Sinem Akgül Açıkmeşe: Türkiye-AB cephesinde dosya kapanmadı
AB Uzmanı Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe, Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi. Akgül, "AB kurumları, parlamentonun tüm baskısına rağmen Türkiye ile müzakerelerin resmi olarak askıya alınması için düğmeye basmaya cesaret edemiyor. Dosyanın tamamen kapanması, yani Türkiye-AB ilişkilerinin genişleme politikası dışında değerlendirilmesi, müzakere sürecinin durdurulmasından çok daha kapsamlı ve Türkiye açısından bir hayli vahim bir konu" dedi.
ANKARA - Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi’nin 20 Şubat’taki toplantısında “Türkiye ile müzakereler askıya alınsın” kararı AB, Türkiye dosyasını kapatıyor yorumlarına neden oldu. Komitenin kararını, AP’nin buna yaklaşımını, Türkiye’yi bekleyen süreci ve uzun süredir gündemde olan Gümrük Birliği’nin geleceğini Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Avrupa Birliği (AB) Uzmanı Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe* ile konuştuk.
Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını öneren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti. Bu Türkiye için AB dosyası kapandı mı demek?
Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını önerisini Avrupa Parlamentosu’ndan ilk kez duymuyoruz. Parlamentonun 24 Kasım 2016’daki oturumunda 479 olumlu oyla katılım müzakerelerinin geçici olarak dondurulmasını, 6 Temmuz 2017’deki oturumunda ise 477 olumlu oyla müzakerelerin askıya alınmasını koşullu olarak önerdiğini hatırlatalım. Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nin görüşü Parlamento geneline yansısa bile, Türkiye için AB dosya resmi ve nihai olarak kapatmaya kesinlikle yeterli değil.
'TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİK DOSYASI GAYRİRESMÎ OLARAK 10 YILDIR KAPALI!
Türkiye’nin AB üyeliği müzakere sürecinde ilerleme var mı?
Türkiye’nin AB’yle üyelik dosyası yaklaşık on yıldan fazla bir süredir gayriresmî olarak zaten kapalı. Müzakerelerdeki tıkanıklık da üyelik sürecindeki bu ataletin önemli bir göstergesi. Kıbrıs’ın tek taraflı siyasi blokajı ve Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik olarak Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle Konsey’in 2006’da aldığı sınırlayıcı kararla fasılların büyük bir çoğunluğunun müzakerelere açılması zaten mümkün değildi. Ayrıca, yine 2006’dan bu yana hiçbir fasıl görüşmelere kapatılamıyordu. Açılamayan ve kapatılamayan fasıllarla birlikte müzakere süreci elbette hedefe doğru ilerleyemiyordu. Bunlara ek olarak, Aralık 2016’da alınan bir kararla mevcut siyasi koşullar altında herhangi bir şekilde yeni bir faslın görüşmelere açılması engellendi. Türkiye, özellikle bu tarihten itibaren pek çok platformda 23. (Yargı ve Temel Haklar) ve 24. (Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) fasılların müzakerelere açılması için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, AB tarafı bu negatif tutumunda şimdilik ısrarcı.
'AB, TÜRKİYE DOSYASINI KAPATTI DEMEK DOĞRU DEĞİL'
AP’nin dış ilişkiler kararından sonra AB Türkiye dosyasını kapattı yorumları yapıldı. Bu ne kadar doğru bir yorum?
Sürece son verme yetkisine sahip AB kurumları, parlamentonun tüm baskısına rağmen müzakerelerin resmi olarak askıya alınması için düğmeye basmaya cesaret edemiyor. Parlamentonun tavsiyesine uyularak müzakerelerin askıya alınması senaryosunda bile AB dosyasının kapandığı sonucuna ulaşamayız. Dosyanın tamamen kapanması, yani Türkiye-AB ilişkilerinin genişleme politikası dışında değerlendirilmesi, müzakere sürecinin durdurulmasından çok daha kapsamlı ve Türkiye açısından bir hayli vahim bir konu.
'AVRUPA PARLAMENTOSU BÜYÜK İHTİMALLE MÜZAKERELER ASKIYA ALINSIN DİYECEK'
AP, Dış İlişkiler Komitesi’nin kararı ne zaman oylanacak ve olur da AP bu kararı onaylarsa bu ilişkilere etki eder mi?
AB Komisyonu’nun 2018 Türkiye raporu hakkında AP Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen bu metin, Mart 2019’daki genel oturumda oylanacak. Parlamento’nun Türkiye’ye yönelik son yıllardaki negatif tutumunu dikkate aldığımızda, bu görüşün büyük çoğunlukla benimseneceği aşikâr. Buna karşılık, Avrupa Parlamentosu’nun kararları tavsiye niteliğinde ve hukuken bağlayıcılığı bulunmuyor.
Parlamento’nun Türkiye ile müzakerelerin durdurulmasına yönelik girişimlerinin ve kararlarının süreci sonlandırmaya yetki sahibi olan AB kurumlarında bugüne dek karşılık bulmadığını söyleyebiliriz. AB ile müzakerelerin resmi olarak askıya alınabilmesi için Avrupa Birliği Komisyonu’nun tavsiyesine dayanarak, Konsey’in nitelikli çoğunluk esasına göre karar vermesi gerekir. Bunun için, Türkiye’nin özgürlük, demokrasi, insan hakları, temel hürriyetler ile hukukun üstünlüğü ilkelerini ciddi ve sürekli biçimde ihlal ettiği iddiasıyla Komisyonun kendi inisiyatifi ya da üye devletlerin üçte birinin talebi ile harekete geçmesi lazım. Keza Komisyon Türkiye ile müzakereleri kesmeyi önerse dahi, son sözü üye devletlerin liderleri söyler. Yine de “Parlamento ne derse desin, hukuki yaptırım gücü nasılsa yok” anlayışının sonsuz bir konfor sağlamayacağını da unutmamak gerekir. Halkların sesini temsil eden Parlamento’nun ısrarı günün birinde kurumlar ve/veya üye devletler üzerinde siyaseten bağlayıcı hale gelebilir ya da üye devletler aldıkları kararda günah keçisi olarak Parlamentoyu işaret edebilirler.
'TÜRKİYE ÜYELİK DIŞI BİR ALTERNATİFE SICAK BAKMIYOR'
Aynı karar tasarısında Komisyondaki sağ ve muhafazakâr kanat “AP, Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin fiili bir ortaklık bakımından yeniden tanımlanmasını ümit eder” cümlesini ekletti. Bu cümle Türkiye üye olmasın başka bir formül mü bulalım demek?
Son birkaç yıldır AB kurumlarının metinlerinde ve üye devletlerinin liderlerinin söylemlerinde Türkiye için yeni bir model oluşturulmasına dair ifadelere daha sık rastlar olduk. Örneğin, AB Başkanı Tusk, Komisyon Başkanı Juncker, Yüksek Temsilci Mogherini, Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi Hahn’dan çeşitli vesilelerle Türkiye’nin AB için önemli stratejik bir ortak olduğuna dair cümleler duyuyoruz. Benzer şekilde, AB’nin resmi metinlerinde Türkiye ile “stratejik” önemdeki ilişkilerin göç, dış politika ve güvenlik, terörizmle mücadele, enerji, ekonomi ve ticaret alanlarında derinleştirilmesi yönündeki eğilimleri okuyoruz. Bu niyet beyanlarına karşın, Türkiye için üyeliği rafa kaldıran veya tamamen dışlayan bir mekanizma AB tarafından henüz kurgulanmadı. Böyle bir modele, yıllardır ayrıcalıklı ortaklık söylemlerine hararetle karşı çıkan Türkiye de haklı olarak sıcak bakmıyor ve bakmayacaktır.
'KIBRIS, TÜRKİYE YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEZSE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN GÜNCELLENMESİNİ ENGELLEYECEK'
Dış İlişkiler Komitesi kararında Kıbrıs paragrafının genişletildiği görülüyor. Bu kararda “Türkiye sorunun çözümü için daha aktif rol almalı” vurgusu var. Sizce bu konuda Türkiye ile AB karşı karşıya mı gelecek?
Türkiye ile AB zaten Kıbrıs konusunda yıllardır karşı karşıya. AB’nin Kıbrıs’ı da üye olarak kabul ettiği 2004 genişlemesinin ardından, Türkiye’nin Ankara Anlaşması’nı tüm yeni üyelere teşmil etmek üzere imzaladığı Ek Protokol kapsamında Kıbrıs bandıralı gemilere ve hava araçlarına limanlarını açmayacağını bildirdiğinde, AB tarafı Gümrük Birliği’ni ilgilendiren 8 fasılda Türkiye ile görüşmelere başlamayacağını duyurmuştu. Benzer şekilde, Kıbrıs tek taraflı olarak başka fasılların da açılmasını engellemişti. Ek olarak, Türkiye için hazırlanan neredeyse her bir Komisyon raporunda komşularla iyi ilişkiler tesis edilmesi ve sınır anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesi şart koşuluyor. Oysa ki AB, Kıbrıs’ı üye alınırken bu şartları engelleyici unsurlar olarak değerlendirmemişti. Kıbrıs’ın Türkiye’nin Ankara Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerini tamamen yerine getirmediği sürece, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu görüşmelerinin açılmasına yeşil ışık yakmayacağı bilinen ve kamuoyu ile paylaşılan bir gerçek.
Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü ve hukukun bağımsızlığı konusunda Türkiye çok sert eleştirilerle karşılaşıyor. Türkiye Kopenhag Kriterlerinin siyasi ayağından uzaklaştı mı?
AB kurumları ve üye devletlerin temsilcileri Türkiye’nin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklara saygı konularındaki performansına yönelik çok ciddi eleştirilerde bulunuyorlar. Örneğin, Komisyon 2018 Türkiye Raporu’nda, Türkiye’nin AB’ye katılım taahhüdünü gerekli önlem ve reformlarla karşılamadığını; aksine Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaştığını vurguladı. Türkiye’nin bu alanlarda ödevini tam olarak yerine getirmemesi üyeliğin önünde önemli bir engel. 1999-2005 arasında AB’nin üyelik kriterlerine uyum hedefiyle benzersiz siyasi reformlar gerçekleştiren Türkiye’nin bu çabasını sürdürmemesi ilişkilerin sekteye uğramasının temel nedenleri arasında.
'GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN GÜNCELLENMESİ, DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI KARNESİNE BAĞLI'
AB ile Türkiye ilişkileri konusunda en çok tartışılan başlıklardan biri Gümrük Birliği. Türkiye’ye Gümrük Birliği anlaşmasıyla eşit davranılmadığı iddia ediliyor. Türkiye’nin Gümrük Birliği güncellensin talebi var. Bu talep neyi içeriyor?
AB-Türkiye arasında Ocak 1996’dan beri yürürlükte olan sanayi ürünlerindeki Gümrük Birliği taraflar arasında gerçekten özel bir ilişki modeli yaratmıştı. Fakat Türkiye, zaman içinde AB’nin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları eliyle yürüttüğü ticari ilişkilerinin kapsamına hizmetler, yatırım, kamu alımları ve tarım vb. konuları da almasıyla, Gümrük Birliği yükümlülükleri bakımından zorlanmaya başladı. Eşitsizlik algısı büyük ölçüde bu durumdan kaynaklanıyor.
Son yıllardaki tartışma, Gümrük Birliği’nin kapsamının kamu alımları, hizmetler ve tarımda serbestleşmeyi içerecek şekilde derinleştirilmesine odaklanmış durumda. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu Mart 2016’daki AB-Türkiye göç mutabakatının da maddelerinden biri olarak anıldı. Fakat Gümrük Birliği revizyonu için görüşmelerin başlamasının demokrasi ve insan hakları koşulluluğuna bağlı hale getirilmesiyle, bir türlü ilerleme kaydedilemeyen alanlardan biriyle daha karşı karşıya kaldık.
Türkiye AB ile ilişkilerini yoluna koymak için ne yapmalı?
Asla tek taraflı bir çabadan bahsedemeyiz. Türkiye, elbette ki içinde bulunmak istediği kurumun kurallarına uygun hareket etmek durumunda. Buna karşılık AB’nin de Türkiye’nin üyeliği konusunda -eğer samimi ise- samimiyetini göstermesi gerekir. Örneğin, biraz evvel bahsettiğim 23’üncü ve 24’üncü fasılların müzakerelere açılması, vize serbestisinin sağlanması, Gümrük Birliği’nin revizyonu AB’nin sınavı olacaktır. İlişkileri başka türlü yoluna koymak mümkün değil. Aksi takdirde, bölgesel konjonktürün de etkisiyle bir süre daha sürüncemede kalacak bu ilişkinin zamanla üyeliğe alternatif başka bir modele dönüşmesi kaçınılmaz.
*Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe kimdir?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamlayan Sinem Açıkmeşe, yüksek lisans eğitimini London School of Economic and Political Science’ta tamamlamıştır. 2008’de doktorasını tamamlayan Açıkmeşe’nin başlıca ilgi alanları, Güvenlik Çalışmaları, AB-Türkiye İlişkileri, Avrupa Bütünleşmesi, AB Dış Güvenlik ve Savunma Politikası’dır. Bir dönem Harvard Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak da bulunan Prof. Dr. Açıkmeşe, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olup ve aynı zamanda Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği Genel Sekreterliği görevini yürütmektedir.