Arkeologlar Derneği Başkanı Ateşoğulları: Anadolu’nun kültürel mirası yok ediliyor
Arkeologlar Derneği Genel Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları, defineciliğin son yıllarda büyük bir ivme kazandığını ve bunda da medyanın etkisi olduğunu söylüyor. Medyanın definecilik konusunda dilini değiştirmesi gerektiğini belirten Ateşoğulları, "Anadolu’nun kültürel mirası göz göre göre yok ediliyor. Bu gidişata dur demek için el birliği ile acil önlemler almamız gerekiyor" uyarısında bulundu.
İZMİR - Kuşkusuz Türkiye arkeolojik açıdan dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor. Anadolu'nun her köşesinde bu topraklarda yaşamış uygarlıkların bize miras olarak bıraktığı binlerce yerleşim yeri var. Ancak toplum olarak bir taraftan bu mirasla övünürken diğer taraftan mirasın korunmasında üzerimize düşen sorumluluk ve yükümlülüklerin ne kadarını yerine getirdiğimiz tartışma konusu. Bu konudaki en büyük ve olmaması gereken tartışmalardan birisi de her geçen gün arttığına tanık olduğumuz definecilik ve kaçak kazı faaliyetleri.
Türkiye’de son yıllarda artış gösteren definecilik faaliyetleri üzerine Arkeologlar Derneği Genel Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları ile konuştuk.
'KISA YOLDAN ZENGİN OLMA HAYALİYLE BAZEN CANLARINDAN OLUYORLAR'
Anadolu’nun neresine gitseniz ‘şu tepenin ya da şu kayanın altında 40 ton altın’ hikayeleriyle karşılaşırsınız. Bu hikayelerin sonu niye gelmez ve neden bu uğurda insanlar kendilerini tehlikeye atar hatta bazen canlarından olurlar?
Türkiye’nin dört bir yanında, gizemli hikayelerle dolu nesilden nesile aktarılan bir define merakı, bu uğurda yıllarca kahve köşelerinde sahte haritalar peşinde koşan insanlar var. Türkiye'nin neresine gitseniz definecilerle karşılaşabilirsiniz. Defineciler, altın bulma hayaliyle kaçak kazı yapıp her gün gözümüzün önünde kültürel mirasımızı yok ediyor. Adeta organize bir suç örgütü gibi Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış durumdalar. Bu insanlar bilinçsizce yaptıkları kazılarla tarihi eserlerimize zarar vermenin yanı sıra kültürel mirasımızın yurt dışına kaçırılmasına da öncülük ediyorlar. Ellerinde dedektör ve kazma kürekle önlerine gelen yeri sorumsuzca kazıyorlar. Her geçen gün kültür varlıklarımız geri dönülemez şekilde yok ediliyor. Definecilikle ilgili dernek gibi yapılanmalar da definecileri kaçak kazılara teşvik ediyor. Hepimiz elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz. Kısa yoldan zengin olma hayali kuran bu insanlar bazen de canlarından oluyor. Biz bu insanları hasta olarak görüyoruz ve tedavi edilmeleri gerektiğine inanıyoruz. Para durumu iyi olanların yanında gariban, varını yoğunu bu işe umutsuzca yatıranlar da var. Ama çoğunlukla çabaları hüsranla sonuçlanıyor. Aslında sonuçta olan ailelerine oluyor.
'DEFİNECİLİK SON YILLARDA DAHA BÜYÜK BİR İVME KAZANDI'
Son yıllarda Türkiye’de yapılan kaçak kazılarda bir artıştan söz edebilir miyiz?
Gün geçmiyor ki gazete ve televizyonlarda kaçak kazı yapan definecilerin haberleri ile karşılaşmayalım. Hatta neredeyse defineciliği, kaçak kazıları ve eski eser kaçakçılığını kanıksar hale geldik.
Definecilik, kültür varlıkları bakımından zengin ülkelerin ortak sorunu fakat bizde son yıllarda daha büyük bir ivme kazandı. Maalesef bu iş akıl almaz boyutlara ulaşmış durumda. Artık kazı alanına kamp kurup iş makineleri kullanarak kazı yapıyorlar. Bu da çok ciddi tahribatlar yaşanmasına neden oluyor. Daha geçen hafta Bursa İznik’te mağarada kaçak kazı yapan yedi defineciden biri gazdan zehirlenerek hayatını kaybetti. Bu şekilde neredeyse her ay define kazılarında birkaç kişi yaşamını yitiriyor diyebilirim.
Türkiye yapılan bu kaçak kazılar ve eski eser kaçakçılığı sonucunda neleri kaybediyor?
Uygarlık veya insanlık tarihi denilen bulmacanın parçalarını günden güne kaybediyoruz Define bulacağız diye önlerine ne çıkarsa kırıp döküyor, tarihi mekanları tahrip ediyorlar. Örneğin tümülüsler define avcılarının her zaman hedefi olmuştur. Bu nedenle Anadolu'da en fazla tahribatı tümülüslerde görüyoruz. Defineciler tümülüs odalarını dinamitleyerek, havaya uçurarak, bilinçsizce tahrip etmeye devam ediyorlar. Eğer en kısa sürede gerekli önlemleri almazsak beş-on yıl sonra geriye doğru dönüp baktığımızda kaybettiğimiz değerlerimiz için çok pişmanlık duyacağız. Kültür varlıklarımızı korumak ve gelecek kuşaklara güvenle devretmek hepimizin ortak görevi olmalı. Bunu hem bir yurttaş olarak hem de imzaladığımız uluslararası anlaşmaların bir gereği olarak yerine getirmeliyiz.
'DEDEKTÖRLER TIPKI DRONLARDA OLDUĞU GİBİ KAYIT ALTINA ALINMALI'
Definecilik faaliyetlerinin önlenmesi için neler yapılabilir?
Bu konuda verilen cezaların artırılması, defineciliğin kontrol altına alınması ve dedektör satışlarına kısıtlama getirilmesi gerekiyor. Öyle her önüne gelen eline dedektör alıp define arama bahanesiyle kültür varlıklarımıza zarar verememeli. Dedektörler tıpkı dronlarda olduğu gibi kayıt altına alınmalı. Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluşlar, STK’lar ile işbirliği yaparak sorunun çözümü için canla başla çalışmalı. Hep birlikte definecilikle mücadele etmek zorundayız.
Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, eski eserlerimizi koruma konusunda ülke olarak yetersiz kaldığımızı görüyoruz. En büyük eksikliğimiz halkımızı kültürel mirasımızı koruma konusunda yeterince bilinçlendirememiş olmamız. Bu konuda hepimizin suçu var. Biz arkeologlar arkeolojiyi yıllarca dar bir çerçevede tutmuşuz, kültür varlıklarımızı neden korumamız gerektiğini halkımıza yeterince anlatamamışız. Anadolu’nun kültürel mirası göz göre göre yok ediliyor. Bu gidişata dur demek için el birliği ile acil önlemler almamız gerekiyor. Tabii ki öncelikle sorunun nereden kaynaklandığını tespit edip ona yönelik kısa ve uzun vadede çözüm önlemlerini hayata geçirmeliyiz.
Arkeologlar Derneği olarak sizin çözüm önerileriniz neler?
Biz dernek olarak kaçak kazıların ve defineciliğin önüne geçilmesi için en kısa sürede Kültür Bakanlığı tarafından arazi teşkilatı kurulması gerektiğine inanıyoruz. Mevcut yapılanma ile bu sorunun üstesinden gelemeyiz. Kurulacak bu arazi teşkilatının çekirdek kadrosunu arkeolog ve sanat tarihçiler oluşturmalı. Bu teşkilat, Kültür Bakanlığı’nın arazideki tüm işlerini görme yanında, kurtarma kazıları yapmak, kaçak kazıların önlenmesi ve halkı bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar da yapmalı. Bunu yaparken de yerelde polis, jandarma, öğretmen, muhtar ve imamlar ile iş birliği içinde olmalı. Bu birliktelik sağlanamazsa kurulacak teşkilatın başarılı olma şansı olmaz. Arazi teşkilatı kurulursa, yereldeki insanlar bundan cesaret alarak koruma konusunda daha katılımcı olacaklardır. Bu yangının söndürülmesi için tüm kurum ve kuruluşlar, eş güdüm içinde bir an önce sorumlulukları çerçevesinde taşın altına elini koymalı. Türkiye’nin gündemi art arda yapılan seçimler nedeniyle çok yoğun. Bu yüzden maalesef definecilik, kaçak kazı, eski eser kaçakçılığı ve tahribatı gibi konular rutin içinde kaybolup gidiyor.
'MEDYANIN DAHA ÖZENLİ BİR DİL KULLANMASI GEREKİYOR'
Bu tabloda medyanın rolü ne olmalı sizce?
Dernek olarak medyadan şikayetçiyiz. Definecilikle ilgili yapılan haberlerin dili çok sorunlu. 'Milyonluk kılıç', ‘Paha biçilemeyen tarihi eser’ gibi özendirici haberlerin kaleme alınması, definecilerin ‘define nasıl bulunur’ gibi açıklamalarının televizyonlarda yayınlanmasını doğru bulmuyoruz. Bu konuda en büyük sorumluluklardan birini yazılı ve görsel medya taşıyor. Basın yayın kuruluşlarında mutlaka arkeolog ve sanat tarihçisi istihdam edilmeli. Medya bu konuları gündeme getirirken veya haber yaparken çok daha duyarlı olmak zorunda. Kaçak kazı yaparak kültür varlıklarımıza zarar vermenin suç olduğu her fırsatta vurgulanmalı ve defineciliği özendirici haber ve programlardan kaçınılmalıdır. Bu ülke hepimizin, sahip çıkacaksak her birlikte çıkacağız. Medyanın daha özenli bir dil kullanması, eski eser tahribatının insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunun sürekli vurgulaması gerekiyor. Biz bu konuda elimizden gelen yardımı yapmaya hazırız. Sorunun çözümünün nihayetinde yasaklarla olmayacağını, eğitimle çözülebileceğine inanıyoruz.
'KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞINDAN BU KONUDA HAMLELER BEKLİYORUZ'
Peki bu konuda Kültür Bakanlığı neler yapabilir?
Kültürel mirasımızın korunmasından teşkilat yasası gereği birinci derecede Kültür ve Turizm Bakanlığı sorumlu. Kültür varlıklarımızı koruma bilincinin toplumda yaygınlaştırılması için işsiz gezen binlerce arkeologdan faydalanılabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı kadrolu veya sözleşmeli olarak bu insanları istihdam edip müze ve ören yerlerinde görevlendirebilir. Sayın Bakanımız gittiği yerlerde turizmin 81 ilimize yayılması ve 81 ilin de turizm gelirinden pay alması gerektiğini vurguluyor. Güneş, kum turizmi bir yere kadar. Eğer turizmi 81 ile yaymak, kültür turizmini geliştirmek istiyorsak arkeolojiye, müze/ören yerlerine ve kültürel mirasımıza gözümüz gibi bakmak zorundayız. Kültür turizminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için en uygun meslek grubunun arkeologlar olduğunu düşünüyoruz. Biz arkeologlar olarak Kültür ve Turizm Bakanlığından bu konuda hamleler bekliyoruz. Bir kere daha vurgulamak istiyorum. Sorunların çözümü için elimizden geleni yapmaya hazırız.