Sezin Öney: Erdoğan-Trump ilişkisi daha 'dibi' görmedi
Siyaset Bilimci Sezin Öney Türkiye-AB ilişkilerindeki 'yeşerme'yi 'konjonktürel olarak değerlendiren siyaset bilimci Sezin Öney, Trump-Erdoğan ilişkilerinde henüz 'dibin' görülmediği yorumunu yaptı. Öney, Trump'ın gerçekten saldırgan ve tehditkar olmak istediğinde Tweetlerinde büyük harf kullandığını belirtti.
DUVAR - ABD ile kriz sonrası Türkiye-AB ilişkilerinde bir “yeşerme” yaşandığı belirten siyaset bilimci Sezin Öney, bu durumun 'konjonktürel' olduğuna vurgu yaparak, “Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak elini güçlendirmeye ihtiyacı var” dedi. “Türkiye ister istemez, kriz döneminde AB’ye dönmek durumunda kalıyor; her ne kadar konjoktürel, salt alışveriş/çıkara ve sathi ilişkiler söz konusu olsa da, Avrupa ile Türkiye birbirine mahkum” diyen Öney'in Evrensel gazetesinden Şerif Karataş'a açıklamalarından satır başları şöyle:
TRUMP GERÇEKTEN TEHDİTKAR OLMAK İSTEDİĞİNDE BÜYÜK HARFLE YAZIYOR! ABD Başkanı Donald Trump, diplomasinin ve klasik devlet başkanlığının üslubundan çok çok uzak biçimde “iletişim” kurması ile ünlü. Bu iletişimi de, genelde Twitter üzerinden gerçekleştiriyor. Türkiye ile attığı tweet mesajları, diğer ülkelere yönelik olarak veya “kafasını taktığı” herhangi bir konudaki mesajlarına göre, çok daha az sayıda ve çok daha az “mütecaviz”. Çin ve İran gibi gerçekten “saldırmak” istediği ülkelere yönelik tweet mesajlarında, hakaret içeren sözcükler dahi yer alıyordu. Örneğin, Temmuz sonunda attığı bir tweet mesajında, Trump’ın Çin’e yönelik olarak “ahlaksız” sözünü kullandığı gözlenmişti. Açarsak, Trump, Çin’i “ahlaksızlık” yaparak ABD’nin çiftçilerini hedef alan ekonomik politikalar uygulamakla suçlamıştı. Trump’ın gerçekten saldırgan ve tehditkar olmak istediğinde ise, “büyük harfler” kullanarak tweet attığını biliyoruz. 23 Temmuz’da İran’a yönelik attığı tweet’in tümünü büyük harflerle yazan Trump, İran yönetimini de “kaçıklıkla” itham etmişti.
DİPLOMASİDE DÖNÜŞÜM DÖNEMİNDEYİZ: Enteresan biçimde, yakın zamana kadar; yani bir-iki yıl öncesine kadar Erdoğan ve Ankara’ya “yapıcı” sayılabilecek çizgide olan ve Türkiye’nin demokrasi-insan hakları sorunlarını özellikle “kapalı olmayan kapılar ardında” çok da büyütmeyen ABD’deki birçok yorumcunun ve analistin şimdi çok pesimist bir tutum içinde olduğunu gözlüyoruz. Ve Rahip Brunson tamamen serbest bırakılıp ülkesine gönderilse de, ABD-Türkiye ilişkilerinin artık yolun sonuna geldiği ve ilişkilerin bir daha “düzelmeyeceğini” de öne sürülüyor. Oysa, uluslararası ilişkiler ve diplomasinin temel bir dönüşümden geçtiği bir dönemdeyiz. “Yeni dünya düzensizliği” olarak adlandırdığım bu dönemde, Trump gibi liderler, uluslararası ilişkilerde geçerli, alışılmış norm ve kuralları yıkıp dökerek kendi siyasetleri için alan açıyorlar.
LİDERLERE ANLIK ANALİZ GEREKİYOR: Örneğin, Kuzey Kore ile ABD arasında yaşanan “rehine diplomasisinde”; Kim Jong-Un, Trump tarafından “küçük roket adam” olarak nitelenirken, bir anda saygı ifade edilen bir lidere dönüştü. Zira Kim Jong-Un, Kuzey Kore’de tutuklu üç ABD vatandaşının serbest bırakıp geri gönderilmesine ön ayak olduğunda, Trump’a kameralar karşısında “kurtarıcı rolünü” oynaması fırsatını vermişti. Sabaha karşı, birçok Amerikalı işe gitmek üzere hazırlanırken, televizyon kanalları ve sosyal medya üzerinden canlı yayında, Kore kökenli üç vatandaşlarının “ülke toprağına ayak bastıkları” ve Trump tarafından karşılandığı görüntüleri izlemişlerdi. Devasa bir Amerikan bayrağının gerilmiş olduğu havaalanından ekranlara yansıyan, Başkanlık uçağı Air Force One’ın uçurup getirdiği, “esir Amerikalıların özgürlüğe kavuştuğu” anların ardından Singapur’da ABD-Kuzey Kore Zirvesi gerçekleşti. Dolayısıyla, “imaj her şeydir” düşüncesinde olan popülist liderleri ve onların iktidarlarında, ülkeler arası ilişkilerde uluslararası ilişkilerin klasik paradigmalarını kullanarak yorum yapmak sağlam öngörüler sağlamıyor. Liderlerin kişisel tavır ve görüşleri, anlık ruh hallerini analiz edip yorumlamamız gerekiyor.
ERDOĞAN VE TRUMP ANLAŞAMADILAR: Erdoğan ve Trump'ın iyi anlaşacağı yorumları yapılmıştı. Hiç de anlaşamadılar. Bence, iki lider arasındaki ilişkilerde daha “dibi görmedik”; inatlaşma ve ego savaşı devam ederse, asıl sarsıntı o zaman yaşanır. Veya birden, bir taraf ödün vermeyi ve karşı taraftakinin “kazanmış gözükmesine” yardımcı olmayı seçebilir. Anlık ruh hallerine ve kimin, gerçekten neyi kazandığını düşünmesine bağlı iki ülke ilişkileri. Değişen şey, iki tarafta da, artık arada denge sağlayan; daha doğrusu sağlamaya çalışan kurumların işlevsizleşmesi ve liderlerin kendilerinin giderek daha belirleyici rol üstlenmeleri.
AVRUPA VE TÜRKİYE BİRBİRİNE MAHKUM: AB ile yaşanan ilişkilerdeki “yeşerme” sadece konjonktürel. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak elini güçlendirmeye ihtiyacı var. Rusya-Çin gibi ülkelerden Türkiye’ye yönelik büyük ve sağlam bir ortaklık pası atılmıyor. Çin, Trump yönetimine karşı oldukça ikircikli ve Trump’ı kaos yaratan bir tehlike kaynağı olarak görüyor. Dolayısıyla, Trump ile dalaşmamaya çalışıyor; Trump zaten şimdiden Çin’e yönelik (gümrük vergilerinde olduğu gibi) ekonomik yaptırımlar yoluna gittiği gibi, Çinli öğrencilerin vizelerinin kısıtlanması gibi başka adımlar da attı. Rusya’ya gelince; artık Türkiye’de anlaşılması gereken, Rusya’nın öncelikli amacının Türkiye’yi ve Türkiye ile ilişkileri, Batı’ya karşı bir “pazarlık kozu” kullanmak olduğu. Dolayısı ile Türkiye ister istemez, kriz döneminde AB’ye dönmek durumunda kalıyor; her ne kadar konjoktürel, salt alışveriş/çıkara ve sathi ilişkiler söz konusu olsa da, Avrupa ile Türkiye birbirine mahkum. (Kaynak)