‘Sen bir mucizesin Cihan’
Ankara’da gerçekleşen Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından birinde yaralanmıştı Cihan Andiç. Doktorlar ailesine, “Her şeye hazırlıklı olun” demişti. Ağır yaralarına rağmen hayatta kalmayı başaran Andiç, iki yıl süren tedavinin ardından geçen hafta memleketi Diyarbakır’a döndü.
DİYARBAKIR - Tekerlekli sandalyedeydi ve tokalaşamıyordu. Yine de elimi uzattım, parmak uçlarından tuttum incitmekten çekinerek. Sonra hemen yanındaki kanepeye oturdum. Babası tanıttı beni, daha önce çalıştığım televizyon kanalını hatırlatarak. O zaman, az önce parmak uçlarını tuttuğum sağ elini havaya kaldırdı bir şeyler söyleyerek. Anlamamıştım dediğini. Bu nedenle babasına baktım soran gözlerle. Babası, “Çak yapalım diyor” dedi. Elimi aşağıda tuttum, o da havada tuttuğu elini elimin içine bıraktı.
İtiraf etmeliyim ki bu “çak yapmak” fena sarstı beni. Ama asıl sarsıcı olan, zafer işareti yaparak, “Direnenler kazanacak” demesi oldu.
Aylarca komada kalmıştı ve 2 yıl boyunca Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi görmüş, ameliyatlar atlatmıştı. Konuşması hâlâ düzelmemişti. Ellerini ve ayaklarını kullanamıyordu. Buna rağmen neşeliydi ve “Direnenler kazanacak” demişti. Kim olsa biraz heyecanlanır, sarsılırdı.
‘DİYARBAKIR’I ÇOOKK ÖZLEDİM’
Ankara Gar katliamından yaralı kurtulan Cihan Andiç’ten söz ediyorum. Tedavisinin geri kalanını memleketinde sürdürmek üzere geçen hafta Diyarbakır’a geldi. Diyarbakır Havaalanı’nda arkadaşları, sivil toplum örgütleri ve akrabaları karşıladı. Kalçasında oluşan ödem nedeniyle gelir gelmez Diyarbakır’daki hastanede tedavisi başladı. ancak zamanını evde geçirebiliyor artık.
Cihan’la konuştuğumuz evin salonunda ziyaretine gelmiş akrabaları da var. benden hemen önce gelmiş olmalılar. Babası salondakileri tanıtırken Cihan, “biliyorum” anlamında kafasını sallıyor, bazılarının adlarını söylüyor. Konuşması ve hareket kabiliyeti sınırlanmış olsa da bilincinin ve hafızasının yerinde olduğu anlaşılıyor.
Bana dönüp, “Sor” diyor. Önce ne soracağımı şaşırıyorum. Ankara’daki katliamdan söz etmek istemiyorum nedense. “Özlemiş miydin Diyarbakır’ı” diye soruyorum. “Çoookkk” diyor, “Diyarbakır’ı çok özledim.” Bunu söylerken duygulanıyor Cihan ve ben ilk kez anlıyorum ne dediğini.
Tedavisi devam ettiği için tekerlekli sandalyede de olsa Diyarbakır’ı gezme şansı olmamış henüz. Doktorlar izin vermiyormuş. Babası, “Doktorlara bu yüzden çok kızıyor” diyor ve ekliyor: “Kalçasında ödem var. Doktorlar bunu tedavi ediyorlar şimdi. Bunu da atlatırsa, sokağa çıkarmaya başlarız diye tahmin ediyorum.”
İlk bombanın patladığı anı hatırlıyor Cihan. Güçlükle konuşuyor olsa da anlatıyor: “Halay çekenlere doğru gidiyorduk. Bomba patladı. İnsanlar bize doğru geldi. Biz de bombanın patladığı yere gitmek istedik.”
Cihan, ikinci bombanın 8-10 saniye sonra patladığını tahmin ediyor. İkinci bombayla yaralanıyor. Kafatasının yarısı parçalanıyor. Bombanın etkisini artırmak için kullanılan bilyelerden biri boğazından girip ensesinden çıkıyor, biri de sağ bacağına saplanıyor. Sağ bacaktaki bilye hâlâ orada duruyor.
DOKTORLARI ŞAŞIRTTI
Baba Ahmet Andiç 78 kuşağından bir sosyalist. Devletin gadrine uğramış insanlardan biri. Ancak mücadeleden vazgeçmiş değil. 78’liler Vakfı, Göç Der gibi sivil toplum örgütleri içinde görevler üstlenmiş bir insan. Yine de televizyonda Ankara’da patlama haberini alınca telaşa kapılıyor. Cihan’ı arıyor ancak ulaşamıyor. Cihan’ı bulmak kolay olmuyor. Sonunda Ankara Numune Hastanesi’nde olduğunu öğreniyor.
Doktor, “Durumu ciddi” diyor, “Her şeye hazırlıklı olun.” Bunun ne anlama geldiğini biliyor Ahmet Andiç. Oğlunu görmek, elini tutmak istiyor. Ancak uzaktan görmesine izin veriyor doktor ve “Ben senin yerine Cihan’ın elini tutarım, merak etme” diyor.
Hastaneye yakın bir ev tutuyor Ahmet Andiç. Cihan’ın eşi, çocukları, diğer akrabalar bu evde yaşamaya başlıyorlar. Aylarca komada kaldıktan sonra uzun süre yoğun bakımda kalıyor Cihan. Sonunda servise çıkarıldığında, doktoru, “Tıpı yanılttın, sen bir mucizesin Cihan” diyor.
ÇOCUKLARI YANIBAŞINDA
Cihan uzun süre tekerlekli sandalyede oturunca yoruluyor. Konuşması iyice bozuluyor, dikkati dağılıyor. Kardeşi ve kuzeni yardım ediyor, onu yatağına götürüyorlar. Ahmet Andiç, “Ben de annesi de yaşlıyız, gençler çok yardımcı oldular Cihan’a” diyor.
Mühendis olan Cihan şimdi 39 yaşında. Cihan yaralandığında küçük oğlu henüz birkaç aylıktı. Büyük oğlu bu yıl okula başlamış. Babaları Ankara’da hastanede yatarken, anneleri çalıştığı kurumdan izin almış, uzun süre Ankara’da Cihan’ın yattığı hastaneye yakın evde yaşamış. İzni bitince Diyarbakır’a dönmek zorunda kalmış.
Uzun bir aradan sonra babalarıyla aynı çatı altında yaşamaktan dolayı çocukların mutlu olduğunu söylüyor Ahmet Andiç. “Küçük oğlu durumun çok farkında değil henüz. Ama büyük oğlu biraz şaşkın durumda. Eskiden güçlü olan, onu kucağında taşıyan babası şimdi hep yatakta ve konuşamıyor. Bunu kabullenemiyor sanki.
AVUKATLARIN BÜYÜK ÇABASI
Ahmet Andiç, Ankara katliamının duruşmalarına müşteki olarak katılmış. Duruşmaların seyriyle ilgili olarak Andiç, “İddianame çok zayıftı ancak avukatlarımızın olağanüstü çabalarıyla devam ediyor mahkeme. Tutuksuz yargılanan sanıklardan bazıları bu çabalar sonucunda tutuklandı” diyor.
Andiç mahkeme süreciyle ilgili olarak şunları söyledi: “Bombaları patlatanlar Antep’ten Ankara’ya kadar hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadan gelmişler. Ankara’da ellerini kollarını sallayarak miting alanına kadar gelmişler. Güvenlik diye bir şey yok, öyle anlaşılıyor. Bizim bildiğimiz, alıştığımız bir miting için alınan güvenlik önlemi yok. Bombalar patladıktan sonra bir de polis gaz atmış. Birçok yaralı insanın bu gazdan etkilenerek öldüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla müşteki olarak ihmali bulunan herkesten şikayetçiyiz. Sadece bomba işini organize edenlerin değil, ihmali, kusuru bulunan herkesin yargılanmasını talep ediyoruz.”
Andiç, Gar katliamının mahkeme tarafından biraz ciddiye alındığını düşünüyor ve bunu da kamuoyunun duyarlılığına ve avukatlarının çabasıyla açıklıyor.
TEDAVİ BİR MARATON
Kendine geldiğinden bu yana olup biten her şeyin farkında olan Cihan, katliamın yıldönümünde konuşma yapmaya bile niyetlenmiş. Uzun süre gazete okumak istemediği halde son dönem kimse elinden gazeteleri alamıyormuş. Umudunu, direncini, neşesini koruyor. Ziyaretine gelen arkadaşlarıyla şakalaşıyor, “Sizin gibi tuvalete gitseydim, bana da bir şey olmazdı” şeklinde takılıyormuş. “Sen de gitseydin” diyenlere ise gülerek, “Ben Polatlı’da gitmiştim” diye karşılık veriyormuş.
Kalçasındaki ödem geçtikten sonra fizyoterapi ile devam edecek tedavisi. Kafatasındaki yara için bir kez daha ameliyat olması gerekiyor. Babası Ahmet Andiç, tedavi sürecini maratona benzetiyor ve “Yolumuz daha çok uzun. Gerekirse Avrupa’da devam edecek tedavisi” diyor.
Cihan odasında dinleniyordu ben evden ayrıldığımda. “Direnenler kazanacak” diyen sesi, içimde bir yerde kaldı.