalışma arkadaşları, dostları avukatları ve aileleri olarak hak savunucularının maruz kaldığı, hukuksuz, haksız' adil olmayan bir muamelenin ortadan kalkacağı umuduyla bugün İstanbul' da Çağlayan Adliyesi önünde ve Ankara'da Sincan'dayız" dedi.

Hak savunucularının zorlama senaryolarla illegal bir çerçeveye sokulmak istendiğini söyleyen Salman; "5 Temmuz'dan bu yana gerek soruşturma sürecinde gerek tutukluluk sürecinde hak ihlallerine maruz kalan, yalan haberler vasıtasıyla karalama kampanyasına maruz kalan arkadaşlarımızın hakkını ve adaleti savunmak üzere buradayız.

Yazılan ve mahkemece kabul edilen iddianame, hak savunucusu arkadaşlarımızı yasa dışı silahlı örgütlere üye olmakla ve yardım etmekle suçlamaktadır. Bu suçlamaların delilleri ise ortada yoktur" ifadelerini kullandı.

'İTİRAZ EDİYORUZ'

Salman son olarak; "Hakikatin ötesinde olguların yana yana koyularak kurmaca bir senaryo üretilmesine, bu senaryoyu sahicileştirmeye, hak savunucularının soruşturma ve kovuşturma süreçlerine maruz bırakılmalarına itiraz ediyoruz. Adalet mekanizmasının da bu yönde karar vereceğini umut etmek istiyoruz" sözlerini kaydetti.

MAHKEME İTİRAZLA BAŞLADI

Hak savunucularının duruşması kimlik tespitlerinin ardından başladı. İlk sözü avukatlar aldı. Avukatlar duruşma salonuna alınmayan gazetecilerin ve gözlemcilerin salona alınmasını talep etti. Mahkeme başkanı bu talebi kabul etti. Fakat salon dışında tutuklu hak savunucularının birçok yakını duruşmaya giremedi.

'STRESLE BAŞ ETMEK İÇİN BİR ARAYA GELMİŞTİK AMA...'

Duruşmada ilk olarak insan hakları savunucusu Özlem Dalkıran konuştu; "3 aydan uzun süredir özgürlüğümden mahrum bırakıldım. Neden bilmiyorum. Elime ulaştığından beri iddianameyi defalarca okudum. Yine de bir grup hak savunucusunun bilgi artırmak için yaptığı bir atölye çalışmasının nasıl terörle bağlandığını anlayamadım. Hayatın bir ironisi olsa gerek. Stresle baş etmek için bir araya gelmiştik. Yüz gündür içeride olmanın stresini yaşıyoruz. Silahlı terör örgütüne yardım suçlamasını reddediyorum. Hayatımı şiddetsizliğe inanarak ve hak savunuculuğuyla geçirdim. Biraz biz kimiz onu söylemek isterim. Burada sanık ve seyirci sandalyelerinde olan herkes farklı mesleklerden olsa da hak savunucusudur. Birbirimizi biliriz. Tanırız. Ne acı ki bir bölümüyle birlikte sanık sandalyesindeyiz. Hak savunucuları herhangi ayrım gözetmeksizin hak  savunur. Bu nedenle de çoğunlukla ihlale uğrarlar. Uğrarız. Bu alanda çalışanlar kendi ruh sağlıklarını da korumak isterler. Bu atölye de böyle bir atölye. Toplantı gizli değil. Kapalıdır. Atölye çalışması kararı IHOP'un (İnsan Hakları Ortak Platformu) Nisan ayı toplantısında alındı. Toplantı için İzmir de düşünüldü. İnsan ister istemez merak ediyor. Biz toplantıyı Mayıs'ta İzmir'de yapsaydık bugün burada olacak mıydık?"

'BU BİLGİLER HASSASTIR'

Dalkıran şöyle devam etti: "Bizim içeride konuştuğumuz verilerin korunması ve stresle baş etme yöntemlerinin, 'İnsan hakları savunucularının alanı değildir' deniliyor. Hak ve özgürlükler alanında çalışanlar ihlal edilenlerle çalışır ve bu insanlarla hareket eder. İhlal mağdurları hassas bilgileri hak savunucuları ile paylaşırlar. Bu bilgiler hassastır ve hekim- hasta, avukat- müvekkil hassasiyeti gibidir bu. Bu bilgiler önemlidir. Dolayısıyla bilgi güvenliği önemlidir. Başbakan Yıldırım, bilgi güvenliği konferansında ekonominin nasıl tehlikede olduğunu anlattı. Siber saldırılar ekonomiyi kötü etkiler. Bizim  durumumuzda ise bu insan hayatını etkiler. Risklidir. Bu risk alınamaz. Toplantı mesajları genelde havuza gidiyor musunuz, denize gidelim, yemek nerede gibi mesajlardan da oluşuyor. Herkes konum bildiriyor.

'HAYATINI HAKİKATİN ORTAYA ÇIKMASINA AYRIM GÖZETMEKSİZİN HAKKI SAVUNDUM'

Dalkıran, hazırlanan Masak raporlarındaki hakkında isnat edilen para transferleri konusuna şöyle değindi;  "2014'te Roboski Derneği'ne para göndermişim. Dernek üç yıl sonra KHK ile kapatılmış. 3 milyon mültecinin yaşadığı bir ülkede vatandaşları bireysel bağış yapmaktan çekinir hale getirir böyle yorumlar. Bağış yaptığım Rojova Derneği bağıştan aylar sonra KHK ile kapatıldıysa ben ne yapabilirim? Polis telefon şifrelerimizi dördüncü ya da beşinci günde sordu. Telefonum şifresi yok ama pin kodu var. Ve bu kodu hatırlamadım. Savcı iddianamede, 'Kodu hatırlamamak hayatın olağan akışına aykırı' demiş. Doğrudur. Ama hayat olağan akışında değildi zaten. Önce Adalar karakolunda, sonra teknelere bindirilerek başka karakollara dağıtıldık. Havasız, çok kötü şartlarda tutulduk. 30 saat boyunca kimse nerede olduğumuzdan haber alamadı."

Savunmasının sonunda hayatı boyunca 'haksızlıklara karşı mücadele ettiğini' belirten Dalkıran son olarak şöyle devam etti: "İddianameye dair söyleyeceklerim bu kadar. İddiaların hiç biri benim yasa dışı bir şey yaptığımı söylemiyor. Terörle bağlantı kurulmaz. Hayatımı hakikatin ortaya çıkmasına, ayrım gözetmeksizin hakkı savundum. Silahlanmaya karşı mücadele ettim. 30 yıllık bir hak savunucusu olarak bunu asla kabul etmiyorum. Beraatimi talep ediyorum."

'ELÇİLİĞİ YAPTIRDIĞIM KAYIT ÖNYARGILI BİÇİMDE KULLANILDI'

Dalkıran'ın ardından çevirmen eşliğinde Peter Steudtner'in savunmasına geçildi. "20 yıldan uzun bir süredir profesyonel kolaylaştırıcı ve eğitmen olarak çalıştığını söyleyen Steudtner, "Türkiye'ye stres, travmayla baş etme ve veri bütünlüğü alanındaki atölye çalışması için geldim. İnsan hakları savunucuları olarak hem dijital güvenlik açısından da stres altında" dedi.

Atölye çalışmalarını tek kişi olarak yapmadıklarını belirten Steudtner, "Çünkü tek kişi olmak da stres yaratıyor. Her zaman yaptığım gibi uçak rezervasyonu yaptım ve Almanya dışına çıkan Alman vatandaşlarının doğal afet durumlarına karşı elçiliklere kayıt yaptırdığı sisteme kaydımı yaptım. Bu kayıt nasılsa medya tarafından ön yargılı biçimde aleyhimize kullanıldı" diye konuştu.

'ADALET SİSTEMİ HAKLARIMI KORUMADI'

Steudtner, haklarında çıkan haberlere tepki göstererek şöyle devam etti:

"Medyadaki bu haberler haklarımı ihlal etti. Bu haberlere karşı itiraz ettik ve adalet sistemi haklarımı korumadı. Gözaltına alındığımız sırada polisler adımı ve anlamadığım Türkçe kelimeler kullandılar. Gece 12'ye kadar susma hakkım olduğu bile söylenmedi. Büyükada karakolunda ifadem tehditkar biçimde hiçbir kural, kayıt olmadan alındı. Tutuklanmamızın ardından insanlıkdışı biçimde iletişimimiz kesildi ve üç gün de hücrede kaldım. Bu ceza benim için çok ağırdı. Hakkımdaki teröre destek suçlamaları asılsız. Beni nasıl bağladıklarını anlamıyorum. Toplantı salonunun kapısının açık olması da toplantının gizli olmadığını gösteriyor. Zaten gelen polisler de kapıyı açık buldu. Tüm suçlamalara karşı suçsuzum diyorum ve derhal ve şartsız olarak tahliyemi talep ediyorum."

'ERDOĞAN, KONFERANS İÇİN TEŞEKKÜR ETMİŞTİ'

Ali Gharavi, sözlerine "Bu duruşma için teşekkür ederim çünkü 120 gündür kendimi karanlıkta hissediyorum" diyerek başladı.

Suçlamaları reddeden Gharavi "Buraya gelirken hep birlikte toplantıdan sonra stresten kurtulmuş ve biraz hafiflemiş olmayı istiyordum, ama tam tersi oldu. Sivil toplumla çalışmam Balkanlar'da ailelerini arayan mülteciler için çalışarak başladı. 2004'te uluslararası insan hakları konferansı yapıldı. Türkiye de sponsoruydu. Herkesin yapacağı sunumdan ben sorumluydum ve dönemin Başbakanı Erdoğan da o zaman konferansın ne kadar başarılı olduğunu söyledi” diye konuştu.

'DELİL OLARAK KULLANILAN HARİTA DEĞİŞTİRİLMİŞ'

Gharavi iddianamede yer alan harita ile ilgili bilgisayarındaki dil haritasını büyük boy baskısı üzerinden mahkeme heyetine detaylı bir anlatım gerçekleştirdi.

“Bu Orta Doğu'nun linguistik dil haritasıdır. İran hakkında konuştuğum için Türkçe'yi dahil etmedim. Arapça, Farsça gibi dilleri dahil ettim” diyen Gharavi kendisine karşı delil olarak kullanılan haritanın değiştirildiğini söyledi. Gharavi şöyle devam etti: "Haritayı iddianamede görünce tanıyamadım. İran'la ilgili haritada sınırlar kaldırılmış, başlık 'Dil Haritası' kaldırılmış, renklerin neyi simgelediğini silmişler!"

Gharavi "Polis tarafından şifrelerimin sorulduğu tek yer Vatan'daki sorguydu. Ben de avukatımın yanında şifrelerimi verebileceğimi söyledim" diyerek iddianamede geçen terör örgütlerinin ne olduğunu bilmediğini ifade etti.

Tahliyesini isteyen Gharavi "Hayatımı şiddete karşı adadım. Sağlığım ve akıl sağlığım için endişe ediyorum. Benim işlediğim bir suç yok. Derhal ve şartsız tahliyemi talep ediyorum" dedi.

'13 GÜN BOYUNCA GECE GÜNDÜZ ALGISI OLMADAN TUTULDUK'

Ghravi'nin savunmasının ardından duruşmaya 10 dakika ara verildi. Aranın sonrasında avukat Günal Kurşun'un savunmasına geçildi.

Adana'daki bir davada "daha ağır suç isnat edilmesine rağmen" tutuklanmadığı söyleyen Kurşun, "Ama bu davada daha hafifinden tutuklandım. 30 saatten daha fazla dünyayla iletişimimiz kesildi neden alındık biz bilmiyorduk ama ertesi gün çıkan gazetelerde detaylar vardı. Avukat olduğum halde kurallara uyulmadı. 13 gün boyunca ışıklar açık gece gündüz algısı olmadan tutulduk. Türkiye'de savcılar leyhte delil toplamaz biliyoruz ama burada maddi gerçekliklerin, delillerin karartılması var" şeklinde konuştu.

'4 BİN KİŞİDEN BİRİNDE BYLOCK YÜKLÜYMÜŞ'

Telefonumda 4 bin kişinin kayıtlı olduğunu aktaran Kurşun, bunlardan bir kişinin şifreli haberleşme programı ByLock'u kullandığını belirlendiğini ifade etti.

Telefonda ByLock yüklü olmadığını belirten Kurşun, "Aynı soruşturma size yapılsa hakim bey sizde birden çok kayıt çıkar. Benim telefonumda ByLock çıkmadı. Birisi bizi aradığında telefonunda ByLock var mı diye sorup varsa kapat kardeşim mi diyeceğiz? Toplantıyı neden duyurmadığımız eklenmiş. Böyle bir duyurma sorumluluğumuz var da bizim mi haberimiz yok? Bu iddianamede savcının akıl yürütmesine akıl erdirmek çok zor. Toplantıyı bitirebilseydik belki ilan ederdik" dedi.

'LEHİME OLAN TELİF SÖZLEŞMESİ İDDİANAMEYE EKLENMEDİ'

Yazdığı makaleler için telif ücreti aldığını söyleyen Günal Kurşun, lehine bir delil olmasına rağmen bunun iddianamede yer almadığı dile getirdi. Kurşun, "2014 yılında insan hakları ve hukuk üzerine İngilizce makalelerim yayınladı. Oradan da telif ücretleri aldım. Telif sözleşmem lehime bir delil olmasına rağmen savcı tarafından dosyaya eklenmedi" dedi.

'CEZA HUKUKUNUN KURUCUSU MEZARINDA TERS DÖNDÜ'

İddianamede usule aykırılık olduğunu belirten Kurşun, savunmasına şöyle devam etti:

“Usule aykırılık var. Böyle taksit taksit iddianame mi olur? Bu tehdittir. Bu suçlamalardan sonra çağdaş ceza hukukunun kurucusu mezarında ters döndü. Casusluk ve terör örgütü konusunda söyleyecek bir şeyi yok savcının. Zorlamayın sayın savcım bizden terör örgütü üyesi çıkmaz. İnsan hakları savunucularından örgütlere üye çıkmaz, çıksa da savunucu olamaz. Hiçbir terör örgütü üyesi kalıbına uymuyoruz. Yardım yataklıkta hangi örgüt deyince kokteyl örgüt herhalde moda deyimiyle.”

'OTELİN KAMERA KAYITLARI TOPLANMADI'

Günal'dan sonra Nalan Erkem savunmasına başladı. İnsan hakları örgütlerinin siber saldırılara uğradığını söyleyen Erkem, "Hem hak hafızası hem kişi bilgileri tehlikeye giriyor. Toplantının düzenlenmesini, finansını bilmem ama tüm bu dernekler tanıdığım güvendiğim dernekler ve bu konuda bir şeyler öğrenmek için katıldım" dedi.

Toplantının gizli olduğu iddiasının gizli tanık ifadesini dayandırıldığını belirten Erkem, "Gizli tanık salonun kapısının açık olduğunu söylüyor. Dışarıda çokça insan var, duyuyorlar. Savcılıktan istediğimiz hiçbir delil toplanmadı. Toplantı kapısının karşısında kamera vardı, kayıtları istedik. Ne kamera kayıtları toplandı ne de olay yerine ilişkin keşif yapıldı. Yer toplantının gizli yapılamayacağı havuza girilen bir yerin yanı" şeklinde konuştu.

'AKŞAM GAZETESİ KENDİ ARŞİVİNE BAKSAYDI'

Akşam gazetesinin kendisi hakkında yaptığı habere tepki gösteren Nalan Erkem, "Akşam gazetesi hakkımda tam sayfa fotoğrafımla 'Vatan haini elindeki MİT belgesiyle dolaşıyordu' yazmış. Akşam gazetesi kendi arşivine dönüp baksaydı, ben Zirve Yayınevi davasının avukatlarındanım. Bir avukat olarak Zirve Yayınevi davasında ağır ceza mahkemesine sunduğum MİT belgesi delil olarak gösteriliyor" ifadelerini kullandı.

Bir müvekkiliyle yaptığı görüşmenin suç unsuru sayıldığını aktaran Erkem, cezaevindeyken tedavi hakkının engellendiğini söyledi. "Tüm hesap hareketlerim, mal varlığım incelenmiş ve terörle ilgili hiçbir bağlantı bulunamamıştır ve ben 4 aydır tutukluyum. Yoğun sağlık problemleri yaşadım. 24 saatte bir mide ve bağırsak kanamasıyla gittim çoğu raporlara bile geçmedi. Tedavi hakkıma erişemedim" dedi.

Tutuklu yargılanan sanıklardan Veli Acu ise, "Burada erdemlerim yüzümden yargılanıyorum. Burada yargılanan benim yardım etme duygumdur. Urfa ve Antepteki mültecilere yardım ettim” diye konuştu.

Ceza verilmemiş biriyle yaptığı görüşmenin suçlamalara arasında yer aldığını belirten Acu, "93 kez konuştuğum hüküm giymemiş birinden bahsediyoruz. Talebim konuşmanın içeriklerine erişmektir. Terör örgütüne dair bir şey bulunamaz. Akademisyen Tanıl Bora için barış sürecinde 72/84 döneminde PKK üzerine bir yazı yazdım ve bulunan PDF'ler oradaki dipnotlardır. Lehime toplanmayan delil var" dedi.

Mütalaasını açıklayan savcı, tutuklu 8 tutuklu kişiden 7'sinin tahliyesini talep etti. Savcı, Veli Acu'nun ise tutukluluk halinin devamını istedi. Mütalaanın ardından sanık avukatları savunma yaptı.

Mahkeme heyeti; Peter Frank Steudtner, Ali Ghravi, İnsan Hakları Gündemi Derneği'nden Günal Kurşun, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği'nden Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem, Kadın Koalisyonu'ndan İlknur Üstün ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programında Proje Uzmanı Veli Acu'nun tahliyesine karar verdi.

NE OLMUŞTU? 

İnsan hakları savunucularının 2-7 Temmuz tarihleri arasında Büyükada'da düzenlediği eğitim çalıştayında Adalar Savcılığı'nın talimatı ile polisler çalıştayı basmış ve 10 hak savunucusunu gözaltına almıştı. Gözaltına alınan hak savunucularından 2’si adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, 8’i tutuklanmıştı. Tutuklanmalarının ardından 4 Ekim tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından yasa dışı örgüte üyelik ve yasa dışı örgütlere yardım suçlaması içeren bir iddianame hazırlanmıştı.