Türkiye sorguda: Anlat anlat bitmiyor!

Avukat Evren İşler, insanların kendi özgürlükleri ile ilgili kararın verilmesi öncesinde 20 saati aşkın uykusuz bir şekilde beyanda bulunduklarını söylüyor. İnsan Hakları Vakfı (TİHV) başkanı Şebnem Korur Fincancı ise “Uzun sorgulamalar kanıksanacak bir durum değildir” diyor ve suç duyurusunda bulunulması gerektiğine dikkat çekiyor. Avukat Ercan Kanar da sadece elektrik vermenin, tırnak sökmenin, askıya almanın değil bu tür uygulamaların da işkence kapsamında olduğunu vurguluyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bir yılı aşkın süredir hakkında iddianame düzenlenmeden hapishanede tutulan iş insanı Osman Kavala’nın "Gezi eylemlerini organize ve finanse ettiği" ileri sürülüyor. Kavala ile birlikte "hiyerarşik bir düzen içinde hareket ettiği" öne sürülen ve aralarında Prof. Dr. Turgut Tarhanlı'nı da olduğu 20 kişiden 13'ü sabah saatlerinde gözaltına alınmış, şüphelilerin "Gezi eylemlerini derinleştirmek ve yaygınlaştırmak" amacıyla Kavala ile birlikte çalıştıkları iddia edilmişti.

Yine Gezi soruşturması kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğü’nce yürütülen soruşturma için ifadeye çağrılan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden Mücella Yapıcı ve Avukat Can Atalay ortalama 10 saate yakın ifade verdiler.

'Hukuki bir süreç' yaşandığı algısından hareketle, kanıksanmış bir durum olsa da uzun saatler süren ifadelerin insan fizyolojisine aykırı olduğu, psikolojik olarak sınırları zorladığı söylenebilir.

Peki uzun ifadeler verilirken neler yaşıyor? Örneğin 'mola' veriliyor mu? Sorular nasıl soruluyor? Özel hayat ihlali söz konusu mu? Uykusuz bırakılarak alınan ifadeler işkence kapsamında değerlendirilebilir mi? Benzer uygulamalar başka ülkelerde nasıl yapılıyor? Avukat Evren İşler, Avukat Ercan Kanar ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yla konuştuk.

Avukat Evren İşler

Avukat Evren İşler, öncelikle “sorgu” ve “ifade” gibi çok benzer iki ayrı soruşturma işleminin hukuki niteliğini açıkladı. Dava açılmadan önceki ceza hukuku işlemlerine “soruşturma” deniliyor. Bu işlemleri savcı yürütüyor. Savcının veya onun emrindeki kolluğun aldığı beyana ise “ifade” deniyor. Tutuklanması talep edilen kişinin hakim önüne çıkartıldığındaki beyanına ise “sorgu” deniyor.

“CMK 148’in konu başlığı ifade ve sorguda yasak usüllerdir” diyor İşler ve buradan hareketle Türkiye’de ifade ve sorguda uygulanan yöntemleri anlatıyor.

‘SORULMASI GEREKMEYEN SORULAR DA SORULUYOR’

İşler, son dönemde ortalama 10 saatlik ifadelerle karşı karşıya kaldıklarını ancak bu kadar uzun ifadelere ihtiyaç olan bir durumun olmadığını belirtiyor: “Soruşturma konusuyla doğrudan ya da dolaylı ilgisi olmayan sorular sorulabiliyor. İfade veren kişinin değil, başka iki kişinin telefon görüşmesi soruluyor. O iki kişi dedikodu yapıyor olabilir, yorum yapıyor olabilir veya başka bir şey. ‘Bu iki kişi niye böyle dedi’, diye soruluyor. Burada hikaye şu aslında: Bu kadar uzun saatler ifadeler verilmesini gerektiren isnatlar olmadığı halde böyle yapay şekilde uzatılan işlemler karşımıza çıkıyor. Sorulması gereken soruların dışında da çok sayıda soru soruluyor.”

‘YORGUNLUK VE DİKKAT KAYBI DOĞRU YANIT VERİLMESİNE ENGEL OLABİLİYOR'

İşler, üçüncü saatten sonra ifade veren kişinin yorulduğu gözlemini paylaşıyor. Soruların hazırlanış tekniği ile ilgili bir sıkıntıya dikkat çekerek şunları anlatıyor, “Tuzağa düşürmeye yönelik diyebileceğimiz sorular var. Aynı soruyu tekrar sormak, farklı şekilde sormak gibi. Bazı tapeler iki, üç sayfa… İki sayfayı dinleyeceksiniz, anlayacaksınız ve soruya cevap vereceksiniz. O uzun tapelerle çok alakası olmayan sorular sorulduğunda kişiler yorulmuş oluyorlar, soruyu kaçırabiliyor ya da yanlış anlayabiliyorlar. Sizin onları dinleyip, algılayıp, ona bir cevap vermeniz gerekiyor. Başımıza gelen bir örneği anlatayım. Üç sayfa tape okundu. Bu üç sayfanın içinde az önce söylediğim gibi şüphelinin kendisinin değil başka şahısların yaptığı üç ya da dört telefon konuşması vardı. Sonra 'bu insanları tanıyor musunuz' diye soruldu. 'Tanımıyorum' dedi şahıs ama birini çok iyi tanıdığını ben biliyorum. Yorgunluk ve dikkat kaybıyla sorulara doğru yanıt verilmediği olabiliyor. Sonuçta şöyle bir hal oluşuyor, ‘ee tanımıyorum demiştin’ az önce. Oysa soruşturma makamı tanıdığını biliyor. Konuyla alakası yokken o insanları tanıyıp tanımadığını sormak için üç sayfa okuman gerekmiyor. İsmini verirsin, sorarsın…”

‘BİZİM İÇİN DE ZOR’

Uzun saatler süren ifadelerde mola veriliyor fakat şüpheli gözaltında olmasa dahi çıkamayacağı için kişiler bir an önce ifade verip çıkmak istiyorlar. Bu molalarda tuvalet, yemek gibi ihtiyaçlar giderilebiliyor. “Ancak” diyor İşler: “Açık havaya çıkmak gibi gerçekten zihnin toparlanmasına yardımcı olacak molalardan bahsetmiyoruz. Çoğunlukla ifade alınan odada beklemeye devam ediliyor.”

Tüm ifade boyunca müdafi avukatlar orada bulunabiliyorlar. Bu yüzden, “Müdafi olan bizler için de çok zor” diyor İşler, “Müvekkilinizin yorulup yorulmadığını takip etmek zorundasınız. Soruları takip etmek zorundasınız. Müvekkilimizin hukuki haklarının korunmasından kaynaklanan bir sorumluluğumuz var ve dolayısıyla biz de bir yük taşıyoruz.”

‘İNSANLAR 20 SAAT UYUMUYOR’

İşler, ifadeye çağrılanlar dışında gözaltında tutulduktan sonra ifadeye alınanların durumunun daha kötü olduğuna değiniyor: “Aslında biliyoruz ki ifadeye çağrılıp giden insan sayımız maalesef son dönemde çok az. Çağrılıp gidecek konumdakiler bile sabahın bir vaktinde evlerinden alınarak ifadeye götürülüyorlar. Yakın zamanda Turgut Tarhanlı ve onunla birlikte alınan arkadaşların gözaltısında gördüğümüz bir şey: Sabah 06:00’da evlerinden alındılar. O gece yarısına kadar işlemler sürdü. Sadece ifade verme işlemi yapılmıyor. Parmak izi alma, fotoğraf çekme, sağlık kontrolü gibi rutin gözaltı işlemleri de yapılıyor. Bütün bunlarla birlikte o insanlar hiç dinlenmeden ifade vermek zorunda kalıyorlar. Bir kere uykusuzlar. Uzun gözaltılarda şunu görüyoruz. İlk üç gün hiç bir şey yapmıyorlar. Parmak izi almayı örneğin 2. gün yapabilirler. O insan, nezarethanede duruyor zaten. İfadeye çıkarılacağı gün işlemler başlatılıyor. Gece 3.00’te başlıyor. Parmak izi alınıyor, fotoğraf çekiliyor, sağlık kontrolüne götürüyor ve sonrasında ifadeye başlıyor. İfade 15 saat, öncesi 5 saat. 20 saat boyunca bu insan uyumamış oluyor. Eğer sorguya sevk edilirse yani tutuklanması talep edilirse uyumadan devam edip, hakim önüne çıkartılıyor.”

‘ÖZGÜRLÜĞÜ İLE İLGİLİ UYKUSUZ BEYANI VERİYOR’

İşler, bir başka davadan örnek veriyor: “Akşam saatlerinde emniyetteki işlemler bitti. Sorguya sevk edildiler. Hakimin dosyayı incelemesi beklendi. 23.30 gibi sorgu işlemi başladı. Sabaha karşı bitti. En az 24 saat uyumadan ifade ve sorgu verdiler. Kendi özgürlükleri ile ilgili karar verilecek ve bu kararın verilmesi öncesindeki kendi beyanlarında hepsi çok yorgun ve çok uykusuzdu.”

Avukat İşler son olarak konuyla ilgili CMK 148'i hatırlatıyor: Şüphelinin ve tanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyecek nitelikte kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel ya da ruhsal müdahaleler yapılamaz. Bu usüllerle elde edilen ifade rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. “Ama maalesef uygulamada aldatan tarzda sorularla karşılaşıyoruz hem de yorulduklarını net bir şekilde görüyoruz” diyor İşler.

‘SAATLER İLERLEDİKÇE SÖZCÜKLER TOPARLANMIYOR’

Şebnem Korur Fincancı

2009’dan beri Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) başkanlığını yürüten Şebnem Korur Fincancı, bir insanın yorulmasına, zorlanmasına, psikolojik olarak kendini baskı altında hissetmesine neden olan uzun sorgulamaların işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Temel gereksinimlerin karşılanmadığı bu tip süreçlerde saatlerin ilerlemesiyle söylenenleri anlama, sözcükleri toparlamakta zorluk çekildiğini ve zihinsel anlamda bir takım çöküntüler yaşandığını ifade eden Fincancı şunlara dikkat çekiyor, “Genellikle sabaha karşı gözaltı yaşanıyor. Götürüldükleri yerde nezarethanede tutuluyorlar. Bu ortamlar genelde ışığı az ya da sürekli ışık yanan yani yapay ışıkla aydınlatılan ortamlar. Hijyen açısından ise koşulları iyi olmayan yerler nezarethaneler. Gözaltı yapıldıktan sonra ne zaman sorguya çıkarılacağı konusunda bir belirsizlik oluyor. Bazen 5 saat bazen 20 saat sonra ancak sorguya çıkarılabiliyorlar. Bu belirsizlik hali de bıktırıcı bir süreç. Dolayısıyla çok ciddi biçimde işkence olarak değerlendirilmesi gereken koşullar yaratılıyor.”

‘UZUN SORGULAMA KANIKSANAMAZ'

Uzun sorgulamalara maruz kalanların mutlaka işkence suçu nedeniyle suç duyurusunda bulunması gerektiğini söyleyen Fincancı şunları ifade ediyor, “Uzun sorgulamalar kanıksanacak bir durum değildir” diyor. “Son dönemde insan hakları savunucuları da bu süreçlerden geçti. Savcılığa bildirip işkenceden suç duyurusunda bulunmalılar. Ne kadar sürede nezarethanede tutulduklarını ve ne kadar süre sorgunun devam ettiğinin belgelerine ulaşabilirler. Bunların hepsi delil niteliğindedir.”

'İŞKENCE SADECE TIRNAK SÖKMEK DEĞİLDİR'

Avukat Ercan Kanar, hile yoluyla, yorarak, uykusuz bırakarak ifade almanın hem kötü hem de onur kırıcı muamele kapsamına girdiğini ifade ediyor. Türkiye’de hemen bütün cezai soruşturmalarda, ayrım yapmadan polisin taktiğinin geç saatlerde ifade almak olduğunu vurgulayan Kanar, bu yöntemin en katı şekilde siyasi soruşturmalarda uygulandığını ekliyor. “Bir gasp sanığına veya silahlı çatışmaya giren birisine bu tür yöntemlerle ifade kabul ettirilmek istenir. 12 Mart 1971, 12 EylüL 1980 dönemlerinde de bu tür yöntemler uygulandı. İllaki elektrik vermek, tırnakları sökmek, askıya almak değil. Bu tür uygulamalar da işkence kapsamındadır.”

‘AVRUPA POLİSİ BAZI DURUMLARDA YAPIYOR’

Avukat Ercan Kanar

Avrupa’da, başka ülkelerde nasıl peki? Şöyle yanıtlıyor Kanar, “3 yıl önce, konuşmacı olarak Almanya avukatlar birliğinin bir toplantısına davet edildim. 80 küsur yaşındaki RAF gerillalarının eski bir avukatı da konuşmacıydı. RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu), ETA (Bask Yurdu ve ÖzgürlüK) ve IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) gerillalarına bu tür işkenceler yapılmıştır. Türkiye’den farkı şudur: Siyasi olmayan soruşturmalarda çok fazla başvurdukları bir yol değil. Stratejik gasp, büyük banka soygunlarında da Avrupa polisi de bu tür uygulamalarda bulunuyor.”

“Tüm dünyada öz olarak emniyet teşkilatı benzer yöntemlerle çalışır. Fakat şiddetin dozu değişir. Kuzey Avrupa’da bu tür yöntemler daha az uygulanır. Orta Avrupa Almanya, Belçika’da ise daha yaygın” diyerek anlatıyor Kanar.

ABD’de ise eyalete göre değişiyor: “Cumhuriyetçi valilerin egemen olduğu, elektrikli iskemlede idam cezasının yürürlükte olduğu eyaletlerde bu tür uygulamalar var. İdam cezasının kaldırıldığı eyaletlerde ise daha az.”

'Bitecek gibi değil'

İsmini veremeyeceğimiz bir kişi gözaltı tecrübesini anlatıyor: O kadar uzun şeyler okunuyor ki size… Okunuyor, okunuyor ve tabii dikkatiniz dağılıyor. Kolay değil. Çok sinirleniyorsunuz. Özel hayatınıza müdahale edildiğini düşünüyorsunuz. Bütün telefonlarınız dinlenmiş, nasıl bir emeli olduğunu bilmiyorsunuz. Bunlar çok can sıkıcı. Sadece bizim için değil, sorguyu alan memurlar için de zor bir süreç. Gıyabınızda, hükümler verilmiş. O hükümlere uygun sorular soruluyor. Suç yaratmaya yönelik sorular. İçlerinde çok fazla yorum var. Eğer yanınızda avukatınız yoksa, kendi kendinize suç yaratabilirsiniz ya da istemeden birini suçlu durumuna sokabilirsiniz. Çok da algılamam yavaşlamadı ama sinirli oluyorsunuz. Tapeler, tweetler ve daha bir sürü şey okunuyor. Herkese değişik şeyler… İşte, 'arkadaşlarınızla burada ne yapıyorsunuz'? Makul bir şey değil. ‘Aman bu bitsin de gideyim’ diyorsunuz. ‘Ben burada kesiyorum, yoruldum’ deseniz süre uzuyor. Ne olacaksa olsun hali var. Yemek yemedim ben. Bakıyorsunuz, bitecek gibi değil. Bir müddet sonra ‘böyle tek tek okumayın’ diyorsunuz.