Emre İper: Biz içeride ceza çekiyoruz, yakınlarımız dışarıda ceza çekiyor
Cumhuriyet gazetesinin muhasebe servisi çalışanı Emre İper, davaya ByLock kullandığı iddiasıyla eklendi. Bu nedenle 267 gün tutuklu kalan İper, suçlamanın gerçek olmadığı ortaya çıkınca dört tweet’i nedeniyle 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm edildi. Cezanın istinaf mahkemesi tarafından onanmasıyla 25 Nisan’da cezaevine giren İper’in cezası Yargıtay tarafından da onanınca geçtiğimiz hafta cezaevine beraber girdiği beş eski Cumhuriyet çalışanıyla birlikte tahliye olamadı. İper, cezaevinden sorularımızı yanıtladı.
İSTANBUL - Emre İper, Cumhuriyet gazetesi davası iddianamesinde imzası bulunan savcılardan Yasemin Baba’nın talimatıyla 5 Nisan 2017’de ByLock kullandığı iddiasıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. 267 gün Silivri Cezaevi’nde tutulan İper’in telefonunun yedeklemesinde adli bilişim uzmanları Tuncay Beşikçi ve Koray Peksayar inceleme yaptı. İper’in ByLock kullanıcısı olmadığı, ByLock ağına kullandığı bir müzik programı üzerinden iradesi dışında yönlendirildiği belirtilse de inceleme raporları savcılık ve mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmadı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 27 Aralık 2017’de Tuncay Beşikçi ve Koray Peksayar’ın çalışmaları sonucu 11 bin 480 kişinin 'Mor Beyin' isimli yazılımla çalışan programları kullanmaları nedeniyle iradeleri dışında ByLock sunucusuna yönlendirildiğini açıkladı. Bu kişilerden biri de Emre İper’di. İper 29 Aralık 2017’de yurtdışına çıkışı yasaklanarak tahliye edildi.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet davası kapsamında İper’e o dönem 36 kişinin takip ettiği Twitter hesabından paylaştığı dört tweet’i nedeniyle “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verdi. Cezası istinaf mahkemesi tarafından onanınca İper, 25 Nisan 2019’da tekrar cezaevine girdi. Yargıtay, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesi davası kapsamında İper’e verilen ceza haricinde davada yargılanan Cumhuriyet gazetesi eski çalışanlarına verilen hükmü bozdu. Cezası onanan İper, 15 Mart 2019’da ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. İper’in başvurusu hâlâ görüşülmedi. İper, cezaevinden sorularımıza cevap verdi.
‘CUMHURİYET DAVASININ İKİ KİŞİ ÜZERİNE KALMASI BÜYÜK HAKSIZLIK’
Başınıza gelen bu durumla ilgili neler söylemek istersiniz?
Tek haksızlığı ben çekmiyorum, bu ülkede özgürlüğün yanında olan bütün insanlar çekiyor. Cumhuriyet davası özelinde ise bu davanın yalnızca Ahmet Şık’ın ve benim üzerime kalması kadar da büyük bir haksızlık olamaz. Eminim ki yargı reformu çıkarsa Yargıtay’a itiraz hakkımız olacak. Çünkü Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın son zamanlarda güzel kararları var. Bu kararlara bu ülkenin ihtiyacı var. Bu kararların ilk derece mahkemelerinden çıkması gerekli. Böylece hem insan hakları ihlal edilmez hem de insanlar sevdiklerinden uzaklaştırılmaz. Bu süreçte özellikle anneler ve çocuklar zedeleniyor. Ben içerideyken kayınvalidem öldü ama içeride olup yakınları hasta olan başka kişiler de var. Bu haksızlıklar en çok dışarıda olanları etkiliyor, bizi değil. Bu bir terbiye etme yöntemi değil. Biz içeride ceza çekiyoruz, yakınlarımız dışarıda eza çekiyor.
‘İNSAN HATA YAPTIĞINDA YALNIZ HİSSEDER, BEN HATA YAPMADIM’
Cezaevine beraber girdiğiniz beş kişi tahliye oldu. Onlar gittikten sonra cezaevinde günler nasıl geçiyor? Kendini yalnız hissediyor musunuz?
Dışarıda bir sürü insanın beni düşündüğüne eminim. Yalnız hissetmeme gerek yok çünkü bence insan hata yaptığında kendini yalnız hisseder. Ben hata yaptığımı düşünmüyorum. Bunun için kendimi hiç yalnız hissetmiyorum. Ben zaten tek çocuk olarak büyüdüm. Bunun da üstesinden gelirim.
Tahliye olanlar sizin cezaevinde olduğunu hatırlatıp duruyor. Onlara bir mesajın var mı?
Tahliye olmalarına çok sevindim. İnsanın arkadaşının özgür olması çok güzel bir şey. Onlara tek mesajım şu: Yaşadığınız her anın keyfini alın! Özgürlük güzel bir şey.
Ailenize bir mesajınız var mı?
Onları çok seviyorum. Önemli olan şu an sağlıklı olmamız. Bunun da üstesinden geliriz. Cezaevinde olmamı bir cezalandırma biçimi veya üstünlük mertebesi olarak görmüyorum. Böyle dönemlerde insanın sevildiğini bilmesi güzel bir şey. Cezaevinde hiç beklemediğim insanlardan kartpostal almak çok hoştu. Bir anda şaşırıyorsunuz, ağlıyorsunuz. Biz güçlüyüz. Çocuklarım da güçlü, eşim de.
‘EN SONUNDA KAZANAN İYİLER OLACAK’
Oğlunuz Yiğit’in çizdiği bir resim vardı. Onu gördünüz mü?
Gördüm. Çizimde bir robot, robotun içinde de bir hapishane var. Gelip gördüğü hapishaneyi çizmeye çalışmış elinden geldiğince. Yiğit, ben cezaevine girdiğimde yedi yaşındaydı. Şu an 10 yaşında. O yaştaki bir çocuğa bazı şeyleri anlatırken doğru anlatmak gerek. Onun anlayamayacağı kavramlar var. Mesela Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, ceza hükümleri...
Kapalı görüşte arada cam var ve telefonla görüşüyorsunuz. Çocuklara bunu anlatamazsınız. Çocuk dokunmak ister, kokunuzu almak ister. Cam arkasında bir telefonla görüşmek bana bile soğuk geliyor. Onların nasıl hissedeceğini düşünemiyorum bile. Bazı çocuklar çetele tutuyor mesela. Benim oğlum gibi gökten adalet mi haksızlık mı yağdığını hesaplamaya çalışıyorlar. Bunlar çok zor. Çocuklara böyle bir yük verilmemesi gerekiyor.
Bunları çocuklarıma anlatmak gerçekten zor. Onlar her şeye siyah ve beyaz olarak bakıyor. Yani kalbine göre karar veriyorlar. Kalplerinde biz suçsuzuz. Gerçekten de daha farklı büyüdü çocuklarım. Bazı şeylere karşı daha öfkeliler. Ama onların hiçbir zaman öfkelenmemesini, hep adaletten yana olmalarını istiyorum. Hep onu anlatmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman intikam duygusu içinde olmamalarını, her şeyin adaletle yerini bulacağını anlattım. Her haksızlık yeri gelince bitecek, en sonunda kazanan hep iyiler olacak.
‘AYM’DEKİ İŞ YOĞUNLUĞU DEVLETİN SUÇU’
Anayasa Mahkemesi’ne yaptığınız başvuru hâlâ görüşülmedi. Ne demek istersiniz bu konuyla ilgili?
Anayasa Mahkemesi’nin Barış Akademisyenleri ve Ayşe Öğretmen ile ilgili ifade özgürlüğü kararlarını okudum. Başkan ve bazı üyeler gerçekten güzel gerekçeler yazmış. Türkiye’de hukuk yavaş uygulanıyor, asıl mağduriyet bundan kaynaklanıyor zaten. Mahkemeye ‘benim başvuruma hemen baksın’ diyemem, bu haksızlık. Bunun bir sırası vardır. Mahkeme de elindeki dosyaları daha çabuk sonuçlandırmak zorunda, devlet bunu kolaylaştırmalı. Gerekirse heyetler arttırılmalı. Ellerinde çok dosya olması onların suçu değil. Bu devletin suçu. Çünkü ilk derece mahkemelerindeki tüm çözümsüzlükler Anayasa Mahkemesi’nin sırtına biniyor.
Bu kararları bizi cezaevine atan mahkemeler de uygulayabilirdi. Cumhuriyet davasında sadece birilerine gözdağı vermek için insanları cezaevine koydular. 18 Şubat 2019’da istinaf mahkemesinden karar çıktı ancak 25 Nisan’a kadar bekletildi. Burada bir problem var. Bu kararla bize eziyet etmediler, ailelerimize eziyet ettiler.