Yıldız Tar: Bir kimlik hassasiyetleri nasıl provoke edebilir?

LGBTİ aktivisti ve Kaos GL Derneği Koordinatörü Yıldız Tar, yasaklamalara tepki gösterdi. Yasaklama kararlarının gerekçesinde yer alan ifadeleri de eleştiren Tar, şöyle dedi: "LGBTİ’ler bu toplumun olağan ve aslında gayet de sıradan bir parçası. Ortada öyle iddia edildiği gibi 'toplumsal hassasiyetleri provoke edecek' bir durum yok. Zaten herhangi bir kimlik, kendine dair bir özellik, var olma biçimin nasıl hassasiyetleri provoke edebilir ki?"

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Ankara ve İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde son dönemde LGBTİ dernek ve oluşumlarının düzenlediği etkinliklerin devlet tarafından iptal edilmesine ve engellenmesine şahit oluyoruz. Sokak eylemliliklerinden film günlerine, festivallerden dernek faaliyetlerine pek çok kısıtlama ile karşı karşıya olan LGBTİ hareketi, toplumun pek çok kesimi gibi ifade özgürlüklerinin kısıtlanması, bugüne kadar elde ettikleri mücadele alanlarının daraltılmaya çalışılması ile de karşı karşıya.

Bu yasakların nedenini, LGBT’ler için ne anlama geldiğini ve Türkiye’de hareketin varlığına yönelik hak ve özgürlük ihlallerini konuşmak üzere LGBTİ aktivisti ve Kaos GL Derneği Koordinatörü Yıldız Tar ile irtibata geçtik ve sorularımıza yanıt aradık.

'SADECE LGBTİ’LERİ DEĞİL, TEMEL İNSAN HAKLARINI İLGİLENDİREN BİR MESELE'

Çoğumuzun sosyal medya eylemi ile haberdar olduğu LGBTİ yasakları bir süredir gündemimizde. Peki, nedir bu yasaklar? LGBTİ+ ve devlet kurumları arasında neler oluyor? Bu devlet kurumları neleri, hangi gerekçeler ile yasaklıyor tam olarak?

Ankara Valiliği’nin “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçeleriyle şehirdeki LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklamasının üzerinden 15 günü aşkın süre geçti.

Bu süre zarfında Beyoğlu Kaymakamlığı da bir etkinliği bir günlüğüne yasakladı. Birçok şehirden keyfî uygulama haberleri geliyor.

Ortada çok ciddi bir hukuksuzluk ve hak ihlalleri silsilesi var. Ankara Valiliği web sitesinden açıkladığı yasak ile ilgili “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gibi iddialarla hem LGBTİ’lerin temel haklarını ihlal ediyor hem de Ankara başta olmak üzere yurt genelindeki LGBTİ’leri hedef gösteriyor, nefrete ve ayrımcılığa açık hale getiriyor.

Yasak kararının kendisinin ayrımcı; “toplumsal hassasiyet” ve “genel ahlak” gibi muğlak kavramlar üzerinden olmasının yanı sıra süresiz olması da bu hukuksuzluğun tuzu biberi. Valilik bu açıklamasında kamu güvenliğini gerekçe gösterirken hem o kamunun hem de toplumun çok önemli bir parçası olan LGBTİ toplumunu tehlikeye atıyor. Deyim yerindeyse LGBTİ’leri savunmasız ve tehdide açık hale getiriyor.

Süresiz dendiğinde bu yasağın bitimi için bir tarihin söz konusu olmaması anlamı çıkıyor. Oysa ki böylesine kapsamlı, esasında salt etkinlikleri yasaklamakla yetinmeyip LGBTİ varoluşunu ve kimliğini hedef alan bir yasağın hem gerekçelerini hem de süresini öğrenmeye hakkımız olmalı. Ortada LGBTİ’lerin örgütlenme ve örgütlü biçimde kendini ifade etme özgürlüğüne tartışmasız bir saldırı var. Ve bu ihlal aslında sadece LGBTİ’leri değil genel anlamda temel insan haklarını ilgilendiren bir mesele.

Türkiye’de onur yürüyüşleri kitleselleştiği için mi bu yasaklar geldi? Gözden ırak oldukça sorun yok mu, sizce görünürlük mü iktidarı rahatsız eden?

Açıkçası bu sorunun yanıtını bilmiyorum ve aslında genel olarak kamuoyu da bilgilendirilmiş değil. Valilik keyfî bir şekilde, bir oldu bitti ile “istedim, yasakladım” dışında bir açıklama yapmıyor. LGBTİ derneklerine yasakla ilgili herhangi bir bildirim olmadı. Valilikle görüşme çabalarımız sonuçsuz kaldı. Kamuoyuna ise yasak kararı açıklandı ama yasağın kapsamı, gerekçeleri, arka planı açıklanmadı. Böylesi kapsamlı bir yasağın neden, hangi gerekçelerle uygulamaya konulduğunu dahi bilmememizin kendisi meselenin muğlaklığını ve keyfiyetini gösteriyor.

İstanbul’daki onur yürüyüşleri son 3 yıldır yasaklanıyor, polis saldırısı ile karşılaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda İzmir ve Mersin Onur Yürüyüşleri de yasaklarla karşılaştı. Yasaktan önceki onur yürüyüşünde 50 bini aşkın kişinin yürüdüğü düşünülüyor. Yetkililer tam olarak bu yürüyüşlerin yapılma nedenleri olan ayrımcılığın, nefretin, şiddetin ne kadar yoğun olduğunu gösteren bir tavır içinde, yasakçı bir yaklaşım sergiliyor. Oysa ki yasaklanması gereken ayrımcılık olmalı…

LGBTİ aktivisti ve Kaos GL Derneği Koordinatörü Yıldız Tar

'MEDYADA CİDDİ BİR NEFRET KAMPANYASI VAR'

Bu yasak ve kısıtlamalar ne kadar eskiye dayanıyor? OHAL döneminde hak ve özgürlük savunucularının genel anlamda eskiye kıyasla daha ciddi bir baskı altında olduğu aşikar, LGBTİ için de bu durum paralel mi? 

Ankara Valiliği Kaos GL’nin her yıl barışçıl bir şekilde düzenlediği 17 Mayıs Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gün yürüyüşünü de 2016 yılında yasaklamıştı. Yine “birtakım toplumsal duyarlılıkları gerekçe göstererek yürüyüşün yapılmasını “uygun bulmayan”, yürüyüşün güvenliğini sağlamayı reddeden Valilik, bu kararına gelen yürütmeyi durdurma kararını da Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz ederek kaldırtmıştı.

Aynı şekilde son üç yıldır İstanbul’daki LGBTİ+ ve Trans Onur Yürüyüşleri tehdit ediliyor, yasaklanıyor, polis saldırısı ile karşılaşıyor.

Bunun yanı sıra son süreçte medyada ciddi bir nefret kampanyası ile karşı karşıyayız. LGBTİ’lerin “sapkın” ilan edilmesi birtakım medya organlarının yayın politikası haline geldi. Dolayısıyla halihazırda yaşam hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere LGBTİ’lerin temel hak ve özgürlüklerine baskının yoğunlaştığı bir dönemden geçiliyor.

Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Rusya’daki onur yürüyüşünün engellenmesi ve yürüyüşe yapılan saldırıyla ilgili 'Alekseyev v. Rusya kararı' bulunuyor. Mahkeme, 2006, 2007 ve 2008 Moskova Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 11'inci maddesini açıkça ihlal ettiğine karar verdi. AİHM, bu karar ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının yasaklanmasının meşru bir amaca dayanıp dayanmadığına veya kanunla düzenlenip düzenlenmediğine bakmayı demokratik toplumun gereği açısından gereksiz gördüğünü ve bu maddenin, gösterinin konu ve amacından rahatsız olabilecek veya göstericilerle aynı fikirde olmayan kişilerin saldırılarına karşı korumayı da içerdiğini yineledi. Mahkeme sadece riskin varlığının gösteriyi yasaklamak için yeterli olmadığını, yetkililerin potansiyel saldırılara ilişkin gerekli önlemleri alması gerektiğinin altını çizdi. Bu bağlamda bırakın yürüyüşü, kapalı salon etkinliklerinin dahi yasaklanması Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı.

Her daim bir baskı vardı elbette ancak dediğim gibi 2016 yılında yürüyüşün yasaklanması çok temel bir yaklaşım farkına işaret ediyordu. Sunulan gerekçeler hiçbir şeyi izah etmiyor. Adeta bir torba yasak ile LGBTİ’lerin varoluşu hedef alınıyor. Hiçbir gerekçe temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini izah edemez. Hele hele böylesi muğlak ve ayrımcı gerekçeler hiç izah edemez.

'HERHANGİ BİR KİMLİK NASIL HASSASİYETLERİ PROVOKE EDEBİLİR?'

Takip ettiğimiz kadarıyla son süreçte Avrupa ve ABD başta olmak üzere dünyada LGBTİ hareketi büyük bir hızla bir dizi kazanım elde ediyor ve büyük bir ivme içerisinde. Türkiye'de de 2016 yılına kadar kitlesel anlamda ciddi bir katılım ile LGBTİ ve trans onur yürüyüşleri tertiplendi ve oldukça ses duyurdu; ancak son 2-3 yıldır onur yürüyüşlerine yönelik baskıların giderek arttığına ve 2017 Onur Yürüyüşü ile birlikte tamamen yasaklandığına şahit olduk. Bu çelişkili durumun sebebi nedir sizce?

Aslına bakarsanız küresel anlamda LGBTİ haklarında bir ilerleme olduğunu söylemek çok mümkün mü emin değilim. Dünyanın önemli bir bölümünde baskı ve şiddet artıyor. Mısır’da Mashrou Leila grubunun konserinde gökkuşağı bayrağının açılması sonrası yaşanan paranoyak “eşcinsel avı”, Çeçenistan’da LGBTİ’lerin “toplama kamplarında” işkence görmesi, Azerbaycan’daki devlet kaynaklı şiddet, Rusya’daki “gey propaganda yasağı” gibi örnekler de ortada.

LGBTİ’ler bu toplumun olağan ve aslında gayet de sıradan bir parçası. Ortada öyle iddia edildiği gibi “toplumsal hassasiyetleri provoke edecek” bir durum yok. Zaten herhangi bir kimlik, kendine dair bir özellik, var olma biçimin nasıl hassasiyetleri provoke edebilir ki? Küresel anlamda da aslında LGBTİ’lerin eşitlik ve özgürlük mücadelesini tanımak, esasında bir toplumsal barış ve demokrasi meselesi. Bu eşitliği tanıyan yerlerde toplumsal barış yönünde hızlı bir adım atılmış oluyor. Bu gerçeği ne kadar erken kabul edersek hepimiz için o kadar erken özgürlükten bahsedebiliriz.

25 Kasım'da kadın örgütlerinin düzenlediği Kadına Şiddete Karşı Yürüyüş’te polis ile eylem komitesi arasında geçen bir “LGBT pazarlığı” gündeme geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İstanbul’daki 25 Kasım Yürüyüşü’nde polisin irrasyonel, LGBTİ kimliklerini, gökkuşağı bayrağını kriminalize eden yaklaşımı trajikomik ve korkutucu. Bu yaklaşım bana bu yıl LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne katılmak isteyenlerin polis tarafından alana alınmama gerekçelerini hatırlattı. Polisin onur yürüyüşü günü her yeri abluka altına alması ve İstiklal Caddesi’ne girmek isteyenleri “tipine göre” seçmesi gün boyunca evlere şenlik diyaloglara sahne oldu. Polisin üzerinde gökkuşağı deseni olan bir kişiyi soyunmaya zorlamasından, “normal insanlar geçebilir” demesine, neler neler… Hiç tartışmasız ayrımcı bir uygulama bu.

'KENDİNİ İFADE EDEBİLECEK GÜVENLİ ALANLAR TEMEL BİR İHTİYAÇ'

İki dernek tarafından Ankara Valiliği'nin yasaklarına karşı dava açıldı, siz de bunlardan birinin koordinatörlerindensiniz. Bize davanın gidişatı ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Hem Kaos GL Derneği hem de Pembe Hayat Derneği ayrı ayrı kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli dava açtık. Bu tutarsız kararın yargı sürecinde giderilmesini ümit ediyoruz.

Dernekler, Valiliğin “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”nı gerekçe göstererek getirdiği yasağın iptal edilmesini; yasak kararının telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı için de bir an evvel yürütmeyi durdurma kararı verilmesini talep ediyor.

Kaos GL olarak yasak kararına karşı hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu yasak kararı dernek faaliyetlerimizin de ciddi ölçüde kısıtlanması anlamına geliyor. Bu kısıtlama hem derneğin hem de aslında LGBTİ’lerin kendilerini ifade edebilecekleri alanları daraltıyor, ki nefret saldırılarının bu kadar yoğun olduğu ülkemizde kendini ifade edebilecek güvenli alanların varlığı su içmek gibi çok temel bir ihtiyaç. Korumakla görevli bir kurumun ayrımcılığa imza atması ise kabul edilebilir değil.

'HER YASAK BİR YANDAN DA ALTERNATİF SEÇENEKLERİ GÜNDEME GETİRİYOR'

Son olarak LGBTİ yasakları ile ilgili birkaç sosyal medya eylemi oldukça ses getirdi. Size yansıması nasıl oldu bunun?

Yasakların ardından LGBTİ derneklerinin, oluşumlarının ve aktivistlerin bir araya gelerek oluşturduğu LGBTİ Yasaklarını Geri Çekin Platformu iki sosyal medya eylemi yaptı. LGBTİ+ Yasaklarını Geri Çekin Platformu, 29 Kasım’da #LGBTİYasaklanamaz ve 3 Aralık’ta #LGBTİFilmleriYasaklanamaz hashtagleri ile yasaklara karşı ses çıkardı. Her iki hashtag kampanyası da Twitter’ın Türkiye gündeminde yer aldı. Çok sayıda sosyal medya kullanıcısı yasaklara karşı dayanışma mesajları paylaştı.

Her iki sosyal medya eylemi de bu yasakların geniş bir kamuoyu tarafından tepki gördüğünü ortaya koydu. Aynı şekilde filmlerin yasaklanmasına karşı şu an sosyal medyada çok ciddi bir film arşivi de oluştu. Her yasak bir yandan da alternatif seçenekleri gündeme getiriyor.

Toparlamak gerekirse; yasak kararları toplumsal eşitlik ve özgürlük mücadelelerini, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğini yok edemez, edemeyecektir.