İdlib’te Türkiye’yi bekleyen zorlu görev
Soçi’de kendisini bir yazılı mutabakatla bağlayan Türkiye’nin anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda iki önemli gerçekle yüzleşmesi gerekiyor. İlk olarak ikna edilemeyen grupları tasfiye etmesi gerekiyor. İkincisi Türkiye bunda başarılı olamazsa sadece kendi güvenliğini riske atmayacak İdlib operasyonu yeniden gündeme geldiğinde söz hakkı sınırlanacak, itirazı kabul görmeyecek.
ANKARA - Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden savaşın son düzlüğü İdlib’te ne olacağına odaklanılmış durumda. İran’ın başkenti Tahran’da 7 Eylül’de gerçekleşen Astana Üçlüsü arasındaki toplantının temel gündem maddesi de İdlib’ti. Taraflar, toplantı sonunda ortak zeminde buluşmuş görüntüsü çizmişse de Rusya ve İran’ın bir tarafta, Türkiye’nin diğer tarafta yer aldığı ayrışma zirvenin en önemli çıktısı oldu. Bu ayrışmayı ortadan kaldırmak için Moskova ve Ankara arasında bu yaz diplomasi trafiği sıklaşmıştı.
Müzakere sürecinin son adımı 17 Eylül’de Rusya’nın Soçi kentine taşındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet Rus mevkidaşı Vladimir Putin ve ilgili bakanlarla bir araya geldi.
UZUN SÜREN GÖRÜŞME
Daha önce duyurulan program gereği önce Erdoğan ve Putin baş başa görüştü. İki lider arasındaki görüşme neredeyse iki saat sürdü. Ardından heyetler arasındaki görüşmeye geçildi. Dört saate yayılan müzakere süreci taraflar arasında imzalanan mutabakatla noktalandı.
İDLİB’TE TAMPON BÖLGE KURULACAK
Savunma bakanlarının imza koyduğu metnin ayrıntıları ve tam olarak ne yazdığı bilinmiyor. Erdoğan ve Putin’in basına yaptığı açıklamadan yola çıkarak metnin içeriği tahmin edilebilir. Metnin içeriğine geçmeden önce bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Bugüne kadar Astana süreci metinleri üçlüyü genel olarak bağlıyordu. Bu defa Türkiye ve Rusya İdlib konusunda doğrudan yazılı metinle bir birine taahhütte bulundu. Olası bir anlaşmazlık veya başarısızlık durumunda metin bağlayıcılığıyla güçlü bir kalkan veya kılıca dönüşecek.
Liderlerin açıklamaları uyarınca İdlib’te şöyle bir yol izlenecek:
- 15 Ekim’e kadar silahlı gruplar ile hükümet güçlerinin kontrol ettiği alanların arasında ağır silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulacak. 10 Ekim itibariyle 15-20 km derinliğindeki bu alanda bulunan ağır silahlar çekilecek.
.
- Muhalifler bulundukları yerlerde kalacak. Ancak Heyet Tahriri Şam (HTŞ) dahil bütün radikal gruplar bu alandan tasfiye edilecek. Silahsızland ırılmış bölge sınırlarının iki tarafında Rus askeri polisi ile Türk askerleri devriye gezecek. TSK’nin İdlib’i çeviren 12 gözlem noktası var. Bunlar güçlendirilecek. 2018 sonuna kadar Halep-Hama ve Halep-Lazkiye yolu açılacak. Rusya, İdlib çatışmasızlık bölgesine saldırılmayacağını temin için gereken tedbirleri alacak.
TÜRKİYE ZOR BİR SORUMLULUK ÜSTLENDİ
Metin dikkate alındığında Rusya’nın operasyon hazırlığında olan Suriye Yönetimi’ni mutabakata ikna etmesi gerekiyor. Basın toplantısı ve sonrasında gelen açıklamalara bakılınca Moskova-Şam hattında buna dönük görüşmelerin yapıldığı ve Şam’ın şimdilik beklemeye ikna olduğu anlaşılıyor. Rusya’nın üstlendiği diğer sorumluluklar, tampon bölgenin güvenliğinin sağlanmasında Türkiye ile birlikte çalışmak, bir operasyon yapmamak olacak.
Mutabakatın diğer tarafı Türkiye’nin sorumluluğu daha ağır. Türkiye hem İdlib’e sınırdaş olması hem de İdlib’te bulunan radikal gruplarla muhalifler arasında bir ayırım yapılması gerektiğini Tahran Zirvesi’nde ateşkes talebiyle dile getirmişti. Bunun üç nedeni var. Birincisi, Türkiye İdlib’e dönük topyekûn bir saldırıyla Türkiye’ye geçmesi beklenen 3.5 milyon civarında mülteciyi kendi dengeleri uyarınca kaldıramayacağını ifade ediyor. İkincisi, İdlib’e dönük bir operasyonun sivillere ve muhaliflere zarar verebileceğini, bunun büyük bir insani felakete neden olacağını söylüyor. Son olarak İdlib’e sınırı olması nedeniyle operasyonun kendi güvenliği açısından da büyük sorunlar yaratacağının altını çiziyor.
Türkiye’yi Astana sürecinde tutmak isteyen Rusya, “Buyurun size süre. Radikallerle muhalifleri ayırın, ağır silahları ellerinden alın ve tampon bölgede anlaşalım” dedi. Burada anlaşma iki taraflı olsa da Türkiye’nin sorumluluğu daha ağır. Öncelikle Türkiye alanda bulunan muhalifleri ellerindeki ağır silahları teslim etmeye ikna etmek zorunda. Bunun yanında El Kaide’nin Suriye cephesi olan ve İdlib’in nereyse yüzde 70’ine yakınını kontrol eden HTŞ ya ikna ya tasfiye edilecek. Ayrıca HTŞ dışında Türkiye ile asla uzlaşmayacaklarını daha önce ifade eden gruplar da bölgede konuşlanmış durumda. Türkiye HTŞ’yi yakın dönemde terör örgütleri listesine aldı. Ancak kimin terör örgütü kimin muhalif olduğu konusunda Türkiye ve Rusya arasında net bir uzlaşma yok. Yani kimin ikna edileceği, kimin tasfiye edileceği net değil.
OLASI İKİ SENARYO DA ANKARA’NIN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMIYOR
İdlib’teki en güçlü ve ikna edilmesi zor grup HTŞ Türkiye sınırına dayanmış durumda. Bu resim uyarınca iki senaryo gündeme geliyor. Birinci, eğer HTŞ ikna edilemezse bu Türkiye açısından önemli bir güvenlik sorununa zemin yaratacak. Dahası mutabakatı tehlikeye sokacak. İkinci senaryo, HTŞ ikna edilse dahi, grupta bölünmelerin yaşanması yüksek bir ihtimal. Bu durumda hiçbir koşulda Türkiye ile masaya oturmak istemeyen gruplarla HTŞ’den ayrılanlar arasında geçici bir koalisyon doğabilir. Bu senaryo da Türkiye’nin hem güvenliğini hem de bölgedeki iddiasını zora sokacak. Dolayısıyla her iki senaryo da Türkiye açısından büyük riskler barındırıyor. Türkiye, Suriye konusunda belki de en zor sınavına hazırlanıyor. Peki Türkiye bunu bu sınavdan geçemezse ne olacak?
TÜRKİYE’Yİ NE BEKLİYOR?
Soçi’de kendisini bir yazılı mutabakatla bağlayan Türkiye’nin anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda iki önemli gerçekle yüzleşmesi gerekiyor. İlk olarak ikna edilemeyen grupları tasfiye etmesi gerekiyor. Bu sürecin barışçıl değil savaşla olacağı ve Türkiye’nin hem kendi sınırında hem de gözlem noktalarında çok büyük güvenlik sorunları yaşayacağı iddia edilebilir. Yani Türkiye, Suriye ve Rusya’nın yapmak istemediği bu ayırımı tam da bu nedenle topyekûn bir operasyondan yana olduğu grupları muhalifler radikaller olarak ayırmak zorunda. Üstelik bunu kendi başına yapacak. İkincisi Türkiye bunda başarılı olamazsa sadece kendi güvenliğini riske atmayacak İdlib operasyonu yeniden gündeme geldiğinde söz hakkı sınırlanacak, itirazı kabul görmeyecek.