Zeyrek: AK Partili siyasetçi, 'Kimseye oy vermeyeceğim' dedi
Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, "AK Parti saflarında önemli görevler üslenmiş, hâlâ AK Parti'li olduğunu söyleyen deneyimli bir siyasetçi" ile sohbetini aktardığı yazısında 2010 referandumundan bugüne gelinen noktaya ilişkin değerlendirmelere yer verdi.
DUVAR - Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek AK Parti'de önemli görevler yaptığını ve halen AK Partili olduğunu belirttiği bir siyasetçi ile sohbetini bugün yayınlanan, "Hayaller ileri
demokrasiydi, Ya gerçekler?" başlıklı yazısında aktardı. Söz konusu siyasetçinin 'hiç kimseye oy vermeyeceğini belirttiğini' yazan Zeyrek söz konusu kişinin partide benzer durumda başka isimler de bulunduğu iddiasına da yer verdi.
2010'da yapılan Anayasa referandumu öncesinde o zaman muhalefette olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile girdiği polemikte, “ileri demokrasiye, özgürlüklere, üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçiyoruz. Kim bunlar? Statükocular, oligarşinin her çeşidi, bunun içinde yargısı, bürokrasisi, işte bütün bunlara bu yeni düzenlemeyle benim milletim dur diyecek. Bir devlet memurunun hanımı örtülü mü örtüsüz mü, içiyor mu içmiyor mu, Alevi mi Sünni mi, evine kimler gelir gider, artık bu fişleme dönemine son veriyoruz" diyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerini hatırlatan Zeyrek, devamla şunları yazdı:
Erdoğan o günlerde referandumdan istediği sonucu çıkarmak için “demokratikleşme” ve “12 Eylül darbecilerinden hesap sorma" sloganlarını ön plana çıkarıyor, hatta 20 Temmuz 2010 günü TBMM'de gözyaşlarını tutamayarak yaptığı konuşmada 17 yaşında idam edilen sosyalist Erdal Eren'e dahi sahip çıkıyordu.
KESİNLEŞMİŞ YARGI KARARI YOKSA FİŞLEMEDİR
İki gün sonrası malum: Anayasa değişikliği referandumda kabul edildi. Tepe taklak edilen yargı başta olmak üzere devletin bir çok kurumu FETÖ'nün eline geçti. O referandumdan sonra palazlananların imza attığı 15 Temmuz darbe kalkışmasında ve sonrasında ülke olarak ağır bedeller ödedik.
CHP ve İYİ Parti'nin belediye meclis üyeleri hakkındaki istihbarat notlarını okuyunca Erdoğan'ın 10 Eylül 2010 tarihli "fişleme dönemine son vereceğiz" vaadini düşündüm.
Demek ki aradan geçen 9 yılda, fişlemeye son verilmediği gibi, yargı kararı aranmaksızın fişleme bilgileriyle insanların kamuoyu önünde mahkum edildiği, itibar suikastına maruz bırakıldığı bir
döneme gelmişiz. Hani yargı hükmü kesinleşene dek masumiyet karinesi esastı? Hani cezasını çekmiş, memnu hakları iade edilmiş insanlar hayata yeniden tutunabilecekti?
'BİZ BUNU HAYAL ETMEMİŞTİK'
AK Parti saflarında önemli görevler üslenmiş, hâlâ AK Parti'li olduğunu söyleyen deneyimli bir siyasetçiyle konuşuyorduk.
“İçişleri ve Adalet bakanlarının seçim döneminde bağımsız olması ne kadar önemliymiş” dedi. Muhalif adayları istihbarata dayalı bilgilerle hedef alma, yargı ile korkutma, kayyum ile hizaya getirme arayışlarından söz ediyordu.
Tank-Palet fabrikasının satışını;
Siyasi olmaması gereken Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli'nin Taşova'da muhalefet için sarf ettiği, “Bu adilere sandıkta cevap verecek misiniz” cümlesini;
Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in trenden el sallayıp yanıt alamadığı vatandaşlara “şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar” demesini;
Ülke ekonomisini, tanzim satış mağazalarındaki soğan kuyruklarını,
AK Parti milletvekilinin kaybolan 100 bin dolarlık saatini de konuştuk.
Geçmişte sık sık “ileri demokrasiye geçeceğiz” dediklerini anımsatınca, “Demokrasi, hukuk, ekonomi, inanç alanlarında yaşananları şaşkınlıkla izliyoruz. Biz bunu hayal etmemiştik” dedi.
“Kime oy vereceksiniz” dedim. “Hiç kimseye” karşılığını verdi.
“Partide sizin gibi düşünenler var mı” dedim.
“Evet, bakanlık, üst düzey bürokratlık yapmış arkadaşlarla sık sık buluşup, bu olanların hayalini kurduğumuz Türkiye'ye yakışmadığını konuşuyoruz” dedi.
Bir tarafta ileri demokrasi hayali, diğer tarafta gerçekler.
Vicdanlı siyasetçiler için yeterince zor olsa gerek.
Başka sorum kalmamıştı. (Kaynak)