Cumartesi Anneleri Sabahattin Ali'yi andı

Cumartesi Anneleri, bu haftaki eylemlerinde 70 yıl önce gözaltında kaybedilen yazar Sabahattin Ali’nin akıbetini sordu. Eylemden Ali’nin kızının mektubu okumdu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 679’ncu kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde 31 Mart 1948 yılında gözaltında kaybedilen yazar Sabahattin Ali’nin akıbeti soruldu. Yere bırakılan “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının üzerine kırmızı karanfiller ve Sabahattin Ali’nin üzerinde “Unutmadık” yazılı fotoğrafı bırakıldı.

‘DÜNYANIN EN SAYGIN EYLEMİ’

Eylemde ilk olarak İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na seçildikten sonra ilk olarak Cumartesi Annelerinin eylemine katılan Ankara Milletvekili Tekin Bingöl konuştu. Bingöl, “Bu platform asla siyaset yapılmayacak bir etkinlik ve ben de bu yüzden konuşmama buna dikkat ederek yapacağım. İlk görevime seçildikten sonra buraya gelmek benim için çok önemli. Arjantin’den sonra dünyanın en saygın eylemi, son derece onurlu bir eylem. Burada seslerini duyurmaya çalışan anaların en saygın eylemi. ‘Cennet anaların ayakları altındadır’ diyenler önce buraya baksın ve anaların seslerine kulak versinler. Buradaki anaların ellerini öpsünler sonra cennete gönderme yapsınlar” dedi.

‘SÖZLERİMİZ BİR ŞEKİLDE TOPLUMA ULAŞACAK’

Ardından konuşan DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, 70 yıl önce gözaltında kaybedilen edebiyatçı Sabahattin Ali’nin Türkiye’nin önemli aydınlarından biri olduğunu dile getirerek, “Topluma hakikat ulaştıran bu aydın bedelini canıyla ödedi. Onun zamanında medyada yoğun baskı vardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi” diye belirtti. Basın üzerindeki baskılara da dikkat çeken Eren, “Özgürlükçü Demokrasi gazetesine de kayyum atadılar. Bize baskı uygulayabilirler ama sözlerimiz bir şekilde topluma ulaşacak” dedi.

‘SUSMAKTAN HİÇ UTANMADINIZ MI?’

Eren’in konuşmasının ardından rahatsızlığından dolayı eyleme katılamayan Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin gönderdiği mektup okundu. Mektupta şu ifadelere yer verildi: “Babam Sabahattin Ali 1948 yılının karlı bir Şubat sabahı benim ve annemin bir kaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıktı ve bir daha geri dönmedi. Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra 1949 yıl Ocak ayında gazetecilerden aldık. Başta her şey usulüne göre halledilmişti. Sabahattin Ali'yi ‘milli hisleri galeyana geldiğinden’ öldürdüğünü iddia eden bir katil vardı ortada. Babama ait olduğu söylenen fakat tanınmaz halde olan bir ceset de bulunmuştu. Ne var ki cesedi teşhis etmeye o zaman hayatta olan annesi ve eşi çağırılmadı. Böylece ceset esrarengiz bir şekilde kayboldu. Sabahattin Ali'ye ait bir defin belgesi bile yok. Yani nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın iç yüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıptır. Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevk ederken öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Yetmiş yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşete kanıksamış durumdadır. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve ‘susmaktan hiç utanmadınız mı ?’ diye sorar.” (Kaynak: MA)