İdlib anlaşması çökerse Türkiye ne yapacak?
Rusya ve Türkiye arasında İdlib için anlaşmaya varıldı ve 'silahların çekilmesi konusunda' çalışmalara başladı. Gazeteci Hediye Levent 'Anlaşmanın çökmesi durumunda Türkiye'nin pozisyonlarını' değerlendirdi.
DUVAR - Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'nin Soçi'de gerçekleştirdiği İdlib zirvesinin ardından 'silahtan arındırılmış bölge konusunda anlaşma' sağladı. Varılan anlaşmanın ardından açıklama yapan Putin "Erdoğan’ın teklifiyle ağır silahların çekilmesi kararını aldıklarını ve kontrolün Rus ve Türk askerleri tarafından yapılacağını" duyurdu.
İdlib anlaşmasını gündeme taşıyan Evrensel yazarı Hediye Levent köşesinde 'İdlib anlaşması çökerse Türkiye ne yapacak?' sorusuna yanıt aradı. Levent'e göre anlaşmanın çökmesi durumunda "Rusya ve Şam, büyük ihtimalle İdlip’e askeri operasyon için hazır beklettiği güçlere operasyon emri verecek. Türkiye ise ABD ve Rusya arasına daha da sıkışacak"
Hediye Levent'in Evrensel'de yayımlanan 'Türkiye’nin Pirus zaferi' başlıklı köşesi şöyle;
Türkiye ve Rusya arasında varılan anlaşma ile İdlip’e yönelik askeri operasyon ertelendi ancak İdlip nedeniyle yükselen tansiyon da kolay kolay düşecek gibi görünmüyor.
Türkiye, bir süredir İdlip’e yönelik askeri operasyonu iptal ettirmeye veya erteletmeye çalışıyordu. Bir önceki görüşmede Erdoğan ve Putin arasında canlı yayında gerçekleşen ateşkes polemiğini muhtemelen herkes hatırlıyordur.
Önceki gün gerçekleşen ve anlaşmaya varıldığı duyurulan görüşmede İdlip’e yönelik askeri operasyon seçeneğinin en azından şimdilik askıya alınması ile Türkiye İdlip’te istediğini sağlamış görünüyor. Ancak anlaşmanın detaylarına bakıldığında Şam ve Rusya’nın uzun süredir “Türkiye’nin sorunu” olarak gördüğü İdlip’i artık Türkiye’nin de kendi sorunu olarak gördüğünü söylemek mümkün.
Anlaşmaya göre;
- İdlip’teki silahlı gruplarla Suriye ordusu arasında 15-20 kilometrelik silahsız bölge oluşturulacak.
- Silahlı grupların ellerindeki ağır silahlar çekilecek.
- Türkiye ve Rusya birlikte devriye gezecek.
- Kentteki on binlerce cihatçı ile Rusya ve Şam açısından ‘makul’ sayılabilecek muhalif ayrıştırılacak.
- Cihatçılar tasfiye edilecek.
Anlaşma konusunda her ne kadar Şam ve Rusya arasında fikir ayrılıkları olduğu öne sürülse de mevcut şartlar altında anlaşmanın Şam’ın da işine geldiği söylenebilir.
Çünkü anlaşmaya göre;
- İdlip’e askeri operasyon yapılmayacak ancak kent kuşatma altına alınacak ve bu kuşatmanın güvenli bir şekilde devamı da Türkiye ve Rusya sayesinde sağlanacak.
- İdlip’e yönelik operasyon ertelendikçe kent içindeki silahlı gruplar arasında zaten varolan gerginlikler de tırmanacak.
- Görünen o ki, Türkiye, silahlı grupların bölgelerinde devriye gezecek ve o bölgelerin sorumluluğunu üstlenecek. Rusya ise, Suriye ordusu kontrolündeki bölgelerin sorumluluğunu alacak. Oluşturulması planlanan 15-20 kilometrelik bölgede de Türkiye ve Rusya’nın olur verdiği cihatçı olmayan gruplar kalacak gibi görünüyor.
- Savaşmaya hazır olduğunu duyuran radikal örgütlerin tasfiyesinden Türkiye sorumlu.
Türkiye her ne kadar İdlip’e yönelik bir operasyonu erteletmeyi başarsa da cihatçı yapıların belirlenmesi ve tasfiyesi gibi içinden çıkılmaz ve Türkiye’ye tehdit oluşturacak bir sorumluluğu üstlenmiş oldu.
Anlaşmanın imzası kurumadan İdlip’teki Nusra Cephesi, Türkistan İslamcı Partisi, Ceyş-ül İzza gibi el Kaide uzantısı gruplar “Anlaşmayı tanımadıklarını” duyurdu.
Zaten İdlip’teki tehlikeli oluşumlar da bunlar. Çeşitli grupların silahlı militan sayısı el Kaide uzantılı örgütlerin militan sayısından fazla olsa da nitelik açısından el Kaidecilerin daha etkili ve kapasitelerinin daha yüksek olduğu açık.
Peki Türkiye bu grupları anlaşmaya uymaya nasıl ikna edecek?
İdlip’te sıkışan bu grupların gönderileceği bir yer bulunacak mı?
Anlaşmayı tanımadıklarını duyuran bu gruplar Türkiye’yi hedef alır mı?
Israrla anlaşmayı tanımazlarsa ve ağır silahlarını teslim etmezlerse Türkiye nasıl bir yaptırım uygulayacak?
Türkiye, halihazırda Türkiye sınırında olan el Kaide uzantılı grupların hem sözcüsü hem de bu grupların bütün eylemlerinde tek muhatap olma konumuna sıkıştırdı kendini. Peki bu gruplara sözünü nasıl dinletecek?
Kaldı ki, Rusya ve Şam’a göre, İdlip’teki silahlı grupların cihatçı olan-olmayan şeklinde ayrıştırılması neredeyse imkansız. Çünkü, her bir militan birçok kez saf değiştirip farklı gruplara katıldı.
Yine, Türkiye-Rusya anlaşmasından kısa süre önce İdlip’te Türkiye’ye “sıcak mesajların” verildiği bir gösteri yapıldı. Gösterinin en çarpıcı karelerinden biri Rus Büyükelçisi Karlov’u öldüren polisin resmi ve altında yazan “Türkler kardeşimiz” mesajıydı. İdlip’teki silahlı grupların büyük ölçüde profili bu!
Türkiye, bu sorumluluğa denk gelecek ölçüde ne kazandı, şimdilik belirsiz.
Türkiye, anlaşmanın uygulanması konusunda başarısız olursa ve anlaşma, şartları gerçekleşmediği için çökerse ne olur?
Rusya ve Şam, büyük ihtimalle İdlip’e askeri operasyon için hazır beklettiği güçlerine operasyon emri verir. Rusya da, “Türkiye, operasyonun ertelenmesini istiyordu. Biz de istediğini yaptık ancak başarısız oldu” der. Bu durumda Türkiye’nin elinde anlaşmanın yapılmasından çökmesine kadar geçen sürede üstlendiği sorumluluklar ve karşı karşıya kaldığı tehditler dışında bir şey kalmaz.
Anlaşmanın hemen ardından İsrail Suriye’yi bir kez daha vurdu. Rusya’nın açıklamalarına göre, bir Rus uçağını kendine kalkan yapan İsrail ile Rusya ilişkileri de gerildi. Ki Rusya, Suriye’deki sürece dahil olduğundan beri Suriye-İsrail gerginliklerine karışmamayı tercih etmiş ve İsrail ile ilişkilerini korumayı amaçlayan bir politika yürütmüştü.
İsrail düşen Rus uçağı nedeniyle beklendiği gibi Suriye’yi ve müttefiklerini sorumlu tuttu. Ancak Rusya’dan yapılan açıklamalara göre, Rusya’nın öfkesi hâlâ yatışmamış.
Bu gerginlik de Türkiye’yi etkileyecek gibi görünüyor. İdlip anlaşmasından memnun olmayan ABD, İsrail ve Avrupa ülkeleri dahil geniş bir kesim var.
Türkiye, İdlip’te üstlendiği riskli role ek olarak ABD ve Rusya arasına iyice sıkışmasına sebep olabilecek bir pozisyona da saplanabilir.
Her halükarda, son gelişmelerle bir kez daha sorulması gereken tek soru var? Türkiye’nin mevcut Suriye politikasından vazgeçmemesini sağlayan kazancı ne?
Başlıkta kullandığım ‘Pirus Zaferi’ benzetmesi oldukça klişe ancak Türkiye’nin İdlip dahil Suriye politikasının meyveleri olan kazanımlarını tam olarak ifade edebilecek başka bir benzetme bulmak güç.