SAADET adayı Özüdoğru: Tayyip Bey gömleği çıkarınca üşümeye başladı

Saadet Partisi Kemalpaşa Belediye Başkan Adayı Mehmet Ali Özüdoğru seçim çalışmalarına başladı. Ege Bölgesi'nin sorunlarını ve seçildiği takdirde yapacaklarını anlatan Özüdoğru, "Tayyip Bey başarılı bir başkanlık dönemi geçirdi. Güzel hizmetler yaptı. Ancak gömleği çıkarınca üşümeye başladı" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde, 1994-2004 yılları arasında belediye başkanlığı görevini yürüten Mehmet Ali Özüdoğru, Saadet Partisi'nden (SAADET) yeniden aday oldu.

İzmir Elektrik-Radyo Sanat Enstitüsü'nün elektronik bölümünden mezun olan Özüdoğru, 1989 yılında Öz-Gıda İş Sendikası Ege Bölge Başkanlığı görevine getirildi. 1994 yerel seçimlerine Refah Partisi Kemalpaşa Belediye Başkan Adayı olarak katılan Özüdoğru, 10 yıl boyunca Kemalpaşa'da belediye başkanlığı görevini yürüttü.

Kemalpaşa’da başkanlığı bıraktığı dönemde 30 köy ve 5 belde olduğunu belirten Özüdoğru, “Şimdi bütün köyler mahalle oldu, Kemalpaşa’ya bağlandı. Nüfusumuz 35 binden 106 bine çıktı. 'Benim yârim gelişinden bellidir' diye bir söz vardır. Biz 106 bin nüfusa daha büyük hizmetler veririz. Çünkü aşk lazım. Bırakın Kemalpaşa’yı, biz İzmir’i yönetmeye, dünyayı yönetmeye talibiz. Bizim ufkumuz bu kadar geniş. Dolayısıyla nüfus bizim için ölçü değildir. Ölçümüz Milli Görüş'tür” diyor.

'BU MEZARLIKTA ZENGİN FAKİR AYRIMI YOK'

1994-2004 yılları arasında başkanlığını yaptığınız belediyeye tekrar başkan adayısınız. O yıllarda sorunlar nelerdi? 15 yıl aradan sonra sizce Kemalpaşa’da neler değişti?

1994 yılında Milli Görüş'ün tek temsilcisi belediye olarak Kemalpaşa’yı halkımız bize emanet etti. Batı Ege’de tek Milli Görüş belediyesi Kemalpaşa Belediyesi’ydi. Biz geldiğimizde 73 yıllık bir ilçeydi. Sokaklarda kanalizasyon suları akıyordu. Kokudan duramazdınız. Otobandan geçenler bile burnunu kapardı. İşi ehline vermek için kanalizasyon işinde çalışmış olan işçileri kadroya aldım. Başka belediyeler ihalelerle yaparken Türkiye’de kanalizasyonu kendi ekibine yaptıran tek belediye yine Kemalpaşa’dır. Su sorunu vardı. İnsanlar varillerden su içiyordu. Biz o varilleri ortadan kaldırıp kaynak sularını depoya aktardık. Yine ihtiyaç olduğu için Cennet Bahçesi Kabristanı’nı yaptık. Mezarlığa “Özüdoğru Dinlenme Tesisleri” diyorlar.

Mezara giren hızlıca çıkmak ister. Ama Kemalpaşa Mezarlığı’na girdiğinizde bir dinlenme tesisine girmiş oluyorsunuz. Kaçmak için değil oturmak için orada oluyor insanlar. Bu mezarlıkta zengin fakir ayrımı yok. Zenginin de fakirin de mezarı aynı. Bütün mezarlar tek tip. Sınıf farkını ilk adım olarak en azından burada kaldırdık. Vefat edenin yakını mezar yaptırmak istediği zaman diyordum ki “Başka bir mezar yaptırmayacaksanız buraya gömebilirsiniz. Görkemli bir mezar yaptıracaksanız buraya gömdürmem”. Hepimiz Müslüman ve kardeşiz. Müslüman değilsek de kardeşiz. Hepimiz eşitiz. İnsana saygı lafla olmaz, böyle olur. Ama bu düzen ne dirimize saygı gösteriyor ne ölümüze.

Şimdi sorunlar daha farklı bir boyuta ulaştı. Kentsel dönüşüm Kemalpaşa halkının en önemli sorunlarından birisi. Burada 5 bin ev söz konusu. Yani her evde 4 kişinin oturduğunu düşünürsek ortalama 20 bin kişinin oturduğu bir alandan bahsediyoruz. Belediyeyle halkın kucaklaşması lazım. Evvela güveni tesis etmelisiniz. Bir idareci önce hakkın, sonra halkın desteğini alacak. Bu iki desteği almayan yönetici başarıyor gözükse de foyası dökülür. Belediye başkanı sadece yol, kanal, köprüyle uğraşmaz. Gönül yollarındaki arızaları da tedavi eder. Doktordur, babadır gerektiğinde. Şimdi ne belediye halkına, ne halk belediyeye güveniyor. Bence şu anda Kemalpaşa’daki en büyük sorun Milli Görüşçü bir belediyeye sahip olmaması.

'BIRAKIN KEMALPAŞAYI, İZMİR’İ YÖNETMEYE, DÜNYAYI YÖNETMEYE TALİBİZ'

Sizin başkanlığı bıraktığınız dönemde henüz köyler mahalle statüsüne dönüşmemişti. Hizmet alanınız daha sınırlı bir alandaydı. Bugün bu kapsamı da düşünerek imkanlar ve dezavantajlar nelerdir?

Bu çok önemli bir soru. Bizim dönemimizde Kemalpaşa’nın nüfusu takriben 35 bindi. Şimdi 106 bin nüfus var. Büyükşehir yasası bizim zamanımızda Meclis'ten geçti. Biz o zaman bu yasaya 50 kilometre pergel yasası derdik. Vali Konağı’nın ortasına pergeli koyardık. 50 km çapında kalan belediyeler büyükşehire dahil olurdu. O zamanlar bu yasanın halka ne getirip ne getirmeyeceğini uzmanlarla raporladık. Sonuç şuydu: Belediyenin büyükşehire bağlanarak 100 liralık karı varsa, 1000 liralık da zararı vardı. Hemen büyükşehir yasasının kaldırılması için bir platform oluşturduk. Ama sonra bu yasa Meclis'ten geçti. Metropole bağlı olmayan ilçeler arasında suya en az para alan belediye olmamıza rağmen bizim için iyi bir gelirdi. Şimdi halk çok fazla para ödüyor. Alsancak’ta oturan bir ailenin suyun metreküpüne verdiği para ile bizim Çambel köylüsünün ödediği para aynı. Bu büyük bir haksızlık. Boğaz tokluğuna çalışan bir aileden bu parayı almak reva değil.

Sorunuza dönecek olursak; başkanlığı bıraktığım dönemde 30 köyümüz, 5 beldemiz vardı. Şimdi bütün köyler mahalle oldu, Kemalpaşa’ya bağlandı. Nüfusumuz 35 binden 106 bine çıktı. "Benim yârim gelişinden bellidir" diye bir söz vardır. Biz 106 bin nüfusa daha büyük hizmetler veririz. Çünkü aşk lazım. Bırakın Kemalpaşa’yı, biz İzmir’i yönetmeye, dünyayı yönetmeye talibiz. Bizim ufkumuz bu kadar geniş. Dolayısıyla nüfus bizim için ölçü değildir. Ölçümüz Milli Görüş'tür.

'MAZLUMUN AHI TAHTTAN İNDİRİR ŞAHI!'

Milli Görüş geleneğinden gelen AK Parti’nin belediyecilik anlayışıyla sizin belediyecilik anlayışınız arasında ne gibi farklar var?

Türkiye’de aslında 2 parti var. Birincisi hakkı üstün tutan Milli Görüş, diğeri de gücü üstün tutan zilli görüş. Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan 1994 yılında yüzde 26 oy alarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı oldu. Ben de yüzde 34 oy alarak Kemalpaşa Belediye Başkanı oldum. Tayyip Bey’le omuz omuza İzmir’de dolaşmadığımız köy kalmadı. Tayyip Bey başarılı bir başkanlık dönemi geçirdi. Güzel hizmetler yaptı. Ancak gömleği çıkarınca üşümeye, donmaya başladı. O ruhu kaybetti. Çünkü gurura, kibre kapıldı. Gücün kudretin ancak Allah’a ait olduğunu unutup kendisini güçlü görmeye başladı. Gömleği çıkardığında etrafındaki insanları da değiştirdi. Demokrasiye önem verdiğini her konuşmasında vurguluyor. Ama belediye başkanlarını hiçbir neden göstermeden görevden alıyor. Bir de "Eğer istifa etmezseniz gerekeni yaparım" diyor. Hani halkın seçtiğini halk götürmeliydi?

Dolayısıyla bizim aramızda çok fark var. Bizim başarımızın sırrı Milli Görüş'te yatar. Bizi biz yapan Milli Görüş mayasıdır. Mayasız ekmek olmaz. Bizim mayamız Milli Görüş, Avrupa Birliği, Amerikan mandası mayası değil. Milli Görüş demek hakkın ve haklının görüşü demektir. Hep beraber Çanakkale’yi geçilmez yapan o ruhtur Milli Görüş. AKP Milli Görüş'ten koptu. Gün geçtikçe de daha fazla koparak çöküşünü hazırlıyor. Hiç kimse aldığı hakların bedelini ödemeden bu dünyadan göçmez. O kadar çok ah alıyor ki farkında bile değil. Her gün sokaklarda bıçaklanarak öldürülen kadınlarımız, iş bulamayanlar, geçim derdinden boşananlar ah etmez mi? Mazlumun ahı tahttan indirir şahı! Bu gemi böyle yürümez. Milli Görüş'ten ayrıldı başarısızlıkları arka arkaya geliyor. Şimdi kendisi de kaybettiğinin farkına vardığı için "94 ruhuyla bu işi yapalım" diyor. Ben yine de Tayyip Bey’in bir gün yeniden aramıza katılacağını düşünüyorum. Bizi biz yapan kişiliğimiz, şahsımız değil. İlkelerimiz, inancımız…

'ELEKTRİĞİ, SUYU, DOĞAL GAZI ARTTIRANLAR DA MI TERÖRİST?'

Son yıllarda toplumsal kutuplaşmanın arttığına inanıyor musunuz? Arttıysa bunun sebepleri neler?

Bizim ve Genel Başkanımızın da yaptığı konuşmalarda birinci gündem maddesi Türkiye’deki kutuplaşmanın yanlışlığıdır. Bu kutuplaşma hepimizi parçalamaya yönelik. Türkiye’de hatası en zor telafi edilecek yanlış halkı kutuplaştırmaktır. Bu insanlar arasındaki sevgi ve güven bağlarını kopartır. Ve her an birbirine saldıracak bir kin ve nefret tohumu oluşur. Bu memleketin politikaları işsizliğe, cinayetlere, kana, gözyaşlarına değil bir kilo domatese bağlandı. Böyle bir anlayışı ben reddediyorum. Bizim milletimizin sorunu soğan, sarımsak, domates değil. Bizim derdimiz insanların ailesinde, sokağında mutlu olacağı bir hayat tarzı sağlamak olmalıyken biz soğanla uğraşıyoruz. Soğan fiyatını arttıranlara terörist diyorsunuz. Peki, elektriği suyu doğal gazı arttıranlar da mı terörist? Dolayısıyla kelimelerle bizi mahvettiler. Solcu, sağcı, ilerici, gerici… Bunlar uyduruk kavramlar.

Türk olsun, Kürt olsun hepimiz kardeşiz. Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethederken ordusundaki insanlar solcu muydu, sağcı mıydı? Kürt müydü, Türk müydü? Fatih Sultan rengi, ırkı ne olursa olsun aynı gayeye kilitlenmiş o insanlarla İstanbul’u fethedip çağ atlattı. Bunlar bırakın çağ atlamayı ip bile atlayamazlar. Yakın tarihimizde de aynı ruhla destanlar yazdık. Liderlerin sorumsuzca sözler sarf etme hakkı yoktur. Halk arasında sen beni itham edersin ben seni. Ama bir aile reisi bu ithamı yaparsa aileyi, kaymakam yaparsa kazayı dağıtır. Dolayısıyla bir Cumhurbaşkanı bunu yaparsa ülkeyi dağıtır. Ben Tayyip Erdoğan’ın kişiliğine saygı duyuyorum ama yaptığı yanlışlara saygı duymuyorum. Buradan da kendisine insanları kutuplaştırmaması için sesleniyorum. Siz kucaklayıcı olmak mecburiyetindesiniz. Lider demek her türlü düşünceyi kucaklayabilen, kolları arasına alıp merhametle yaklaşabilen insan demektir. Giyimi, hayat tarzı bizi ilgilendirmeden, sakallı sakalsız hiç ayırmadan... Biz bunu biliyoruz ve yapıyoruz. Milli Görüş bunu esas alır. Tayyip Bey yeniden Milli Görüş gömleğini giysin. İnsanlar hata yapar. Ama hatadan dönmek fazilettir. Bir zamanlar “Beraber yürüdük bu yollarda beraber ıslandık yağan yağmurda” diyordunuz. O yollarda o zaman ben de vardım. Ben hâlâ ıslanmaya devam ediyorum. Siz kurudunuz!

'GÜNÜBİRLİK POLİTİKALARLA BU ÜLKE YÖNETİLMEZ'

Kemalpaşa’da tarımsal alanların hızla sanayi ve lojistik alanlara dönüştüğü görülüyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Kalkınma adına tarım alanlarının feda edilmesi konusunda fikriniz nedir?

Bu çok hayati bir konu. Bir ülkenin kalkınması iki ayağa bağlıdır. Biri sanayi, diğeri tarım. Sanayi rahat yaşamak, işsize iş bulmak için elzem olan bir yatırım. Tarım da bizim yaşamamız için lazım olan bir üretim. Arabaya binmesek de, elektriği yakmasak da olur; ama su içemez, sebze yemezsek yaşayamayız. Diyorlar ya köprü yaptık, tünel yaptık... Tamam, yapıyorsunuz da tarımı mahvediyorsunuz. Bir gün gelecek onlara muhtaç olunca anlayacaklar ki betonlar, köprüler, asfaltlar yenmiyor. Tarım alanları yok olmaya başladı. Dengeyi tutmazsanız her şeyi bozarsınız. Bu sadece Kemalpaşa’nın, Ege Bölgesi’nin değil, Türkiye’nin geleceği için çok önemli. Bundan 15 yıl önce tarımsal ürünlerde kendisine yeten ülkelerden birisiydik biz. Şimdi bunlar çelik çomak oynuyorlar. Tanzim satış yerleri gibi.

Kalkınma adına tarım alanlarının feda edilmesi de günübirlik politikaların bir sonucudur. Günü birlik politikalarla bu ülke yönetilmez. Bu konuda belediyelerin dışlanmaması lazım. Bu bağlamda devlet politikaları çok önemli. Yerelden yönetimin önemi de burada.