Kültür Sanat-Sen Başkanı Hülya Eryetli: Bina yapmak iş değil, ölçü kültür sanattır
Yerel yönetimlerin kültür sanat alanına bakışı ve seçilecek adayların bu alan için yapması gerekenler üzerine sorularımızı yanıtlayan Kültür Sanat-Sen Başkanı Hülya Eryetli, "Büyük reklamlar yaparak ünlenmiş ama balon köpüğü isimlerle konser düzenlemeyi gerçek kültür sanat faaliyeti olarak görmüyorum" dedi.
ANKARA - 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kala kültür sanat alanıyla yerel yönetimlerin ilişkisini, yerel yönetimlerin bu alana bakış açısını ve bu alanda atılması gereken adımları Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat-Sen) Başkanı Hülya Eryetli'yle konuştuk. "Bir bina yapmak, oraya bir levha asmak iş değil. Yerel yöneticilerin, insanlara kültür ve sanat alt yapısını oluşturacak imkânları sunması gerekiyor" diyen Eryetli'nin seçimde yarışan adaylardan kültür sanat alanını güçlendirmek adına talepleri var.
Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda ses sanatçısı olan Hülya Eryetli yerel yönetimlere talip adaylara,"Yollar yaparak, köprüler yaparak geliştiğimizi söylüyoruz ama insana önem vermeliyiz. Geleceğimize evlatlarımıza... İnsanı yapılandırmak, donatmak en büyük ödevimiz. Bir sonraki nesillere bir şeyler bırakmak istiyorsak seçilecek isimler bunlara yatırım yapsınlar" sözleriyle seslendi. Kültür Sanat-Sen Başkanı Hülya Eryetli, sorularımızı yanıtladı.
Türkiye'de kültür sanat alanının her geçen gün daraldığı, hak ettiği değeri göremediği farklı kesimler tarafından ifade ediliyor. Bu süreci siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültür sanat alanı, Cumhuriyet değerleriyle yükselip ivme kazanan bir alanken, yalnızca bu iktidar döneminde değil bundan önceki iktidar dönemlerinde de ihmal edilmiş; uzun vade gözetilerek planlanmış, stratejisi belirlenmiş bir alan olamadı. Dolayısıyla her gelen iktidarla savrulan, plansız, programsız bir alan oldu. Gelen giden iktidara göre şekil alan, ihmal edilmiş bir alana dönüştü ve maalesef değeri anlaşılamadı. Oysa kültür sanat sahasının politikalar üstü ve hatta politikaları belirleyen, yönlendiren bir gücü vardır.
'ÖZELLEŞTİRME ÇABALARI İÇERİSİNDE KÜLTÜR SANAT ALANI DA PİYASA ŞARTLARINA TESLİM EDİLDİ'
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi genellikle ekonomik güç olarak anlaşılıyor ama maddi olarak zenginlik her zaman gelişmişlikle aynı şey değildir. Gelişmişliği gösteren yegâne şey kültür sanat alanıdır. Bunun yanı sıra adalet, eğitim, bilim, sağlık, kültür sanat ile birlikte gelişmişlik düzeyinin göstergeleridir. Fakat Türkiye'de kültür sanat, milli gelirden aldığı (hatta alamadığı dersek abartılı olmaz sanıyorum) paya bakacak olursak, erkin “Ne gerek var” mantığıyla idame edilmeye çalışılıyor. Kamuyu taşeronlaştırma, özelleştirme çabaları içerisinde kültür sanat alanı da heba edilerek piyasa şartlarına teslim edildi.
'O GÜN SÖYLENENİN TAM TERSİ TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ'
Başkent Ankara bir dönem devlet destekli sanatın ve muhalif sanatın merkeziydi. Son dönemde kültür sanat alanının İstanbul'da yoğunlaştığını görüyoruz. Ne değişti?
2002 yılında iktidara gelen mevcut siyasi iktidar, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini, merkezden yönetimin yanlış olduğunu savunuyordu. Yerel yönetimleri güçlendirmek kültürü ve sanatı da yerel yönetimlere devretmeyi beraberinde getiriyordu. Ancak şimdi bakıyoruz yerel yönetimler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı sistemine bağlanarak yatırımlar, arazi kullanımı, kültürel varlıklar vs. konusunda yetki, tek elde toplandı. O gün söylenenin tam tersi bir tabloyla karşı karşıyayız. Yerel yönetimlerin yapısını güçlendirilmiş bir zemine oturtmadığınız zaman kültür sanat yine politikacıların, kültürden sanattan anlamayan siyasetçilerin seçildiği dönemlerdeki kısır, plansız, programsız, savrulan döngüsü içerisinde kaldı. Ankara’dan farklı olarak İstanbul, gerçek kültür sanat kurumlarının yanı sıra aynı zamanda popüler kültür ayağıyla, hızlı tüketim toplumunun yaşantısına uyarlanarak her çeşit talep karşısında eğlence yatırımı odağı olmuştur.
'CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLTÜR SANAT POLİTİKALARI KURULU ÇALIŞTAY DÜZENLEMELİ'
Sizin aracılığınızla Cumhurbaşkanlığı'na bağlı olarak kurulan Kültür Sanat Politikaları Kurulu'na da seslenmek istiyorum. Ülke menfaati için; sanat ve kültüre düşen devlet bütçe payının artırılması, özerkliğinin sağlanması, güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmesi, konuya ilişkin tüm STK’ların görüşlerinin dikkate alınması ve bu konuda çalıştay düzenlenmesi şarttır.
'GÜNÜ KURTARAN EĞLENCELİK FAALİYETLERİ KÜLTÜR SANAT SANIYORLAR'
Yerel yönetimler kültür sanat faaliyetlerini "göstermelik" mi hayata geçiriyor?
Elbette istisnai olarak gerçek kültür sanat faaliyetlerine şahit olsak da genel olarak tekrar seçilebilmek endişesiyle ve bu konuda liyakat sahibi olmadıklarından, sansasyonel isimlerin ve etkinliklerin arkasında oy potansiyelini artırmaya yönelik, günü kurtaran eğlencelik faaliyetleri kültür sanat zannediyorlar ve halka sunuyorlar. Bunlar günübirlik, o anki bütçede harcama kalemi olarak görülen, kültür sanat faaliyeti ile reklamımız olsun, halkı buraya çekelim, biraz "oynak" bir şeyler olsun mantığıyla yapılıyor.
'KÜLTÜR SANAT POLİTİKALARINI GERÇEK KÜLTÜR SANAT İNSANLARI BELİRLEMELİ'
Bu süreçte örneğin AK Parti belediyeleri içerisinde çeşitli kursları barındıran, aynı zamanda kendi politikalarını anlatabilecekleri, örgütlenmeyi güçlendirici kadın lokalleri gibi yapılanmalar kurdu. Yapılan her şeye karşı değiliz ancak doğru yapılması gerekiyor. Bakış açısı, gelen giden politikacıların kendi dünya görüşleriyle hayata geçirdikleri, her seçimde farklı görüşlerde şekillenen politik eksenli olmamalı, kültür sanat eksenli olmalıdır. Asıl olması gereken, yerelde ve kamuda bütçeden iyi pay alması, kültür sanat politikalarını da gerçek kültür sanat insanlarının belirlemesidir.
'KÜLTÜR SANAT ALANINDA LİYAKAT İKİNCİ EN BÜYÜK SORUNUMUZ'
Bazı sanatçıların belediyelerin organizasyonlarından milyon liraları bulan ücretler aldıkları haberlerini okuruz. Liyakat özellikle devlet kademelerinde görev yapacak kişiler özelinde sıkça kullanılıyor. Kültür sanat alanında liyakat mekanizması nasıl işlemeli?
Kültür sanat alanında liyakat ikinci en büyük sorunumuzdur. İlk sorunumuzsa tekrar iade edilmesi gereken itibarımızdır. Liyakat ile donanımlı insan yetiştirmeyi temelden ele almalıyız yani çocuklarımızın yetiştirilme koşullarına bakmalıyız. İnsanımıza yatırım yapmalıyız. Köy Enstitülerinde yetişenleri bugün hâlâ konuşuyoruz örneğin. Biz çocuklarımız için, "Ay parmakları çok nazik, piyano çalamaz" derken diğer ülkelere bakıyorsunuz spor sanat alanında çalışan çocuklar bu işin eğitimine en küçük yaşlarda başlıyor. Bizim çocuklarımıza da küçük yaşlardan aşılanması gerekiyor. Sanat kültürünün aşılanması, geliştirilmesi, eğitimin en alt basamağından başlayarak yapılandırılması gerekiyor. Elbette ki eğitim kurumlarımızın kalitesi, nitelikli olması bundan ayrı düşünülemez. Niceliği değil niteliği çoğaltmalı, eğitimdeki kayırmacı sistemi bırakmalı, konservatuvarların giriş sınavlarında dayısı olanlar değil yeteneği olanlar tercih edilmeli, adil koşullarda fırsat eşitliğini sağlamalıyız.
'İNSAN YETİŞTİRMEMİZ GEREKİYOR'
Günümüzde Osmanlı dönemine sürekli atıf yapılıyor. O dönem Klasik Türk Musikisi aynı zamanda Saray Musikisi diye de anılıyor ama bakıyorsunuz padişah bestelerini görüyorsunuz. Çok derin bir sanat kültürü donanımı ve hemen hemen her alana hakimiyet görüyorsunuz. Örneğin III. Selim'in bestelerine bakın, orada liyakati görmek mümkün. Günümüzdeki karar mekanizmalarının da liyakate çok önem vermesi, devlet adamı donanımına haiz, ülke kaderini belirleme yetkisini, titizlik ve sorumlulukla yerine getirmesi gerekiyor. Bir yetişmiş insan dahi, çok şey değiştirir. Nitelikli insanlar yetiştirmek asıl yatırımdır.
'KÜLTÜR SANATI DA TÜKETİM ARACINA DÖNÜŞTÜRMEYE ÇABALIYORUZ'
Büyük reklamlar yaparak ünlenmiş ama balon köpüğü isimlerle konser düzenlemeyi gerçek kültür sanat faaliyeti olarak görmüyorum. Tüketime boğulmuş toplum olarak kültür ve sanatı da çok kolay tüketilen eğlence araçlarına dönüştürmeye çabalıyoruz. Bütçenin, "eğlenelim, coşalım, bütün kederlerimizi unutalım" ayarında yapılan harcamalar yerine halkımızın, çocuklarımızın ve gençlerimizin gerçek kültürü anlayabilecekleri alanlarda kullanılması gerekiyor. Konumuz yerel yönetimler ancak basındaki, televizyonlardaki kültür kirliliği hiç atlanmaması gereken bir konu olduğu için bunu da en kısa zamanda konuşabilmeyi diliyorum.
'KÜLTÜR SANAT İLE SANSÜR YAN YANA GELMEMELİ AMA SANSÜR YASAMIZ BİLE OLDU'
Tiyatro oyunlarının yasaklandığı, tiyatrocuların oyun sergileyecek sahne bulamadığı günlerden geçiyoruz. Kültür sanat alanındaki baskıya, sansüre dair neler söylemek istersiniz?
Su akar ve yolunu bulur, kültür sanat alanı da biraz öyle. Kendi yolunu yine sanatın, kültürün ışığında bulması gerekiyor. Ona sansürle müdahale ettiğiniz zaman sanat olmaktan çıkar. Kültür sanatla sansür yan yana gelmemesi gereken iki kavramken sansür yasamız bile oldu. İktidar kültür sanat alanında başarısız olduğunu ifade etse de başarısızlık kriteri, gerçek kültür sanat politikalarını kendi ekseninde oluşturamadıklarından mı, iyi bir sistem kuramadıklarından mı, bu bir muammadır.
'GELİŞEN ÜLKELER DÜZEYİNE GELMEK İÇİN KÜLTÜRÜ VE SANATI EHLİNE TESLİM ETMEK GEREK'
Sanatın evrenselliği dikkate alındığında ve onun tüm kapıları açabilen sihri düşünülürse ülkemizin gelişen ülkeler düzeyine gelebilmesi için kültürü ve sanatı ehline teslim etmesi gerekiyor. Kültür ve sanat, insanların ortak acılarından, ortak sevinçlerinden ortak duygu ve düşüncelerinden beslenir. Bu yönüyle hem toplumu yönlendirir hem de politikalar üstü bir bakış açısına sahiptir. Baskı, sansür, hükmetme arzusu tarih boyunca var olmakla birlikte, bu bakış açısıyla kültür sanat üretimi, ilerleme, gelişim elde etmek mümkün değildir.
'O KADAR ÇOK TALEBİMİZ VAR Kİ!'
Sanatçıların sanatlarını icra etmek için kapı kapı dolaşıp mekan aradığı, çeşitli yöneticilerden salon istediği bir dönem yaşıyoruz. Bunların ortadan kalkması adına Kültür Sanat-Sen olarak yakın süreçte seçilecek yerel yöneticilerden ne gibi talepleriniz var?
O kadar çok talep ve isteğimiz var ki... Belediyelerin "kültür sarayı" adı altında birçok kültür merkezini hayata geçirdiğini görüyoruz. Oraların kültür sanatın gerçek temsilcilerine açılması gerekiyor. Bu mekânları gerçek sanatçılara teslim etmedikçe inanın hiçbir anlamı yok. O projeleri çizen mimarların bina tasarımını kullanım amacına uygun yapması gerekirken binalar, akustiği, ses yalıtımı bilinmeden yapılmış gösterişli ama anlamsız yapılar. Oralarda senfoninin, balenin orkestraların çalışmasının imkânı yok. Sonrasında o binanın çok büyük masrafla tekrar tadilata alındığını amaca uyarlı hale getirilmek için yeniden projelendirilmek zorunda kalındığına şahit oluyorsunuz. O projeleri çizen mimarların bina tasarımını kullanım amacına uygun yapması gerekirken binalar, akustiği, ses yalıtımı bilinmeden yapılmış gösterişli ama anlamsız yapılar. Bina yapmak, oraya bir levha asmak iş değil. Her gelen belediyenin kaldırımları söküp yapması gibi bir anlayışın yerine kültür sanat alanın uzun vadeli planlanmasını talep ediyoruz.