Sykes'ın torunu: Dedem laik Türkiye'yi öngöremedi!

1. Dünya Savaşı sonunda Ortadoğu'ya şekil vermeye çalışan Batılı güçlerin girişimlerinin sembolü olarak anılan Sykes-Picot Anlaşması’nın iki mimarından bir olan İngiliz Mark Sykes'ın torunu Mark Richard Sykes'dan Türkiye yorumu: Öngöremedikleri şey, bu devletin laik bir cumhuriyet olacağıydı. Bence bu Ortadoğu’da bir mucize.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Fransız Picot’yla birlikte Ortadoğu’nun bugünkü halinin mimarı olarak gösterilen “Sykes-Picot Anlaşması”nı hazırlayan İngiliz Sir Mark Sykes’ın torunu Mark Richard Sykes dedesiyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Habertürk gazetesinden Nalan Koçak'ın sorularını yanıtlayan Sykes, dedesinin birlikte çalıştığı kişilerin savaş sonrası yeni bir Türkiye kurulacağını düşündüklerini ancak bunu laik bir devlet olacağını öngöremediklerini söyledi. Sykes'ın açıklamalarından bir bölüm şöyle:

Soyadınız nedeniyle önemli bir mirası taşıyorsunuz. Nasıl bir his?

Tabii ki yük hissediyorum ama Sykes-Picot Anlaşması 100 yıl öncesine ait bir anlaşmaydı ve zaman çok değişti. Anlaşmayı daha iyi anlamak için 1. Dünya Savaşı’nın koşullarına bakmak gerek. Mesela Araplar anlaşmayı çıkarlarına ihanet olarak niteliyorlar. Ancak o zaman Araplarla bizim çıkarlarımız aynı değildi ki! Almanya ve Osmanlı’ya karşı savaş açmıştık, kazandık. O dönem en büyük stratejik hedeflerden biri sömürgemiz olan Hindistan’a giden yolları açık tutmaktı. Arapların beklentisiyse ya esnek bir federasyon kurmaktı ki kısa süre sonra hepsi birbiriyle mücadele etti. Ya da Şam merkezli bir süper krallık kurmaktı, başa da Emir Faysal veya Abdullah geçecekti. Bence her iki ihtimal de işe yaramazdı. Biliyorsunuz çünkü 1. Dünya Savaşı bittikten sonra Vahabiler Mekke ve Medine’deki düşmanlarına savaş açtı, malum sonuçları da pek iyi olmadı.

Mark Richard Sykes

Pek çok kişi Ortadoğu’nun şimdiki durumundan büyükbabanızı sorumlu tutuyor.

Tamamen saçmalık. İki sorumlu var: İsrail Devleti’nin kurulması ve Arapların hiçbir şey üzerinde anlaşamaması! Selahaddin Eyyubi gibi birleştirici bir lider çıkaramadılar. Modern tarihte ona yakın isimler vardı; mesela Yaser Arafat, Cemal Abdül Nasır... Ama olmadı.

Sir Sykes, gençliğinden itibaren Osmanlı topraklarına sık sık gitti. Kişisel anıları var mı bildiğiniz?

Savaş patlak verene kadar Türklerin çok büyük bir destekçisiydi. Osmanlı’yı hep Almanya ve Avusturya’ya karşı bir denge unsuru olarak görürdü. Almanların Osmanlı’yı savaşta yanına çekmesini zekice bir adım olarak niteledi. Enver Paşa ne yazık ki yanlış tarafı seçti ve kaybetti. Emin olun İngilizler ve Sir Sykes, Osmanlı’nın kalmasını isterdi. İyi-kötü Osmanlı bölgeyi 400 yıl boyunca kontrol altında tutmuştu.

Ama İngilizlerin Osmanlı’yı her ne koşulda olursan olsun yıkmak istediğini düşünüyor Türkler...

İngiliz tarihine dönüp bakarsanız, savaştan önce Osmanlı’nın ayakta kalmasını ne kadar istediğimizi görürsünüz. Fakat Almanya’nın yanında savaşa girince o fikir değişti.

Sir Sykes, 1905-1906 arasında İstanbul’daki İngiliz Elçiliği’nde ataşe olarak görev yaptı. Ortadoğu’ya ilgisi burada mı başladı?

Hayır, daha önceydi. Babası muhteşem bir seyyahtı. Her sene bir yere giderlerdi. Bazen Hindistan, bazen Ortadoğu... Resmi göreve atanmadan önce Arapça, Türkçe ve Farsça biliyordu.

Savaş çıktıktan sonra Sir Sykes Arapların Osmanlı’dan bağımsız olması için çalışıyordu. Neden?

Hayır, Arapların bağımsız olmasını istemiyordu.

Sadece Osmanlı değil İngiliz kaynakları da öyle yazıyor ama...

Savaş sırasında Araplar çok da umurunda değildi. Tek düşündüğü İngilizlerin çıkarıydı. Araplar arasında sadece İbni Suud’u seviyordu. Çok yakın arkadaştılar, çölde ava çıkıyorlardı. Hâlâ İbni Suud’un dedeme hediye ettiği saati takıyorum.

Peki Sykes’ın Arap bağımsızlığı bayrağını tasarlaması?

Kişisel olarak önemli değildi. Muhtemelen yapmasını istediler, o da bir akşam yemekten sonra oturdu bayrağı çizdi.

Sir Sykes’ın adı hep Arabistanlı Lawrence’la birlikte anılır...

Arabistanlı Lawrence’dan nefret ederdi, ona hiç güvenmezdi. Arap bağımsızlığını asıl isteyen, dedemin nefret ettiği bir başka isimdi; Gertrude Bell (İngiliz kadın casus). Fakat hiçbiri demokrasi gibi bir rejimin Araplar için uygun olduğunu düşünmüyordu.

Bağımsızlık değilse Araplar için plan neydi?

Hiçbir zaman planı olmadı ki. Bakın gerçek bir savaştaysanız fazla plan yapamazsınız. Irak savaşındaki George Bush değildi ki. 10 dakika sonra ne olacağına dair hiçbir fikrinizin olmadığı, konvansiyonel bir savaş konseptinden bahsediyoruz burada.

Sykes’ı Arabistanlı Lawrence ve Bell’den ayıran en önemli özelliğinin Türklere sempatisi olduğu söylenir. Doğru mu?

Kesinlikle. Meşhur Sledmere Malikânesi’ne bir Türk odası bile yaptırmıştı. Ermeni bir mimara tasarlatmıştı. Osmanlı medeniyetine çok saygı duyuyordu.

Osmanlı’nın Almanların safında savaşa gireceği istihbaratını Londra’ya veren dedeniz mi?

Evet. Ama sadece o değil.

Peki Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak Sykes için neden önemliydi?

Çünkü Osmanlı İmparatorluğu bize savaş ilan etti! Çok basit...

Sormak istediğim aslında şu: İmparatorluklar çağının sonuna gelinmişti, Ortadoğu’daki petrolün önemi iyiden iyiye anlaşılmıştı...

Tabii ki bunun sonucunda Osmanlı’da anti-emperyalist hareketler başladı; mesela Jön Türkler... Tabii ki aynı zamanda sultana da karşıydılar.

Evet ama müttefikler Osmanlı’yı petrol için mi parçaladı?

Tabii ki. Bu tür çıkarların sadece ekonomi değil savaş gücü açısından da önemi büyüktü. Mesela savaştan önce, savaş gemilerimizin yakıtını kömürden petrole çevirmiştik. Petrole ihtiyaç 19. yüzyılın sonundan beri var.

Osmanlı parçalandı, o gün bugündür de Ortadoğu’ya huzur gelmedi. Bu, “Ortadoğu’daki huzursuzluğun nedeni Sykes-Picot Anlaşması” anlamına gelir mi?

Parçalandılar; son 100 yılda da kendileri bir araya gelemedi ki...

Balfour Deklarasyonu’na baktığımızda, “Sir Sykes Yahudi milliyetçiliğinin en büyük destekçilerinden biriydi” diyebilir miyiz? (Not: İngiliz hükümetinin 1917’de yayımladığı deklarasyon, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını destekliyordu)

Şimdi, o deklarasyonu pişiren sadece Sir Sykes değildi. İlginç isimler var; mesela Emir Abdullah (Ürdün Kralı), Lord Rothschild, Chaim Weizmann (İsrail Devleti’nin ilk başkanı), Nahum Sokolov (dönemin önde gelen siyonistlerinden)... Dedem, deklarasyona Filistinlilere de eşit hak verilmesi gerektiği maddesini ekletti. Fakat malum, İsrailliler uymadı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna baktığınızda, Mark Sykes ve Georges Picot’nun Türkleri hafife aldığını söyleyebilir misiniz?

Bence imparatorluk yıkıldıktan sonra bağımsız bir Türk devletinin kurulacağını tahmin ediyorlardı. Öngöremedikleri şey, bu devletin laik bir cumhuriyet olacağıydı. Bence bu Ortadoğu’da bir mucize. Özellikle de diğerleriyle kıyasladığınızda. Mesela Irak da nispeten laik bir ülke olmaya çalıştı, Saddam Hüseyin de başlarda bunu istiyordu ama sonradan delirdi. Ülkenin şimdiki haline bakın.

Peki Mustafa Kemal Atatürk?

Müthiş bir adam.

Şimdinin Türkiye’si hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence gayet iyi gidiyorsunuz. Aslında Atatürk’ün ne kadar haklı olduğu ortaya çıkıyor.

Hep Ortadoğu açısından konuşuyoruz ama sizce Sykes-Picot İngilizler için iyi bir anlaşma mıydı?

Hiç değildi. İstediği sonuçları zaten doğuramadı. Birkaç yıl sonra da biliyorsunuz Lozan Antlaşması imzalandı, her şeyi değiştirdi. Ortadoğu konusunda da pek çok kötü anlaşma imzalandı, Sykes-Picot diğerlerinden de daha kötüydü. (Gülüyor) Hiçbir şeyi başaramadı. Sonrasında çıkan savaşlara bakın; 6 Gün Savaşı, Yom Kippur, İran-Irak Savaşı... Anlaşmaların çoğu çökmeye mahkûmdur.

Bu nedenle mi anlaşma büyük bir öfkeyle hatırlanıyor, Araplar İngilizleri ihanetle suçluyor?

Suçu başkalarına atacaklarına biraz da kendilerini suçlamaları gerek. Tabii ki İngiltere, Fransa, İtalya Ortadoğu’daki karmaşada pay sahibi ama bunda oradaki yönetimlerin de payı var. Suudi Arabistan’a bakın mesela...

Emperyalistlerin hiç mi suçu yok?

Var tabii ki, gittik Irak’ı işgal ettik. Fakat Ortadoğu’daki durum, Osmanlı savaşa girmeseydi daha iyi olurdu. Böylece birden yıkılmak yerine, Osmanlı tarih sahnesinden yavaş yavaş çekilirdi. Ortadoğu daha barışçıl bir yer olabilirdi. Hiç değilse daha eğitimli bir yer olurdu, mollalar bu kadar söz sahibi olamazdı.

Ortadoğu’da barış umudunuz var mı?

Kesinlikle hayır. Herkes birbiriyle savaşıyor. Radikallik de bölgeyi zehirliyor.

Panzehir ne?

Laik eğitim.

SİR MARK SYKES KİMDİR?

1879’da İngiltere Londra’da dünyaya geldi. Babası barondu. Cambridge Üniversitesi’ndeki eğitiminin ardından diplomat oldu, İstanbul’da görev yaptı. “Halifenin Son Mirası”, “Darü’lİslam”, “Beş Türk Vilayetinde” gibi kitaplar yazdı. 1911’de milletvekili seçildi. 1. Dünya Savaşı patlak verdikten sonra Savaş Bakanı Horatio Herbert Kitchener’in yanında görev aldı, Ortadoğu, özellikle Osmanlı İmparatorluğu konusunda ajanlık yaptı. 1916’da meşhur Sykes-Picot Anlaşması’nı kaleme aldı. Fakat çabalarının sonuçlarını göremedi, 1919’da barış görüşmeleri sürerken Fransa Paris’te bir otel odasında, İspanyol gribi nedeniyle can verdi. Öldüğünde henüz 39 yaşındaydı.