Seçim gündemi ve çocukluk: Koltuğun gücü adına!
Şimdi siyasilerin yapması gereken şey, bundan sonraki süreçte çocukların hakları ile ilgili ne yapacakları, çocukların haklarından sorumlu yetişkinlerin/devlet kurumlarının bu sorumluluklarını hatırlatmaya/takip etmeye yönelik ne yapacakları, çocukluk algısını “çocuk merkezli olarak” nasıl güçlendireceklerini düşünmek olmalıdır. Seçim vaatlerinde çocuklarla ilgili yer alan şâşaalı cümlelerin, elle tutulur-gözle görülür hale gelmesinin yanı sıra, yaklaşımın da değiştirilmesi kritiktir. Bunun için de öncelikli olarak gerçek anlamda çocuğun katılımını artırmak şarttır.
Hamit Levent Evci
Demokrasi ile yönetilen toplumlar için seçim süreçleri, çoğu zaman heyecanla takip edilir. Bir yandan “kazanmak” bir yandan “yönetecekleri belirlemek” bağlamında önemlidir. Seçimin kaymak heyecanı, kazanmak – kaybetmek odağında olsa da asıl heyecan karar vericilerin belirlenmesidir. 2019 yerel seçimlerinde de yaşadığımız şehirleri kimlerin yöneteceklerini belirledik: Muhtarları, ilçe belediyelerinin yönetimlerini, il belediyelerinin yönetimlerini…
Bir yaşam alanı, bütün canlıların doğrudan etkilendikleri, etkileşimin olduğu ve bir şekilde birlikte yaşamaya dair çeşitli gündemlerle ilerleyen bir formdur. Bitkiler, hayvanlar ve bütün insanlarla çeşitlenir. İnsanlardan bazıları, bütün canlıların hayatlarını doğrudan etkileyecek kararları alacak insanları seçerler. Kimler mi o insanların bazıları? Yasalarca “oy verebilir nitelikleri” taşıyan kişiler: Türkiye’de 18 yaş üzerinde her Türk vatandaşı diye başlar, sonrasında bazı kişileri de dışarıda bırakır.(1) Bu da başka bir tartışma konusu da, bu yazıda “18 yaş üzeri” vurgusundan yola çıkarak, seçim süreçlerinde yetişkinlerin bazı çocuk algılarına odaklanacağız.
Çocuk Hakları mücadelesinin tarihine baktığımızda, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesinin imzalanmasından sonra, ihtiyaçları farklılaşan gruplar için “özel” insan hakları sözleşmeleri ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan çocuk hakları mücadelesi, 1989 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi imzalanıncaya kadar artarak devam etti ve bu mücadele sonucunda uluslararası bir çocuk hakları sözleşmesi ortaya çıktı. Bu metin halen dünyadaki en yaygın insan hakları metnidir.(2)
İnsan Hakları Sözleşmeleri varken, Çocuk Hakları Sözleşmelerine ihtiyaç duyulmasının birçok nedeni var. Bunlardan bir tanesi de çocukların genellikle oy kullanamamaları ve politikaların belirlenmesi sürecinde anlamlı rol oynayamamalarıdır. Bundan kaynaklıdır ki, özellikle yerel seçim dönemlerinde çocuklara yönelik vaatler ya çok azdır ya da “ebeveynlerin hayatlarını kolaylaştırmak” odağında sunulmaktadır.(3) Yani özetle oy verecek olanlara şu söylenir: “Çocuklarınıza yönelik de hizmetlerimiz olacak, hayatınızı kolaylaştıracağız; o nedenle oyunuza talibiz. Ama hizmetlerimiz karşısında oy veremeyecekler olan çocuklara yönelik çok da söylem üretmeme gerek yok.”
Seçim dönemlerinde çocukların birincil paydaşlar görülmemesinin yanı sıra, çocuklarla ilişkili bazı alanlara da yetişkinler tarafından saldırı olduğunu söylemek mümkün. Bu saldırıyı illa ki, fiziksel veya sözel şiddet içermesi odağında düşünmemek; aşağılama ve küçümseme tavırlarıyla da analiz etmek önemli olacaktır. Bu duruma bir örnek olarak, yerel seçimlerde siyasi partiler ve temsilcileri tarafından çokça “şakası” yapılan ama hiç de “güldürmeyen” “23 Nisan’da bir günlüğüne koltuğa oturursunuz” söylemi verilebilir. Bu örnek üzerinden yetişkinlerin daha da önemlisi “karar alıcı olmaya aday olanların” çocukları koydukları yer ve çocuk algılarını analiz etmek mümkün.
Bir köşe yazısında rastladığım kadarıyla, 23 Nisan’da koltuğu bir günlüğüne çocuklara bırakma geleneği 1933 yılında başlatılıyor.(4) 23 Nisan’da, çocukların koltuğa oturma geleneği son yıllarda “ha kalktı, ha kalkıyor; bir devir sona eriyor” gibi haberler servis edilse de, her sene bu gelenek sürüyor. O günden bugüne, çocuklar “sembolik” olarak 1 günlüğüne karar alıcıların koltuklarına oturtuluyor. Bu uygulamada, çocuklar öğretmenleri ve aileleri tarafından “bir yetişkin gibi” hazırlanıyorlar. Eğer öğretmenler ve/veya aileler, çocukların hakları konusunda farkındalıkları yüksekse, çocuklarla birlikte bu metinler “çocukların talepleri” odağında hazırlanıyor ve çocuklar bugünlerde karar alıcılara taleplerini iletiyorlar. Bu talepler sonrasında ne mi oluyor? Genellikle karar alıcıların “Ay maşallah, çocuğu çok iyi yetiştirmişsiniz. Bu çocuklar bizim geleceğimiz, çok şükür.” minvalinde temennilerinin altında eziliyor.
Roger Hart’ın çocukların katılımı merdiveninde, çocukların katılımı sekiz basamak olarak derecelendirilir. Bu derecelendirme, çocukların katılımını daha iyi anlamak için de bize bir çerçeve sunar. 23 Nisan’larda koltuğa oturma geleneği, gerçek anlamda bir çocuk katılımı örneği değildir. Çocukların koltuğa oturmaları bu sürecin nasıl gerçekleştiğine göre farklı katılım düzeyleri olsa da, genellikle ilk üç katılım düzeyinde yorumlanabilir. Bunlar manipülasyon, dekorasyon ve maskotluk düzeyleri olarak tanımlanabilir. İlk üç derece, gerçek anlamda katılımın olmadığı, çocukların bir özne olarak değil yetişkinlerin özne olma hallerini pekiştiren bir katılım düzeyini işaret etmektedir.(5) Bununla birlikte, mevcut halinde bile “yok artık!” dedirten başka olumsuz örnekler de mevcut. Bu geleneğin kurgusuna dayanamayıp ağlayan çocuklar, söylediklerinden kaynaklı olarak hakkında soruşturma açılan çocuklar gibi.(6)
2019 yerel seçim döneminde, başa baş giden bir rekabet vardı birçok şehirde. 23 Nisan’ın da yakın olmasından kaynaklı olarak, “zekice şaka yapmak isteyen” ama yaptığı şeyin hal-i hazırda zaten büyük bir yetişkin/egemen ayıbı olan “çocuğun maskotlaştırılması” örneğinden yola çıkarak, sırf diğer yetişkinlerle kavgasında “galip” gelmek için yine çocukları kullanarak ve aşağılama alışkanlığını cilalayarak devam ettirmekten başka bir şey değil. İşin daha kötüsü, bunu fark edenler yine çocuğu aşağılayan bir söylemle şunu diyorlar: “Bu cümleyi bizim için deselerdi, ne hissederdik? Onlar bize diyor, ama biz başkayız biz onlara demeyelim.” “Sizin” onlara söyledikleriniz de, çocuk hakları bağlamında yine çocukları nesneleştiren ve küçük gören bir yaklaşım içeriyor.
Şimdi siyasilerin yapması gereken şey, bundan sonraki süreçte çocukların hakları ile ilgili ne yapacakları, çocukların haklarından sorumlu yetişkinlerin/devlet kurumlarının bu sorumluluklarını hatırlatmaya/takip etmeye yönelik ne yapacakları, çocukluk algısını “çocuk merkezli olarak” nasıl güçlendireceklerini düşünmek olmalıdır. Seçim vaatlerinde çocuklarla ilgili yer alan şâşaalı cümlelerin, elle tutulur-gözle görülür hale gelmesinin yanı sıra, yaklaşımın da değiştirilmesi kritiktir. Bunun için de öncelikli olarak gerçek anlamda çocuğun katılımını artırmak şarttır.
Çocukların gerçek anlamda katılımlarıyla ortaya çıkacak çocuk dostu şehirlerde yaşamak dileğiyle…
Bu yazıyı hazırlarken, yetişkinlere/karar alıcılara notların da bu yazının bir parçası olması gerektiğini planlıyordum. Yazıya dair iletişim kurduğum canım arkadaşım, Çocuk Hakları Aktivisti Emrah Kırımsoy’un da tam böyle bir yazı hazırladığını öğrendim. Dolayısıyla bu yazının tamamlayacısı olarak, Emrah’ın yazısını şöyle bırakıyorum.
1 Yüksek Seçim Kurulu, Sıkça Sorulan Sorular: “Kimler oy kullanamaz?” (Erişim Tarihi 19.04.2019)
2 Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF), Çocuk Hakları Sözleşmesine dair bilgi notu (Erişim Tarihi 19.04.2019)
3 Bianet’in 2019 seçim sürecinde, siyasi partilerin seçim bildirgelerinden derlediği yazı. 49 şehirde belediye yönetimini kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin seçim bildirgesinde sadece tek bir maddede çocuklar geçiyor (Erişim Tarihi 19.04.2019)
4 Yonca Tokbaş, 80 Yıllık 23 Nisan’da çocukların makama geçme geleneği DE tarih oldu!, (Erişim Tarihi: 19.04.2019)
5 Çocuk Katılımı Merdivenine dair birçok kaynak internet aramasında bulunabilir. (Erişim Tarihi: 19.04.2019)
6 23 Nisan’da bakan koltuğuna oturan çocuğun sözlerine ilişkin soruşturma başlatıldı (Erişim Tarihi: 19.04.2019)