Ev arayan Suriyeliler soruyor: Nereye gidelim?
Emlak piyasasında Suriyelilerin kiraları arttırdığı söyleniliyor. Suriyeliler de yüksek ev kiralarından ve mahallelinin kendilerini istemediğinden şikayetçiler. Prof. Dr. Murat Erdoğan ise evlerin sahiplerinin Suriyeliler değil, Türkler olduğunu, bu yüzden Suriyelilerin suçlanamayacağını ifade ediyor.
DUVAR - İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kültür politikaları çalışmaları kapsamında Dr. Feyzi Baban ve Dr. Kim Rygiel tarafından hazırlanan, Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek raporunda Türkiye’nin yaklaşık üç buçuk milyon nüfus ile dünyanın en kalabalık mülteci grubuna ev sahipliği yaptığı yazıldı.
İstanbul, Türkiye çapında en fazla mülteciyi barındıran il. 2015’te yapılan bir araştırmada “Suriyeli biri ile komşuluk yapmak sizi rahatsız eder mi?” sorusuna ise toplumun yarısı “evet” demişti.
2018, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan “Mülteci Hakları Komisyonu” raporunun mart ayında güncellediği verilere göre Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin, yaklaşık 235 bini 21 geçici barınma merkezinde yaşıyor. Geçici barınma merkezlerinin 12’si konteyner kent, dokuzu çadır kent. Yaklaşık 3.2 milyon “geçici koruma” altındaki Suriyeli, geçici barınma merkezlerinin dışında Türkiye’nin 81 ilinde yaşıyor. Suriyelilerin hangi kentlerde yoğunlaştıklarına bakıldığında ilk sırayı İstanbul alıyor. Bunu sırasıyla Şanlıurfa, Hatay, Gaziantep, Mersin, Adana, Kilis, Bursa, İzmir, Kahramanmaraş takip ediyor.
Göç İdaresi'nin Temmuz 2018 verilerine göre Türkiye’de yaşayan kayıtlı Suriyeli sayısı 3 milyon 541 bin 572 kişi. Bu kişilerin 563 bin 791'i İstanbul’da yaşıyor. Buna göre Sultanbeyli’de Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 0,55’i, İstanbul’daki Suriyelilerin ise yüzde 3,51’i yaşıyor.
İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinde asıl adı Ziya Ülhak Caddesi olan fakat ilçe sakinleri tarafından “Halep Caddesi” ya da “Suriye Mahallesi” olarak adlandırılan bir caddedeyim. Sağlı sollu tüm dükkanların tabelaları Arapça. Mahallede herkes birbirini tanıyor. Adeta küçük bir ülke kurulmuş gibi. Caddenin girişine yakın büyük bir tabeladan anlaşıldığı üzere Trabzonlulara ait bir iş yeri de var. Tercümanım yok. Caddenin ortasına geldiğimde bir tercümanın bana eşlik edeceğini henüz bilmiyorum.
Suriyeli aileler aylarca kiralık ev aradıklarını, bulsalar dahi kendilerine yüksek fiyattan ev verildiğini söylüyor. Bir esnaf ise böyle bir problemin yaşanmadığını ifade ettikten sonra ailesiyle kavgalı olduğu için dairesini Suriyelilere intikam olarak kiraya verdiğini anlatıyor.
'TÜRKLER BAZEN İYİ BAZEN KÖTÜ'
Nur Nezar, 21 yaşında. Birkaç ay önce nişanlanmış Kurban Bayramı’nda evleneceğini söylüyor. Rakka’dan gelmişler. Çok zor ev bulduklarını anlatıyor. “Çok pahalı veriyorlar” diyor. İki ay ev aramışlar. Bu süre zarfında akrabalarının yanında yaşamışlar. Hasta olan babalarını Türkiye’de kaybetmişler. “Biraz daha zor” diyor. “Zorlaştı” demek istiyor. Türkçesi çok az olduğu için birbirimize yardımcı oluyoruz. “Türkler bazen iyi bazen kötü” diyor. Sık sık “Siz niye geldiniz buraya” deniliyormuş onlara. “Savaş, savaş” diyor Nur. Yanıtlamaktan bıktığı bir soru olduğu anlaşılıyor.
Bir dükkana giriyorum. İçeride tanımadığım şeyler var. Kavanozların, paketlerin üzerindeki yazılar da Arapça. Saç dökülmesine iyi gelen sabun dahi var. Dükkandakiler Türkçe bilmiyor. Etraftakileri karıştırırken, 18 yaşındaki Bedir Azize’yle konuşuyoruz. Üç yıl önce Halep’ten gelmiş. Beş kardeşler. Derdi, tüm Suriyelilere kavgacıymış gibi davranılması. “Elbette insanlar hep aynı değil” diyor. “Bir sürü Türk arkadaşım var” diyor ama yine de arkadaşlarının çoğu “siz geldiniz, işimizi aldınız” diyormuş. Paraları olmadığı için okuyamadığını anlatıyor. Bu yıl okula tekrar başlayacakmış. Şimdi ise, belediyede tercüman olarak çalışıyor ve an itibariyle bana eşlik etmesi konusunda anlaşmış oluyoruz. “Bedir, benlesin” diyorum. “Tamam” diyor.
'NEREYE GİDELİM?'
Ahmet Hacadnan, Halep’ten dört yıl önce gelmiş. 48 yaşında. Dört çocuğu var. Bedir, çeviriyor söylediklerini. Ara ara Ahmet Bey de Türkçe konuşarak destek veriyor. İlkin Kumburgaz’da ev aramışlar. Ev ararken, “Nereden?” deniliyormuş. Suriyeli olduklarını söyleyince ev verilmediğini anlatıyor. “Verseler de kira yüksek bize” diyor. Onlar da bir süre akrabalarının yanında kalmışlar. Sonrasında bir hafta hotelde konaklamışlar. Günlük 250 TL istenmiş. “Para kalmadı” diyor. Hotelden ayrıldıktan sonra Kumburgaz’da bir köyde ev bulmuşlar. 2,5 yıl orada kalmışlar. Ev sahibinin kötü davrandığını, her gün eve gelip gittiğini anlatıyor. Sebep? “Bilmiyorum” diyor. Şimdi rahat mısınız diye soruyorum. “Rahat” diyor. “Bazen” diyor. Ne oluyor bazen? "Türklerin", “Hâlâ burada ne bekliyorsunuz, niye gitmiyorsunuz” dediklerini söylüyor. “Nereye gidelim?” diyor.
'SURİYELİLERE EV VERMİYORUZ'
Nur Karamüslim, 39 yaşında. Dört çocuğuyla birlikte, Lazkiye’den gelmişler. Türkmen Dağı'ndan yürüyerek Hatay’a çıkmışlar. Askerlerin eşini sınırdan geçirmediğini, onun daha sonra geldiğini söylüyor. Bir süre Hatay’da yaşamışlar. Çoğu ev sahibi daha baştan “Suriyelilere ev vermiyoruz” diyormuş. "Benim oturduğum bölgede Esad’ı seviyorlardı" diyor. “Esad size bir şey yapmamış. Siz yalancısınız” deniliyormuş. "Çocuklara bir şey yaparlar diye İstanbul’a geldik" diyor. “Nasıl? Ne yaparlardı ki?” diye sormak istemiyorum.
Sumeye Muarret Mısrini. 30 yaşında. Halep’ten gelmişler. Eşi keskin nişancılar tarafından kurşunlanmış. Hangi taraf vurmuş belli değil. Oturduğu binaya roket düşmüş. Annesi ve kardeşleriyle birlikte Kilis’te yaşamışlar bir süre. Buraya geldiklerinde ise iki ay ev aramışlar. Suriye’yi duyunca, “yok yok” diyorlarmış ya da kirayı yüksek söylüyorlarmış. Çok konuşmak istemiyor fakat Türkiye’de yaşadığı tecrübeler konusunda net bir fikre sahip olduğunu belli edecek şekilde kafasını sallıyor.
Mahalledeki “Türk” esnaflarla konuşacağım için Bedir’le burada ayrılıyoruz.
'YAKLAŞIK 3-4 YILDA MAHALLE BU HALE GELDİ'
İsmini vermek istemeyen bir esnaf, Suriyelilerin sabahtan akşama kadar kavga ettiklerini ve gürültülü insanlar olduklarını söylüyor. Kimsenin onları istemediğini ama bir taraftan onlar geldikten sonra işlerinin açıldığını anlatıyor. Hatta iş yerinde çalışan ve o esnada araba yıkayan Suriyeliyi göstererek “ona çok güvenirim” diyor.
Halil Çelik, Suriyeli iş yerlerinin gece de açık olduğunu söylüyor. Sokakta bağırarak muhabbet ettiklerini anlatıyor. Uyarıyorsun, sonra da tartışmalar, kavgalar yaşanıyor diyor. “Yaklaşık 3-4 yılda mahalle bu hale geldi. Onlar geldikten sonra, herkesin huzuru kaçtı” diyerek anlatıyor. Bu yüzden yıllardır oturduğu aile apartmanından taşınmış. Mahallede yaşayan Suriyelilerin ev bulmakta sıkıntı yaşadıklarını söylediklerini aktarıyorum Halil Bey'e. “Öyle bir şey yok” diyor. Bir iki dakika sonra ise ailesiyle kavgalı olduğu için dairesini Suriyelilere intikam olarak kiraya verdiğini anlatıyor. Yorum yapmama gayretimden dolayı gülümsemek zorunda kalıyorum. “Yaşlısına çoluğuna çocuğuna ‘eyvallah’. Her türlü anamız, bacımız, kardeşimizdir. Bunlar birbiriyle kavga ettiği zaman hiç demezsin bunlar savaştan kaçmış diye” diyor.
Başka bir esnaf ise pis ve görgüsüz olduklarını söylüyor.
Birkaç dakika sonra, araba yıkayan Suriyeli ile yan yana geliyoruz. Hiç konuşmuyor, göz teması zinhar kurmuyor. Az evvel edilen lafların çoğunu duymuş. Tuhaf bir kare içerisindeyim ve hissi kötü. Konuştuğum “Türk”, esnafa “kolay gelsin” diyerek ayrılıyorum mahalleden.
Caddenin sonunda, su almak için girdiğim başka bir dükkanda ise Suriyelilerin nereden geldiklerinin aslında belli olmadığı, “in midirler cin midirler belli değil” diyerek anlatılıyor ve yine sıkça duyduğum “onlar geldikten sonra birçok insan işsiz kaldı” cümlesi tekrarlanıyor.
'EV FİYATLARINI ARTTIRANLAR TÜRKLER'
Türk Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi-TAGU Müdürü, “Suriyeliler Barometresi: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi” adlı kitabın yazarı, aynı zamanda Sultanbeyli’de de özel olarak çalışan Prof. Dr. Murat Erdoğan’a Suriyeli ailelerin ev bulmakta yaşadıkları sıkıntıları soruyorum. Halihazırda zaten Türkiye genelinde iyi ve ucuz konut sorunu olduğunu söylüyor. “Sultanbeyli'deki Suriyeli nüfusu yüzde 8-9. Bu nüfus tabii ki konut ihtiyacını artırır. Şanlıurfa'da yüzde 30'a yakın. Kilis'te bu oran çok daha yüksek. Bunun baskı yaratmaması mümkün değil.”
Sıkça zikredilen “Ev fiyatları arttı” sitemini hatırlatıyor Erdoğan ve şunları söylüyor: “Evlerin sahibi Suriyeliler değil. Ev fiyatlarını arttıranlar Türkler. Asıl kazanca dönüştürenlere kızacaksınız. Suriyeli'ye kızmanın bir anlamı yok.”
Türkiye’de en sağlıklı çalışan kurumlardan birisinin Sultanbeyli Belediyesi olduğunu söyleyen Erdoğan, belediyenin de çoğu zaman arada kaldığını anlatıyor. “Oldukça denge gözeterek çalışıyorlar. Yaptıkları çalışmaları çok fazla ifade eder ve duyururlarsa toplumdan gelecek tepkinin daha fazla olacağını düşünüyorlar ve onun için de süreci yönetmeye çalışıyorlar.”
Halkta oluşan “Bizim kaynağımız alınıyor, mülteciye veriliyor” algısından da bahsediyor Erdoğan. “Böyle bir şey söz konusu değil aslında. Belediyelerin yaptığı hizmetler, fonlar ya da kurumlarla finanse ediliyor fakat insanlar bunun çok farkında değil. Böyle de olunca da gerginlikler çıkıyor ortaya ve belediyeler de bundan uzak durmaya çalışıyorlar.”
Son süreci, “Herkes bu insanların günün birinde geri döneceğini bekliyordu. Hatta en son seçim kampanyası döneminde hem muhalefetten hem de hükümetten bu insanların geri gönderileceğine dair bir takım vaatler de ortaya atıldı. Bu insanlardaki tansiyonu biraz düşürdü ama beklentiyi artırdı” diyerek anlatıyor Erdoğan.
'EKONOMİK KRİZ KENDİ GÜNAH KEÇİLERİNİ YARATIR'
Şu an Türkiye’de 1 milyon civarında Suriyeli çalıştığını söyleyen Erdoğan’a konuştuklarımdan bazılarının “işimizi elimizden aldılar” dediklerini aktarıyorum. Şöyle açıklıyor:
“Başka türlü yaşayabilme şansları yok. Ucuz emek olarak çalıştırılıyorlar. Bu uzun dönemde sürdürülebilir bir şey değil. Bu kadar ucuz emek sömürüsü yakın zamanda başımıza başka işler açabilir. İnsanların elini vicdanına koyması lazım. Suriyeliler geldikten sonra işimden oldum diyenlerin sayısı çok minimal seviyelerde. Çünkü çok da makbul görülmeyen işleri yapıyorlar. O miktarlara zaten Türkler çalışmıyor”
Toplumun bugüne kadar çok büyük tepkiler göstermemesinin iki önemli sebebi olduğunu söylüyor Erdoğan: “Birincisi, suç oranları çok düşük seviyede kaldı. Hatta Suriyeliler genelde mağdur olanlar oldu. İkincisi, insanlar iş yerlerini kaybetmediler. 3,5-4 milyon insan geldi, patır patır iş yerleri mi kapandı? Ekonomik kriz eninde sonunda kendi günah keçilerini yaratır. Hükümetin gururla 30 milyar harcadık dediği şey, hükümete bir eleştiri olarak geri dönebilir.”
'SURİYELİLER ARASINDA DA MİLLİYETÇİLİK YÜKSELEBİLİR'
Erdoğan, birkaç gün önce Sultanbeyli Belediyesi tarafından çağrıldığı bir etkinlik için İstanbul’a geldiğinde yaşadığı bir anısını şöyle anlatıyor:
“Bir kere şu unutulmasın. Bu insanlar travmatik insanlar. Dün beni havaalanından, Sultanbeyli Belediyesi adına Suriyeli bir genç karşıladı. Sohbet etmeye başladık. 'Öğleden sonra bayram için Suriye’ye gidiyorum' dedi. 4-5 senedir ilk defa gidiyormuş. ‘Çok heyecanlıyım. Eşim, her gün ağlıyor. Annem babam, çocuklarımı daha görmedi’ dedi. Sonra biraz daha hikayesini anlatmaya başladı. Üç yaşındaki kızı bombalarla paramparça olmuş, Bu insanların zaten ruh sağlığının sağlam olması mümkün değil. Bir ülkeye geliyorlar ve o ülke insanlarının onları istemediğini biliyorlar. Gerçekçi politikalara gidilmesi gerekiyor yoksa bu gerginlik sadece Suriyelilere yönelmez. Alttan alttan Suriyeliler arasında başka tür bir milliyetçilik yükselebilir. Bu bir göçmen psikolojisidir ve başına gelenlerin suçlusu olarak kendisi gibi olmayanları görür. O zaman çok başka yerlere gelinir.”