Polimer işçileri: Sesimizin duyulması için ölmemiz mi gerekiyor?

POLİMER çuval fabrikası, sadece yurt dışına ihraç yapan ve kendi sektöründe 'altın kategoride' olan bir firma. Fakat birden bire üretim durdu ve burada çalışan işçiler ortada kaldı Şimdi 24 saat fabrikada bekliyorlar bir umut; iki aydan fazladır maaşlarını alamadan...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halihazırda tam kapasite, yani 3 vardiya ve 24 saat çalışan ve üretiminin tamamını ihraç eden bir fabrika, birden bire faaliyetine son verdi. 1968'den beri çalışan ve aynı ailenin işlettiği POLİMER, hiç kimsenin bilmediği bir nedenle üretimi durdurdu. Fabrikaya haciz geldi. O anları yaşayan işçiler “Vardiyamızı devretmek için bekliyorduk. Yani her şey normaldi. Ama devralacak arkadaşlar bir türlü gelmiyordu. Biz de makineleri kapattık ve çıktık. Fabrikanın avlusu ana baba günüydü. Arkadaşlarımız bir bağırtının ortasındalardı. Meğer fabrikaya haciz gelmiş,” diye anlatıyorlar.

GÜNLÜK EN AZ 300 BİN EURO'LUK ÜRETİM

Yani, son dakikaya kadar üretime devam edilmiş. O nedenle kimse ne olduğuna anlam veremiyor. Bu işçiler daha geçen haftaya kadar çalışmayı aksatmadan fabrikaya gelseler de 2 aydan fazladır tek kuruş alamamışlar. “Burası 50 yıllık köklü bir fabrika. Hâlâ parası peşin ödenmiş, 2018 yılının altıncı ayına kadar yurt dışına teslim edilmesi gereken tonlarca iş var. Pazar günleri mesaiye gelmek için teşvik ediliyorduk son ana kadar. Mesai ücretinin dışında elden 80 lira para veriyorlardı iş aksamasın diye. O yüzden işler ne ara kötü gitti de hacizlik oldu burası, anlayamadık,” diyen işçiler şöyle devam ediyor: “Bu yaşadığımız sürece kadar maaşlarımızda, mesai ücretlerimizde bir aksama olmadı. Burada işçi olmak için herkes uğraşırdı, fabrikadan bir tanıdık vasıtasıyla girebilirdi. Tanesi 1 Euro'dan, 20 Euro'ya kadar çuval üretiyoruz. Bildiğimiz çuvallardan değil, daha büyük ve özel amaçlar için kullanılan. Ve bütün üretimimiz yurt dışına yönelik. Günde en az 300 bin çuval üretiyorduk. En ucuzu bile olsa günlük 300 bin Euro eder. Burası nasıl hacizlik olur?”

Şalter kapandığında üretim son hız devam ediyordu...

İşlerin karıştığı nokta da burası. Fabrika sahibi Hakan Ercan iflasını vermiyor. İflasını vermediği için de işçiler ne tazminatlarını ne de maaşlarını alabiliyorlar. Ve istifasını dilerse yıllarca vermeyebilir. Bu durumda hukuki süreç başlatılamaz ve işçiler alacaklarını hiçbir zaman alamazlar. Her şey yasalarla düzenlenmiş. Ve an itibariyle iki aydan fazla bir süre geçmesine rağmen bir muhatap ya da çözüm bulabilmiş değiller.

'SESİMİZİ DUYARLAR BELKİ DİYE İNTİHARA KALKIŞTIM'

“Belediyeye, kaymakamlığa ya da valiliğe gidip isyan etsek, sağda solda bir şey kırsak devlet malına zarar vermekten birkaç yıl hapse gireriz. Tamamen 'yerli ve milli' sermaye olan burası günlük 2 milyonluk iş yaparken hem devlet, hem biz, hem buraya bağlı taşeronlar, bizim alışveriş yaptığımız esnaf ve tüm bunlardan vergi geliri sağlayan devlet kazanıyordu. Söyleyin şimdi, devlet malına zarar vermek değil mi bu?” diye soran Veysel Efe, ne devletten ne de medyadan kimsenin onların yanında olmadığını söylüyor. “Sesimizi duyarlar belki diye intihar etmeye kalkıştım. Tamam, belki ben ölecektim ama en azından geride kalan yüzlerce işçinin durumu bu sayede gündeme gelecekti,” diyor ve ekliyor: “Sesimizin duyulması için illa ölmemizi mi bekliyorlar?”

Veysel Efe

“Burası küçük esnaf gibi işletilirdi. Yani, sipariş veren firma arayıp ne adet bildirir ve gerekli miktar parayı hesaba anında yatırırdı. Biz de siparişi hazırlar hazırlamaz gönderirdik. Yani hep sıcak parayla çalışırdık,” diyen işçilere soruyorum: Öyleyse neden burada üretim durdu? Ve bir şeylerin ters gittiğini anlayamadınız mı?

'BABAM MAAŞLARIMIZI ALAMIYORUZ DEDİĞİMDE BANA İNANMADI'

“Bizim patronun tükürüğü senettir, diye düşünürdüm. O derece güvenirdim ona. Kaç yıldır burada çalışırım ve ödemelerde hiç sorun yaşamadım. Son iki maaşımız geciktiğinde de hep 'nasılsa ödenir' diye düşündüm,” diyor içlerinden biri. Babası bu fabrikadan emekli olan ve kendisi de 17 yıllık işçi olan Hüseyin Çetintaş ise, “Babam maaşlarımızı alamadığımızı söyleyince bana inanmadı. Anneme, eşime benden gizli sormuş, başka bir şey mi var, borç filan gibi, diye. O derece güveniyorduk buraya,” diyor. Bir başkası “Ben burada çalışmaya başladığımda çocuk sayılırdım. 20 yaşında başladım, şimdi 38 yaşına geldim. Bütün mesailere katıldım, pazar günleri bile çalıştım. Hayatım, evim olmuştu burası, o denli alışmıştım. Şimdi evimden oldum,” diye anlatıyor. Yani, buradaki işçiler, işverenleri ve onun mekânı arasında kuvvetli duygusal bağlar kurmuşlar ve patronlarının her sözüne itimat etmişler.

Babası gibi bu fabrikada çalışan Hüseyin Çetintaş...

FABRİKAYI ALMAK İSTEYEN GİZEMLİ KİŞİ

Ama şimdi ortada kaldılar. Karı-koca burada çalışanlar var; onların geliri tamamen kesilmiş. Evlerine bile gidemiyorlar. 24 saat bomboş fabrikada bir umut bekliyorlar, ne için umut ettiklerini bile bilmeden. “Son birkaç gün yemekte sadece makarna çıkmaya başladığında aşçıya 'bu yemek evde pişse yemem' demiştim, şimdi kuru ekmekle karnımızı doyuruyoruz. Kara gün paramız da bitti. Ekmek götüremediğim için eve de gidemiyorum. Ne yapayım bilmiyorum,” diyor içlerinden biri. Aslında fabrika çalışanları örgütlü. Türk-İş'e bağlı TEKSİF sendikasına üye tüm çalışanlar. Fakat sendika avukatlarının söylediğine göre iflas kararı açıklanmadan işçiler paralarını alamayacak. İkinci bir seçenekse, fabrikayı bir başkasının satın alması. Bunun için de bir aday ortaya çıkmış. Aslında maaş alamadıkları süre boyunca işçilerin çalışmaya devam etmesini sağlayan da o kişi olmuş: “Buraya geldi ve çalışmaya devam edin, fabrikayı almak için 50 milyon Euro teminat gösterdim diye bize bir belge gösterdi, paranın transfer edilmesi zaman alıyormuş. Fakat sonuçta hiçbir şey olmadı. Ve son geldiğinde de bize tüm haklarımızdan vazgeçmemizi söyledi, aksi takdirde satın alma olmayacakmış,” diye anlatan işçiler o kişinin patronlarının özel aracıyla gelip gittiğini de eklediler.

İşçiler 24 saat boyunca fabrikadan ayrılmıyorlar...

'HALİMİZİ GÖRÜNCE 750 BİN LİRALIK ALACAĞINDAN VAZGEÇTİ' 

“Bizi açlığa mahkum ediyorlar. Aç olan insan her şeyi yapabilir. Ben çocuğumu doyurmak için senin elindekini alabilirim ve bunu hiç düşünmeden yaparım. Devlet suç işleyen, hırsızlık yapan vatandaşlar mı istiyor?” diye soruyorlar. Fabrikada bulunan makineleri, hammadeleri hâlâ korumaya çalışan işçiler, “Geçenlerde bir alacaklı geldi, 750 bin liralık haciz işlemi yapmak için. Bizi görünce durdu, halimizi sordu. Ve gözümüzün önünde alacaklı olduğunu gösteren bütün kağıtları yırttı ve gitti. Ama yıllardır kendisi için fedakârca çalıştığımız patronumuz bizi bu halde koydu,” diyorlar.

'22 YAŞINDA BİR İŞÇİ ÖLDÜ VE PATRON GEÇİP GİTTİ'

“İki yıl önce burada 22 yaşında gencecik bir işçi öldü. Elektrik akımına kapıldı. Patron sadece kafasını uzatıp gitti ve bize üretime devam etmemiz söylendi. Üretim kapasitesini öyle artırdılar ki, arkadaşımızın cenazesine bile gidemedik. Aslında orada anlamalıydık bize verilen değeri,” diyen işçiler bir yandan da hâlâ kendilerine tüm bunları yaşatan patronlarının bu durumu çözeceğine inanıyorlar. Her geçen gün bu inançlarını yerini öfkeye bıraksa da. Ve gün gelecek umutlar tamamen bitecek, geriye sadece öfke kalacak...