TİHV: İnsan Hakları savunuculuğu cezalandırılamaz!

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya verilen hapis cezasını kınadı. Vakıf tarafından yayınlanan açıklamada "Tüm yaşamını bilime, öğrencilerine, ülkemizde ve dünyada işkencenin önlenmesi ve insan hakları ihlallerinin son bulmasına adayan başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya verilen bu ceza sadece düşünce ve ifade özgürlüğünün ağır ihlali değil aynı zamanda kaygı verici bir şekilde insan hakları savunuculuğuna yönelik büyük bir saldırıdır," denildi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Türkiye İnsan Hakları Vakfı yaptığı yazılı bir açıklamayla Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'ya ertelemesiz hapis cezası verilmesine tepki gösterdi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 28 yıllık tarihinde bir ilk yaşandığı ve 9 yıldır TİHV başkanlığını yürütmekte olan, insan hakları savunucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı hatırlatılan açıklamada, "Vakfımızın Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, söz konusu açıklamayı imzalayan ve sayıları önce 1128 olan, daha sonra devam eden katılımlar ile 2212’ye ulaşan hakikat arayışındaki Barış için Akademisyenler’den sadece biri idi. İnsan hakları savunuculuğunun akademideki karşılığı olan bu akademisyenler, 16 Ağustos 2015 tarihinde Türkiye’nin güneydoğusunda başlatılan ve aylarca sürdürülen aralıksız sokağa çıkma yasağı uygulamalarının yol açtığı ağır ihlallere, şiddete ve sivil insanların ölümlerine dikkat çekmek amacıyla, devleti/hükümeti, bu sorumluluğunu yerine getirmeye davet ettiler" denildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

AKADEMİSYENLERİN BAZILARI GÖZALTINA ALINDI VE TUTUKLANDI

Türkiye’nin vicdanı ve yüz akı olan akademisyenler, o tarihten bu yana ağır baskı ve tehditler ile karşı karşıya kaldılar. “Vatan haini” ilan edildiler, medyada bir linç kampanyasının hedefi oldular, haklarında adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalar açıldı, bir bölümü OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile üniversitelerden ihraç edildiler, hatta bazıları gözaltına alındı ve tutuklandılar.

Süreç içerisinde, şimdilik, imzacı 542 akademisyen hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2. maddesi uyarınca, “terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlamasıyla dava açıldı. Bugün itibarıyla 429’unun duruşmaları başlamıştır. Sonuçlanan davalarda 59 akademisyen 1’er yıl 3’er ay; 3 akademisyen 1'er yıl 6'şar ay; 1 akademisyen 2 yıl 3 ay, 1 akademisyen ise 2 yıl 6 ay ay hapis cezasına mahkum olmuştur.

Tüm yaşamını bilime, öğrencilerine, ülkemizde ve dünyada işkencenin önlenmesi ve insan hakları ihlallerinin son bulmasına adayan başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya verilen bu ceza sadece düşünce ve ifade özgürlüğünün ağır ihlali değil aynı zamanda kaygı verici bir şekilde insan hakları savunuculuğuna yönelik büyük bir saldırıdır.

Bir insan hakları savunucusunun, üstelik uzmanlığı adli tıp ise, en temel işlevi insan hakları ihlallerinin tespiti ve belgelenmesidir. Çünkü amacınız insan hakları ihlallerini önlemek ise bunun en temel ve etkin yolu hak ihlallerini görünür kılmak, hakikati açığa çıkarmaktır. Dolayısıyla hak ihlallerinin tespiti ve belgelenmesi insan hakları savunucusu olmanın doğası gereği, olmazsa olmaz asli faaliyetidir. Dün başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya verilen cezanın ağırlaştırılmasına gerekçe olarak gösterilen şey de bu tespit ve belgeleme faaliyetinin bizatihi kendisidir.

Nitekim İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” açıklamasının suç oluşturup oluşturmadığı tartışmasının ötesine geçmiş ve geçen hafta görülen duruşma sırasında avukatlarının öğrendiği kadarıyla dosyaya iddianamedeki eylemi aşan nitelikle ceza verme hedefiyle/kastıyla başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın basına verdiği bazı röportajları ek delil olarak eklemiştir. Üstelik başkanımızın avukatları dosyaya yapılan bu eklemelerden haberdar dahi edilmemiştir. Avukatların bu sebeple bulunduğu ek süre talebine karşılık mahkeme, savunma için ancak bir haftalık süre vermiştir.

MAHKEME HUKUKA AYKIRI HAREKET ETMİŞTİR

Başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın avukatları, dün görülen karar duruşmasında, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin diğer BAK yargılamalarında verdiği kararlardan yola çıkarak, heyetin bağımsızlık ve tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 24. ve devamı maddeleri uyarınca “reddi hakim” talebinde bulunmuştur. Ancak mahkeme, bu talepleri usule aykırı olarak değerlendirerek reddetmiştir. Üstelik mahkeme, bu kararına karşı itiraz süresi olan 7 günü beklemeden duruşmaya devam etmiştir. Duruşma sırasında bu davanın açılmasına konu olan iddialar aşılarak, başkanımızın savunmalarında yer verdiği lehte bilgi ve belgeler, aleyhine delil olarak yorumlanmış ve cezanın alt sınırından uzaklaşılarak artırım hükümleri uygulanmıştır. Gerek savunma için verilen sürenin kısalığı, gerek usul kurallarına uyulmamış ve duruşmada tüm taleplerin reddedilmiş olması, mahkemenin hukuka aykırı, bağımsız olmayan ve taraflı bir şekilde hareket ettiğinin açık göstergesidir.

Dünkü karar ile başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya bugüne kadar görülen barış akademisyenlerinin davaları içinde en yüksek ceza verilmiştir. Bunun gerekçesi ise mahkemenin hükmünde de ifade olunduğu gibi, başkanımızın imza attığı bildirinin yanı sıra ağır insan haklarına ihlallerine ilişkin olarak basına verdiği röportajlar ve hazırladığı raporlar, yani aslında ısrarla sürdürmüş olduğu insan hakları savunuculuğudur.

Bu yeni ve kaygı verici bir durumdur. Yapılan yargılama ve verilen karar ile birlikte, hak ihlallerinin tespit ve belgelenmesi faaliyeti, yani hak savunuculuğunun kriminalize edilmeye çalışılması hiçbir şekilde kabul edilemez.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULUĞUNU ISRARLA SÜRDÜRMEYE DEVAM EDECEĞİZ

Mahkeme, başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancının ihlallere dair elde ettiği bilgileri verdiği röportajlar vesilesiyle basın yoluyla yaydığını iddia ederek ceza artırımına gitmiştir. Başta Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi olmak üzere evrensel hukuk, bilgiyi arama, elde etme ve yayma özgürlüğünü de içeren düşünce ve ifade özgürlüğünün, bütün toplumlar için elzem ve demokratik devletin temeli olduğunu belirtir. BM İnsan Hakları Komitesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin düşünce ve ifade özgürlüğünü düzenleyen 19. maddesi ile ilgili olarak yaptığı 34 Sayılı Genel Yorum’un 2. paragrafında “ifade özgürlüğü, insan haklarının geliştirilmesi ve korunması için elzem olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi için gerekli bir koşuldur.” der. Bir başka deyişle, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının kullanılması insan hakları savunucularının insan haklarını geliştirmeye ve korumaya yönelik faaliyetleri için vazgeçilmezdir.

Bütün bu hatırlatmaların ışığında değerlendirildiğinde aynı zamanda bu ceza, siyasal iktidarın, devletin insan haklarını koruma ve ihlalleri önleme sorumluğundan vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Bu ise çok daha vahim bir kaygıya yol açmaktadır.

Ancak her şeye karşın, hakikatin gücüne ve adalete dair olan inancımızı koruyarak insan hakları savunuculuğunu kararlılık ve ısrar ile sürdürmeye devam edeceğiz. İnanıyoruz ki, hızla yaşama geçireceğimiz kapsamlı bir hukuk mücadelesi programıyla ve yanı sıra oluşturulmakta olan ulusal ve uluslararası dayanışma ortamı sayesinde bu ceza tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılacaktır.

Bu nedenle bir kez daha altını çizerek belirtmek istiyoruz ki, sadece ve sadece hakikate tanıklık eden, hakikatin kaydını tutan ve onu görünür kılmak için zorbalığa direnen vicdanın sesi, insan hakları savunuculuğu cezalandırılamaz!