Sanatçı Raperin'in ağabeyi Fırat İlim: Dilek'in yanında durmazsak kaybedebiliriz!
'Kürtlerin Sezen Aksu'su olarak bilinen ve birçok önemli albüme imza atan sanatçı Raperin, karıştığı bir cinayet iddiasıyla 12,5 yıl hapisle yargılanıyor. Raperin'in kardeşi akademisyen-yazar Fırat İlim ile süreci konuştuk.
DUVAR - Dilek Demir ve Gülşah Mat… İki kadın da bir dolandırıcının ağına yakalandı. Paralarını kaptırdıkları gibi Mat tecavüze uğradı aynı kişi tarafından. Demir ise parasını geri almak için Mat’la plan yaptı; ne olduysa ondan sonra oldu. Her iki kadın Cüneyt Pala ile buluştular ve sonrasında yaşanılan arbede sırasında Cüneyt Pala bıçaklandı.
Geçtiğimiz günlerde iki kadının davası görüldü ve 12 buçuk yıl hapis istendi. O duruşmada Dilek Demir’in Kürt müzisyen Raperin olduğu ortaya çıktı. Milyonlarca hayranı olan Raperin...
Olayın iç yüzü, arka planı hiç konuşulmadı ama iki kadın hakkında 12 buçuk yıl ceza istendi. Bu sessizliği ise Dilek Demir’in yazar-akademisyen ağabeyi Fırat İlim bozdu. Bir yılı aşkın süredir, neler yaşandığını, bu zaman zarfında Demir’in kızı 12 yaşındaki Berfin’in intiharı; bir ailenin nasıl yok olmak üzere olduğunu tüm detaylarıyla anlattı. Fırat İlim, ölen Cüneyt Pala’nın organize bir dolandırıcı olduğu üzerinde durulmadığını, daha önce de pek çok kişiyi dolandırdığı ortaya çıkmasına rağmen kardeşinin bu ağır cezayı almasına karşı olduğunu ve sonuna kadar hukuk mücadelesini vereceğini söyledi. İlk kez tüm detaylarıyla yaşananları anlatan İlim, "Orada, dört duvar arasında olan kişi bir cani değil, bunca zorluğa ve baskıya rağmen ayakları üzerinde durmaya çalışan, işini, sanatını, gelecek umudunu, özgürlüğünü ve en sonunda evladını kaybetmiş bir kadın. Yanında durmazsak onu da kaybedebiliriz!" diyor.
Dilek Demir’in hikâyesini yeni öğrendik, müzisyen Raperin… Bize biraz olayın yaşandığı yıla dair bilgi verebilir misiniz?
Olay geçen yıl, 2017'nin Nisan ayı sonunda gerçekleşti. Ancak birkaç ay boyunca sürmüş olan ve mahkemenin ilgilenmekten imtina ettiği uzun bir süreç aslında. Hayatını kaybeden kişi nitelikli dolandırıcılık, şantaj, tecavüz gibi suçlamalarla dolu bir geçmişe sahip, tek başına organize bir suç örgütü neredeyse. Görüştüğümüz emekli polisler söz konusu kişi hakkında çeşitli isimlerle açılmış bir sürü dosya olduğunu, ancak bu kişi sahte isimler kullandığı için dosyaları bulup birleştirmenin büyük oranda mümkün olmadığını söylüyor.
Sadece bu dava kapsamına girmiş onlarca kadın var. Önce bu kişilere paravan hesaplardan ulaşıp kendini uluslararası bir menajerlik şirketinde çalışan bir kadın olarak tanıtıyor; Prada markası adına sahte resmi belgeler hazırlayıp ikna edici görünerek bu kadınları Sarkis Margosyan olarak bilinen kişiye yönlendiriyor. Yani yine kendisine. Prada markası adına markanın reklam yüzü olması isteniyor. Ermeni asıllı Fransız fotoğrafçı olarak bu kez makinaları ile sahte belgeleri ve kadın ve erkeklerden oluşan iş birlikçileri ile birlikte fotoğraf çekimine geliyor. Görüşebildiği kadınlarla bir ekip edasında ön çalışma yapıyor. Güven sağlıyor. Bir süre sonra çeşitli şirketlere ait gibi görünen sahte sözleşmelerle tekrar ortaya çıkıyor. Sözleşmeye göre anlaşmayı imzalamaya gelecek olan kişilerin yol ve diğer masraflarını sözleşmeyi imzalayan taraf ödeyecek. Böylece bu kadınlardan ya para alıyor ya da bu yolla onlara tecavüz ediyor.
'PSİKOLOJİK ŞİDDET UYGULADI'
Peki Dilek Demir nasıl bir süreç yaşıyor?
Dilek’in başına gelen de şu: Bu kişi sahte sözleşmeye dayanarak “dosya masrafı”, “Amerika’dan gelecek menajerlerin bilet ücretleri” gibi başlıklar altında on binlerce lirasını alıyor, Dilek’e aylarca psikolojik şiddet uyguluyor. Sonunda da yeterince para aldığını düşünerek Dilek’le tüm iletişimi koparıp ortadan kayboluyor.
O süreçte sizlere bir şey anlatmadı mı?
Dilek bu süreçte ruhsal olarak yıprandıkça kendi içine kapandı. Bir şeylerin ters gittiğini sezdik, defalarca konuşmak için girişimlerde bulunduk. Sürece dahil olmak istedik, destek olmak istedik. Ancak Dilek çok güçlü ve bağımsız bir kadındır, bizi kendi sorunlarına dahil etmemeyi tercih etti. Olayın iç yüzünü bu sebeple bilemedik. Durum olumlu bir şekilde çözülmüş olsaydı kendisi için gurur duyacağı bir kişisel tecrübe olarak kalabilirdi; ancak hayat her zaman planladığımız gibi gitmiyor ne yazık ki. Talihsizlikler üst üste geldi.
Dilek Demir’in eşi avukat görüşmeye birlikte mi gittiler peki?
Olayın bir de diğer bir yönü var. Dilek evli. Eşi de gayet başarılı bir avukat, bu sürecin önemli bir bölümünde onun yanında durmaya ve olayı anlamaya çalıştı. Ancak bu iş epey iyi örgütlenmiş daha büyük bir çetenin işi, bir avukatı bile ikna etmeyi başarıyorlar. Kimdir bu kişiler derseniz; para transferini yapan en az iki kişi biliniyor, çekim ekibi olarak kendini tanıtan başka bir grup, Sarkis Margosyan’ın otel odasındaki bilgisayar, cep telefonu ve harddiski ölümünün hemen ardından hızla ortadan kaldırmayı başarmış başka karanlık insanlar.
Cinayetten mahkûm olan Demir, 'Kürt Sezen Aksu' Raperin'miş!
'DİĞER KURBANLARA ULAŞMAYA ÇALIŞTI'
Anladığım kadarıyla Dilek Demir bu sürecin peşini hiç bırakmıyor ve bunu size hissettirmiyor öyle mi?
Dilek dolandırıldığını anladıktan sonra diğer kurbanlara ulaşmaya çalışıyor ve Gülşah ile iletişimleri oluyor. Gülşah’ın ayrıca bu kişinin tecavüzüne de uğradığını duyunca adamı yasal yollarla yakalatmak için birlikte düşünüyorlar. Tanıdık biri vasıtasıyla iki polis memuruyla görüşüyorlar. Polis memurlarına bu kişiyi yakalatmak istiyorlar. Gülşah Sarkis ile otelde buluşacak ve Dilek ile polisler gelip adamı yakalayacak. Ancak polisler farklı taleplerle yanıt veriyor, Dilek ve Gülşah da polislerin gelmeyebileceğine ihtimal verip kendilerini korumak için yanlarına birer meyve bıçağı ve adamı derdest etmek için ip ve koli bandı alıyor.
Hakikaten de Gülşah adamla buluşmaya gittiğinde polisler vazgeçtiklerini ve gelmeyeceklerini söylüyor. Gülşah daha evvel de Sarkis’in tecavüzüne uğradığı için panikleyip Dilek’ten yardım istiyor, gelip kendisini kurtarmasını istiyor. Dilek de merhamet duygusuna sahip bir anne, bu genç kızı tecavüzden kurtarmak için otel odasının kapısına gidiyor. Sarkis kapıyı açıp Dilek’i görünce üzerine saldırıyor, onu içeri çekip darp ediyor.
'KAMERA KAYITLARI VE DARP RAPORLARI VAR'
Yaşanılanların kayıtları var değil mi?
Bunların kamera görüntüleri ve darp raporları dosyada mevcut. Her iki kadın kendilerini savunmak isterken çaresiz kalıp yanlarındaki bıçağı kendilerini koruma amaçlı adama doğru sallıyor. Adam yaralanıp yere düşüyor. Hemen polisi ve ambulansı arıyorlar. Ambulans gelene kadar adam ne yazık ki kan kaybından hayatını kaybediyor.
Şimdi bu kadınların polisten kaçmadıkları belli, kendileri polisi arayıp çağırdıkları belli, ambulansı arayıp adamın hayatını kurtarmak istedikleri belli. Buna rağmen çok ağır suçlamalarla karşı karşıya kalıyorlar.
Aslında somut deliler olduğunu söylüyorsunuz, dosyada mevcut olan delillilere rağmen neden ağır bir ceza istendi?
Olayın öncesinde Sarkis tarafından uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddet, tecavüz, darp ve şantaj ortada. Hepsi dosya kapsamında, mahkemenin önünde. Dahası, söz konusu polis memurları ile görüşmeler, yazışmalar dosya kapsamında. Mahkeme bunları bir kenara bırakıp olayı bugün sonuçlarını gördüğümüz şekilde değerlendiriyor. Sadece şu kadarını söyleyeyim, polisler ifade vermeye bir türlü getirilemiyor bile.
'SARKİS'İN ÇETESİ ARAŞTIRILMIYOR'
Sözünü ettiğiniz Sarkis’in çetesiyle ilgili bir araştırma var mı?
Sarkis’in çetesi araştırılmıyor, sadece tek bir noktaya odaklanıyorlar. Kamu vicdanını derinden yaralayabilecek böylesi bir karar alınıyor.
Sarkis dediğimiz Cüneyt Pala değil mi? Medyada yer alan?
Adı geçen kişi ile ilgili kendi araştırmalarımız akıllara durgunluk veren iddiaları gündeme getirdi. Mesela bu kişi adına 10 civarında telefon hattı var. Üstelik bu kişiyi birebir tanıyan ve daha evvel karıştığı suçları doğrulayan kişilerle iletişimiz oldu. Ancak adli sicil sorgulamasında bunların hiçbiri görünmüyor. Nasıl yapıldı, nasıl başarıldı bilemiyoruz ama sicilin bir şekilde temizlendiği söyleniyor. Bu konuda basının üzerine büyük sorumluluk düşüyor tabi.
Yaşadığınız bu olay bir akademisyen olarak kuşkusuz üzmüştür...
Biz çağdaş, medeni ve hukuka, yasalara inanan insanlardan oluşan, bilinen, tanınan büyük bir aileyiz. Ben 10 yıldır bu devletin çeşitli kurumlarında alnımın akıyla çalışmakta olan bir akademisyen ve yazarım. Kitaplarımla, araştırmalarımla ilgilenen biriyim. Abim iki üniversite mezunu, yüksek lisansını yapmakta olan bir müzik öğretmeni. Bir diğer kardeşim yine yüksek lisansını yapmakta olan bir müzik öğretmeni. 15 yaşından bu yana yaptığı müzik düzenlemeleri ile ismini duyuran, daha geçen ay müziklerini yaptığı bir filmle en iyi film ödülünü almış biri. Bizlerin suçla, yasadışı işlerle, gündelik gerilimle bile işimiz olmadı, olmaz.
'ANTİDEPRESAN İLAÇ KULLANDI'
Dilek Demir aynı zamanda müzisyen...
Dilek de idareci ve okul öncesi öğretmeni, ayrıca ikinci üniversitesini okuyan bir konservatuvar öğrencisi. Basında “ünlü olma ihtiyacı hisseden sıradan bir vatandaş” olarak sunuldu, ancak tam aksine, Dilek albümleri olan ve yüzbinlerce seveni olan bir müzisyen. Kürtlerin Sezen Aksu’su olarak anılan bir sanat emekçisi. Bu ülkenin bir değeri; albümlerini Kültür Bakanlığı'nın onayıyla yaptı, konserlerini bu ülkede verdi, bu ülkeyi temsilen bir sürü yurtdışı konseri verdi. Şu talihsiz olay yaşanmadan birkaç ay önce Stockholm’de tüm dinleyenlerin ayakta alkışladığı bir gurur yaşattı bizlere. Cinayetle, şantajla, kin ve öfkeyle ilgisi olabilecek biri değil. Hayatının baharında karanlık bir çete tarafından fiziksel ve psikolojik şiddet gördü, dolandırıldı, şantaja uğradı. Yaşadıklarına direnmeye çalıştı, psikiyatrik destek aldı, antidepresan ilaç kullandı.
Bu süreci de mahkemeye sundunuz mu?
Bu tıbbi süreci de belgeleriyle mahkemeye sunduk. Uğradığı bu hezimetin sorumlularına odaklanmadan olayı vahşi bir cinayet olarak sunmak fikrimce akla, vicdana sığmaz. Pırıl pırıl bir insanın, ülkemiz açısından da gurur kaynağı olabilecek bir sanatçının hayatı ne yazık ki gözlerimizin önünde kayıp gidiyor.
Peki, Raperin tanınan bir müzisyen ve son duruşmasında açığa çıktı. Neden gizlediniz? Kendi tercihi miydi?
Mahkeme süreci devam ederken konuşmayı doğru bulmadık, yargılanma sürecinin sağlıklı işleyebilmesini sağlamak bir yurttaş olarak bizim de sorumluluğumuz. Öncelikle bu açıdan, olayın magazinel yönüne değil, hukuki yönüne odaklanılması için sabırla bekledik. Buna rağmen medyada paylaşılan aslı astarı olmayan iddialara dönüp bakarsanız bu çabanın ne yazık ki tek taraflı kaldığını görürsünüz. Dilek bir cani olarak sunuldu, evli olmasına rağmen Sarkis ile aşk yaşadığı bile iddia edildi, olayın planlı bir cinayet olduğunu iddia eden, mahkeme sürecini etkileyecek yayınlar yapıldı. En kötüsü de tüm bu yapılan akla vicdana sığmayacak yayınların 12 yaşındaki bir çocuğu, Dilek’in kızı, evladımız Berfin’i nasıl etkileyeceği kimsenin umurunda bile olmadı.
'İLK KEZ KONUŞUYORUM'
13 yaşındaki kızı Berfin bu süreçte yaşamını sonlandırdı. Biraz bize Berfin’den de söz edebilir misiniz?
Berfin dünya güzeli, büyüyüp de küçülmüş bir çocuk. Prensesimiz. Ergenliğin başında zaten bir sürü varoluşsal sorunla baş etmeye çalışan bir evlat. Annesini kaybetme ihtimaline, annesi ile ilgili duyduğu yerli yersiz bir sürü iddiaya dayanamadı. Annesi ile ilgili basında duyduğu ceza iddialarını duyunca da ruh sağlığı alt üst oldu. Bundan bir buçuk ay evvel psikiyatrik destek almaya başlamıştı. Ne yazık ki daha fazla baş edemedi. Geçen ay kaybettik. Canımızdan can gitti.
'KADINLARIN ANLAMAYA ÇALIŞMASI GEREKİR'
12,5 yıl istendi… Siz kardeşinizle görüşüyorsunuz. Neler hissediyor, o ana dair sizinle neler paylaşıyor?
Kardeşim Dilek 12 buçuk yıl cezaya çarptırıldı. Öğretmenlik mesleğini kaybetti, müzik hayatı bitti, bir yıl boyunca hakkında yazılıp çizilenlere yanıt bile veremeyecek koşullarda yaşadı. Yetmedi kızını, Berfin’ini kaybetti. Berfin’in mezarına gitmesine bile izin verilmedi. Nasıl olduğunu size ben anlatmayacağım, anlatamam da. Onun tecavüz tehlikesi altındaki bir kadına el uzatırken başına gelenleri yine kadınların gidip sorması, öğrenmesi ve anlamaya çalışması gerekir. Biz hukuki süreci sonuna kadar takip edeceğiz. Üst mahkemenin bu konuda gerekli dikkat ve hassasiyeti göstereceğine inanmak istiyoruz. Ancak bir o kadar önemli olan, kadınların, kadın hakları savunucularının bu konuda dayanışma göstermesi. Bu yüzden size Dilek’in nasıl olduğunu söylemedim, söylemeyeceğim; aile bireylerinden biri olarak neler yaşandığına dair ilk kez konuşmakla yetiniyorum. Orada, dört duvar arasında olan kişi bir cani değil, bunca zorluğa ve baskıya rağmen ayakları üzerinde durmaya çalışan, işini, sanatını, gelecek umudunu, özgürlüğünü ve en sonunda evladını kaybetmiş bir kadın. Yanında durmazsak onu da kaybedebiliriz!
Bundan sonraki süreçte neler yapacaksınız? Kadın hareketlerinden beklentiniz var mı?
Yasaların izin verdiği sınırlar içerisinde, Adalet Bakanlığı’ndan izin alınıp olayın detaylarını bir de ondan dinlemek gerekir. Nasıl olduğunu, nasıl hissettiğini sormak gerekir. Yalnız olmadığını hissettirmek gerekir. Hukuki destek gerekir. Bunları benden ziyade zaten bu konuda deneyim sahibi olan kadın hakları aktivistleri bilir. Onlara akıl vermek haddime de değil, buna ihtiyaçları da yok.