'İmamoğlu' dedi işten atılıyor: Bizi teröristlerin diline düşürdün
Bergama Belediyesi'nde çalışan ve İstanbul seçimlerinde Ekrem İmamoğlu lehine paylaşımlar yaptığı için baskı gördüğünü belirten Aydın İleri, 31 Aralık'ta iş akdinin feshedileceğini söyledi. İleri, yaşadığı sürgünü ve maruz bırakıldığı mobbing'i anlattı.
İZMİR - Bergama Belediyesi’nde kütüphaneci olarak görev yaparken, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle mobbing'e maruz kalmasıyla gündeme gelen Aydın İleri’nin 31 Aralık’ta iş akdi feshedilecek. İleri’ye Bergama Belediyesi İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü tarafından gönderilen tebligatta, sözleşmenin 31 Aralık’ta son bulduğu ve yenilenmeyeceği bildirilerek kendisine verilen her türlü araç, gereç, malzeme, belge ve dokümanı teslim etmesi istenildi.
İnsan Kaynakları'nın kendisine sebep olarak sunduğu sosyal medya paylaşımları nedeniyle görev tanımı ve yeri değiştirilerek temizlik malzemelerinin bulunduğu bir depoya sürgün edilen İleri, üyesi olduğu Tüm Bel-Sen avukatları ile birlikte işten çıkarılmasına ilişkin yasal süreci başlattığını belirterek “Hukuki mücadele devam ediyor. Karşımızda organize bir kötülük örgütü var. Bizler de organize kötülüğe karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Direneceğiz başka çaresi yok!” diyor.
23 Haziran seçimlerinin ardından bugüne kadar yaşadığı sürgünün hikayesini Aydın İleri’nin kendisinden dinleyelim.
'YUKARIDAN BASKI VAR, SENİ İŞTEN ÇIKARACAĞIZ'
2016 yılının Ekim ayından beri Bergama Belediyesi’nde kütüphaneci olarak çalışan Aydın İleri, 23 Haziran seçimlerine kadar bu görevine devam etti. İleri, İmamoğlu’na destek vermek için gittiği İstanbul seçimlerinden döndüğünde İnsan Kaynakları Müdürü'nün odasına çağrıldı. 'Siyasi ve bölücü paylaşımlar yaptığı' gerekçesiyle kendisine imzalatılan tebligatta “Görülen lüzum üzerine” Arşiv Müdürlüğü’ne atandığı yazıyordu.
"İnsan Kaynakları Müdürü, benim İmamoğlu’nun seçim kampanyasını desteklediğimi, arabamla İstanbul’a ücretsiz seçmen taşıdığımı, bölücü paylaşımlar yaptığımı söyledi. Bergama Meydanı’nda İstanbul seçimlerinin tekrar yapılmasını protesto ettiğimiz basın açıklamasından fotoğraflar gösterdi. Beni sosyal medyadan takip ettiklerini ve paylaşımlarımdan oluşan bir klasör çıktıyı yedeklediklerini söyleyerek 'Yukarıdan baskı var, seni işten çıkartacağız' dedi. Zaten daha önceki süreçte yapılan görüşmelerde 'Sene sonunda sözleşmeniz olacak. Belediye yönetiminin istediği sendika BemBirSen’e üye olmazsanız sizin sözleşmeniz yenilenmez' diyerek açıktan tehdit etmişlerdi.”
'TİPİK BİR AZİZ NESİN HİKAYESİ'
İleri’ye imzalatılan tebligat yazısında kendisinin Arşiv Müdürlüğü’ne atandığı yazıyordu ancak belediyenin henüz bir arşiv müdürlüğü oluşturulmamıştı!
“Mesleğim ve sözleşmem nedeniyle beni görevlendirebilecekleri tek müdürlük kütüphanecilik ya da arşivcilik. 24 Haziran’daki yazıyı bana tebliğ etmeden önce Haziran ayında yapılan belediye meclisi toplantısında paravan bir müdürlük kurmuşlar. Mecliste 'bu arşivi dijitalleştirmeliyiz' diye sunularak bütün CHP, İYİ Parti, AK Parti ve MHP’li meclis üyeleri tarafından oy birliğiyle kabul edilmiş.”
“Buraya kadar her şey normal! Ama bir müdürlük kuracaksanız önce alt yapısını hazırlamanız gerekir. Ortada bir müdür, bir oda yok. Bir memur, yardımcı personel yok. Dijital arşiv dediğiniz zaman bir tarayıcı cihaz lazım, evrakları dijital yerleştirmek için donanımlar lazım, bir arşiv programı ve otomasyon lazım, internet, bilgisayar lazım… Yani tipik bir Aziz Nesin hikayesi.”
'BURASI OFİS, BURADA ÇALIŞACAKSIN'
23 Haziran seçimlerinin hemen ertesi günü kendisi için “sürgün müdürlük” kurulduğunu söyleyen İleri, gönderildiği depoda yaşadığı süreci ise şöyle anlatıyor:
“Görev odamın neresi olduğunu sorduğumda bana belediyenin bodrum katında temizlik malzemesi dolu bir odayı gösterdiler. 'Burası ofis değil, temizlik malzemesi dolu bir depo. Emin misiniz?' diye sordum. 'Hayır, burası ofis, burada çalışacaksın.' dediler. Havalandırma yok, pencere yok, temizlik malzemelerin çoğu toksik madde. Annelerimizin sandıklarındaki çamaşırlara güvelenmesin diye koydukları naftalin topları, tuvalet koku gidericileri, klorak, parlatıcı, yanıcı, uçucu hepsi orada. Kovasından tuvalet taşına, fırça sapından fırça ucuna her şeyin olduğu bir yer. Gerçekten arşiv yapmaya niyetleri olsa seve seve çalışırdım. Odada bulunan takvimde en son 2010 yaprağı vardı. Yani o kadar terk edilmiş bir oda. Bodrum katında bulunan bu depoda 24 Haziran ile 19 Eylül tarihleri arasında zorla çalıştırıldım. Bu süreçte burada bulundurulmanın insan haklarına aykırı olduğunu, bu şekilde bana mobbing uyguladıklarını anlatan 5 tane dilekçe verdim.”
'SEN BİZE LAZIMSIN, İHTİYACIMIZ VAR'
Olumsuz fiziksel koşulların yanı sıra İnsan Kaynakları Müdürü tarafından hakarete de maruz kaldığını belirten İleri, şöyle devam ediyor:
“Bütün bu koşullara rağmen kapının önüne bir sandalye atıp her gün işe gidip geldim. Bergama’daki sivil toplum kuruluşları, sendikalar beni ziyaret edip kolilerin içindeki yeni görev yerimde benimle fotoğraf çektirdiler. Gelen insanlar bir kütüphanecinin oraya sürgün gönderilmesine üzülüyorlardı. Ailem de çok tedirgindi. Bunlar yaşanırken İnsan Kaynakları Müdürü tarafından küfür ve hakarete maruz kaldım. Cumhuriyet savcısına başvurdum.”
“Sonuçta 4 ay fiili olarak o odada çalıştırıldım. O dönemde eşimin izin belgesini gösterdiğim halde senelik izinlerimi dahi vermediler. Ailemle vakit geçiremedim. 'Sen bize lazımsın, ihtiyacımız var' dediler. Gittiğim psikiyatrist ağır strese bağlı reaksiyon ve uyum bozuklukları tanısıyla 10 günlük rapor verdi, süreci en az hasarla atlatmam için antidepresan ilaçlar yazdı, ben de ilaçları kullanmaya başladım. Çünkü çok üstüme geliyorlardı. Onlar tutanak tutuyordu, ben savunma veriyordum. Tuvalete gittiğim zaman, çay ocağına çıktığım zaman tutanak tutuyorlardı. Kapıya çık tutanak, hava almaya git tutanak…”
'AĞZIMA DOĞRU HAMLE YAPARAK BANA SALDIRDI'
İnsan Kaynakları Müdürü tarafından arşiv odasına çağrıldığını ve saldırıya uğradığını da anlatan İleri, hukuki olarak bu olayın peşini bırakmayacağını söylüyor:
“İşe başlamamdan bir ay sonra fiziki arşivin deposunun olduğu yerde, 3 numaralı arşiv odasını bana açtırdı. Güya bana iş anlatmaya gelmişti. İnsan kaynakları müdürü bana arşivcilik öğretiyordu! Benim arşivcilik yüksek lisansım var. Yani esas uzmanlık alanım bu. 'Bunları açacaksın, düzenleyeceksin' dedi. 'Bunu tek başıma mı yapacağım? Hani malzeme, hani oda, hani müdür?' diye sordum. Karşılığında sadece 'Yapacaksın, işin bu' diye yanıt verdi. Ben de 'Bana işimi öğretmeyin, ben bu işin uzmanıyım' dedim. Hiddetlenip ağzıma doğru hamle yaparak bana saldırdı. Belediyenin yeni işe aldığı avukat araya girdi. Odasına her gittiğimde sürekli mobbing yaptığı için olay sırasında ses kaydı da aldım. Bana saldırdığını gösteren ses kayıtlarını savcılığa vererek hem belediye başkanı hem de kendisi hakkında suç duyurusunda bulundum. Çünkü bütün bu olanlara belediye başkanı da göz yumuyor, biliyor, onaylıyor…”
'BURADA DURMAYIN KANSER OLURSUNUZ'
İleri, “19 Eylül günü beni o temizlik deposundan nasıl çıkardıklarını anlatayım. O da başka bir hikaye” diyor.
“18 Eylül’de işçilere sağlık muayenesi yapılıyordu. Tesadüfen gördüm. Sağlık muayenesini yapanlar belediyenin hizmet satın aldığı iş güvenliği ve iş sağlığı firmasıydı. Firma yetkililerine 'Belediyeye sizin gelmeniz, çalıştırıldığım temizlik deposunu denetlemeniz için 4 kere dilekçe verdim. İşverenim bana yanıt bile vermedi. Belediye binasının bodrum katında dört aydır bir temizlik deposunda çalıştırılıyorum. Eğer siz gelip 'burada çalışılabilir' diye rapor verirseniz söz veriyorum size çalışacağım.' dedim. Öğleden sonra geldiler. İnanılır gibi değildi. Odaya girdikleri anda koku onları da çarptı. Bana samimi bir şekilde 'Burada durmayın, kanser olursunuz' dediler. 'Bunu bana söylemeyin, gidin işverene söyleyin' dediğimde 'Sakın girme, biz işverenine sözlü olarak ileteceğiz. Bir de belediyenin iş güvenliği sağlığı defterine not düşeceğiz' diye yanıt verdiler.
19 Eylül günü öğleden sonra kendisini yeniden odasına çağıran İnsan Kaynakları Müdürü’nün “Artık o şov yaptığınız, siyaset yaptığınız yerde durmayacaksınız. Arşiv Müdürlüğü Birimi’nin kuruluş çalışmaları devam ettiği için size evrak kayıt servisinde bir masa ve sandalye tahsis edildi” dediğini aktaran İleri, “Yani beni dört aydan beri kurulmamış bir müdürlükte tuttuklarını aslında itiraf ettiler. Direniş boy verdi ve ertesi gün yazı geldi. Yine bir odam yoktu ama sonuçta bir kat yukarı çıkmıştım. Koridordaki bir masaya oturdum…” diye anlatıyor.
'BİLGİSAYARIMIN KABLOSU PENSE İLE KESİLDİ'
HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun mecliste kendisi ile ilgili bir konuşma yapmasının ardından iş yerinde yeniden bir kaos yaşadığını dile getiren İleri, bu kez de istemediği halde izine çıkarıldığını anlatıyor:
“Öğle yemeğinden iş yerine dönüyordum. İnsan Kaynakları Müdürü önümü keserek 'Bizi teröristlerin diline düşürdün' dedi. 'Lütfen kullandığınız laflara dikkat edin bir milletvekili hakkında böyle konuşamazsınız' dedim. O arada yanında bulunan Erkut Saraç, 'Asıl sen müdürle nasıl böyle konuşuyorsun?' diye kolumdan tutup beni tartaklamaya çalıştı. Sonra bana tehditler savurarak hakaret etti. Aynı gün İnsan Kaynakları Müdürü ve beni tartaklamaya çalışan Erkut Saraç’a suç duyurusunda bulunmaya gittiğimde sürekli iş yerinden arandım. Arayan İnsan Kaynakları Müdürü'ydü. Döndüğümde 'izne çıkarıldınız' dediler. İzin kağıdını imzalamayı reddettim. Bir süre sonra müdür beni telefonla aradı 'Siz orada olunca çalışmış mı oluyorsunuz?' diye sordu. 'Ben işimin başındayım. İmza atmadığım sürece beni izne çıkartamazsınız.' dedim. Bu konuşmadan 5 dakika sonra belediyenin bilgi işlem personeli çalıştığım bilgisayarın internet ağ kablosunu pense ile kesti. Müdür beni izine gönderemedi ama internetimi kestirdi.”
'DÖRT AY BOYUNCA TUVALETTEN DAHA BETER KOKAN YERDE OTURDUM'
31 Aralık’ta iş akdi yenilenmeyerek işsiz kalacak olan İleri, “Benim gördüğüm çok ağır bir mobbing hiç kimseye uygulanmayan şeyler bana uygulandı. Hatırlarsanız İstanbul Güngören Belediyesi'nde bir işçi tuvaletin önüne sandalyeye oturtulmuştu. İşte ben dört ay öyle bir sandalyede ve tuvaletten daha berbat kokan bir yerde oturdum. Bu şekilde mesleğimi küçümseyip beni aşağılamaya çalıştılar. Bu çok daha onursuzdu. Ama ben Bergama’da hep iyi işler yapan bir kütüphaneci olarak anılacağım. Beni, işimi yapmadığım için değil muhalif fikirlerim nedeniyle işten atıyorlar. Beni tek üzen işlerimin yarım kalması. Şu an benim gözüm arkada...” diyerek, ekliyor:
“Kadın hareketi bir yerden, çevre hareketi bir yerden direnirken Artvin’de, Kazdağları'nda da yaşanılabilir bir çevre için direnilirken biz de burada onurumuz, ekmeğimiz için direniyoruz. Aliağa’da aylardır işçiler direniyor. Bizim yaptığımız ne ki? Direnmeyip de ne yapacaktık? Hukuki mücadele devam ediyor. Karşımızda organize bir kötülük örgütü var. Bizler de organize kötülüğe karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Direneceğiz başka çaresi yok!”