Madra: Politikacılar kitleler halinde insanları zehirliyorlar

İklim değişikliği konusunda on yılı aşkın bir süredir çalışan Ömer Madra, dünyanın geri dönülemez bir aşamaya geldiğine dikkat çekiyor. Küresel ısınmadan esasen yoksulların etkilendiğini ve Suriye savaşının bu sebeple çıktığını söylüyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Dünyanın pek çok yerinde yangınlar çıkıyor. En yakın örnek Yunanistan. Kaliforniya’da ise halen devam eden, kontrol altına alınamayan bir yangın yaşanıyor.

Türkiye’de yaşanan yangınların misal denize manzaralı ormanlık alanlarda ya da Türkiye’nin çatışmalı bölgelerinde yaşanması şaibeli olarak görülse de, bu yangınlar için kavurucu sıcakların müsebbibi küresel ısınma ya da iklim değişikliği olarak gösteriliyor. Kaldı ki yağmur, deprem gibi gibi olağan doğa olaylarının can kaybına neden olmasının insan eylemlerinin bir sonucu olduğu söyleniliyor.

Açık Radyo Yayın Yönetmeni ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olan, iklim değişikliği konusunda on yılı aşkın süredir çalışan Ömer Madra ile kavurucu sıcakları, çıkan yangınları, çevresel faktörler açısından dünyanın geri dönülemez bir noktaya gelip gelmediğini, sol kesimin ekolojiyle yeterince ilgilenip ilgilenmediğini, petrol savaşlarından sonra su savaşlarının ya da tohum savaşlarının çıkıp çıkmayacağını ve daha pek çok konuyu konuştuk.

New York Times gazetesi tarihinde ikinci kez içeriğini tek bir konuya ayırdı. O da küresel ısınma. Şöyle yazıyor bir yerde: “Tüm gerçekler biliniyordu ve bizi engelleyen hiçbir şey yoktu, kendimiz hariç hiç bir şey.” Küresel ısınma ya da çevresel faktörler açısından dünya geri dönülemez bir noktaya mı geldi?

20 yıldan beri, Açık Radyo’da aşağı yukarı her programda iklim değişikliğinden bahsediyoruz. İklim değişikliği bile denmez, iklim yıkımı. Ne Türkiye’de ne de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki medya bu konulara pek girmez. Fosil yakıt şirketlerinin ve hayvan endüstrisinin etkileriyle bu konular yok sayılıyor. Hatta küresel ısınmayla ilgili sahte haberler çok sık yapılıyor. “Yeni bir buzul çağı önümüzde” diye. O yüzden New York Times'ın yaptığı şey önemli. Fakat asıl suçlular, sorumlular gözden kaçırılıyor. Geri dönme fırsatını yakalamıştık. Kaçırdık. NASA’ya bağlı olarak Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nün (GISS) Direktörü James Hansen 1989 yılında görevinden istifa ederek anlatmıştı. Şimdi aktivistlik yapıyor. Torunuyla birlikte Amerikan hükümetini dava ediyor. Ta o zaman “Küresel ısınma vardır, biz bunu ölçtük, dünya giderek ısınıyor ve bu artacaktır. Bunda da fosil yakıtların, petrolün parmağı vardır” demişti. Bunu senatoda temsilciler meclisinde söylemişti. Fakat dikkate alınmadı. ABD’de öyle bir sistem var. Yani kamuoyu ilgilendiren meselelerde bilimsel tanıklar dinleniyor.

'ŞİRKETLER KUŞKU YARATIYOR'

.

Asıl suçlular kimler?

Petrol şirketleri. Tıpkı sigara şirketleri gibi. Sigaranın kanser ve başka üst solunum hastalıklarına yol açan bir ürün olduğu bilindiği halde bu yıllarca gizlendi. Hatta 1950’li yıllardan beri sigara şirketleri yıllarca tersine propaganda yaptı, bu konuda bilimsel bir kanıt yoktur diye. Bebeklerin ağzından düşünce balonu çıkararak “Keşke annem de içse” diye reklamlar yapıldı. Naneli sigaranın çok güzel olduğunu beyaz üniforma giydirilen insanlara söylettiler. Naomi Oreskes ve Erik M. Conway’ın yazdığı “Şüphe Tacirleri” adlı kitapta bu çok ayrıntılı anlatılır. Aynı yöntemi fosil yakıt dediğimiz petrol, kömür ve doğal gaz şirketleri de yapıyor.

Türkiye’nin 2016 karnesi: İklimi daha hızlı değiştiriyorTürkiye’nin 2016 karnesi: İklimi daha hızlı değiştiriyor

Tersine propagandayı fosil yakıt şirketleri nasıl yapıyor?

Şüphe Tacirleri kitabında Naomi Oreskes anlatıyor. Bu şirketler oturup konuşuyor ve kuşku yaratalım diyorlar. Kesin bir bilimsel ispatı yoktur dediğiniz an insanlar “Boş ver o zaman, mesele yok” diyor. Bu şirketler küresel ısınmaya sebep oluyor mu? Belli değil. Oysa iklim tarihçileri bu konuda çok net konuşuyor. "Tarih boyunca iklimde değişiklikler olmuştur" deniliyor. Türkiye’de de her yıl bu içerikte haberler çıkar. İlk soğuk hava olduğu zaman buzul çağı geliyor denilir. Temel gerçeklik göz önünden kaçırılıyor. O zaman da insanlar fazla umursamıyor.

'DÜNYAYI 20 ŞİRKET YÖNETİYOR'

Devletleri şirketleri yönettiği hep söylenir. Kanıtları var mı?

Kesinlikle. Paul Street, “rantiye kapitalizmi” diyor. Yeryüzü’nün tabutuna son çiviyi çakan “rantiye kapitalizmi.” Dünyadaki bütün canlıları, insanları ilgilendiren çevre koruma düzenlemeleri çok az sayıdaki rantiyenin, müteahhidin, şunun bunun elinde. Dünyada 20 şirket var. Bunlar hem özel hem devlet şirketleri. Küresel iklim değişikliğinden en çok sorumlu olan bu 20 petrol ve doğalgaz şirketinin başında ARAMCO (Suudi Arabistan - ABD), Gazprom (Rusya, Dünyanın en fazla doğalgaz çıkaran kuruluşu), Exxon Mobil (Amerikan çok uluslu petrol ve doğal gaz şirketi), NIOC (İran Ulusal Petrol Şirketi) BP/ Britanya, Chevron (ABD) geliyor ve ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Örneğin ExxonMobil, kuruluş yıllarında yani 1970’lerin sonlarına doğru “Biz bir araştırma yapalım” demişler. Araştırmanın konusu, kendi işleri olan fosil yakıtların dünyayı nasıl etkilediği üzerine. Kendi tuttukları araştırmacılar, "Fosil yakıtlar, dünyanın ısınmasına yol açar ve dünyayı felakete götürür" diyor. Bunu öğrenince, “eyvah” deyip bütün dünyayı uyaracaklarına ne yapıyorlar? Daha büyük gemiler yapıyorlar ki eriyen kutupların altından petrol çıkarabilsinler. Dolayısıyla yollarına devam ediyorlar. Bu şirketin CEO’su olan Rex Tillerson, ABD Dışişleri Bakanı'ydı. Trump şimdi attı onu. İşte kanıt. Hükümetler fosil yakıt şirketlerinin yani petrolcülerin, kömürcülerin cebinde oldukları için hiçbir önlem almıyorlar. 2000’den itibaren Britanya’da son derece kirletici 900 milyon dizel araç trafiğe sokulmuş. Tedbir alacağına tersini yapıyorlar.

Galeano’nun bir kitabında denk gelmiştim. Tam söylediğiniz yere çıkıyor sanki. Guatemalalı bir Dışişleri Bakanı, şöyle bir şey diyordu. “Devanın, derdin kaynağı olan ABD’den gelmesi beni şaşırtır doğrusu.” 20 şirketten bahsediyorsunuz. Çoğu ABD şirketleri. BM öncülüğünde her yıl iklim zirveleri düzenleniyor. Alınacak önlemler açıklanıyor. Bir işe yarıyor mu?

Yaramıyor. Çok büyük lobi faaliyetleri yapıyorlar. Medya ellerinde, her şeyi satın almışlar. Muhalefet içerisinde de olmak üzere, politikanın içerisindeler. Keza Amerikan parlamentosu da öyle.

Bütün politikacıları satın alıyorlar ve denetleme araçlarını ortadan kaldırıyorlar. Dünyanın en büyük dilbilimcilerinden biri olan Chomsky, “Zaten cepleri tıka basa dolu olan insanların biraz daha tıkıştırmak için bütün canlıların geleceğini feda etmelerini dilde karşılayacak bir kelime bilmiyorum” diyerek anlatıyor. Habis, melun demek. Başlamaz bile anlatmaya diyor. Durum bu yani.

'DÜNYANIN İYİLEŞMESİ İÇİN YABAN HAYATINA DÖNMEYE GEREK YOK'

Küresel ısınmaya sebep sera gazları gösteriliyor. Bu nasıl oluyor?

Fosil yakıt dediğimiz şeyi (kömür, petrol, doğalgaz) yaktığımız zaman dünyada bir sera etkisi yaratıyor. Toprağa vuran güneş ışınının çarpıp geri gitmesi lazım ama bunları yakınca bu durum, az oranda gerçekleşiyor ve atmosferde karbondioksit birikiyor. Bilim dünyası atmosferdeki karbondioksit oranının 350 ppm (milyonda parçacık sayısı) olması, daha doğrusu bu oranda tutulması gerektiğini söylüyor. Şu anda atmosferdeki karbondioksit ortalaması 410. Atmosferdeki karbondioksit oranı yılda da en az iki parçacık artıyor. Endüstri devriminin başından bu yana bir dereceyi biraz aşan bir artış vardı. Şimdi iki parçacık ekleniyor. Bu korkunç bir artış. İsveç’te Stockholm Direnç Merkezi’nden Prof. Johan Rockström daha yeni açıkladı. Türlerin büyük bir çoğunluğunun yok oluşa gitmesine sadece bir derecelik bir artış kaldı diye. En iyimser ihtimalle atmosferdeki parçacık miktarının bunun 350 ppm’e dönmesi lazım. 2050 yılında 500 parçacık olacağı hesaplanıyor. Bu aşamadan sonra dünya bir daha kurtulması imkansız bir yere gelmiş olacak.

Fosil yakıt dediğiniz zaman benzinle çalışan arabalar, fabrikalar, uçakları kast ediyorsunuz. Şu andan bakınca pek düşünemiyorum başka bir hayatı. Yaban hayata mı dönmek gerekiyor?

Neden düşünemiyorsunuz? Yenilenebilir enerji diye bir şey var. Yaban hayatına dönmeye gerek yok. Yani güneş enerjisini petrolün, kömürün yerine ikame etmek mümkün ve bu teknoloji muazzam gelişmiş durumda. 2017’de Stanford Üniversitesi, 16 ülkeden çeşitli bilim insanlarıyla ortak bir çalışma yaptı. Bence eşsiz bir çalışma. Dünyadaki belli başlı 150 kadar ülkenin kaynaklarına bakıldı. Yüzde 100 yenilebilir enerjiye geçebileceklerini ortaya koydular. Türkiye de var aralarında. Başta sorduğunuz soruya dönüyorum. Şirketlerin çıkarına uymadığı için başka türlü hayatın devam edileceği konuşulmuyor. Kömürü tamamen yerin altında bırakmak gerekiyor. Bir gram bile çıkmaması lazım. Bir tek termik santral yapılmaması lazım ki Türkiye’de 40 tane planlanıyor. Türkiye güneşin ve rüzgarın olağanüstü miktarda bol olduğu bir yer. Hatta bir de jeotermal enerji var. Yani yerin altındaki sıcak su kaynaklarının kullanılması. Bunlar hiç konuşulmuyor.

'DÜNYA PLASTİKLE KAPLANMIŞ DURUMDA'

.

Peki, hava kirliliği şu an dünyada ne durumda?

İklim değişikliğinden sonra ikinci büyük tehlike hava kirliliği. Bunun sebebi yine fosil yakıt kullanımı. Şu an dünyanın en büyük salgını solunum hastalıkları. Astım, bronşit ve hatta diyabet. Türk Toraks Derneği bir rapor yayınladı. Diyabetin de dolaylı olarak nedeni hava kirliliği. Az önce bahsettiğim parçacıklar, damarları ve vücuttaki insülin hormonunu tetikliyor. Başta akciğer olmak üzere bazı kanserlere neden oluyor. Ana rahmindeki çocukları da etkiliyor. Kirli havaya maruz kalmış gebe kadınların çocuklarının ilerde parkinson, alzheimer olması ve doğuştan bazı hastalıklara maruz kalma ihtimali çok daha yüksek. Öte yandan bir de muazzam bir plastik kirlenmesi var. Bir zaman sonra denizde balıktan daha fazla plastik olacağı tahmin ediliyor. Balinaların ve yunusların karınlarından kilolarca plastik çıkmaya başladı.

Bir yazınızda Mariana Çukuru'nda dahi plastik bulunduğunu yazmışsınız.

Evet. Everest’te de bulundu. 8 bin metre yüksekten 11 bin metre dibine kadar plastikle kaplanmış durumdayız. Plastik nedir? Petrol. Hepsi aynı yere geliyor. ABD’de 2035 senesine kadar 131 milyonun üzerinde insanın kalp- damar rahatsızlığına sahip olacağı söyleniyor. Bu hem kötü beslenmekten, hayvansal ürünlerden hem hava kirliliğinden dolayı. Bu, nüfusun hemen hemen yarısı demek. Altından kalkılabilecek bir durum değil. Politikacılar, fosil yakıtçılırın emrinde. Kitleler halinde insanları zehirliyorlar.

İnsan soyu tükenir mi?

Kesinlikle tükenmek üzere. İnsanın soyunun tükeneceği konusunda artık tereddüt kalmadı. Şimdi bu sohbeti yaparken masal gibi bir şey olsa ve bütün uçuşlar, bütün gemiler, tankerler, otomobiller, hafriyat kamyonları durdurulsa ya da güneş enerjisine tamamen geçilse dahi, bahsettiğim ppm sayısının yükselmesine on yıllarca engel olamayız. Belki de yüzyılın sonuna kadar küresel ısınma devam eder. Düşünün artık, bu kadar vahim bir noktaya gelmişiz.

'SURİYE SAVAŞININ SEBEBİ KÜRESEL ISINMA'

“İklim değişikliği hayatın her alanını etkiler. Savaşı da barışı da, sporu da turizmi de” diyorsunuz. Biraz daha açıklar mısınız?

Gözümüzün önünde yedinci senesini bitirmekte olan Suriye savaşı var. İç savaş demeye dilim varmıyor. Çünkü başka ülkeler de işin içinde. Sebebi ne? Kuraklık ve küresel ısınma. Suriye savaşı uzayan kuraklıktan çıktı. Göç etmek zorunda kaldı oradaki insanlar. Büyük şehirlerde de ikinci sınıf vatandaş oluyorsunuz. Gıda fiyatları yükselince şikayet ettiler. Beşşar Esad da bastırdı, bindi insanların tepelerine. Savaş, küçücük bir kasabada Dera’da başladı. Bu hale geldi. Şu an nüfusunun yarısı yersiz yurtsuz durumda. 6,5 milyondan fazla insan yaşadığı ülkeden uzaklarda. Dünyanın en eski şehri Halep perişan halde. 600 bin kişi öldü. Bunun ana sebebi küresel iklim değişikliği.

Yani zincirleme etkiler diyorsunuz…

Evet. Örneğin hava kirliliği en çok yoksulları vuruyor. Öyle rakamlar var ki. Sadece Britanya’da 2 milyon insan kalp-damar hastası. Aslında sınıfsal bir mesele de var ortada. Yoksul ülkelerin yüzde 1’lik katkısı var dünyadaki kirlenmeye ama en fazla etkilenen onlar. Çünkü başka görünmeyen yönleri var. Bangladeş gibi yoksul bir ülkeyi ele alalım. Geniş bir nüfusu var. Ülkenin üçte biri yaklaşık olarak deniz seviyesinin altında yaşıyor. Deniz seviyeleri yükseliyor. Bu, insanların boğulacağı anlamına gelmiyor. Tarım yapamıyorsunuz. Çünkü tuzlu su basıyor ve çürütüyor her şeyi. Tuzlu suyla değil pirinç hiçbir şey yetiştiremezsiniz. Nereye gidecek bu insanlar? En yakın Hindistan’a gidebilirler ama milyonlarca insanın turist olarak ağırlanacak hali yok. 4 bin km’lik duvar dikiliyor. Gözetleme kuleleri ve silahlarıyla...

Mülteci sorunu doğuyor böylece…

Evet. Avrupalı beyazlar hiç bu kadar kolonyal geçmişlerine sadık kalmamışlardı. "Mülteciler gelecek. Yok istemeyiz, bizim hayatımız mahvolur" falan diyorlar. En çok göçmen kabul eden Türkiye malum. Lübnan, Ürdün, Filistin aynı şekilde. İdlip’te yeni bir durum olursa ki olması ihtimal. 700 bin insanın yerinden hareket edeceği tahmin ediliyor. Nereye gidecek bu insanlar? Türkiye de alamayacak. Alın size uluslararası çatışma. Kaçak göçmen deniliyor. Hiç kimse evini terk etmez isteyerek. Ancak mecbursa çoluk çocuğunu alıp boğulmayı göze alır. Ne demek kaçak göçmen?Mad Max filmi gibi distopya durumundan bahsediyoruz. Yıllar yılı ben bunları konuşurken, “Boş ver şimdi daha iyi şeyler konuşalım” diyenler çok oldu. “Ne oldu senin şu küresel ısınman” gibi dalga geçmelere de maruz kaldım ama bakın durum ortada.

'DOLAR İNDİ ÇIKTIYLA UĞRAŞIRKEN ASLINDA BİTECEK HAYAT'

Sizce, Türkiye’de ya da dünyadaki solun, yanlış yerlerde fazlaca mücadele verip ekolojiyi ihmal ettiği söylenebilir mi?

Söylenebilir ama bu bir kabahat değil yani. Sol derken ne kast ediyorsunuz bir de? Nikaragua’da Sandinista gerillaları uzun mücadeleler verdiler. Nikaragua Başkanı Daniel Ortega karısıyla beraber şimdi tek adam diktatörlüğünü kurmaya çalışıyor. Bakın adam solcu. Solu değer alan medya pek bahsetmek istemiyor bunlardan. Tıpkı bir zamanlar Chavez’e toz konduramadığı gibi. Kanal İstanbul projesinin bir benzeri şu an Nikaragua’da yapılıyor. Üstelik kanalın yapılacağı yerlerde yerliler yaşıyor. Bir sürü yerli yok olacak. Konulara evrensel algılarla bakmak gerekiyor. Çok önemli bir konu bu. Başka bir mülakata bırakalım.

Ekonomik krizler, o, bu. Mücadelelerde öncelik sırası değişmek zorunda oluyor olabilir mi?

Trump’ın saçmalıklarıyla uğraşıyoruz. Dolar indi çıktıyla uğraşırken aslında bitecek hayat. Chomsky gözden kaçırılan bir şeyden bahsediyor. İnsanlığın tarihinde benzersiz bir ân içinde yaşadığımızı hatırlatıyor ve 1945’ten beri bu ânın içinde olduğumuzu söylüyor. 1945’te insanın tarihi dramatik biçimde değişti. 1945’te insanlar yere göğe sığdırılamayan o zekâlarıyla yeryüzünde hayatı yok etme aracını icat ettiklerini ispatladılar. Atom bombasını buldular. İşte bu yüzden yaşadığımız çağa jeologlar Antroposen (İnsan çağı) diyorlar. Dünya beş büyük yok oluş yaşadı. Sonuncusu 65 milyon yıl önce bir göktaşının yeryüzüne çarpmasıyla gerçekleşti. Şu an beşinci yok oluşla kıyaslanabilecek bir dönemdeyiz. Hızla yok oluyor türler. Arıların yok olması demek beslenmenin imkansız hale gelmesi gerek. Çünkü onlar tozlama yapıyorlar ve devamı sağlıyorlar. Okyanuslardaki plastikler akıl almaz durumda. Bu ıslak mendil denen plastik üründen, Londra’daki Thames nehrinin dibinin şekli değişti. Her dakika milyonlarca atılıyor. Pipet örneğin. Kullanıp atıyorsun. Yok olmuyor bu ürünler. Chomsky “Herhangi biri baksın insanlık tarihine, ayakta kalmamız bir mucize” diyor. Bir Rus albayın tamamen emir dinlememesinden dolayı şu konuşmayı yapabiliyoruz.

Nasıl yani?

Küba ablukası esnasında, Amerikalılar Sovyet nükleer denizaltıya bomba atıyor. Karşılık verseler her şey bitecek. Bir albay emre uymuyor. Sakin bir adam. Sağduyusunu kullanıyor.

'DÜNYADA BİRÇOK YERDE SICAKTAN İNSANLAR ÖLÜYOR'

Tam şu an dünyada yaşanan felaketler neler?

Sadece son haftalarda olanlara bakalım. Kuzey Kutbu'nda 30 derecelik bir sıcaklık düşünülebilir mi? İsveç’te ağaçlar yanıyor ve hayatlarında o soğukta orman yangını falan hiç görmedikleri için hazırlıksız yakalandılar. Avrupa Birliği’nden yardım istediler, nasıl söndürülür diye. Finlandiya’da sıcak dalgasından dolayı, hiçbir evde klima cihazı olmadığı için bir AVM zengin, hatırlı müşterilerine "Gelin bir geceyi bizim klimalı mağazalarımızda geçirin" dedi. Kaliforniya tarihinin en büyük yangınını yaşıyor. 226 bin hektar alan çatır çatır yanıyor. 300 küsur bin futbol sahası kadar yer demek bu. Ne zaman söneceği konusunda en erken tahmin Eylül’ün başları. Japonya’da birçok insan öldü sıcaktan. Alışık değiller çünkü. Yaşlılar özellikle. Kanada’da sıcaktan insanın öleceği aklınıza gelir mi? Geçen ay Montreal’de 90’ın üzerinde insan öldü. Yunanistan’da Yunan tragedyaları gibi bir şey yaşandı. En büyük yönetmenlerden biri olan Theodoros Angelopoulos’un evi dahi yandı. Bütün yazışmaları gitti. Laos’ta bitirilmemiş bir baraj patladı. 6 bin 500 kişi ve yüzlerce köy su altında kaldı. Cehennem gibi.

Fransız bakan canlı yayında istifa etti: Yalnız hissediyorum!Fransız bakan canlı yayında istifa etti: Yalnız hissediyorum!

Bu yangınlarda küresel ısınmanın payı ne kadar?

Çeşitli sebepler olabilir. Yangın daha fazla karbonmonoksitin gökyüzüne çıkmasına yol açıyor. Daha fazla sera etkisi yaratıyor, yani daha fazla ısınıyor. Daha fazla ısındığı zaman daha fazla yangına dönüşüyor. Geri besleme mekanizmaları denen bir şey var. Yani ivmeyi en tepesine kadar çıkarıyorsunuz, devam etmesi halinde kendi dinamiğinde aşağı yuvarlanmaya başlıyor ve artık sizin onu kontrol etmenize imkân kalmıyor. Bu küresel iklim değişikliğinde de böyle. Kaliforniya itfaiyecileri diyor ki, "Eskiden senede bir iki yangın oluyordu. Şimdi haftada bir iki yangın oluyor." Güney Kore’de daha yeni sıcak dalgası rekoru yaşandı. 111 yıldan beri en sıcak günlerini yaşıyor. Solcu dedik ya. Kuzey Kore’nin diktatörü Kim Jong-Un, “bunla mücadele etmek vatandaşlık görevidir” demiş. Ne demekse. Anlamıyorum. Güney Yarımküre’de şu anda kış. Avustralya’da falan. Yeni Güney Galler denen eyalet en kurak dönemini yaşıyor. Bu eyaletin özelliği, bütün Avustralya'nın yiyeceğinin dörtte birini sağlaması. Başbakan Malcolm Turnbull "artık bir kuraklık diyarıyız ve çiftçilere psikolojik yardım gerek" diye itirafta bulundu. Mahvolmuş durumdalar ama dünyanın en büyük kömür, petrol, fosil yakıt şirketlerine sahipler. Bahsettiğim 20 şirketten birisi de Avustralya menşeli BHP Biliton şirketi. (BHP, Britanya-Avustralyalı merkezli bir madencilik şirketi. F.G.) Kömürcülere tek bir kelime ettirmezler. Anlatabiliyor muyum içinde bulunduğumuz açmazı?

'AMERİKA'DA FİLME ALIRSANIZ, TERÖRİST MUAMELESİ GÖRÜRSÜNÜZ'

.

Petrol savaşlarından sonra su savaşlarının olacağı söyleniyor. Bir de tohum savaşlarından bahsediliyor. Sizce?

Oraya kalmaz. Tohumla falan uğraşacak zaman kalmayacak. Aç ve susuz kalacak insanlar. Irak Tarım Bakanı’nın söylediğine göre Dicle ve Fırat bölgesi ki Mezopotomya’nın en verimli toprakları, tarihte Münbit Hilâl yani Bereketli Hilal denen bölgedeki tarımın yüzde 50’si gitti.

Bu içerikte röportajlarda klasikleşmiş sorulardan biri, dünyanın sonuna ne kadar kaldığı. Yanıt genellikle "100-150 yıl sonra" oluyor.

Evet. Sanki 100 yıl sonra denildiğinde, o zamana kadar sanki birden bire tehlike başlayacakmış gibi. Seçici körlük dedikleri şey bu. Ben 8 yıldır veganım. Etliye sütlüye karışmıyorum. Hayvancılık endüstrisi zaten vahim durumda.

'12 BİN YILLIK BİR MEDENİYETİN ÜSTÜNE MODERN EVLER YAPILACAK'

Hayvancılık endüstrisinde neler oluyor?

Hiç hayvan görüyor musunuz, sığırların falan nerede beslendiğini?

Hayır.

Asla. Çünkü yasak. Amerika’da filme alırsanız, terörist muamelesi görürsünüz. Kanunlar çıkarıldı. Yüz bin sığırın bir arada, daracık yerlerde yaşadığı sığır kentler var. Hapishane gibi. Senede 70 milyar hayvan kesiliyor. Herkese insan başı 10 hayvan düşüyor. İnsanın et yeme tutkusunu anlamak mümkün değil. Korkunç şartlarda yaşıyorlar. Antibiyotik krizi var. Yakında diş çektirirken ölecek insanlar.

Nasıl yani?

Çünkü bu hayvanlar diz boyu kendi pislikleri içinde tutuluyorlar. Ölenler oluyor aralarında. Çürüyorlar. Bu hayvanları ayakta tutmak için antibiyotik veriliyor. O hayvanları insanlar yiyor. Bu yüzden antibiyotik dirençli bakteriler oluşmaya başladı. Sonunda antibiyotik işlemez hale gelecek. Diş çektirirken ölebilirsiniz.

Türkiye’de en akıl almaz dediğiniz çevresel katliamlar neler?

Konya… Türkiye’nin yiyecek sepeti diyebileceğim bir yer. Oraya bir sürü termik santral yapılması planlanıyor. Konya’da değil buğday üretmek, hiçbir şey üretilemeyecek. Kömür yakıtlı termik santral yapılırsa yer altı suyu tamamen tükenir. Bu mesela olabilecek en büyük felaketlerden biri. Bunun dışında Kanal İstanbul’un zekice bir proje olduğunu söyleyemem. Ilısu Barajı. 12 bin yıllık bir medeniyetin üstüne modern evler yapılacak. Hangi birini sayayım? Bir cinnet hali var yani. Erdoğan daha önce başbakanken sigaraya karşı mücadele ediyordu ama termik santraller, yollar, köprüler sigara içmekten çok daha vahim şeylere sebep oluyor. Dünyadaki en sağlıksız şehirler arasında sondan ikinci geliyor İstanbul. Düşünün. Türkiye’nin binlerce yıllık buzulları kalmadı. Erciyes’te kar yok.