IŞİD Sempozyumu: Suudi Arabistan BM'deki versiyonu!

Gazetecilerin, katliam davaları avukatlarının ve bilim insanlarının katılımıyla 10 Ekim Katliamı'nın üçüncü yılı öncesi Ankara'da "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" sempozyumu düzenlendi. Sempozyumda gazeteci yazar Fehim Taştekin, Doğu Eroğlu ve avukatlar konuştu.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - IŞİD'in düzenlediği, 10 Ekim 2015'te 103 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırının üçüncü yılı öncesi Ankara'da "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" sempozyumu düzenlendi. Gazetecilerin, katliam davaları avukatlarının ve bilim insanlarının konuşmacı olduğu sempozyum, "Orta Doğu ve Türkiye'de Cihatçı Örgütlenmeler", "İnsanlığa Karşı Suçlar Kapsamında IŞİD Yargılamaları" ve "Uluslararası Ceza Hukuku Kapsamında IŞİD Yargılamaları" başlıklarıyla üç oturumda gerçekleştirildi. Sempozyuma skype üzerinden katılan gazeteci yazar Fehim Taştekin, "Ben zaman zaman Suudi Arabistan'ın IŞİD'in Birleşmiş Milletler'deki versiyonu olduğunu söylüyorum" dedi.

'AMERİKA EN SONUNDA SURİYE'Yİ IRAKLAŞTIRDI'

Ankara Barosu Eğitim Merkezi Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen sempozyumun ilk oturumunun moderatörlüğünü, 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu'ndan avukat Nuray Özdoğan yaptı. Gazeteci, yazarlar Fehim Taştekin, Doğu Eroğlu ve Prof. Dr. İlhan Uzgel, Ortadoğu ve Türkiye'deki cihatçı örgütlenmelere ilişkin konuştular.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki görevinden KHK ile ihraç edilen 'Barış Bildirisi' imzacısı Prof. Dr. İlhan Uzgel, dünyanın farklı coğrafyalarında kanlı eylemler düzenleyen IŞİD'in nasıl ortaya çıktığına ilişkin konuştu. Ortadoğu coğrafyasında 2000'li yılların ardından yaşanan dönüşümü aktaran Uzgel, 2013 yılından itibaren ılımlı İslam politikalarının emperyalist güçler tarafından desteklenmekten vazgeçildiğini söyledi. 2013 itibariyle "Kaos siyasetine geçildi" diyen Uzgel sözlerini şöyle sürdürdü: "IŞİD bu süreçte çok işe yaramış, siyasal İslamcılığı bitirmiştir. AKP tarafından yönetiliyor olmamız ideolojik olarak en büyük çelişkilerden birisidir örneğin. Ilımlı İslam'ın devam ettiği bir yönetimde yaşıyoruz. Ortadoğu'ya şekil verecekseniz müthiş bir araçtı o döneme kadar siyasal İslam. 'İslam barış dinidir'den, kafa kesme görüntülerine geçildi. Amerika IŞİD sayesinde elini o kadar rahatlattı ki. Rusya, İran, Türkiye bölgeye IŞİD'le mücadele için girdi. Esad bile IŞİD'in gelişmesine ses çıkarmadı, 'alternatifi benim' dedi. Amerika en sonunda Suriye'yi Iraklaştırdı. Suriye'nin Ortadoğu sahnesinden çıkarılmasını IŞİD ile yaptı. Bunu da Irak'ta harcadığından çok daha düşük maliyetle yaptı. Türkiye de Suriye'ye IŞİD'i gerekçe gösterip girdi. Gerektiğinde IŞİD'i içeride de kullandı. Dünyanın farklı yerlerinde bomba patlattığında da işe yarıyordu IŞİD. Batılıların güvenlik mekanizmalarını ayakta tutmaları için de IŞİD araçtı."

IŞİD'İN ÖRGÜTLEME MODELİ

"IŞİD Ağları" kitabının yazarı gazeteci Doğu Eroğlu, El Kaide'den IŞİD'e cihatçıların batıda ve Türkiye'de nasıl örgütlendiklerine dair sunum gerçekleştirdi. Radikalleşme mekanizmaları, bireylerin nasıl radikalleştiği, Türkiye'nin farklı kentlerindeki yerel İslam devletine yönelik örgütlenme çalışması yapanların nasıl çalıştığına dair araştırmalar yapan Eroğlu batıda sosyal ağlarla örgütlenmenin yaygın olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "Batıda özellikle büyük gettolaşmalar yoksa radikalleşmenin El Kaide geleneğinde bireysel davet düzeyinde olduğunu görüyoruz. Bireysel davet, en basit örgütleme yöntemidir. Buna 'Kelle avcılığı yöntemi' de diyebiliriz. Örgütleyici kişi görece bu ideolojiye eklemleyebileceğini düşündüğü kişilerin yaşadığı yerlerde çalışıyor. Okulsa okul, dershane ise dershane, spor kulüpleri vb. Batı tipi bireysel davet örgütlenmesinde bir sistemle çalışıyorlar. Pek çok batı ülkesinde ve Türkiye'de sosyal ağlarda örgütlenmenin yaygın olduğunu görüyoruz. Sosyal ağlardan kastım, arkadaşlık, mahalledeki ilişkiler, okul, çalıştığımız yer vb." Öte yandan Eroğlu Türkiye'de birçok IŞİD hücresi olduğunu fakat Gaziantep hücresinin farklı olduğunu belirterek, "Gaziantep yapılanması diğerlerinden farklı olarak sadece eylem yapan, 'vurucu güç' diye adlandırılan bir hücreydi" dedi.

FEHİM TAŞTEKİN: SUUDİ ARABİSTAN, IŞİD'İN BM'DEKİ VERSİYONU

Skype ile bağlanan gazeteci yazar Fehim Taştekin, IŞİD'in basitçe bir ABD projesi olarak açıklanamayacağını söyledi. IŞİD'in ortaya çıkışıyla Suudi Arabistan devletinin kuruluşuna benzer ilerlediğine dikkat çeken Taştekin, "IŞİD'in Irak ve Suriye'de ortaya çıktığında kullandığı söylemlerin aynısının Suudi Arabistan'ın kurulurken de kullanıldığını görüyoruz. Örneğin hicret bunlardan birisi. Bu fon tarihsel referansları olan fondur. Ben zaman zaman Suudi Arabistan'ın IŞİD'in Birleşmiş Milletler'deki versiyonu olduğunu söylüyorum. Söylerken kinaye yapmıyorum" diye konuştu.

'IŞİD HİÇBİR ZAMAN BİTMEDİ, BİTMEZ DE...'

"IŞİD elbette kendiliğinden ortaya çıkmadı. Finansal kaynakları olan dini referansları olan bir örgüt. ABD'nin de bölgeye müdahalesinin en sevimsiz hali IŞİD. IŞİD hiçbir zaman bitmedi bitmez de. Yerel, dini ve ideolojik faktörler hâlâ var" diyen Taştekin sözlerine şöyle devam etti: "IŞİD'in sahip olduğu ideolojik altyapı Türkiye'nin belli bölgelerinde cemaatlere nüfus edecek yapıya sahip. Hiç hafife almamak gerekiyor. Kendi illerimizi dolaştığımızda devlet destekli bu yapıların sınır illerimizi nasıl etkilediğini görüyoruz. İdeolojik dönüşümün başladığı ortadayken ciddi bir umursamazlık söz konusu. Bu konferans gibi onlarca konferans yapılmalıydı bu zamana denk. Kurbanlarımız olunca konferans organize edebiliyoruz. Biz tehdidin farkındayız ama yanıt verecek güçte kendimizi mobilize edemedik."

'BU CİHATÇILAR HER ŞEYİN SONUNDA TÜRKİYE'YE ÇEKİLECEKLER'

"İdlib'de bir çözüm olacak mı ve örgütler silah bırakacak mı" sorusunu yanıtlayan Taştekin, "İdlib'te bazı örgütler daha pragmatist tavırlar sergileyebiliyorlar ancak ideolojik motivasyonu her şeyin önüne geçen örgütler var ve bunların silahsızlandırması kolay gözükmüyor. Bu bölgede cihatçı bir miras kalacak. Türkiye'nin oyunu süreci daha da uzatacak ancak eninde sonunda belli gruplar kesinlikle silahlarını bırakmak istemeyecek ve bir operasyon gündeme gelecektir. Cihatçı gruplar verdikleri röportajlarda o kadar rahatlar ki, 'Çekilirsek gideceğimiz yer Türkiye' diyorlar ve burayı korunaklı bir yer olarak görüyorlar. Bu cihatçılar her şeyin sonunda Türkiye'ye çekilecekler. Bu örgütler 'hadi dağılın' dediğinizde dağılacak örgütler değil. Sonuna kadar savaşıp ölecek ve cennete gideceklerine inanan insanlar" yanıtını verdi.

Türkiye'deki devlet mekanizmasıyla cihatçıların ilişkisine dair ise Taştekin, "Türkiye'deki cihatçıların devlet memurlarıyla istihbarat ve belediyelerle ilişkileri çok rahat ve açık. Dünyanın hiçbir yerinde El Kaide bağlantılı derneklerin ve sitelerin bu kadar rahat faaliyet gösterdiğini görmedim. Bunlar sınırlamayla önlemle karşılaşmıyorlar" diye konuştu.

6 KATLİAM DAVASININ AVUKATLARI IŞİD'İ ANLATTI

"İnsanlığa Karşı Suçlar Kapsamında IŞİD Yargılamaları" başlıklı ikinci oturumun moderatörü, 10 Ekim Davası avukat Komisyonu'ndan avukat Sevinç Hocaoğulları oldu. Koç Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Rıfat Murat Önok, Suruç Katliamı Davası avukatı Gülhan Kaya, Diyarbakır Mitingi Katliamı Davası avukatı Özgür Erol, Gaziantep Düğün Katliamı Davası avukatı Eylem Sarıoğlu Aslan Doğan, Reina ve Atatürk Havalimanı Katliamı Davaları avukatı Hazım Suat Öncüoğlu ve 10 Ekim Ankara Katliamı Davası avukatı İlke Işık bu bölümün konuşmacıları arasındaydı.

'TCK'NIN İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İÇİN ARADIĞI UNSURLAR IŞİD'İN EYLEMLERİ AÇISINDAN GERÇEKLEŞTİ'

IŞİD yargılamalarının topluca değerlendirilmesinin amaçlandığı bu bölümde ilk konuşmacı Uluslararası Ceza Hukuku alanında uzman Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde görevli Dr. Öğr. Üyesi Rıfat Murat Önok oldu. "Terör eylemlerini, Türk Ceza Kanunu'nun 77'inci maddesinde yer alan insanlığa karşı suç kapsamında görmek mümkün müdür?" sorusunu yanıtlayan Önok, "Her terör eylemi insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmez" dedi. Önok sözlerini şöyle sürdürdü, "Türk yargısının bu tarz eylemlere insanlığa karşı suç ile kararlar vermemelerindeki çekingenlik sebeplerinden birisi, otomatik olarak devletin de sorumluluğunun doğacağını düşünmeleri. Eylemlerin önlenmesinden dolayı devletin idari sorumluluğu ayrı bu fiillerin insanlığa karşı suç olarak nitelenmesi ayrı meseledir. İnsanlığa karşı suç olmadığında devletin sorumluluğu ortadan kalkmaz. Mağdur, sivil nüfus olmalı insanlığa karşı suç olabilmesi için. Sivil nüfusa yönelik genel bir saldırı olmalıdır. Bireysel terör eylemi bu bağlamda genel saldırının bir unsuru olarak gerçekleştirilmelidir. İnsanlığa karşı suçları ayırt eden de bu sistematik saldırının parçası olmasıdır. Türkiye'de birkaç yıl içinde birçok eylem var IŞİD'in ve sivil halkı hedef alan genel bir kampanyadan bahsedilebilir."

İnsanlığa karşı suç olarak yapılan eylemin kabul edilmesi için tek tek gerekli olan kriterleri sıralayan Önok, "TCK'nın 77'nci maddesinde aranan unsurlar IŞİD'in eylemleri açısından gerçekleşmiş durumda. Hem insanlığa karşı suçtan mahkumiyet kurulmalı hem de 77/2'ye bakınca her bir mağdur açısından kasten öldürme ve yaralamadan ceza vermesi gerekiyordu. Ankara Garı Katliamı'nda da ağırlaştırılmış müebbet ve her bir mağdur için kasten öldürme ve yaralama cezası verilmeliydi" dedi.

.

'İRADE MAĞDURU TERÖRİST OLARAK YAFTALARSA O DAVADA BELİRLİ BİR AŞAMAYA ULAŞMAK ZORLAŞIYOR'

7 Haziran seçimlerinden iki gün önce HDP'nin Diyarbakır Mitingi sırasında gerçekleşen bombalı saldırının davası Ankara'da halen devam ediyor. 3 tutuklu sanıkla davanın devam ettiğini hatırlatan Diyarbakır Mitingi Katliamı Davası Avukatı Özgür Erol sanıkların kolluk kuvvetlerince yakalanmalarına ilişkin bilgi verdi. Sanık Orhan Gönder'in IŞİD üyesi İbrahim Balı'yı araması sonucu tesadüfi yakalandığını söyleyen Erol, "Orhan Gönder'e yardım edilenler ilk aşamada gözaltına alınmadı. Sonra başka dosyalardan gözaltına alınıp tutuklandılar" ifadelerini kullandı.

Davanın soruşturma aşamasında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca gizlilik kararı alındığını ve bazı delillerin tam toplanmadığını belirten Erol dava sürecinde yaşananları paylaştı ve "İrade, mağduru terörist olarak yaftalarsa o davada belirli bir noktaya ulaşmak zorlaşıyor. Barış akademisyenini evine gidip bilgisayarını, telefonunu toplayan irade onlarca kişinin öldüğü davanın sanıklarının üç telefonunu kaybediyor" diye konuştu.

IŞİD'in Türkiye'deki saldırılarının son derece sistematik ilerlediğini söyleyen Erol, "İlk IŞİD saldırıları HDP'nin Adana ve Mersin bürolarına gerçekleşti. Bir sonrakinde IŞİD'liler ders çıkarıp mitinge yöneldiler ve uzaktan kumanda ile eylem gerçekleşti. Orada da beklediklerini bulamadılar bir bakıma. Bu kez Suruç'ta canlı bomba ile 33 insanı katlettiler. Ankara Gar Katliamın'da ise iki canlı bombayla yüzü aşkın insanı katlettiler. Bu ortak aklın gelişimi bile, belli bir planla hareket ettiklerini gösterir niteliktedir" dedi.

'İKİ KİŞİ BASIN AÇIKLAMASI YAPSA KOLU BACAĞI ON POLİSİN ELİNDE KALIR'

Suruç Katliamı Davası avukatı Gülhan Kaya IŞİD katliamı dosyalarının tamamında soruşturma yürütülürken gizlilik kararı alındığını hatırlattı. 18 aylık soruşturma aşamasında Suruç Katliamı'na ilişkin görüntü kayıtlarının dahi dosyaya getirilmediğini belirten Kaya şunları dedi: "Bu memlekette iki kişi basın açıklaması yapsa kolu bacağı en az on polisin elinde kalır. Bu memleketin yurt severleriyseniz herhangi bir etkinliğinizde polisin olmaması imkansız. Oraya 300 genç geliyor ama oldukları noktaya tek bir polis koyulmuyor" dedi. 28 Ağustos'taki 6'ncı celsede mahkeme heyetinin görüntü kayıtlarını dava dosyasına eklemeyi ancak kabul ettiğini belirten Kaya, "Eğer Ankara Katliamı davasındaki bazı dosyalar gelmeseydi Suruç Katliamı dosyası kapatılacaktı."

‘IŞİD’LİLERİ TAHLİYE EDEN BİR YARGI PRATİĞİ VAR’

10 Ekim Katliamı Davası Avukat Heyeti arasında yer alan Avukat İlke Işık IŞİD davalarında tek karar verilen dosyanın 10 Ekim olduğunu hatırlatarak şunları söyledi;

“3 Ağustos günü tutuklu sanıklar açısından bir karar aldık. Bu süreçte katliam anından, adli tıptan büyüne kadar devam eden süreçte ‘düzgün soruşturma yürütün, bütün sorumluları yargılama iradesini gösterin’ diye belirttik ama arkadaşlarımın bahsettiği yargılama soruşturma pratiği burada da yaşandı. IŞİD’lileri tahliye eden bir yargı pratiği var ve bunu gelen dosyalarla gördük. Serbest bırakılan her IŞİD’li faaliyetine devam ediyor. Bizim dosyamızdaki 16 firari sanığın ne yaptığı bilinmiyor. Sanıkların bağlantılarını çözmeyen mahkemeyle uğraştık. Uğraştığımız diğer şey diğer sorumlulardı. Bu kadar politik bir katliamda iddianama ve yargılama sorumluları kapsamadı. Karara gitmek için büyük bir acele sergilendi. Savcı mütalaasında iddianameyi tekrar etti ve mahkeme diğer taleplerimizi kabul etmedi. Mahkeme taleplerimizle delilleri topladı ama değerlendirmedi. Çünkü deliller devleti işaret ediyordu. Elimizde sorumluluklara ilişkin çok güçlü veriler var.Bu sanıklar Anayasal düzenle problemi olan kişiler miydi? Yoksa insanlığa karşı suç saiki ve ideolojileriyle birlikte mi hareket etmişlerdi? İnsanlığa karşı suç ile devlet sorumluluğuna karşı mücadele edip tartışmaya devam edeceğiz.”

SON OTURUM: ULUSLARASI CEZA HUKUKU KAPSAMINDA IŞİD YARGILAMALARI

Moderatörlüğünü Öğr. Gör. Barış Işık'ın yaptığı "Uluslararası Ceza Hukuku Kapsamında IŞİD Yargılamaları" başlıklı son oturumun konuşmacıları ise, Dr. Günal Kurşun, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Öznur Sevdiren ve 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu'ndan Avukat Senem Doğanoğlu oldu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi alanında çalışmalar yürüten Dr. Günal Kurşun," Türkiye'de bir grubu yargılayalım yüzlerce yıl ceza verelim ve konu kapansın. Verilecek hukuki yanıt bu mu? Bunun devamı yok mu? Türkiye özelinde de böyle ama genelde devletlerin yapısına da değinmek gerekiyor. Biz devleti bunlardan korusun diye kurmadık mı? Devletin görevi bu gibi yapıları engelleyerek vatandaşların zarar görmesini engellemekken bu yapılmamış ve katliamlar olmuş. İşini yapmayan bu insanlar benim gibi insan hakları aktivistlerini son yirmi yıldır izlerler. Buna itirazım yok ama esas yapmasını gerekenleri de yapsınlar. Eğer gerçekten Ankara Emniyet istihbaratı 10 Ekim'den önce işini yapsaydı bu katliam olmayacaktı diyebiliyorsak bu kişilerin yargılanması gerekmiyor mu? IŞİD'in eylemleri sadece Türkiye ile sınırlı değil. Her ülkedeki kamu düzenini de bozdu. Roma statüsünde yer alan suçlardan birisi (Dört suçtan birisi de insanlığa karşı suçlar) bir devletin içerisinde gerçekleşiyor, devletin iç hukuk yolu etkisiz bir yargılama yapıyorsa o zaman uluslararası ceza mahkemesi devreye girebilir" diye konuştu.

'ANAYASAL DÜZENİ İHLAL DE CEZASIZLIK OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ'

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışmalarına devam eden Dr. Öğr. Üyesi Öznur Sevdiren 10 Ekim Katliamı davasında sanıklara verilen Anayasal düzeni ihlal etmeye teşebbüs cezasını hatırlatarak, "Anayasal düzeni ihlal de cezasızlık olarak değerlendirmeli. İnsanlığa karşı suç olarak karar verilmesi gerekirdi" dedi. Cezasızlık meselesinin IŞİD yargılamaları açısından önemli olduğunu belirten Sevdiren, insanlığa karşı suçların uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanabilmeleri için gerekli koşulları şu sözlerle özetledi," IŞİD'in işlediği suçlarının büyük çoğunluğu Irak ve Suriye'de gerçekleşti. Uluslararası ceza mahkemesi statüsüne taraf değil bu iki ülke. Taraf olmadığı için bu ülkeler, buralarda işlenen suçlar bu kapsamda ele alınamıyor.Taraf devlet üyesi vatandaşlar ise bu mahkemelerde yargılanabiliyor. Bu bölgede çok fazla taraf ülke vatandaşları savaşıyor.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile uluslararası ceza mahkemesinde bu suçlar yargılanabilir. Orada da devletlerin çıkarları için veto kararlarıyla karşılaşılabiliyor."

'AVRUPA IŞİDLİLERİ ALIP YARGILAMAMAKTA ISRARCI'

10 Ekim Davası Avukat Komisyonu'ndan Avukat Senem Doğanoğlu 10 Ekim davasına ilişkin,"İnsanlığa karşı suçun dile getirildiği bir yargılama oldu" dedi. Dünyada IŞİD yargılamalarına dair konuşan Doğanoğlu,"Irak'ta ve Suriye'de IŞİD yargılamaları devam ediyor. Rojova'da kurulan halkların mahkemelerinde de davalar devam ediyor. Avrupa açısından bakıldığında önümüzde sorun var.Yabancı savaşçılar dünyanın gündeminde. Bu sorunla Avrupa baş etmiyor. Avrupa IŞİD'lileri alıp yargılamamakta ısrarcı. Vatandaşı ise ve geri döndüyse genel eğilim terörizm üzerinden yargılamalar yapılıyor. Birleşmiş Milletler Ağustos 2018'de bağımsız bir ekip kurdu ve Irak'a gittiler. Onlardan delil toplanması istendi. IŞİD'lilerin yargılandığında bu deliller üzerinden konuşulacak. Belki de devletlerden bağımsız bir yargılama amaçlıyorlar. Muhtemelen hiç hoşumuza gitmeyecek yargılamaya doğru gidiyoruz." diye konuştu.