10 Ekim'in üçüncü yılında Gökçer Tahincioğlu: Duvarı yıkmak lazım
103 kişinin hayatını kaybedip yüzlerce kişinin yaralandığı 10 Ekim Ankara Gar Katliamı saldırısının yıl dönümü öncesi "Bellek, Yüzleşme ve İyileşme" konulu panel düzenlendi. Gökçer Tahincioğlu, "10 Ekim'de bütün meslek hayatımdan farklı bir yanı var. Ben de o gün gazeteci olarak değil barış talep eden yurttaş olarak alana yürüyenlerdendim. Bombalar patlamadan kısa zaman kalmıştı alana girmemize ve bombaların sesini duyduk. Alana girdiğimizde orada yaşamını yitirenler ve yaralananlar, onlara yardım edenler vardı. Kendimi oradan soyutlayamadan gazeteciliğe başlayamadım ve çaresizliği derinden hissettim" dedi.
ANKARA - 10 Ekim Gar Katliamı'nın üçüncü yılı öncesi Ankara'da, "Bellek, Yüzleşme ve İyileşme" konulu panel düzenlendi. HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, "Geçmişle Hesaplaşmanın Hukuksal Zemini", gazeteci Gökçer Tahincioğlu, "Yüzleşme, Yas ve Dünya Örnekleri", akademisyen Banu Yılmaz, "Politik Şiddet, Travma ve İyileşme" ve Hanife Kardelen Işık, "Hafıza Mekanları" başlıkları altında konuşmalarını yaptılar.
'BİR DAHA ASLA'
TÜM BEL-SEN Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen panelde ilk konuşmacı "Geçmişle Hesaplaşmanın Hukuksal Zemini" başlıklı sunumuyla HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar oldu."Hatırlama neden önemlidir ve hesaplaşma mücadelesi neden yürütülür" sorusunun eski olmadığını belirten Sancar, geçmişten günümüze yaşanan katliamların, insanlık suçu olaylarının sonrasında yapılanların tarihsel gelişimi üzerine konuştu. 1648 yılında 30 Yıl savaşlarının ardından imzalanan Vestfalya Antlaşması'nda ilk olarak yaşanan vahşetin sorumluluğuna dair hesaplaşma çabasının konuşulduğunu belirten Sancar özellikle 2'nci dünya savaşının ardından konunun daha konuşulur ve üzerine düşünülür olduğunu söyledi.
20'nci yüzyılda Arjantin'de yaşanan askeri darbenin ardından hesaplaşma üzerine yapılanlardan söz eden Sancar, "Arjantin'de 1976 yılında askeri darbe oldu. 1978'de de dünya kupası vardı. Cuntanın kendisini uluslararası camiaya komünizmi önleyen bir yönetim olduklarını sunmasının fırsatı vardı. İki yılda iç meseleleri halletmeyi amaçladılar. Oradan bütün dünyaya toplumsal mücadelelere önemli dersler çıktı. Bunlardan birisi kayıplarla ilgili oluşturulan ilk hakikat komisyonu olarak bilinen komisyondur. Hazırladıkları raporun başlığı, "Bir daha asla" oldu. Ciddi bir çalışma ve iyi bir rapor hazırlanıyor" dedi.
'KISA SÜREDE SONUÇ BEKLEMEK HAYAL KIRIKLIĞI DA YARATIR'
Dünyadaki yaşanan pek çok vahşetin ardından asıl sorumlularının yargılanmalarının yıllar sürdüğünü hatırlatan Sancar sözlerini şöyle sürdürdü; "Bu vahşetin sorumlularının yargılanması, hukuk mücadelelerinin sonuç vermesi bazı yerlerde 30 yıl sürdü. Bu tür konularda sorumluların yargılanmasında kısa sürede sonuç alınmıyor. Hukuk mücadelesinin önemsiz olduğu sonuca da varmamak gerekiyor. Hesaplaşma çabaları ve hatırlatma mücadelesinin de parçasıdır bu dava süreçleri. Her duruşma bir araya gelmek, ne olduğunu anlatmak için platformdur. Ayrıca suçluların sürekli taciz edildikleri hissinin yaratılmasını sağlar. Ayrıca kısa sürede sonuç beklenmesi hayal kırıklığı da yaratır. Dünyadaki bütün örneklerde en fazla sabır ve kararlılık gerektiren mücadelelerinden birisidir. Cumartesi anneleri Arjantin'deki Plaza de Mayo anneleri buna örnektir" diye konuştu.
'GAZETECİ OLARAK DEĞİL BARIŞ TALEP EDEN YURTTAŞ OLARAK YÜRÜYENLERDENDİM'
"Yüzleşme, Yas ve Dünya Örnekleri" üzerine konuşan gazeteci Gökçer Tahincioğlu, "10 Ekim'de bütün meslek hayatımdan farklı bir yanı var. Ben de o gün gazeteci olarak değil barış talep eden yurttaş olarak alana yürüyenlerdendim. Bombalar patlamadan kısa zaman kalmıştı alana girmemize ve bombaların sesini duyduk. Alana girdiğimizde orada yaşamını yitirenler ve yaralananlar, onlara yardım edenler vardı. Kendimi oradan soyutlayamadan gazeteciliğe başlayamadım ve çaresizliği derinden hissettim" dedi.
'ÇORABIYLA OĞLUMU GÖMDÜLER'
Yaşanan katliamların ardından hesaplaşmanın ve adalet mücadelesinin insanlar tarafından farklı seyredebildiğini vurgulayan Tahincioğlu, 12 Eylül sürecinde oğlu idam edilen bir anne ile sonradan yaptığı konuşmada annenin, "Çorabıyla oğlumu gömdüler, neden çorabıyla gömdüler" sözlerini aktardı.
"Hesaplaşmanın ve adalet duygusunun türleri değişiyor" diyen Tahincioğlu şöyle devam etti:"Devletlerin oluşturduğu büyük duvara karşı ellerinde küçük çekiçlerle bir şeyleri koparmaya çalışan bir grup insanın mücadelesi gibi geliyor bana bu mücadele. Duvarı yıkmak şart. Beyaz sayfa açma hikayesi devletler için esas. Devletlere göre bu suç değil ve unutturma çabasını amaçlıyorlar. İnkar etmenin suçun devamı olduğunu biliyoruz. Devlet buna karşılık bir unutma duvarı örüyor ve yıkarak ancak biz yüzleşme aşamasına getirmemiz mümkün."
'ÖZÜR DİLERİZ HADİ BAKALIM YOLUMUZA DEVAM EDELİM!'
Türkiye'de devletin yüzleşme sürecine getirmenin ve özür dilemesinin büyük iş olduğunu söyleyen Tahincioğlu, "Aklıma Erdoğan'ın meclis kürsüsünden Dersim katliamıyla ilgili özür dilemesi geliyor. Nasıl bir özür? Bu özür yeni bir iktidar aracı olarak mı kullanılacak ya da adalet mücadelesini mi gösterecek? Özür dileriz hadi bakalım yolumuza devam edelim. Size karşı gerçekten bir adalet sürecinin işletilip işletilmeyeceğini de özür belirliyor. Kürsüden üstenci bir şekilde mi söyleniyor, çiçeklerle kapınıza mı geliyor? Yeni bir iktidar aracı için özür kullanılmıyorsa gerçekten bir hesaplaşma sürecine girilebilir. Bu da ya bir hakikat komisyonu ya da davaların açılmasıyla yapılabilir" dedi.
Katliamların ve saldırıların ardından konuştuğu kişilerin yas tutmaya başlamadan, hesap sorulamamasını önce anlattıklarını belirten Tahincioğlu sözlerini şöyle sürdürdü, "Yas sürecini yaşayamadan insanlar ömürlerini tamamlıyorlar ve hayatları mücadeleyle geçiyorlar. Yas için sadece özür dilenmesi de yetmiyor dünya örneklerinde. Yas için gerçek bir hesap sorulması lazım. Yargının sürekli sahibinin değişmesinden dolayı biz 90'lardaki olayların yargılamalarını gördük. Köy boşaltmalar toplu öldürmelerin sorumlusu olduğu belirtilen bazı komutanlar ilk defa yargı önüne çıkarıldı. Bir süre sonra anlaşıldı ki cemaat yargısı bunu bir başka hesaplaşma için kulanmış. Biz içerideki hesaplaşmayı bilmekle beraber çok net bilemediğimiz için bu davaların birer birer zaman aşımına sokulduğunu, komutanların yeniden görevlerine döndüğünü yaşadık. Birkaç dava dışında devam eden hiçbir dava kalmadı.
'TÜRKİYE POLİTİK ŞİDDET OLAYLARININ SIK YAŞANDIĞI BİR ÜLKE'
Travma psikolojisi üzerine çalışmalar yürüten öğretim üyesi Banu Yılmaz, "Politik Şiddet, Travma ve İyileşme" üzerine konuştu. "Türkiye politik şiddet olaylarını çok sık ve uzun yıllardır yaşandığı bir ülke. Politik şiddet olayları insan eliyle kasıtlı ortaya çıkarılan travmalar. Bu travmalar da en ciddi yaraları açıyor ve son derece toplumsal yaralar açıyor" diyen Yılmaz şöyle devam etti:
"Bizim pek çok travma durumunda karşılaştığımız duygusal, fiziksel, zihinsel ve sosyal belirtiler ortaya çıkıyor. Özür dilenmez ve telafi edilmeye çalışılmazsa insanların öfkeleri giderek arttığı için yasın başlaması da mümkün olmuyor. Kayıp ailelerin yaşadığı muğlak kayıp durumu ortaya çıkıyor. Kişi duygusal olarak var ama fiziksel olarak yok ve defnedilemiyor ve geride kalanlar yası bir türlü tutulamıyor. Bana hiçbir şey olmadı diyen bir insan travmadan dolayı belirtileri sonradan çıkıyor. Çok küçük bir uyarıcıyla yeniden yaşanmaya neden oluyor. Yıl dönümlerinde bu tür olaylarda maruz kalan insanların belirtilerinin başladığını ya da alevlendiğini görüyoruz. Yıl dönümlerinde bir arada olmak, kaçınmamak ve aynı sürece maruz kalan insanlarla bir arada olmak çok önemli."
'HİZMET VERMEK BİLE KRİMİNALİZE EDİLİYOR'
Suruç ve Ankara Katliamı'nın ardından bağlı olduğu psikoloji derneğinin katliamdan etkilenenlere psikolojik destek verdiğini hatırlatan Yılmaz, Ankara'da gerçekleşen Merasim Sokak katliamının ardından da bunu yapmak istediklerini söyledi. Genel Kurmay Başkanlığı'na başvuru yaptıklarını fakat 10 Ekim'de görev yaptıkları için taleplerinin reddedildiğini söyleyen Yılmaz, "Çeşitli açılardan hizmet vermek bile kriminalize ediliyor. Korku iklimi yerleşik hale geldi. Bakıyorsunuz onarım sürecinde devlet yok. Yaşananların kabulünden, özrün devlet tarafından gerçekleşmesinden uzak olduğumuzu söyleyebilirim" dedi.
HAFIZA MEKANLARI
Faili meçhul cinayet davalarını takip eden Hanife Kardelen Işık, "Hafıza Mekanları" üzerine sunumunu yaptı."Dünyanın farklı yerlerinde insanlar yaşananlarla nasıl baş ediyorlar, bunu yaparken mekanları nasıl dönüştürüyorlar" üzerine konuşan Işık, Güney Afrika'daki anıtları ve hafıza mekanları örneklerinden bahsetti. Işık, "Bu mekanlar hem bir birikimin hem de birbirinden öğrenilen çeşitli hafızalandırma yönteminin sonucu ortaya çıktılar. Her birinin birbirinden öğrendiği çok şey var. Bizim de bir şeyler öğrenmemizi sağlayabileceklerdir" dedi.
Panelin ardından "Son Dönem Katliamların Hafızasını Tartışmak: Olanaklar, Sınırlılıklar ve Kolektif İyileşme" konulu atölye çalışmasıyla etkinlik devam edecek.