Basına 15 maddelik liste tepkisi: Yasak olan barış değil, savaş propagandasıdır
Afrin harekatıyla ilgili medyaya sunulan 15 maddelik “uyarı listesi” ve gazetecilere dönük gözaltılara basın örgütlerinden tepki geldi. Basın örgütleri listeyi "sansür" olarak yorumlarken, eski İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, uluslararası sözleşmelere göre, savaş propagandası yapmanın yasak olduğunu söyledi.
ANKARA - Afrin harekatı ile birlikte, hükümetin medyadan isteklerini yansıtan “15 maddelik liste” tartışma konusu oldu. Basın örgütleri Başbakan Binali Yıldırım’ın medya yöneticileriyle yaptığı toplantıda açıkladığı liste için, “sansür”, “gazetecilere hakaret” yorumları yaparken, yapılan yayıncılığı da “savaş gazeteciliği” ve “bu yayınlar utanç vesilesi olacak” sözleriyle değerlendirdi.
İnsan hakları savunucusu avukat Hüsnü Öndül ise, Türkiye’nin taraf olduğu bir sözleşmeyi hatırlatarak, "Yasak olan savaş propagandasıdır, barış değil" dedi.
TILIÇ: ŞU ANKİ HABERCİLİK, SAVAŞ GAZETECİLİĞİ
Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Uluslararası Yürütme Kurulu üyeliği de yapmış olan gazeteci Doğan Tılıç, Başbakan Binali Yıldırım'ın medya kuruluşu temsilcileriyle yaptığı görüşmeyi, "Şaşırtıcı ve sürpriz olan bir şey yok. Bu tür çatışma zamanlarında pek çok devlet ve iktidarın tavrı budur. Bu tür büyük operasyonlar öncesi medya sahiplerine hep bir reçete sunuldu" sözleriyle yorumladı.
Medyanın "biz ve onlar" şeklinde konumlandığını, toplumun Afrin operasyonu sırasındaki gelişmeleri tek pencereden izlemek durumunda kaldığını belirten Tılıç, şunları söyledi:
"Şu anki habercilik anlayışına savaş gazeteciliği denilebilir. Bunun bir boyutu zaten propagandadır. Bir anlamda askerlerin yürüttüğü savaşı ya da çatışmayı medya da taraf olarak yürütüyor. Dünyanın yaygın habercilik pratiği de bu. Savaşın hangi tarafında iseniz ne yazık ki medyanın da o tarafın bakış açısıyla haber ürettiğini görüyoruz. 'Savaşın ilk kurbanı gerçeklerdir' diye bir klişe söz var. Gazetecilik gerçeğin resmedilmesini söylüyor. Çatışan kendi tarafınızsa olması gerekene yaklaşmak çok zor oluyor toplumu saran milliyetçi duygular nedeniyle. 'Olayın iki tarafına da bakmak gerek' gibi temel gazetecilik ilkelerini dillendirmek vatan haini damgası yemeye neden oluyor."
EREN: BU YAYINLAR UTANÇ VESİLESİ OLACAK
DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren de, hükümetin Afrin harekatıyla ilgili medya kuruluşlarından istediği haberlerin "iliştirilmiş gazetecilik" faaliyeti olduğunu söyledi. Gazetecilerin gözaltına alınmasına değinen Eren, "Bu operasyonlar susturmak için yapılıyor. Bu durum da korku iklimi yarattı" dedi.
Hükümet yanlısı olmayan medyanın kendi yayın organlarını korumak ve gerçekleri yayınlamak için çeşitli yöntemler tartıştığını belirten Eren, şöyle devam etti:
"Arkadaşlarımızla hem barışı savunmak, savaşa karşı olmak hem de gerçekleri duyurmak nasıl olur, bunu konuşup formül arıyoruz. Bugün, karanlık günler. Her aykırı ses büyük bir baskıyla boğuluyor. Eskiden de medya iktidarın arkasındaydı. Bugün de iktidarın yanında yer alıyor, eleştirel hiçbir şey yer almıyor. Medyanın büyük bölümü milliyetçi, militarist ve cinsiyetçi. Her kritik şeyde televizyon ekranlarını, gazeteleri uçaklar, tanklar kaplıyor. Ama gerçeklerin de ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Bu yayınlar birçok insan için utanç vesilesi olacaktır."
GÜLERYÜZLÜ: BAŞBAKAN TÜM BASIN ORGANLARINI TEKLEŞTİRMEYİ AMAÇLIYOR
Son yıllarda ifade özgürlüğünün sınırlarının Türkiye'nin özgür olmayan ülkeler listesinde yer alacak şekilde gerilediğini söyleyen Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Can Güleryüzlü ise, "Afrin’de girişilen çatışmaların sonucunun ülke içinde daha fazla baskı ve sansür anlamına geleceği açıktır" diye konuştu.
"Gazeteciliğin, hiçbir zaman çatışmalarda kullanılan bir silaha dönüştürülemeyeceği ve gerçek gazetecilerin din, dil, ırk, siyasi görüş ayrımı yapmaksızın gerçekleri halka aktarma sorumluluğunda olduğunu hem mesleki hem de insani bir görev olarak tüm kesimlere hatırlatıyorum" diyen Güleryüzlü, Başbakan Yıldırım'ın medya yöneticileriyle yaptığı görüşmeyi ise şöyle değerlendirdi:
"Başbakan’ın böyle bir yetkisinin olduğunu düşünmesi, başta basın özgürlüğü ve demokratik işleyiş açısından büyük bir yanlıştır. İkinci yanlış, açıkladığı maddelerin tümü sansür nitelikli olmakla birlikte özellikle Afrin operasyonuna ilişkin neredeyse her türlü eleştirel yayının engellenmesini istemesi, Başbakan Yıldırım’ın, tüm basın organlarını, tekleştirme amacını ortaya koymaktadır. Oysa siyasi iktidar, basına yön vermek yerine sınır bölgeleri ve çatışma alanlarında bulunan meslektaşlarımızın güvenliğini sağlanmalı, yapacakları haberlere müdahale edilmesini engellemelidir."
KULELİ: LİSTE GAZETECİLERE HAKARETTİR
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, Başbakan tarafından medya yöneticilerine sunulan 15 maddeyi, gazete ve gazetecilere hakaret olarak gördüklerini söyledi.
"Gazetecilik gücünü yansızlığından alır" diye Kuleli, "Güç odaklarından bağımsız olduğu müddetçe görevini layıkıyla yapar. Medyayı tek sese, tek görüşe mahkum etmek bizim açımızdan kabul edilemezdir. Bazılarımız, 'Milli mesele ve milli çıkar bunlar, gazeteciler burada sorgulamayıversinler' diyor. Gazeteciler hükümet politikalarını sorgularsa bir ülkeye hizmet etmiş olur" dedi.
ÖNDÜL: YASAK OLAN SAVAŞ PROPAGANDASIDIR, BARIŞ DEĞİL
Eski İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Hüsnü Öndül, sosyal medya hesabından Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 20'nci maddesini paylaştı. Türkiye’nin “Savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı" başlığı altında "Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır"maddesinin yer aldığı sözleşmeye taraf olduğunu hatırlatan Önder yaptığı paylaşıma, "Yasak olan savaş propagandasıdır, barış değil" notunu düştü.
Anayasa'ya göre uluslararası sözleşmelerin yasaların üzerinde olduğunu hatırlatan Öndül, "İnsanların ölümüne yol açacak eylem tarzının propagandasını yapmak sözleşmenin 20'inci maddesi çerçevesinde yasak eylemler arasındadır. Şu anki uygulamaya baktığımızda Türkiye'de barış isteyenler hakkında soruşturmalar açılıyor ve savaşa karar veren hükümetlerin eleştirilmesi yasaklanıyor. Bunu milli güvenlik, beka kavramlarıyla açıklamak istiyorlar. Demokratik bir ülkede bu kararlara karşı çıkmak karşı görüşler oluşturmak yurttaşların insan hakkıdır. Esas boyutuyla ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasıdır" diye konuştu.