Zorla kanalizasyona indirilince ölen işçi Zafer Açıkgöz için yargı ne karar verecek?

İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi ve Tramvatoloji Anabilim dalında poliklinikte temizlik personeli olarak çalışırken işten atılma tehdidiyle taşan kanalizasyona zorla indirilen Zafer Açıkgöz’ün 28 Şubat’ta görülecek duruşmasında karar çıkabilir. Ailenin tek tesellisi Zafer’den sonra dünyaya gelen ismi de Zafer konmuş torunları.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - “Biliyorum arkadan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz. Benden önce her sene iş kazasından ölen 1500 kişi gibi Soma’da ölen 301 işçi gibi…” Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nden (TAŞİŞDER) Cemal Bilgin’le Çapa Hastanesi'nin oralarda bir yerlerde Zafer Açıkgöz’ün ailesine gitmek üzere buluşuyoruz.

Kimdi Zafer Açıkgöz? Temizlik işçisi olarak çalıştığı hastanede, taşan kanalizasyona zorla indirildiği için enfeksiyona yakalanan, bir yıl hayatta kalmaya çalıştıktan sonra 29 yaşında ölen bir işçi.

'O GÜN İŞİ BIRAKACAKTIM AMA BABAM KIZAR DİYE BIRAKMADIM'

Misafirden ziyade evden biriymiş gibi karşılanıyor Cemal Bilgin. 5 yıl olmuş. Ondan sonra dünyaya gelen yeğenine ismi verilmiş. Oturduğumuz salon, kimimizin hafızasında kalan fotoğrafın çekildiği oda. Tesadüf, tam da Zafer’in oturduğu yerdeyim. Dedeyle torun oynuyor. Torunu kast ederek, “Bu tek tesellim, acı geçmiyor kızım” diyor Abdullah Açıkgöz.

İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi ve Tramvatoloji Anabilim dalında poliklinikte temizlik personeli olarak çalışırken işten atılma tehdidiyle taşan kanalizasyona zorla indirilen Zafer Açıkgöz’ün ailesi şimdi ne yapıyor? Hukuki süreçte nereye gelindi? Konuşmaya çalışacağız.

Zafer ölmeden bir kaç gün önce kamuoyuna yazdığı son mektupta, İSKİ tarafından yapılması gereken atık suların temizlenme ve tıkalı kanalların açılması işlemini kendisinin yaptığını anlatmıştı. Rögar kapağını açar açmaz lağım sularının eline yüzüne püskürdüğünü, saatlerce ıslak kıyafetlerle kaldığından bahsediyordu o mektupta.

63 yaşında, bir lisede temizlik işçisi olarak çalışan baba Abdullah Açıkgöz tam buradan anlatmaya devam ediyor. O gün hastanede üstünü başını çıkartıp, poşete doldurmuş Zafer. Arkadaşlarının verdiği elbiseyle gelmiş eve. Annesi Melahat Açıkgöz’e, “Bugün işi bırakacaktım ama babam kızar diye bırakmadım” demiş. Gözlerini silerek “Ben niye kızayım” diyor babası. Sanki oğlu odadaymış gibi. Yanıt veremiyoruz.

Soldan sağa: Abdullah Açıkgöz, küçük Zafer Açıkgöz, Melahat Açıkgöz ve Cemal Bilgin.

'AYAĞINDAKİ TERLİKLE GİRDİ KANALİZASYONA'

Öncesinde acil cerrahinin bodrum katının defalarca taştığını ekliyor Cemal Bilgin. 2 ay önce girmiş Zafer işe. Taşeron firmanın işçisi olarak ona girmesi söylenmiş. “Önlem tedbir alınmadan, hastanede giydiği iş elbisesiyle, ayağındaki terlikle giriyor. Bir de acilin lağımı. Her türlü hastalığının olduğu yer” diyor baba. “Kapağı açılan yeri bir görseniz sonra belediyeden görevli çağırdılar. Vidanjörle çektiler” diye ekliyor Bilgin.

1 hafta geçmeden sağ kolu ve sağ bacağı ağrımaya başlamış. Doktorların yanında çalışıyorsun niye gitmiyorsun demiş baba. Gitmiş. Ağrı kesici verilmiş. O gece fenalaşmış Zafer. İlacın yan etkisi diye düşünmüşler. Acile gidilmiş, serum takılmış. Sonra eve göndermişler. Ertesi gün o vaziyette işe gitmiş, duramamış geri gelmiş. Fenalaşınca tekrar hastane yoluna düşülmüş. Bu kez Zafer’in durumunun kritik olduğu, her an kaybedilebileceği söylenmiş. Bu esnalarda dekan aranılmış. Zafer apar topar yoğun bakıma alınmış.

Sonrasını Cemal Bilgin anlatıyor. Hastanede çalışan temizlik işçileri “organ nakli yapılana kadar iş bırakacağız” demişler. En nihayetinde iki gün içinde organ bulunuyor. Zafer, 1 yıl kadar hayatta kalmak için direniyor ama olmuyor.

Melahat Açıkgöz, Zafer’in annesi. Pek konuşmuyor. Kadınlara has sessiz bir iletişim biçimi olduğunu düşündüğüm tebessümlerle konuşuyoruz. “İşe girmeyi çok istiyordu. Sevinmişti oraya girdiğine. İlkokul mezunuydu ama çok güzel yazardı Zafer” diyor. Sevgilisi de varmış Zafer’in. Araba almak istiyormuş. “Araba kiralar, gezdirirdi beni” diyor.

Misafirlik bitip, evden çıktığımızda Cemal bey küçük Zafer’in babasının evlilik hikâyesini anlatıyor. Zafer’in işçi arkadaşları vesile olmuş bu evliliğe. “Dayanışma güzeldir, dayanışma yaşatır” gibi lafların pratiğini dinliyorum aslında. Yok, büyük bir şey keşfetmiş gibi “Adeta bir Ken Loach filmi!” demeyeceğim.

HER GELEN SAVCI 'BEN DOSYAYI BİLMİYORUM, ÇALIŞMAM LAZIM' DEDİ

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) kurucularından Yıldız Ertuğ Ündermiş’in vefatından sonra dosyanın bir diğer avukatı olan Onur Deniz, dört yıldır süren davanın ceza davası ve iş mahkemesince açılan iş kazası tespiti olmak üzere iki koldan yürüdüğünü söylüyor.

Ceza dosyasında, devlet memuru olduğu için kovuşturması başka bir usüle tabi olan rektör yargılanmıyor. Firma yetkilileri yargılanıyor.

“Devlet memuru olduğu için Bakanlığın kovuşturma izni vermesi gerekiyor. Kovuşturmaya izin vermezlerse, yeni bir dava açılması lazım. Böyle olursa, bizim açımızdan hukuki süreç uzar. Henüz bir gelişme yok. Soruşturma dosyası yıllarca sürdü. Dava yeni açıldı sayılır. Soruşturma safhasında defalarca yeni bir savcıyla karşılaştık ve her gelen savcı da ‘ben dosyayı bilmiyorum, çalışmam lazım’ deyip bize bilgi veremedi” diyerek anlatıyor Deniz dava sürecini.

Bilirkişi raporu, bu olayın bir iş kazası olduğunu söylüyor. Mahkeme yeni bir bilirkişi raporu almaya gerek olmadığı hükmünü vermiş. Bu yüzden 28 Şubat’ta görülecek davada karar çıkabilir.

Eli mahkûm, hayat kalanlar için bir şekilde devam ediyor fakat insanın politik varoluşu hafızasının sağladığı yaşam pratiğiyle de ilgili. En basiti, unutarak yaşayanlar örgütlenemiyor.