Salih Mirzabeyoğlu: 'Bıçak yapıp' gitti!

Salih Mirzabeyoğlu 12 Eylül sonrası ortaya çıkan sıra dışı İslamcı akımlardan biri olan İBDA-C’nin fikir babasıydı. Örgüt 'kumandan' dediği onu izleyerek kanlı eylemler yaptı. Mirzabeyoğlu şiirden, romana bir çok farklı alanda kitap yazdı. Takipçileri birbiriyle organik bağı olmayan hücrelerin yaptığı eylemlere dayanan örgütlenme modelini temel aldılar. Bu yanıyla El Kaide’nin örgütlenme tarzındaki 'fikir babası' olarak nitelenebilir.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 'Salih Mirzabeyoğlu' olarak tanınan Salih İzzet Erdiş, Yalova’da geçirdiği beyin kanamasının ardından hastaneye kaldırıldı. Burada yapılan müdahaleye rağmen beyin ölümünün gerçekleştiği açıklandı. Hakkında yayınlanan haberlerde şunlar öne çıkıyordu: Yetmişli yıllarda Necip Fazıl Kısakürek tarafından keşfedilmişti. Kısakürek’in onun için “Yıllardır aradığım ses buydu” dediği aktarılıyordu. Milli Görüş geleneğinde 70'li yıllarda ortaya çıkan siyasi yapılar içinde, İslamcı gençlik örgütlenmelerinin motor gücü haline gelen Milli Selamet Partisi'nin gençlik örgütü Akıncılar Derneği'nin kurucuları arasında bulunuyordu. 28 Şubat döneminde haksız yere tutuklandığı, mağdur olduğu ve 16 yıl süren mahpusluğunun ardından 2014 yılında yapılan itirazlar sonrasından serbest kaldığı yazıldı. 'İslami kesimde aykırı olan bir mütefekkir', 'eline silah almamış bir teorisyen' olduğu da ölümünün ardından çıkan yazılarda yer alan ifadelerdi.

Ortak kanı Mirzabeyoğlu’nun 28 Şubat’ın bilinen haksızlıklarının en ağırlarından birini yaşadığıydı. Ama yine de ona yöneltilen suçlamaların neler olduğu çok üzerinde durulmadan geçildi.

MAHİR ÇAYAN’DAN ETKİLENDİ

Salih Mirzabeyoğlu’nun yaşamı aslında 12 Eylül sonrası ciddi bir değişim gösteren İslamcı hareketin farklı bir çizgisinin yansımasıydı. O Necip Fazıl Kısakürek’ten aldığı 'Büyük Doğu' düşüncesini çok daha ileri bir 'boyuta' taşımış, kendince bir devlet teorisi oluşturup bu devlete, hatta 'devletler topluluğuna' ulaşılacak yolun haritasını çizmişti. Onun teorisi kaba hatları ile Necip Fazıl’dan, Karl Marx’a, Mahir Çayan’dan, Hitler’e uzanan bir karışımdı.

Ama hayalinde kurmayı istediği devlete ulaşmak ve var olan devleti yıkmak için izlenecek yol konusunda bu isimlerin özellikle birinden çok etkilenmişti. Kuracağı devlete 'Başyücelik Devleti' adını vermişti. Bu devletin anayasasını dahi yazmıştı. Yazdığı bu anayasa Hitler’in 'Kavgam' adlı kitabında yazdığı devlet modeline yakın 'teokrasi ile faşizmin karışımı'ydı. Ve 'Kemalist laik devleti yıkmak için' birbirinden bağımsız aralarında organik bir bağ olmayan ama kendi teorisini rehber edinmiş grupların yapacağı silahlı eylemlerin halkı peşinden sürükleyeceğini öngörüyordu. Bu noktada Mahir Çayan’ın 'politikleşmiş askeri savaş stratejisi', 'öncü savaşı' gibi teorilerini önemli oranda kendi teorisine aktarmıştı. Ortaya çıkan örgütün adı ise İslami Büyük Doğu Cephesi, kısa adıyla 'İBDA-C'ydi. 90'lı yıllarda bu teorilerini yazdığı, bazıları birbiri ardına kapatılsa da bir çok dergi çıkarmıştı. En tanınanı, “Bitaraf olan bertaraf olur" şiarıyla çıkan 'Taraf' dergisiydi.

İLK EYLEMLER: ADAM DÖVME, BAYİ BASMA

Elbette görüşleri sadece dergi sayfalarında kalmadı. Seksenlerin sonu doksanların başında bu dergilerde çeşitli İBDA-C hücrelerinin üstlendiği eylemlerin haberleri çıkmaya başladı. Önce küçük eylemlerdi bunlar. Ramazanda içki satan bir tekel bayisinin kundaklanması, 'İslam'a aykırı hareket ettiği' gerekçesiyle birilerinin dövülmesi gibi teröre başvuran bir örgüt için nispeten 'küçük' eylemler... Ancak daha sonra saldırıların boyutu artmaya başladı. Bu eylemleri ve ortaya çıkan hareketi hem İslamcı çevreler hem de sol çevreler genelde suskunlukla karşıladı ama dikkatle izlemeye başladı.

Salih Mirzabeyoğlu'nun beyin ölümü gerçekleştiSalih Mirzabeyoğlu'nun beyin ölümü gerçekleşti

Önceleri, Mirzabeyoğlu’nun sayfalarca süren konuya en meraklı okurları bile bezdiren yazılarını ciddiye almadılar. Eylemlerin ortaya çıkması ile birlikte her iki kesimde ortak kanı bunun “bir istihbarat çalışması olabileceği” yönündeydi. Ortada İslamcı retoriği kullanan ama örgütlenme modeli olarak sosyalist teorinin “goşist” olarak mahkum ettiği bir çizginin izlendiği garip bir yapı vardı. Teorisinin bu yanı benzer örgütlenme modelini savunan o dönemin Dev-Sol gibi örgütlerinin daha çok ilgisini çekti. Her iki örgütün yayın organlarında karşılıklı birbirlerini değerlendiren yazılar yayınlandı.

ÇAKAL CARLOS'A SELAM GÖNDERDİ

Aslında Mirzabeyoğlu ne kadar haberdardı bilmiyorum ama aynı dönemde Usame Bin Ladin’in kafasındaki örgütlenme modelinin de 'benzer' olduğunu daha sonra 'El-Kaide' olarak tanınan ve bütün dünyayı sarsan eylemler yapan örgütten biliyoruz. Mirzabeyoğlu, bu örgütlenme modelini 70'li yıllarda ortaya çıkan bazı sol örgütlerden almış, 'İslamcı' bir modelin içine sokmuştu. Hapse düştükten sonra bile bu örgütlenme ve eylem biçimine olan ilgisini hiç kaybetmemişti. Hapishanede mektuplaştığı avukatları aracılığı ile selam gönderdiği isim bütün dünyada “Çakal Carlos” olarak tanınan şimdi Fransız hapishanelerinde yatan Ilich Ramirez Sanchez'di. Aslında bu modelin belki de ilk uygulayıcısı olan Latin Amerikalı eylemci Sanchez'di. Ancak bugün onun bağımsız bir eylemciden ziyade önce KGB, Sovyetlerin çökmesinden sonra da Suriye istihbaratı ve eski Libya lideri Kaddafi adına eylemler yapan biri olduğu ortaya çıkmıştı.

İBDA-C KANLI EYLEMLERE İMZA ATTI

Onun teorisini uygulayan İBDA-C örgütü, 2000’li yılların başına kadar bir çok kanlı eyleme imza attı. Üstlendiği bazı eylemleri gerçekten bu örgütün yapıp yapmadığı konusunda uzmanların şüpheleri var. Bunların en önemlisi Ahmet Taner Kışlalı cinayeti. Bu cinayet 28 Şubat darbesine giden süreçte en önemli kilometre taşlarından biri olarak görülüyor. Örgüt, Gaziantep Kitap Fuarı'nda İncil satan bir standın bombalanmasını da üstlendi. Bu olayda aralarında üç yaşında bir çocuğun da bulunduğu altı kişi hayatını kaybetmişti.

Salih Mirzabeyoğlu, 1998 yılında 28 Şubat darbesinin başlaması ile birlikte ilk tutuklanan isimlerden oldu. Uzun bir gözaltı sürecinden sonra DGM’ye götürülürken kameralar önüne çıktığında çok ağır bir işkenceden geçtiği görülüyordu. DGM savcısına götürülürken sanki yapılan ağır işkence özellikle sergilenmek istenmişti. Ancak bariz işkence izlerine rağmen muhafazakar medya dahil kimse konuyu gündeme getirmedi.

'BEN BIÇAK YAPARIM İSTEYEN ET KESER İSTEYEN İNSAN'

Mahkeme sürecinde İBDA-C eylemleri ile onun teorisi arasındaki ilişki sorulduğunda şu cevabı vermişti; “Ben bıçak yaparım. İsteyen et keser isteyen başka amaçlar için kullanır.”

2001 yılında idamla yargılanırken, idam cezasının kalkmasının ardından cezası ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Salih Mirzabeyoğlu, 2003 yılında kamuoyunun gündemine tekrar ve son derece şaşırtıcı bir iddia ile geldi. DGM’de ifade verdiği bir davasında 'Atatürkçü' olduğunu söylemişti! Hemen ardındansa 'Telegram' adlı bir kitap yazmış ve 'zihin kontrolü yöntemiyle' kendisine o ifadenin verdirildiğini iddia etmişti. İddiasına göre, CIA ve MOSSAD onu yönlendirmek için cezaevinde 'beynine müdahale etmeye' çalışıyordu. Kitabında bu yöntemi uygulayan kişi olarak ise 'Dost tarikatı lideri' diye adlandırdığı İhsan Güven adlı emekli bir binbaşıyı gösteriyordu. İhsan Güven ve eşi Sibel Güven, Mirzabeyoğlu’nun bu kitabı yazmasından bir yıl sonra 2004'te Tuzla’da bulunan evlerinde öldürüldüler. Cinayeti Güven'i, "kumandan Mirzabeyoğlu’na uygulanan Telegram işkencesinin sorumlusu" olarak gördüklerini söyleyen İBDA-C üstlendi. Bu, örgütün son büyük eylemi oldu. Ancak bu cinayet dahil İBDA-C eylemlerine hep kuşku ile bakıldı.

'ŞANLI SİVAS KIYAMIMIZ'

Örgüt yayın organlarında son derece agresif ve provokatif bir çizgi izliyordu. ABD’de kasırga sonucu ölümler olduğunda da bu olaylara dergisinde yer veriyor ve övüyordu! 1993 yılında yaşanan Sivas Katliamı'nı 'şanlı Sivas kıyamımız' diyecek kadar pervasızca savunmuştu.

Örgüt yayın organlarında bu eylemleri üstlenirken Mirzabeyoğlu’nun yaptığı 'bıçak' ile 'insan kesen' takipçilerine yönelik bir eleştirisinin olmadığını biliyoruz. Mirzabeyoğlu, uzun yıllar tek başına bir hücrede kaldı. Onun durumunu ilk önce CHP milletvekili Hüseyin Aygün, 2012 yılında gündeme getirdi. Aygün, Mirzabeyoğlu’na uygulanan hücre cezasının insan haklarına aykırı olduğunu söyleyerek durumunun düzeltilmesi çağrısında bulundu. Ardından, Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan ona yapılan işkenceleri yazdı. Muhafazakar medyada bir '28 Şubat mağduru' olduğunun gündeme getirilmesinin ardından 2014 yılında yapılan itirazlar ile İstanbul 14 Ağır ceza mahkemesi tarafından yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi.

Mirzabeyoğlu tahliyesinin hemen ardından 2014 yılında yıkılmasını savunduğu devletin başındaki isim olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Avukatı Hasan Ölçer’le birlikte Haliç Kongre Merkezi'ne giden Mirzabeyoğlu, cumhurbaşkanı ile kısa bir görüşme gerçekleşti.

Cezaevinden çıktıktan sonra daha çok edebiyat ağırlıklı yazılar yazdı. Artık eski radikal yazılarının yerine daha edebi ve felsefi alanlara yönelmişti. İBDA-C’nin ise uzun yıllardır bir eylemine rastlanmıyor. Mirzabeyoğlu'nun beyin ölümü ile birlikte seksenli yıllarda İslamcı hareket içinden çıkan en önemli figürlerden birisinin hikayesi sona erdi.