Domlar: Dün Suriye'nin bugün dünyanın ötekileri
Suriye'deki iç savaş tüm halklar gibi Domları de yerinden yurdundan etti. Lübnan, Ürdün, Irak ve Türkiye gibi ülkelere sığınan Domlar bu ülkelerde de ayrımcılığa uğrayıp dışlanıyorlar. Suriye’de yaşanan iç savaş ve çatışmalı sürecin Dom toplulukları üzerine etkilerini konu alan raporda çarpıcı veriler yer alıyor.
DUVAR - Suriyedeki iç savaştan tüm halklar gibi Domlar da olumsuz etkilendi. Savaşın ağır şartları nedeniyle birlikte dünyanın pek çok yerine dağıldılar. Kimileri, ilk göç dalgası ile birlikte 500 bin Suriyeli gibi Gaziantep’e geldi. Ancak Domlar; orada da en altta idiler, burada da en alttalar.
Günümüzde Dom toplulukları; Mısır, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin, Türkiye, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri, gibi, Ortadoğu’nun neredeyse tüm ülkelerinde tutunma gayretlerini sürdürüyorlar.
YERLEŞİK HAYATTAN YENİDEN GÖÇEBELİĞE
Özellikle son 50 yılda, üretim ilişkilerinin ve sanayinin gelişmesiyle birlikte geleneksel zanaatlarını yapamayan, bu insanlar, artık büyük ölçüde, hurda atık toplayıcılığı, mevsimlik tarım işçiliği, günübirlik işler gibi çoğunlukla kayıt dışı alanlarda çalışarak yaşamaya çalışıyorlar. Ortadoğu'da, yıllardır süren savaş, çatışma ve şiddet ortamı, Dom toplumunun yerlerinden edilmesine sebep oldu. Bu coğrafyada son yıllarda yaşanan, iç savaş ve çatışmalı süreç Ortadoğu’da yaşayan Dom topluluklarını, savaşta taraf olmamalarına rağmen şiddet ve zorunlu göçe maruz bıraktı. Özellikle Suriye’de yaşanan çatışmalı ortam, bu ülkede yaşayan Dom topluluklarının komşu ülkelere sığınmalarına sebep oldu.
Lübnan, Ürdün, Irak ve Türkiye gibi ülkelere sığınan Domlar bu ülkelerde de ayrımcılığa uğrayıp dışlanıyorlar. Son yıllarda, Ortadoğu’daki çalkantılı siyasal ve toplumsal yaşam, iç-savaş ve çatışmalı ortam bu insanların yaşamlarını her geçen gün biraz daha zor hale getiriyor. Yüzyıllardır yaşadıkları göç mekanlarına, mahallelere ve evlerine el konulmasının sonucu olarak, yerleşik hayata geçen bu topluluklar yeniden göçebe hayata zorlanıyorlar.
AVRUPA’DA AŞIRI MİLLİYETÇİLİK DÖNEMİ
20. yüzyılın son yıllarında Doğu Avrupa’da yaşanan deneyim; savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkelerde devlet sisteminin ortadan kalkması, para-militer güçlerin, radikal grupların ve aşırı milliyetçi örgütlerin alan hakimiyeti kurmaları, şehirleri ve bölgeleri denetlemeleri ve yeni muktedirler olarak devlet yönetiminde söz sahibi olmaları, o ülkede yaşayan etnik ve inançsal azınlıklar açısından en zor zamanlar olarak tarihe geçti.
1981'de Kosova'da başlayan siyasi amaçlı gösteri ve eylemler, yaklaşık 15 yıl sürmüş, 1995 yılında Yugoslavya'nın dağılması ile son bulmuştu. Bu süreç boyunca, bu ülke sınırları içerisindeki Roman/Rom toplumu büyük trajediler yaşadı. 1990'lı yılların başından itibaren dağılan Doğu Bloku ülkelerinde ilk başta Çingeneler, özgürlüklerine kavuştuklarını sandılar. Ancak çok kısa bir süre içerisinde bu ülkeler ve parçalanmalar sonucu yeni oluşan ülkelerde aşırı milliyetçiliğin giderek yaygınlaşmasıyla ilk olarak, Çingeneler ırkçı saldırıların ve yabancı düşmanlığının baş hedefi haline geldiler. Yeni kurulan ulus devletlerde yükselen milliyetçi dalga, ilk önce Çingene/Romanlara yöneldi. Bu coğrafyada yaşayan Roman toplumu sistematik şiddete ve katliama maruz kalmış, büyük bir bölümü diğer Avrupa ülkelerine sığınııştır.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki iç savaşlarda, yine tarafsız kalmalarına karşın Çingenler yeniden katliamlara maruz kaldılar. Özellikle Sırp milisler, Çingenelerin mallarına el koymuş, katliamlara yapmış, kamplarda hastalık ve açlıkla karşı karşıya kalmışlardır. İç savaş boyunca Bosna ve Kosova gibi ülkelerde yaşayan yüz binlerce Çingene evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Savaş süresince binlercesi ölmüş, on binlercesi yaralanıp sakat kalmış, evleri yıkılıp arazilerine el konulmuştur.
8 BİN AİLE KALDI
İç savaştan önce yüz binlerce Çingene yaşadığı Kosova'da savaştan sonra yalınızca 8 bin Çingene ailesi kalmıştır.
Bugün Avrupa’da Balkan Çingenleri olarak bilinen Romanlar, hem o ülkenin yerli Roman toplumu tarafından hem de o ülkelerin diğer halkları ve yöneticileri tarafından “Göçmen Çingeneler” olarak aşağılanmakta, kamusal hizmetlerden büyük ölçüde dışlanmakta ve ayrımcılığa uğramaktadırlar.
Aradan geçen 20 yıllık süre boyunca bu toplumun, toplumsal uyumu ve entegrasyonu için çaba sarf edilmemesi toplumu giderek toplumsal yapı içerisinde alta itmiştir. Sosyal uyum programlarına dahil edilmeyen, devletin ve sivil toplumun sağladığı, eğitim, istihdam, sağlık, devlet yardımları gibi, sosyal hizmetlerine ulaşıp yaralanmayan bu toplum hızla kriminalize edilmiş, özellikle genç kuşaklar içerisinde suça bulaşma oranı hızla artmıştır.
Ülkelerin uyguladığı azınlık politikaları gereğince, Çingenlerin yaşadığı sorunlar, salt kültürel ve tarihi taleplerin ötesinde; yoksulluk, önyargı, ayrımcılık ve şiddet gibi gayri insani öğeleri de içinde barındırmaktadır.
Son 30 yılda Avrupa’da Balkan Romanlarının yaşadığı bu deneyimin gelecekte Suriyeli Domların yaşamaması için, geç olmadan harekete geçilmesi gerekiyor. Ulusal ve uluslararası örgütler, göç/mültecilik alanında çalışan sivil toplum kurumları, Roman/Çingene kurumları ve elbette bu çalışmanın yapıldığı üç ülke (Türkiye, Lübnan ve Ürdün) başata olmak üzere Suriyeli sığınmacıların yaşadığı tüm ülkeler, bu konuyla ilgili bir strateji oluşturmalıdırlar.
DEĞİŞEN HAYATLAR
Dom toplumu, Ortadoğu coğrafyasında diğer halklarla birlikte yaşayan, peri-patetik topluluklardandır. Peri- Patetik topluluklar, birlikte yaşadıkları halklara, iş aletleri üreten, çoğu zaman sözlü ve müzikal kültürlerinin taşıyıcısı olan, dişçilik, sünnetçilik, gibi geleneksel halk hekimliği, hayvan terbiyeciliği gibi, demircilik, kalaycılık, sepet, kalbur, deri işlemeciliği, gibi pek çok farklı alanda geleneksel zanaatları icra edip, hizmet veren ve bu hizmetlerin karşılığında besin – gıda maddeleri alan, göçebe – yarı göçebe topluluklardır.
Özellikle son 50 yılda, üretim ilişkilerinin ve sanayinin gelişmesiyle birlikte geleneksel zanaatlarını yapamayan, topluluklar, büyük ölçüde, hurda atık toplayıcılığı, mevsimlik tarım işçiliği, gündelik işler, gibi çoğunlukla kayıt dışı alanlarda çalışarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Dom toplulukları son 50 yıldır, Ortadoğu’da yerleşik hayata geçmeye başladılar. Asırlardır konakladıkları, kent çeperindeki, yerlere derme çatma evler yapmış, zanaatlarını buradan icra etmeye başlamış, yarı göçebe bir yaşam sürmeye başlamışlardı. Özellikle son 20 yıldır, Amerika’nın Irak işgalinden sonra, Ortadoğu’nun girdiği çatışmalı süreç bu toplulukları yeniden göçebeliğe zorlar hale geldiler.
GAZİANTEP'TEN SAHA ARAŞTIRMASI
Suriye’de yaşanan iç savaş ve çatışmalı sürecin Dom toplulukları üzerine etkilerini konu alan raporda çarpıcı veriler yer alıyor. Raporun saha çalışmaları Gaziantep Kırkayak Kültür – Dom Araştırmaları Atölyesi tarafından yapıldı. Raporu, Dom çalışmaları alanında uzman bir isim olan Kemal Vural Tarlan ve Roman çalışmaları alanında uzman Hacer Foggo’dan oluşan araştırma ekibi hazırladı.
Araştırmacılar, Dom toplumunun Lübnan, Ürdün ve Türkiye’deki profilini, temel ihtiyaçlarını belirlemeyi ve bu ülkelerde toplulukların yaşadıkları yerleri içeren bölgesel bir haritalandırmayı da içeren, mevcut durum analizi yapılması hedeflendi. Saha araştırmaları yapılırken Dom guruplarının bu ülkelerde yoğun olarak yaşadıkları bölgeler, daha önceki çalışmalara dayanılarak, belirlenmiş.
Suriyeli Dom sığınmacılar, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’de Mevcut Durum Suriye’de yaşanan iç savaş ve çatışmalı süreç 7 yılı geride bırakırken, bu süre boyunca yaklaşık 12 milyon Suriyeli evini terk etmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre; 5 milyon 165 bin 502 Suriyeli sınırı geçip diğer ülkelere sığındı.
Türkiye’de 3 milyon 168 bin 757, Lübnan’da 1 milyon 001 bin 051, Ürdün’de ise 660 bin 582 Suriyeli mülteci kayıt altına alındı. Ürdün’ün kuzeyindeki Zaatari Mülteci Kampı, yaklaşık 80 bin mültecinin yaşadığı bir şehre dönüşmüş durumda. BMMYK, 6 Mayıs 2015'ten itibaren Lübnan'ın talimatlarına göre yeni kayıt işlemlerini geçici olarak askıya aldı. Buna göre, kaydolmayı bekleyen kişiler artık bu sayıya dahil edilmiyor. Bazı gözlemcilere göre bu sayı, bu tarihten bu yana gelenlerle birlikte 1.5 milyonu aşmış durumda.
SİLAHLI GRUPLARIN VE REJİMİN TUTUMU
Suriye’de yaşanan iç-savaşta, bu ülkede yaşayan tüm etnik gruplar ve dinsel azınlıklar “zor günler” geçiriyorlar. Suriye içinde rejimin ve silahlı grupların ölümcül şiddetine maruz kalanlar, canlarını kurtarmak umuduyla diğer ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Özellikle bu ülkede yaşayan Dom toplulukları çatışmalarda taraf olmamalarına rağmen çatışan taraflarca şiddet ve dışlanmaya maruz kaldılar. Bir yandan radikal silahlı grupların bu topluluğa “yeterince Müslüman olmadıkları” gerekçesiyle evlerine ve mallarına el koyup, tehdit ve yer yer katliama varan şiddet uygulamaları, diğer taraftan da Baas rejiminin yok sayıp, dışladığı ve büyük bölümüne kimlik dahi vermediği bu topluluğu, çetin iç savaş koşullarında kıt kaynaklara ortak etmemek için, hiçbir zaman asli unsur sayılmayan, bu etnik gruptan kurtulmaya yöneltti.
Rejim, bu topluluğun yaşadığı pek çok yerleşim yerini, muhalifleri barındıkları gerekçesiyle ağır bombardıman altında tutu. Örneğin Halep’te Haydariye gibi tarihsel olarak Dom toplulukların yüzlerce yıldır yaşadığı yerleri tamamen boşalttı. Son 6 yıldır Suriyeli Domlar, radikal milisler ve Suriye ordusunu aşıp komşu ülkelere sığınmayı başardı.
Suriyeli Dom toplumu liderlerine ve bu alanda çalışan uzmanların verdiği bilgilere göre göre Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak, Mısır, Birleşik Arap Emirliği ve Avrupa ülkelerine de yaklaşık 150 bin Suriyeli Dom dağılmış durumda.
Araştırma çerçevesinde Türkiye’de; Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin'de, Lübnan’da; Bekaa Vadisi'ndeki yerleşim yerlerinde ve Dom grupların kamp yerleri olan Deir Zanoun ve Al Marj’da, Beyrut’ta Sabra-Hay el Gharbeh mahallesinde, Ürdün’de ise Al-Qweismeh, Amman, Mustanada, Dleel, Al Taliah, Irbid, Jarash, Mustanada, Mafraq, Al Zaqra, Dleel (Adduleyl) gibi yerleşim yerlerinde Suriyeli Dom gruplarla görüşmeler yapıldı.
Bu araştırma için saha çalışması boyunca yaklaşık 700 Dom toplumundan kadın, genç kız, çocuk ve erkekle birebir ve 35 ayrı grupla görüşmeler yapıldı.
NEFRET SÖYLEMİNE MARUZ KALIYORLAR
Görüşmeler sırasında Dom topluluğu üyeleri; çok ağır koşullarda yaşadıklarını, kendilerine dilenci, Çingene dendiğini ve evden dışarı çıktıklarında bu tür önyargı ve nefret söylemine maruz kaldıklarını ifade etti. Kadınlar gündelikçilik yaparken erkekler de inşaat ya da kâğıt toplayıcılığı işlerinde ve diğer iş yerlerinde dışlandıklarını, ayrımcılık ile karşılaştıklarını belirtti.
Üç ülkenden Sivil Toplum Örgütlerinin çalışanlarıyla yapılan görüşmelerde; sivil toplum alanında çalışanların Dom toplumu hakkında bilgi sahibi olmadığı, topluluğun kültürü, dili, sosyolojik yapısı hakkında temel bilgilerden yoksun oldukları ve Domları tanımlarken Çingene, Nawar, dilenci, kavgacı, hırsız, gibi sıfatlarla tanımladıkları görülmüştür. Bu önyargıların mültecilere destek veren kurum çalışanlarında yaygın olması onlara hizmet götürmede sorunlar yaşanmasına neden oluyor.
İSTİHDAM ve İŞSİZLİK
Araştırma kapsamında üç ülkede de kırsal alanlarda görüşülen Domların büyük bir çoğunluğu mevsimlik tarım işçiliği, hamallık, tarla ve bahçe temizliği, budama gibi işler yaptıklarını anlattı. Önemli bir grup da kağıt toplayıcılığı, su satıcılığı, inşaat ve tekstil işçiliği yaptığını ve çok ucuza çalıştırıldıklarını anlattı.
Özellikle Ürdün ve Lübnan’da kadınlar, ev içi hizmet ve temizlik işlerinde çalıştıklarını, bu işleri yapan diğer işçilere göre daha ucuza çalıştırıldıklarını belirtti. İverenlerin sık sık ücretlerini vermeden kendilerini işten çıkardıklarını, bu yüzden sık sık yer değiştirdiklerini söylediler.
Görüşülen topluluk üyeleri şehir ve kasabalarda, inşaat, hamallık, bahçe temizliği, gibi geçici işlerde ve tarımsal alanlarda mevsimlik işlerde çalıştıklarını, ücretlendirme yapılırken kendilerine ayrımcılık yapıldığını, kendilerine normal ücretin yarısından daha az bir ücret ödendiğini ifade belirttiler.
Raporda Suriye’nin 'ötekileri' olan Domların, savaşların etkisiyle dünyanın 'ötekilerine' dönüştüğü vurgulanıyor.