Cihangir İslam: İktidarda 28 Şubat-20 Temmuz koalisyonu var
Hak ve Adalet Platformu, 20 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL'in ardından çıkarılan KHK'ların yarattığı mağduriyetlere ilişkin açıklama yaptı. Basın toplantısında konuşan Cihangir İslam, "Bugün iş başında 28 Şubat 20 Temmuz koalisyonu var" dedi.
DUVAR - Hak ve Adalet Platformu 15 Temmuz 2016 sonrası yaşanan hak ihlallerini araştırdı. Araştırma bin 645 KHK mağduru, 342 mağdur yakını ve 366 'doğrudan mağduriyeti olmayan birey'in katılımıyla toplamda 2 bin 173 kişiyle yapıldı. Raporun açıklandığı Taksim Hill Otel'de yapılan basın toplantısına birçok siyasetçi, gazeteci ve KHK mağduru katıldı.
Rapor açıklanmadan önce KHK'yla ihraç edilen Mazlum-Der eski genel başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Adıyaman Üniversitesi'nden ihraç edilen Doç. Dr. Bayram Erzurumluoğlu, Hak ve Adalet Platformu'ndan Cihangir İslam kısa bir açıklama yaptı.
OHAL NEDEN KALDIRILMALI?
Gergerlioğlu, görüştüğü KHK mağdurlarının yaşadıkları süreçten bahsederken OHAL'in neden kaldırılması gerektiğini anlattı, "Bugün Türkiye son iki KHK'yı konuşuyor. Türkiye'nin gündeminde bu var. Bizim gündemimizde hep bunlar vardı. Ama şu an en yoğun olarak tartışılan OHAL ve KHK'ların oluşturduğu hak ihlalleri. OHAL neden kaldırılmalı? Çok açık ve net bir şekilde KHK'lar iptal edilmeli. Konusu itibarıyla OHAL dışı, aciliyet gerektirmeyen KHK'lar var. İhale kanunun belirlenmesi, taşeron işçilerle ilgili hususlar, kış lastiği... Bunlar OHAL'le yapılıyor. Bizler OHAL devleti değil hukuk devleti istiyoruz. OHAL insanlarda büyük yıkım yarattı, ekonomik problemler, sosyal dışlanmalar, boşanmalar... Anne ve babaların KHK'ları duyduğu an da yaşadıkları kalp krizleri, çocukların anne babalarından ayrıldıktan sonra yaşadıkları sorunlar... "
ADALET BELGESELİ GÖSTERİLDİ
Gergerlioğlu'nun konuşmasının ardından KHK mağdurlarının anlatımıyla kısa bir belgesel gösterildi. Belgeselde, KHK'ların yaşadıkları sorunlara yer verildi. Belgeselde, ihraç edilen eğitimcilere, sağlıkçılara, gazetecilere ve sosyologlara 'ne istedikleri?' de soruldu. Verilen cevaplar ise şöyleydi: "OHAL kalksın. Herkes kendi kimliğiyle özgürce yaşasın. Birbirimize sahip çıkmamız lazım. Adalet. İşimizi geri istiyoruz."
'SOKAĞA ÇIKMAYI BİLMİYORDUM...'
Adıyaman Üniversitesi'nden ihraç edilen Doç. Dr. Bayram Erzurumluoğlu, belgesel gösteriminin ardından raporu açıkladı. Erzurumluoğlu, rapor hakkında konuşmadan önce kendi hikâyesinden bahsetti: "Ben muhafazakar bir mahalleden geliyorum. Sosyalist değildim. Sokağa çıkmayı bilmiyordum. Fakat bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. Ben de eylemime rapor hazırlamakla başladım."
EN FAZLA MAĞDUR: EĞİTİMCİLER
Erzurumluoğlu, KHK'lardan en fazla eğitimcilerin mağdur olduğunu, en fazla mağduriyet yaşayan kesimin ise muhafazakarlar olduğunu söyledi. Ayrıca Erzurumluoğlu, mağdur olanlara en fazla sahip çıkan kesimlerin ise sosyal demokrat, deist, ateistler olduğunun altını çizdi.
'İŞ BAŞINDA 28 ŞUBAT 20 TEMMUZ KOALİSYONU VAR'
Cihangir İslam, son yayınlanan 695 ve 696 sayılı KHK'lara tepki gösterirken şunları söyledi: "Son yayımlanan 695 ve 696 sayılı KHK'larla İstiklal mahkemeleri, tek adam, tek parti dönemi tekrar ediliyor. Ana muhalafet partimiz de kendi tarihiyle yüzleşme cesaretini alamadığı için kökten bir itiraz yapamıyor. Bu KHK'ların hiçbirisi onaylı değildir. Biz hem 28 Şubat hem de 20 Temmuz'da (OHAL'in ilan edildiği tarih) Türkiye'nin farklı kesimlerinin aynı dili konuştuğunu gördük. Bugün iş başında 28 Şubat 20 Temmuz koalisyonu var. Ama bu Türkiye'nin tamamı değildir. Bunun önemini süratle idrak etmeli ve bu kitleyi daha öne taşımaya gayret etmeliyiz"
'ERDOĞAN BİR SÖZÜMÜ KULLANMIŞ...'
Toplantıda konuşan başka bir isim de 'İşimi geri istiyorum' eylemcisi sosyolog Veli Saçılık'tı. Saçılık; "Muhafazakarlar, sosyalistler kim varsa adalet ve özgürlük temelinde bir araya gelmelidir. Sadece ve sadece tweet atarak tepki gösterilmez. Bu tepkiyi, sokağa çıkartmak gerekiyor. Çünkü sokakta özgürlük vardır. Ama eğer bu bedel bize ödetilecekse bu bedeli ödemeye hazırız. Benim bir sözümü Tayyip Erdoğan alıntılayıp kullanmış: 'Kendinizi çok güçlü hissediyorsunuz ama haklı olan güçlüdür' Ben Yüksel'de polisin karşısına çıkıp; 'Siz çok güçlüsünüz ama biz haklıyız' diyorum. Mutlaka biz kazanacağız."
'DÜŞMANA BENZERSENİZ KAYBEDERSİNİZ'
Saçılık'ın ardından İstanbul HDP Milletvekili Hüda Kaya konuştu. Kaya, cezaevlerindeki tek tip uygulamasına tepki göstererek; "Ne değişecekse bizim ellerimizle değişecek" dedi. Kaya, "Erdemlilerin ittifakı, dayanışmasıyla bunu değiştireceğiz. Bugün kendini dindar tanımlayanlara şunu söylüyorum: sevgili Aliya İzetbegoviç'in bir sözü vardır 'Savaşı yenildiğinizde kaybetmezsiniz düşmana benzediğiniz de kaybederseniz' işte bugün gelinen bokta budur" diye konuştu.
İHRAÇ EDİLENLER NELER YAŞADI?
Raporda mağdur ve mağdur yakınlarının yaşadıkları şu mesajlarla anlatıldı;
- Sürekli diken üstündeydim ve tutuklanma korkusuyla yaşadım.
-Akrabalarım 'suçun yoktu neden atıldın?' dedi.
- Akrabalarım dışındaki insanlar bana bir suçlu gibi baktılar, adli işlemin varsa suçlusun dediler.
- İşe dönersem bir daha eşek gibi çalışmamaya sallabaşını al maaşını yapmaya ahdettim.
- 2, 3 kişi hariç hepsi sırtını döndü. Hiç kimseye hakkım helal değil. Mahşerde de burada da davacıyım. Haaa beni bırakmayan iki arkadaş da atesit.
- Öcü gibi bakıyorlar
- Ülkemde hak, hukuk, adalet olaylarına inancım kalmadı. Düzeleceğine de inancım kalmadı.
- 70 yaşındaki amcam beni telefonla aramaya korkuyor.
- Çaresizlik. Dini gruplara öfke. Halkın umursamaz tavrına öfke ve nefret.
-Müslümanım diyenlere artık güvenmiyorum
- Şükrediyorum. İyi ki mazlum oldum zalim olmadım.
- Sol cenah daha vicdanlı
- Artık Müslüman değilim
SONUÇ VE ÖNERİLER
Raporun sonuç ve öneriler kısmında şunlara yer verildi:
- OHAL ve KHK'lar toplumun çok büyük bir kesimi üzerinde tamir edilmesi imkansız yaralar açmıştır. Mağdur edilenlerin genel özelliklerine bakıldığında bunların toplumdaki en eğitimli, sosyal ve ekonomik olarak en dinamik kesimler oldukları görülmektedir.
- OHAL yasama, yürütme ve yargı erkleri ayrımını, bu erkler arasında olması gereken denetim ve denge mekanizmalarını ortadan kaldırmıştır. Böylece bu kuvvetlerin birbirlerini kontrol edip dengeleyebilme yetileri de kalmamıştır. Belirtilen şekliyle OHAL/KHK'ların ortaya çıkardıkları sosyal, siyasal ve ekonomik maliyetler devlet kurumlarının işleyiş mekanizmalarını da bozmuştur.
-Hukukun üstünlüğüne dayanan bütün yönetim sistemlerinde kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanmaktadır. Bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi için yasama ve yürütmenin tüm işlemleri yargı organının denetimine tabi tutulmaktadır. Bu sebepledir ki ‘’Denetim ve Denge’’ sistemi, bütün çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazlarından biridir. Belirtilen kapsamda kamu hizmetlerini yerine getirirken yasama ve yürütme organının kendilerine tanınan yetkiler dâhilinde hareket edip etmediklerini belirleyecek olan yargısal denetim, kişi hak ve hürriyetlerinin de en temel garantisidir. Olağanüstü durumlarda, her devletin olağanüstü tedbirler alması tabii karşılanabilir ise de Türkiye’deki OHAL uygulamalarının geldiği nokta, OHAL’in ilan ediliş amacını çoktan aşmış durumdadır. Ülkede hiç kimsenin hukuk güvencesi kalmamıştır. Bu sebeple “OHAL Devleti” değil “Hukuk Devleti” istemek tüm vatandaşlar gibi bizlerin de en temel hakkıdır.
- Ayrıca, 24 Aralık 2017 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan 696 Sayılı KHK'nın 121. maddesi “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilere de her türlü fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluklarını ortadan kaldıran" bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenleme, ülkede yaşayan tüm vatandaşların can, mal ve ırz güvenliği konusunda ciddi tehlikeleri barındırmaktadır. Bu kararnamede belirtilen ‘dokunulmazlık’ yetkisini fırsat bilen, birtakım başıbozuk kişi ve grupların, şiddete yönelerek, kendilerince "terör eylemi" diye nitelendirebilecekleri herhangi bir olaya müdahale ve toplu katliamlarına zemin sağlamaktadır. Devletin, kendisinin alması gereken güvenlik önlemlerini başıbozuk, kontrolsüz güçlere bırakması ‘devlet’in temel varlık sebebini de ortadan kaldırmaktadır. Yapılan bu yanlıştan derhal dönülerek bu ülkede yaşayan herkesin can güvenliğinin de bizatihi ‘devletin sorumluluğu’ altında olması gerektiği unutulmamalıdır.