Devlet, Baskın Oran’a tazminat ödeyecek
Anayasa Mahkemesi, devletin, hazırladığı Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu nedeniyle tehdit edilen Prof. Dr. Baskın Oran'a yönelik koruma yükümlülüklerini yerine getirmediğine hükmetti. AYM, devletin Oran'a 27 bin TL manevi tazminat ödemesine karar verdi.
DUVAR - Anayasa Mahkemesi’nin internet sitesinde karar ilişkin yayınlanan duyuruda, Baskın Oran’ın olayların yaşandığı tarihlerde Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ile onun alt komisyonu olan Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu başkanlığını yürütmekte olduğu hatırlatıldı.
Çalışma grubu tarafından 2014’te hazırlanan “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu”nun kamuoyuna ilan edilmesinden sonra resmî ve sivil kaynaklardan saldırgan açıklamaların ve sözlü saldırıların hedefi hâline geldiği iddiasına yer verilen duyuruda, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmesinin ardından aynı gazetede yazılar yazan başvurucuya yönelik tehditlerin artması üzerine kendisine koruma tahsis edildiği de belirtildi.
AYM’nin duyurusuna göre gelişmeler şöyle oldu:
-2008 yılında bir örgüt adıyla ilgili gazetenin e-posta adresine, başvurucuya yönelik ölüm tehdidi mesajı gönderilmiştir. Bu tehdit üzerine Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunan başvurucu, ilerleyen günlerde yine aynı yerden tehdit mesajı almış ve durumu ilgili makamlara bildirmiştir.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ilk tehdit mesajıyla ilgili başvuruyu gazetenin merkezinin bulunduğu İstanbul’a yönlendirmiş, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da suçun Mersin’de işlendiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek dosyayı Adana’ya göndermiştir.
- Adana Cumhuriyet Başsavcılığı hazırladığı iddianameyle şüphelilerden B.Ş.nin cezalandırılması talebiyle kamu davası açmış, diğer şüpheliler hakkında ise soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
-Adana Ağır Ceza Mahkemesinin; suçun, mesajın gönderildiği İstanbul’da oluştuğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek İstanbul’a gönderdiği dosya, oradan da başvurucunun ikamet ettiği Ankara’ya iletilmiştir.
-Dosya, Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden görevsizlik kararı verilerek nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. İlgili Mahkemenin de yetkisizlik nedeniyle görevsizlik kararı vermesi üzerine ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü için dosya Yargıtay’a iletilmiştir. Yargıtay, Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırmıştır. Sulh Ceza Mahkemesi konunun görev alanına girmediği gerekçesiyle dosyayı nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine göndermiştir.
-Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın durumunu yargılama süreci içinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında değerlendirerek kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
-Ağır Ceza Mahkemesinin, başvurucunun bu karara yaptığı itirazı kabul etmesi üzerine yeniden yargılama yapan Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın alt sınırdan cezalandırılmasına fakat hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir Bu karara karşı yaptığı itiraz reddedilen başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur.
'TESADÜF OLARAK AÇIKLANABİLMESİ GEREKİR'
Anayasa Mahkemesi’nin başvuruya ilişkin değerlendirmesi ve kararı şöyle:
Kamu görevlilerinin veya özel kişilerin eylemlerinden kaynaklanan, yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren bir başvurunun bu hak kapsamında incelenebilmesi için eylem sonucunda yaşamın sonlanması veya eylemin ağırlığının düzeyinin ilgilinin yaşamına yönelik somut, yakın bir tehdit içermesi, kişinin bu koşullar altında yaşamını sürdürebiliyor olmasının şanslı bir tesadüf olarak açıklanabilmesi gerekir.
Somut olayda, kamuoyunda tanınan, görüşleri nedeniyle marjinal bir grubun tepkisini çeken başvurucunun yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehdidin bulunduğu ve yetkililerin de bu tehdidin varlığından haberdar olduğu görülmektedir. Başvurucunun yazılı olarak aldığı tehditlerin kendisini son derece haklı bir endişeye sevk ettiğinin kabulü gerekir.
Yetkililerin başvurucunun yaşamına yönelik tehlikeden haberdar olmalarına rağmen olayın faili olarak tespit edilen kişiyi caydırıcı bir şekilde cezalandırmadıkları iddialarından kaynaklanan şikâyetlerinin yaşam hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin usul boyutu üzerinden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Başvurucu ayrıca bu sürece etkin bir şekilde katılma olanağı bulamadığını, ilk derece mahkemesinin esas hakkında ilk duruşmada karar verdiğini de ileri sürmüştür. Yargılama sürecini takip etme imkânı olan başvurucunun hangi sebeple sürece katılamadığı hususunda açıklama yapılmadığı görülmüştür. Görev ve yetki sorunları nedeniyle dava sürecinin uzaması kamu makamları yönünden yaşam hakkının usul yükümlülüklerine açık bir aykırılık teşkil etmektedir. Etkinlik konusunda ideal olmaktan uzak bir görünüm sergileyen yargı makamlarının bu yönüyle yaşama yönelen tehdit üzerinde caydırıcı etkiden uzak olduğu değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
'DEVLETİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİNİN GEREĞİNİ...'
AYM, ifade özgürlüğünün ihlaline ilişkin iddia yönünden şu hususlara değindi:
- İfade özgürlüğü alanında devletin pozitif yükümlülüklerinin dayanağını Anayasa'nın 5. maddesi oluşturmaktadır. Bu madde ışığında yorumlandığında ifade özgürlüğünün etkin kullanımı konusunda yazar ve gazeteciler için etkin bir koruma sisteminin oluşturularak ilgililerin fikir ve düşüncelerini korkusuzca ifade etmelerine imkân sağlayacak tedbirlerin alınması, kişilerin toplumsal tartışmalara katılımı için uygun bir ortam yaratılması devletin ifade özgürlüğü alanındaki pozitif yükümlülüklerinin önemli bir parçasıdır.
- Başvurucu, akademik ve yazın yaşamının önemli bir kısmında azınlık hakları çalışmıştır; olayların meydana geldiği tarihte ve hâlen benzer konularda çalışmaktadır. Anayasa Mahkemesi, azınlık hakları konusundaki çalışmalarından ötürü ölüm tehditleri almasından sonra adli makamların etkisiz soruşturma ve kovuşturmaları nedeniyle başvurucunun güvenle yürütebileceği bir ortamın varlığından söz edilemeyeceği kanaatindedir. Etkisiz yargısal süreçlerin başvurucunun düşünce açıklamaları üzerinde caydırıcı bir etkisinin olduğu kabul edilmiştir. Bu itibarla ifade özgürlüğü kapsamında devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğinin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir. (HABER MERKEZİ)